<çHöyddö Bal İşte güzel oldu. “Şimdi «Yorgiyamu, sayen- de be . gün göreceğim > diyor Sayesinde gün cek... Bu, ömrünce, kendinden genç delikanlliği ayartıp gezmiş kadın, altmışın- dan sonra, nasıl bir ömür istiyor, nasıl bir ömür saye rıl pırıl yağlı boya de Dn alir Balli çalar saat, olacak, yorganlar sarı, pijama ei eğe gelen giden belli değil.. Birakşam bir büyük geldiğini, öbür aşam şişman adamın bir masa hazırlattığını bir görse kocakarı, taramayı eliyle bir yapsa, rakıyı yumruğiyle bir açşa... Üzülüyor ama, üzüntüsü,: kızının vereyim, dalla otursun da başıma belâ iste- miyorum. Dünya güzeli olsa, ben d. çıldırsam, o kadınla geçinemem | Kız, “böyle ana bırakılamaz» diye düşün- N Sahih bırakılamazdı. Ya dülger sevmezse, e aşktan r bir arkadaşına göz koyu verirse işini kim kolaylaştıracak?., Bu giy surette müsa- mahakâr ana bırakılır m Bir ara yağmurlar öyle yi sular İnk Kızcağızın da sel alıp götürdü zaman saçları biriyantinli, ayakları iki parmak kalın lâstik papuçlu, saçları moda üzer çocuklar Yorgiya'yı öylesi sanki, dünyayı çırılçıplak görmüş gibi oldu. İlk dafa çıplak erkek gören bir bakire kor- kusu duydu : ağdı ki kulube- ai e ie daha hayat göreceğim | Diyı Hay ydi biliyordu. Adamı bir çalğılı mey- .haneye götürüyor, rakı içiriyorlardı. İnsanın el istediğini leme e e ge Başka- i köndinden evvel almış “5 kendisini benii, şe İleri ssk şeyler daha bırakmış olacaklardı.. Bu sefer komşu kızları, yn koca bulamamış ça rus ügülüverdiler. «Am. irkin herif, Glen: dediler ız diredi: dedi. Ke vermediğini gören kızlar Doğru, doğru Yorgiya, Eml Kağsrliu fazlası olmaz. em daha sonra canım... İşte bu daha sonra yüzünden Yorgiya tekrar düşünmeğe daldı. Dülgerin korkunç a onlar fırıl fırıl dönmeğe başlar, akları kızarırsa... Bu ihtimal Yor- giya'yı pek korkuttu, Evlenmedi. üçükken... Sonra canım? gittim. Dolapderedeki çeşmi ya?... Çeşmebaşı kalabalıktı. Dinliyordum. Aman ne lâflar söylemiyorlardı. Türkçe bili- deriz. Çeşme başında şöyle 1 bir yeni elbisesi * — Senin alnının dedeyi çoktan patla- miş kazım İ Paleğili da benimdir. çatlasan da Hüseyin «— Hüseyinin senin olsun, gözüm yok SN bine bir erkek yeter. N — Sana mı? Yeter mi? Allahım, güle- yim bari Bir erkek yetermiş. Kızım sen be: on erkekle doyar mısın?» «— Ben de erkeğin ekmek, et, pirinç, n gibi birşey olup olmadığını düşünüyordum. dınlar ayıp ediyorsunuz | Ona «sen susl>» dedi! ler. O da onlara ba- gırdı: «— Namussuz orospular ! «— Kim anlattı ki namusu anlayayım İnsanın damarında şeytan gezinmeye başla- dı mı başlıyorlar namustan bahsetmeğe. Ar- tık o şeytan gezinen mahlük namus dinler mi? Seytan da paradır beyim, para onra sıra bana geldi. Bende kova» ma suyu doldurdum. Kovayı yere bırakmış, şimdi büsbütün kavgayı azıtmış kadınları dinlemiye a bir Jaralık kovamın içine baktım ki n Yarabbi !» Suyun için- de bir beyaz ps li mu? Ne sevin- dim Ahmet bilmezsin... Ne sevindim! Ne sevindim! Deliler "gibi oldum. Çocukluk de- gil mi? Kovayı koşa koşa eve götürüyordum, koşa koşa: o «Mama, mama, diye haykırıyor- dum. «— Mama! Mama »!11| Karşımızdaki kömürcü. Hıristo, siyah sürmeli kırmızı gözleriyle sokağa fırladı. von yaşındaki çocuk bacaklarıma bakarak öylendi : «— Ne oldu karâ kız, ne oldu 2 — Sen karışma, dedim, hiçbir şey. hadi, Sana ne? Bu berifi m Sonra pişi oldum. Ona da hazinemden lamlileaai ll seyler kaybedecek gibi i idim. — Götürüyöorum, gökteki bulutu kova- ma öelünrdüm, Götürüyo Biz çok fakirdik. ami da anami bira- kıp kaçmıştı. Kömürcü Hıristo evvelâ birşey anlamadı. Şaşkın şaşkın bu sefer yüzüme baktı: Şi «— Ne bulutu kızım? — Bayağı bulut... Yusyuvarlak, bembe- yaz bir bulut... imdi e be Çocukluk geçir meyen var mı? Kim , belki o da bir gün kova ile evine bir güneş MOLİ 0: izin evden içeriye o bulut girmi- — Vaay, dedim, ya! Sen görürsün bak! Ve haykırdım — Mama, ma e Bulut suda sallanıyordu ama hâlâ o; idi. Görüyordum onu. Kulübeden içeriye iy gibi girdim. Anam, çamaşır teknesinden elle- rini çıkarıp şaşkın şaşkın bana baktı. Ben, kulübemizin tek odasının ortasına iki elimle sıkı sıkı saiay ir “kovayı ğe «— Bulut, anam, dedim, Bulut! Annem alym erede Eğilip ikiniz de e baktık. n is elena , saçlarından su sim ER. ————— - . Sait Faik Bulutu evine götüremediğine hâlâ üzü- lür mü Yorgiyam diye yüzüne bakardım. Evet hâlâ üzülürdü. Ah kapının önünde şık, küçük (Burjuva) çocukları geceleri sana ıslık çalmasalar, ya- naklarından birer'hava öp ma ko meseler, seni e yaam e evime bulut gibi götürsi Kulübeni va ei 83 dım. pi kilisesinin çan kulesi görünür, bakkal Niko ismindeki tahsilli acayip karısı Evdoksiya, Polis Hasan efendi; pot- siet ayakkabılı, saçları parlak bir delikanlı adam, © geçerdi. Birdenbire kömürcü a dükkâ- mından fırlar. — Kov e bulut götürülmez efendi! der gibi suratıma bakardı. Köpekli adam okumasını bitirdi. Şunları anlattı. — Ben çok yalnız yaşıyordum. Yorgiya'yi sarhoş olduğum bir gece, evvelce tanıdığım bir kiz tanıttı. Gizlice bana: «Vallahi bu am ilk sana getiriyorum. Fabrikada çalı- beş gündür çalişmıyor. Bugün kız ikka göre Yorgiya bir anasiyle yaşıyormuş. Onbeş gün evveline ka: Sahielasii Birçok korta pi a benim gibi yaşlı adam- Ai olup olmadığımı O sıralarda yazmış oldu. ğum şu hikâyemi dinlemek lutfunda bulu- nursanız... — BÜYÜK HULYALAR KURALIM — © Öyle yaller kurardı ki hakikat olma. deli için hiçbir sebep yoktur. Kendi kendine derdi mz u kurduklarımı hakikat ve için imanları biraz daha iyi olması yet mi ik görünüşte hakkı var gibi idi. Evet, âdeta hakkı vardı. İstediği sanki ne idi Geceleri uyuyamıyor, düşünüyordu. Şim- di çocukluğunda kurduğu hulyaları kurmu- yordu. artık... çocukken, bir ir ve olmak isterdi. Tavukları, kazları, aca S 5 < yağıyle bir kazığın üstünde kızartıldığını, bir adamın köy havaları söylediğini ; ; güzel bir delikanlı ara, beyaz dişli, tatlı bir kızın düğünlerini görürdü. — Arkası var — DR <5 13