Bizim Sokakta Kumar Nejat MUHSİNOĞLU Bir süt kuzusu melemesine ben- ER zamanda ve mekânda kolay» lıkla yapabildiğimiz, mükemme- len başafabildiğimiz yegâne işl.. Top- yekün cemiyeti sarıp, tâ kökünü aşılamışçasına her dalında ve her budağında muhit buluvermiş mikrop; kumar... — Bugün, işler aynalı gitti, 62 papel aldım. can atmıştır. Fakat, arkasında bırak- tıklarının duçar olacaklari sefaleti dü- şünerek ölürken, İn de açık kal- mıştır. Nihayet, isil romanlariyle, kalender meşrep eda- siyle, hiç kimseye minnet etmeyen yüksek vakar ve istiğnasiyle, son se- nelerini dayanılmaz istırap içinde ge- çiren bedbaht Mahmut Yesari... Onun öldüğünü duyduğum zaman, adetâ gıpta ettim. Ve doğrudan doğruya onun azametli ruhuna hitap ederek: — Kurtuldun, azizim !., Darısı, senin akibetine uğramaya mahküm alan zavallı meslekdaşlarının başına... Dedim, * * Beyazit meydanında bir İnkılâp Kütüphanesi vardır. Bu kütüphanenin yazma eserler kısmında 286 numarada kayıtlı (Kanunnâme-i-livayı Bosna) adındaki ale ilk sayfasına, şu sa- tırlar yazılmıştır stanbul müzesi kataloglarından birini tanzim ve tertip eden mübarek Galip bey, Harbi Umumi içinde fakra duçar olarak kitaplarını satmıştır, Ben, bu risaleyi bir kitapçıda gör- düm, aldım... İlim adamlarının sefil kalması, inkıraza alâmettir. Yazık...J Bu. satırların altına (İ. Cevdet) adını koyan zatın kim olduğunu bil- miyorum. Fakat, ilim adamlarının se- fil kalmasının inkıraza alâmet oldu- ğunu kitabın ilk sayfasına kaydede- cek kadar hassasiyet göstermesine bakılırsa, herhalde insaflı bir zat ol- duğuna hükmediyorum. Buyurunuz, günümüzün ilim ve san'at hâmileri geçinen muhterem zatlar; size geçmiş Ml üç vesika |., a Şakir Bir zamanlar zeyen ince ses tonunda bu kadar müthiş ifader.. Biri 11-12, digeri 14-15 yaşın- da, ayakları çıplak, üstte yok, başta yok, iki çocuk, Acımusluk sokağın- dan Cağaloğlu yokuşuna eğ iy konuşuyorlar : — Enayi, bir haftadır moruğa bir kuruş veremedin. Kaybettiklerin 100 kâğıdı çoktan geçti. Onların konuşuşuna (bakılırsa, bizim civarımızda, bu körpeleri cez- beden bir kumar yatağı olsa gerek... Sokağın derinlerinde bir toplu- luğun mevcudiyeti, adımlarımı o ta- rafa doğru götürdü. Bu sokak günün muayyen vakitlerinde müvezzilerin toplaştığı yerdir. Uzaktan bakanlar, gazetenin çıkış saatini bekleyen mü- vezzilerin yarenlik ettiğini sanır. Fa- kat yaklaşınız ! «<Hüsnütabiat» matbaasının önü, Horoz matbaasının taşlığı, kömür parçalariyle dokuztaş, dama çizgileriyle dolu... Paraları su- yunu çekmiş, günün sabık fakat me- raklı oyuncularının huzurunda partisi 10 kuruştan 5 liraya kadar bu oyun- lar oynanıyor, Bunlar bir şey değilmiş meğer... Akşam matbaasından Kenan mat- baasına dönülecek köşede, yâni tam bizim köşede, üç ayaklı sehpaya o- turtulmus tepsimsi bir şeyle seyyar tatlıcı... Olur al.. Başında irili, ufaklı belki 25 - 30 çocuk toplanmış. Tatlı yiyorlar zan- netmeyinl.. Esasen benim tahminime göre bir köşede atılı duran O tatlı tepsisi derunundaki nesne de aşağı yukarı 4 - 5 aylık.. Maksat, tatlı sa- tıcılığında değil... Ortada bir fırıldak; bir koyan 5 alıyor, 5 koyan 25... Her neyse ve her nasılsal.. Oy- nanıyor, oynanıyor. Bir avazı yerde, bir avazı gökte, yalın ayak 2 kuruş kazanmak için bir gazeteyi satmaya uğraşan bu bir alay delikanlı nam- zedi, liraları ve beşlikleri birer (ağa) rahatlığı ile buruşturuyor, atıyor ve alıyor. Birâz ilerideki zarla (barbut) oynayan küçüklerin - küfür edebiyat- b İarını dinleyemeden, pönceremizin âl- tındaki bu kumar panayırından kaç- tım. kis Beyoğlundayım... Yıldız sinema- sının yanındaki sokaktan dibe kadar gidiyorum. Sola sapıyorum. İleride sağa sapılacak köşenin başında, ağ- zında cıgara, afili (!) biri.. Tipini tarife lüzum yok. Her zaman, her yerde gördüğümüz yalınayak, başı kabak külhanilerden... Ayakta duruşu, sanki o tarafa yaklaşmamam lüzumu- nu ihtar eden bir eda taşıyor. Aldır- mıyorum; yürüyotum. Ben yaklaşınca o kayboluyor. Hızlanıyorum. Köşeyi dönünce, gazeteleri koydukları bik ları bir tarafa ,savurmuş, gelen tehli- keye karşı cürüm âletlerini yok et- meye çalışan 10-12 tane çocuk... Bunlar da müvezzi.. Bunlar da ku. mar Oynuyor. Fakat bunlar teşkilât- h... Gözcüleri var ve hem ötekiler- den biraz daha bo eN 1 Gecenin ilerilemiş bir saatinde Beyoğlu aliraplariığln Köprüye - z rken etrafıma bakınıyo- İM irin simsiyah... Şehir derin “Yalnız muazzam apar- Bir uykuda... Kumarbazların Köprüaltı âlemi.. tımanların ilk katlarındaki resmi ku- lüpler, yâni vesikalı ve teşkilâtlı ku- marhaneler ışık içinde... Bu nezih (akademi) lerde am nazari ve ameli, felsefesi yapılıyor, kumar pren- sipleri serbest serbest münakaşa ve tatbik ediliyor. N a Gündüz gördüğüm hazin levha- ları hatırlıyorum... Acaba sokak köşelerinde korkak korkak oyun oynamaları, birer (frak) ları ol- mamasından mı ileri geliyordu? Ne yapsınlar onlar; vurguncu, karabor- sacı, yang tüccar ve vi olâma- dılar henü çöcükların “a »