ENDİNİ bir ân için; konuştu- ilden, yazılı olduğun nüfus kütüğünden, hafızan- dan, hatırandan, bütün müşahhas ten ibaret Kal! Ve böyle yaptık- tan sona, elini, mevzu olarak Türk cemiyetine uzat | e görürsün ? Acaba mücerret insan ve mış bulunduğu müsbet ve menfi merhaleler önünde, mücerret tekevvün dâvası olarak, Türk cemiyeti derecesinde mesele merhâlesi, kendisine hiçbir ân, (melânkoli) hastası prens (Hamlat) in eyi sualindeki nezaketi kaybettirmemiştir — «Olmak mı, link mı ? İşte bütün mes'ele İl!» Çok eski dün... O zaman kendimizi, ka- sırga gibi esen ve bütün insani eser zeminini ibtizaz ettiren bir madde öfkesi halinde. mücerret ve sert bir asabi cümle kudretine malik buluyoruz. Bu asabi cümle kudreti, bütün içtimai müseeselrin atların sikin kali ışığı altında, sinirlerine bu kuvveti üfleyici müstesna ruhun şahsiyetli eserini istiyecekti. Nitekim en eski mazimizin, muhteşem bir madde cümbüşü ae ruhi oluşlara fazla vakit bırak- an $ kapanik mizacmı, dilimizin arş vur, O dal, es, kes, sar, yar, ek, çek, ser, ver, yak, bak, çık, yık, in, bin» ikileki tek heceli kelimelerinden bile sezebiliriz. Nihayet İslâmi ruh ve ideolocya kadro” sunda toprağa mıhlandık; seyyallikten sabit- liğe, yolculuktan hancılığa geçtik. Etrafında- ki incecik zarın gösterdiği hârika, bütün Garp dünyasını ban- diyse a kadar muhteşem bir ese , bu eserin başlangıcı olarak "da, korku, şüphe ve tereddüt dolu yakın maziye nisbetle, Garbı daha becerikli, daha muhasebesi tezgâhına yatırmadan Garbın ke- miyet cümbüşleriyle süslü satıh pilânına ba- lıklama atlamaktan “> “ileri bir tekevvüne vardığımızı iddia edem Kitaplık dâvaları “Hirka içinde israf etmek niyet ve mizacına yaban- cıyım, Fakat bizde en az sevilen terkip Me larının bir dayanağa istinat zorunda olm. bakımından, çıkış noktalarımı, en kısa laklar halinde göstermeli değil miyim ? te bu üç çizgilik tarihçe köşesinden, bütün insanlığın en muazzam bir mühasebe teşbih cümlesi in 8 z 5 2. g. > < 2 5 n 5 o. > < 5 2 2. 5 - 8 F * © o w gi e, kabzasına kadar şu sual bıçağını saplamak mevkiindedir : — Harplerde küçük bir politika kifa- yeti, küçük bir selim akıl, küçük bir doğru seziş, bazı coğrafya hususiyetleri, bir takım mekân icapları; ve her şeyin üstünde, ham- lelere yataklık eden kader mânileri, bir milleti ateşe düşmekten koruyabilir. gin bütün meden dünyanın mali veya olmamak...» sebe terazisine fırlattığı bir hengâmede, mârifet, kendisini harpte değil, ondan sonra gelecek sulhte müdafaa edebilmekte... Bun- dan böyle hayat haklarını gayet müsbet madde ve ruh Deleriile tâyin edecek olan yeni bir dünyanın eşiğinde, ve bütün eksik NECİP FAZIL KISAKÜREK pm Kalk Borusu! karşılamaya namzettir ??? te biz, nefsimize dâvala- dâvasını, süallerin sualini tevcih eden böyle bir âna; böyle bir mazi, hal ve istikbal hususi- yeti içinde ve artık tek saniyelik imkân bırakmayıcı böyle bir hiz Meali çatmış bulunuyoruz. On asrın hesabını bir günde görmeğe kalkmak kadar getin, girift, düğümlü bir dâ- vanın kaskatı ve ameliye pilânında şi- fasını vadedecek hiçbir maddi yol bulunmasa da, ruhlarda bu tenbihi yaşatacak manevi aşılara namütenahi zemin ha- 1 yi zırlıkları yapılabilir, Ruhlarda sımsıkı şuur- ) laştırılması lâzım tek hedefin, tek çığlığından ibaret tek ses: — — Yarınımız için bugün- den me düşünüyor ve ne ya- pıyoruz ??? Bugünkü dünya faciasını zaktan bile olsa seyredebil. mek ehliyeti, dani böyle bir kaygı ruhun- dan doğabilir. Halbuki, her dâvanın başlangıcı, evvelâ tam, açık, samimi bir teşhis olduğuna göre hemen kaydedelim ki, biz, bütün külçemizi oturttuğumuz zemin üzerinde, dünya faciası- nın tesiriyle yana yatmaktan doğan bir mu- vazene sıkıntısı içinde, her maddenin si ya doğru kaydığını göre göre uykular sadık kalmakta, nebati ve hayvan! hayatımı iştahla yaşamaktayız. Çe socuğum ! Yüreği ateş ve acı dolu çocuğum Ne el ya bir ân içinde olmaya, yahut olmaktan vazgeçmeğe mecbur bulundu- ğumuz bir hengâmenin eşiğindeyiz. Ve elbet- te ki, birşey olacağız. Mutlaka aramızdan biri çıkacak ve bu yatakhanede, içinden alev fışkıran borusiyle «kalk lll» borusunu lacak... Beklediğimiz budur ! ——— üzerinde riyazi akla biçtiği büyük tecessüs ve imtiyaz hakkı yüzünden, bizi tez zamanda apıştırdı, bıraktı; Viyana önlerinde bozgun veren Kara mizi küçük görme ukdesi) ne zemin olmuştur. Büyük ric'at ve apışma çığırımız, Tanzi- mat ve Meşrutiyet hareketleri gibi, yüz satıh pilânında ve hep bu ruh kamaşması yaşatan o günlerde Türk cemiyeti, sadece kapalı ruhumuza ait mücerret bir var olma iradesiyle en ulvi ber geçer ve hayat > tasdik ettiri tı dünyasına tasdik ettirilen bu ha- yat hakkının çeyrek asra yakın macerasında Oluşun izahı ve (Pitagoras) çılık Yunan filozoflarının en eskisi (Tales) gibi WU lı olan (Pitagoras), VI ıncı Asrın (M ilk yarısında Sisamda doğ- du. Dm ilâhiyatçı (Ferekides) in ve çerçevesinde kalınarak Mısırı, Babili gez- diği ve orada Doğunun ilâhiyata ait dü- şüncelerini ve daha ozamandan tam mü- kemmelliğe vardırılmış hendeseyi öğren- diğide söylenir. 520 ye doğru Yunanistana dönünce, edindiği bilgileri, büyük Yuna- nistanda (Kroton) da, âzaları ahlâkta, din- de, siyasette birleşen bir tarikat kurmak suretiyle (doktrin) leştirir. Ozamanın tam bir ilmi olan hendeseyi, (astronomi) yi, musikiyi tam manâsiyle temsil eden b (doktrin) mensublari, (lonia) lılardan da- ha geri bir kavm olam (Doria) lılar ara- sında büyük bir üstünlük ve nüfuz ka- zan (Kroton) da,(Taras) da, Sicilya cum- huriyetlerinde, bu üstünlük V inci Asrın ortalarına kader devam etti. Fakat de- mokrasyanın galip gelişi, onların nüfuz- larını tamamiyle ortadan kaldırdı. Bunun üzerine, birçokları (Teb) d Atinada yerleştiler. Buralarda (sofist) lerinkini aşan aütazlariyle büyük bir tarihi vazife yaşadılar. Bu tarihi vazife, bilhassa, oza- manlar, Sicilya, Trakya ve (İonia) dan mellerini meydana getirmelerinde göze r sı riyaziyedir. Bu tefekkür, oluşun bizzat kendisiyle değil, maddede gayri maddi olan şeyle, eme hakim olan nizamla, onun zıdlıklarındaki birlik, uygunluk ve “âhenkle, her şeyin esasında bulunanriya- zi münasebetlerle meşguldür bir tekevvünx şaşkınlığına bile . iiğliek (Pitagoras) folnofesinlü hareket nok- laik