26 Nisan 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13

26 Nisan 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kânı yok, sen onu artık unutamaz- Sür kadulda şimdiden sonra o vardır. B zılar bir hatırlamanın şeyler stürğme bir insicam verm eğe dan aklıma ne de sail için karides- oldum. Yine ora- » Beyoğlu, ışıklarını biraz evv mıştı. Akşama namusuyla evine dönen, bindeki cüzdanı dolu, evinde karısı bekleyen, işi tıkırında bir bakkal kadar mes'uttum. Hiçbir şeyi, hiçbir hakikati bu nevi insanla- rın niçin göremediklerini anlıyorum. Büyük bir ihsanmış gibi cebimden zahmetle şıkarıp bir dilenciye on kuruş veriyorum. Sanki insaniyete, insanlara bütün borcumu ödemi- şim. Şimdi bir eve şu çıkınlarla gider, bir kapı açılır, bir kadın kucaklıyabilir, kapımı kilitlerim. Bir ki , ce- bir kadeh daha atar, bir cıgara yakarım: — Karıcığım, sen gündüzlerimde, gece- lerimde, rüyalarımda, cıgaramda, rakımda, hasılı kanımdasın, derim. Acaba sokakta, karın altında titreyen “e verdiğim on kuruşla daha ne kadar Ri olacağımı ii karidesçinin evini bulabilecek mi k ea o gelmemiştir. Onu beklemek ne zor1.. Mahalleleri Madi insanlar, yan bu ata sokacak ski düşürmüşler Mademki yirmi aki kızlar, bir erkeği sevmeden parasını yemeyi öğrenmiş- ler... Mademki... ii : Gitgide batağa sapıyorum. Bu pis, leş nın, canın, düşüncesizliğin en iptidai Ge yanan Deyince uzaklaşmak, bağıra bağıra uzaklaş Griş da nereye gidebilirim? Gide- ceğim yer, ya bir sinema, güzel erkek sürü- sünü ortaya süren sinema; yahud da herşeyi sakinleştiren, asil, muhteşem, dünyada insanın bulabileceği en namuslu yer olan meyhane ola- bilir, Sanki riyakârlar orada da birkaç misli daha riyakâr, namussuzlar daha namussuz de- gilmişler... Kaçılacak. yer yok. İyisi mi kari- yüzler, ah bir riyadan sıyrılsalar! İstepan aya ya kalksa rkadaş, senin şu iki kadeh rakın, iki ri olmasa da yine gelirdim. Sana alış- tım, Şarkılarımı bu akşam parasız çalacağım. “Dese gücüme giderdi. Para varken, İste- pan'ın ikide bir isminiandığı «Ah, be Sofiya- mu! Katina da olsaydı, çağırsam mı?» sorduğu karısı, evdeki, kız gibi giydirdikleri iki yaşındaki oğlan çocuğu varken, dünya d böyle dönerken; böyle arzuladığım, konuş- turtmayı düşündüğüm şekilde konuşması beni büsbütün şaşırtırdı, Hayır! İstepan, hiç eğ söylemesin. Yüzümün malüm olmıyan bir ye- rine bakarak; beyaz, masum, iyi, kız gibi al- nında benim iki ii düşünsün daha iyi! O alında Katina d Katina'yı, bir b gale kıskançlığıyla seven İstepan, bir aralık: — Çocuğum olmasa dayanamam, Sofiya- mu! diyor. ,Katina İstepan'ı Maş İstepan'ı kim aldatacak ? Bir aralık Koço'nun - karidesçinin- üç çocuğu birden odaya dolarlardı. Bu üç çocuk- da bana ve sevgilime karşı ne hisler bulun- duğunu tahlile kalkardım. Ben karidesçinin o aştaki çocuklarından biri olsam, karşımda oturan bu kocaman ak gözlü adamın, bu ince esmer yüzlü, saman rengi boyunlu kıza neler hissettiğini, bakışın- dan, oturuşundan, hareketinden anlardım. u adam şambaları elinde çıkınlar, rakılarla, başka günler başka çıkınlarla, garip bir sessizlik içinde yalnız fısıltılar, ince ıslık gibi sesler çıkarılan!bu odaya gelirdi. Sevdalı, sakin bir âlem yaşatırdı. Bu âleme ana baba- Ötekiler hakkımda ne dü- müyorlardı. Karidesçinin çocuklarının en ufa- ğı kıvırcık saçları ile elmaya, Şam fıstığı ile tuzlu bademe, bu güzel kıvırcık saçları ile adetâ bakarken ağzına pastırma' veren anne- sinin eteğinden sevgilimin uzun kaşlarına, kahverengi gözlerine de dalardı. Badik bur- nundan nezleli türküler çıkarırdı. Dört ya- şında idi. Bademleri yedikten, pastırmayı çiğ- nediktea sonra' bir Yorgiya'ya bir bana, bir orgiya'ya, insana (Fröyd) ler düşündüren bir şekilde bakardı. Annesinin elini kavrar, su isterdi. Ona rakılı bir kadehten su verilirdi. çinde bir damlacık alkol bulunan, yahut bir bu suyu, nasıl hırsla, arzuy- la emdiğini bazı günler göreceğim gelmiştir. Karidesçinin çocuklarının en küçüğünü sever- dim. Onda canlı, hareketli, insan arzusu v hırsından örülmüş, bir gün şu karşısında otu- ran büyük gözlü adam gibi olmak istiyen hal- ler sezerdim. ridesçinin öteki iki çocuğunun ikisi de başka anadan oldukları için, evin içindeki durumları küçjik çocuğunkinden farklıydı. Birisi onbir yaşında, ötekisi ondördün. deydi. Her ikisi de oğlandı. Onbir yaşındeki, herşeye katlanmış büyük, altları çürük sarı gözleri, rengi hastalıklı yüzü; ufak, çirkin, âdi elleri, yenmiş tırnaklariyle, yanından Sait Faik uzaklaştırmak lena sokulganlığıyla hiç de sevimli değildi. Fakat bu üç çocuktan en iyi üreki n, birgünen güzelinin bu çocuk olacağını sanıyorum. Onun, insanın gözlerinin içine bakan, a seven hali, küçücük işleri tatlı bir süratle. a bu Çarşamba akşamlarını bir hafta bekliyor gibiydi. Eve girerken Sofiya'ya ei — Mamaka, Ahmet Bey geld Hemen paketleri elimden ai — Limon aldınız mı? Ben limonu her zaman unuturdum. Sar- dalya kutusunu açmağa yarayan soah ii çar- çabuk ğe ederdi. trafımda bu kul köle oluşundan Sofiya biraz telâşa düşer, çocuğu azarlamak- la azarlamamak arası bir öfke ile, üvey evlât- larına a muamele ediyor denmesin diye : otiraki, derdi; öyle etrafımda 'dön- me yavrum. Başım di ei bey para verdi. Git İğde al gel, h sai Sotiri « Başka eksik var mı Ge Bey?» er. Bir paket de cigara aldırırdım. «Artan paranın kendisine kalacağını bildiği, ben de bir lira verdiğim için nacak eşyanın yetmiş beşi bulmasını isterdi. çüncü oğlan, e ondört yaşındaki Aleko bir isyan nümünesiydi Sofiyanın ona söylediği en tatlı sözden bile bir mâna çıkaran beynini okuyor gibi olurdum. O ne haşın, korkunç, isyankâr bir mahlüktu. Bu kocaman elli, muhteşem babadan bile korkmuyordu. Bu Sofiya, başkalarının ve koca- çalışan “kahleriyle, yalnız bu çocuktan yüz bulamıyordu. İğreniliyordu. Belki biz, İstapan, Yorgiya, ben, belki de Koço, Sofiya'ya hak veriyorduk. O küçük Ale iz ise gözlerinde kin parıltisiyle üvey a seyrek dişlerini dirlielde'd geçirircesine sıkardı. Sofiya kocasına : — Adam olmıyacak. Ne yap: ço adam olmıyacak bu çocuk! Böyle Sli! ola- maz. Demboro!,. Demboro!.. (Bize döner) İşe verdik, Kaçtı. Babasının yanında çalışmıyor. Sinemalara dadanmış, lara... Aleko, burunları yırtık kunduralarının üstünde, kısa pantalonunun karışık saçları, insana sokulsa, bakılmamış, aylardır karşımızda bekler, benden yi ahnca kaçar giderdi. — Arkası va tecrübeleriyle biliyordu. Bütün MERE Peer yürüdüğü pen- sevgisine lâfı aktarmış; derken, za şöyle gizli kapaklı bir ilânı (adım attıktan sonra gürültü ile — edivermişti. merdivenlerden — aşağıy: indi, Bir: gözü delikte, bir gözü (| İçinde durmadan vakit kaybetti- yumulu, soğuk soğuk terler dö- kerek düşündü: «Ya şimdi de kaplum! ini yavrusu meydana çıkıverir, iş fenaya varırsa?» a fazla seyredemedi. A- yaklarının ucuyla ıktı. Yukarı sofada güya oda- dan rek gibi birkaç hızlı 442 merdivenleri ğini hissetmekten gelen bir kor- İki nişanlının rını şaşırmışlar, bir ona bir de i bakışları gm âdeta sevincinden ya, odadan çıktı, Vecdi BOR İN yorlardı. O, bu hay- N

Bu sayıdan diğer sayfalar: