EBUYAKUP (ASKALÂNİ) — Allah sırrını takdis etsin — Gençliğinde, elinde kağıt ka- lem ve halinde okuryazar edası, bir Büyüğe gitti. Büyük, ona: — Bir şeyler mi yazmak isti- yorsun? Dedi. — Evet! z öyleyse, kalemini kâğı- dının üzerinde gezdir ve yaz! Sana söyleyeceğim mısraları zaptet| Ve genç, marifetinden emin bir okuryazar tavriyle cızır cızır yazdı. Mısraların mânası şöyle: «Siz, bu kalem ve kâğıtlarla neyin isbatına girişirseniz biz on- ları boyuna mahvederiz. İsbatınıza güveniniz yüzünden, kasdettiğini- zin, murad edindiğinizin hep mah- cubu kaldınız! Ve bize, işte sizin isbatlarınızı mahvetmemiz yüzün- dendir ki, o sonsuz ve kesiksiz muradın idrak kapıları açıldı» Böylece KE YARER akal) daha gençliğinde, en büyük sırrın eşiğine ayak basmış EN EBUABDULLAH (SALİMİ) — Allah sırrını takdis etsin — Sordular ; — Allah ehlini, halk içinde nasıl ayırt edersin? nlarındaki letafetle, ah- lâklarındaki güzellikle, çehtelerin- deki beşaşetle, nefslerindeki cö- mertlikle, itirazlarındaki azlıkla, özürleri kabul edişleriyle, iyi fena herkese karşı şefkatlörindeki umumilikle... EBUYAKUP (ZİZİ OĞLU) — Allah sırrını takdis etsin — Bir türkü söyleniyordu : Senin, taşa kadar, elinin değdiği : r ölü, Son ânınadek lütfundan öksüz kalmadı. Zizi Oğlu, birdenbire fenalaştı; hafifçe uzandı ve gözleri semaya doğru, haykırdı : — Allah adına yemin ederim Birde baktılar ki, Zizi Oğlunun boyun damarları çatlamış, kan bo. şanıyor. * *»# Bir gün, Büyüklerden birisiyle arasında ihlâsa dair söz geçti. İhlâs, ihlâs; hâlis, garazsız, riyasız, içten olmanın ta kendisi ki, bu sözleri benden başka işiten . k! 1 Tri > —Z710013151 Hazı gem 2 bir sütün bir «Sizi, sahan Salli; insan- Müslümanların haklarını yerine geti- riniz! Müslümanlara fena muamele etmeyiniz ki, küçüklüğe düşmesinler; rınızı onların e ii Sonra kuvvetlileri, kuvvetsizlerini yer. Kendinizi onlardan üstün tutmayınız! Sonra zulüm alır yürür. er e her memuru, lec h ink i rerdi. Kapısında (o lü suz omai- et kullanmamaya pısını Omür caat sahiplerine daima açık bulundur- maya, süslü püslü, ipekli sırmalı kılık- lara bürünmemeye ve: dettirir, bu kayıtlar dikkatle muhafaza edilir, m bu memur birdenbire ve umulm tarzda eray hakikat Demi anlaşılırd Böyleyken ?.. Böyle başlamışken, öyle devam etmek ve şöyle bitirmek ?.. Adıdeğmez Şöyle dedi : ö — Sabret! Hele akşam olsun! O akşam, ihlâstan söz açan Bü- yüğün evinde bir toplantı vardı. Toplantı haberini verdikleri za- man da: — Beni beklemeyin, dedi, bel- ki geç kalırım. - , Toplandılar yemek yendi ve .Zizi Oğlunun payı ayırt edildi. Bir az sonra, beklenen, geldi. Toplantı odasına gitmeden, el yıkanacak yere girdi. Sonra toplantıya katıl- dı. Tam dağılacakları zaman; bir- denbire Zizi Oğlunun tekrar el yı- kanacak yere koştuğu ve sonra elinde bir tefle döndüğü görüldü. Demek oraya bir tef saklamıştı. Müthiş manzaral.. Zizi Oğlu, her- kese karşı tef çalıyor ve sarhoşlar gibi oynuyordu. Konukomşu üşü- şüp bu manzarayı seyre başladılar. Allahın Velisi, ihlâstan bahs açan zatın etrafındakilere şöyle dedi : — Anlaşılıyor ki, Büyüğünüz, sizinle başbaşa ve yapayalnızken böyle şeyler yapmıyor. Halbuki biz bunu ondan ögrendik; bu iş- lerde şeyhimiz odur! Ve hem tef çalmakta, hem de oynamakta devam ediyordu. âdiseye e reza olan Büyük, şöyle anlatıyo — Zizi Oğlunun, ihlâs bahsin- den sonra «Sabret! Hele akşam ol- sun» sözündeki sırrı sonunda kav- radım, Şafak sökmeğe başlayınca evden çıktım ve uzakça bir yere gidip, dalgın, oturdum. Sabah ol- du. Ve ben tövbe ettim; bir daha ihlâs bahsini açmamaya, riyasızlık dâvasını ağzıma yakıştırmamaya... MAHFUZ (MEHMED OĞLU) — Allah sırrını takdis ets'n — Dedi ki: — Kendi iyiliklerini gören başkalarının ayıplarını yüklenir, kendi ayıplarını gören, başkalarını ayıp göziyle görmekten kurtulur.- . MAHFUZ (MAHMUD OĞLU) — Allah sırrını takdis etsin — Dedi ki: — Hidayet isteyen, doğru iş- lerde “bile nefsine çatsın, nerede kaldı ki eğri işlerdel.. lit dali İ 1 |