Bir serserinin hikâyesi O gün yorucu bir çalışma, gerek bedenen, gerekse fikren beni âdeta harab etmişti. atbaadan ancak akşamın geç saatinde kurtulabildim. Gündüz ha- vanın çok sıcak olmasına rağmen, gece, etrafa iyiden iyiye bir serinlik ba: asmışt 1 * Kulaklarım ve burnum donmuş idi Sirkeci (otramvây durağına geldim. Tevakkuf mahallinde, ben- den başka, geç kalmış birkaç yolcu daha vardı. Buğulu camdan İstasyo- nun saatine baktım; nerede ise gece yarısı olacaktı. Köşede bir subayla marin yapılı genç bir kadın, kolkola. birbirlerine sokulmuşlar, duruyorlar. Gözlerinden yorgunluğun ve beklemenin verdiği bir mahmurluk akıyor. Konuşmıya bile mecalleri yok... Diger köşede, parmaklarıyla dişlerini karıştıran bir sarhoş, arada bir, alkolün ter haline gelen istihalesini, * alnından, yağlı ko- lunun yenleriyle siliyor. “Yavaş yavaş, etrafımdaki DYE lar da yeknesaklaşmıya başladı. Bu sırada nereden çıktığı belli. olmıyan acaip bir mahlük aramıza karıştı. Şimdi hepimiz dikkatle buna bakıyoruz : bos, «bacak kadar...» tâbi- rine tamamen uygun... Yaş sekizi aşmasa gerek... Sırtında, beş yaşında parçasından, pislikten haritaya dönen iman tahtası görünüyor. Saçları, üç numara makine ile bii edilmiş. Ayaklarındaki, terlikle pabuç arasi partalların üzerine, pan- talon niyetine giydiği kirli patiska don sarkıyor |.. Bu bir zenci çocuğu, kuzguni siyah bir çocuk... Yaşının küçüklü- güne rağmen, gözleri fıldır fıldır... ve sokulup konuşmıya baş- ladım — - Merhaba oğlum, ne “yapıyor- sun burada? İrkilerek cevap verdi ; — Hiüiç! Tramvay bekliyorum. “ si Sudanlı imiş.. Ümit DENİZ — Senin kimsen yok mu? — Vaaar! — E, yapayalnız burada ne ya- pıyorsun ? — Beyoğ- luna (o gidiyo- rum. İşe! — İşemi gidiyorsun? Bu saatte mi? z Oğlan alay eder gibi yü- züme baktı. Gülerek : — abii, dedi, tam Zza- mani... Sonra an latmıya başladı: ı İs tanbullu, anne- Bir oağabeyisi varmış, leblebi satarmış. Ken- di de gece ya” rısı meyhane- leri dolaşarak oradan verilenlerle- hem karnını doyurur, hem de dile- nirmiş... Evlerinin iaşe ve ibatesini ağabeyisi ile kendi temin ederlermiş... Çünkü evvelce Kapalıçarşıda derici- lik eden babası, son zamanlarda çok hayırsız çıkmışmış... Adını, annesinin, babasının adını, ağabeysini; nerede oturduklarını sor- dum. Anlaşılan bu kadar sorgu ve sualden çok sıkılmış olmalı ki, küçük aklının yettiği kadar beni atlatmıya ve mevzuu değiştirmiye kalktı. Birkaç dakika sonra beklediğimiz tramvay gelmişti, Hep bindik. Ben çocuğu kalu kaybetmiyerek yanına s0- üldi rede bini :sen, de- dim, hem aş yaşındası Nuruosmaniyede, a yanın- daki sokaklardan birinde otururlar- mış ve sekiz yaşını yeni bitirmişmiş! ektebe gidiyor musun sen? — Yooo! Mektebe gidip ne ya- payım ki? Biz ne yaptıksa onu! Oku, yaz, öğren, çalış <5 — Nasıl okuyayım, yazayım? Mümkün olduğu kadar basite irca ile ona okumanın, yazmanın fa- ziletini izaha çalıştım. Oğlan benim m memnun kalmışa ben- ziyordu. — Hadi! İstersen pin ğı mek- tebe » yazddıraım? Ne dersin? Derhal kabul etil “Ertesi gün gelmesi için ona matbaanın adresini vererek yerini târife başlamışdım ki, birden suratı asıldı ve bana şu suali we. oradaki mektebe mi ili — Evet! Bu sefer büsbütün canı sıkıldı : — Nasıl olur yahu! Ben zaten oradan kaçtım !lI Hayretimden küçük dilimi yutu- yordum. Meğer velet; yarım saattir beni sarakaya alıyormuş!l! Üstelik, bu yetmezmiş gibi, bir de yaşadığı ek (avantaj) larını anlatmıya adı : ne yapayım mektebe gi- dip?.. Orada öğlenleri bize biraz ye- gep verileni Ekmeği de kendimiz meye mecburduk! Böyle iş mi ire Halbuki amca, şimdi benim gittiğim yerde ein pal bir ve bayı ırsın | , Pis siyah avuçlarını çu- kuraşırarak, işaretle sözlerine de- — doç böyle böyle et par- çaları, beyinler, turşular, çimen; neler var, neleri Hem de üstelik ah. bablarım, tanıdıklarım badi her ak- şam para da verirler. İneceğim yere gelmiştim. Tram- vaydan atlarken çocuk arkamdan sesleniyordu : — Amca amcal Yarin tekrar mektnbel e eze u feryadın sebebi vardı: Çünkü nun adresini almış, aile vaziye- tini öğrelimiş bulunuyordum. Ya ya- rın, yanımda iki polisle evine gelir de onu ilk öğretim seferberliğinden kaçan bir er olarak yakalattırırsam... Emin olunuz! Onun küçük dimağı venin Eve kolay tefrik ediyordu. Ve bütün müsbet yollar- dan. wi ve hiçbir mürakabe ve maniaya rastlamayan firari ve ipti- sesi gı ve istidatlar mahşerinin cik unsu! rr Tamamiyle min olbtilii aşka bir fevka- rai olmayan (röportaj) ı, gercek- liğini isbat bakımından şu künyeyle Soyağı : Mandacıoğlu Çocuğun adı: Mustafa Baba adı: Salih Ana adı: Fatma Ağabeysinin adı: Fethi Adres : Nuruosmaniye yanındaki ilk sokak No: 48 | be