Üçüncü arm Necip Fazılın evinde, kitap odasında oldu. r ve bulunan- lar, Kâzım Nami Duru, yüksek mühendis Mu- hiddin Dileğe, Fahri Erdinç, «Özdemir Asaf, Okiay Akbal, Zahir Gü Toplantıda bilhassa genç şairlerin bulunması arzu edil- mişti. ağrılanla vemli.. Mevzu, Büyük . Şiir Necip Fazıl konüşmayı açtı. Düşünceleri» ni umumi hatlariyle ve daima (imaj) larla süs- leyip, fikirle beraber (artistik) idrak seviye- sini serip tebliği ve telkini bir pilânda anla 2 ey (Büyük Doğu), en mühim köşelerin- den biri olan ideoloey kendi (poetik) vap ele İsi zaman her k dâvalarımı- ağlı en haşm ei db ra rr başlı- Fikir m merkezi taşlarından r ki bu mesele, şu dakikada ia yük Do ni nun, çobandan nazira kadar soydan anlayışa (alârm) düdükleriyle er örgülerinde bir gün şey belli olacak !.. Şiir ; za ba 1 gp Ehramın son taşı olmak, ziynetlerin ziyneti olmak, son netice düğümü olmak nezaket v. mahremiyeti âni ehramın, bütün rubi v i af dâvalarımızla, henüz sa bile. b <tesviyei türabiye» ye kavuşturmadan zirv. taşını nasıl ele alabiliriz ? Essi zirve de ka- ideyle sımsıkı bir münasebet içindedir ve ka- ideyi kendisine bağlı tuttuğu kadar kendisi de kaid bağlıdır; ve her zaman ortaya atılmak iktidarindadır. Fakat ayni merkezden fışkıran nisbete badâvaların ö ü henüz temelleştirilmeden ca rece (elit) zümreler arasında konuşulabilir ; sırlarını aça- bilmek için mutlaka «havâs» a muhtaçtır; en a değil isime (man. sudur. asil kaygıyı başa Ar e ya e gir rift mevzuu ve mıncklayabilir, öö da olsa biraz harca- yabilir dan sonra Necip Fazıl, herhalde yıl- lar boyu, kafatasının iğ ağn iklere gösteril. meye t duvar içi buluşlarını ortaya dök- meğe, kend tabiriyle zamansız harcamaya başladı şiir, mücerret idrakin, üstün mü- cerret idrakin ta kendisidir. Şair de, böyle bir ER e ve fevkala te muğdil, alıcı Bu, (Aristo) danberi her- kesin "tarifini Sn, bin bir izah kalıbında donduruluşunda iyet, Necip hakikatı aramak vN k si- pıları seilayara X hırsız gibi, gölgelere karışarak, bacalardan süzülerek, ayak uçlarına basarak, gizlenerek arar, İşte, akıl e duygu müessesesi arasındaki bu usul farkıdır ki, şiirin büyük keyfiyetini sezdirmeğe doğru biricik (donne), yeni tabirle (veri) dir, Necip Fazıl Holi mutlak hakikatin, ilâhi öneli ve sıfat sırrının merkezi oldu- ğunu ve üstün şairin sadece bu nokta üzerinde derinleşebilen insan demek olduğunu kaydetti e dedi ki: — Şimdi size, şaire ve şiire ait bir Ha- Toplantı No. 3 Anlatan: Zahir GÜVEMLİ dis göstereyim. Burası ve ötesi bakımından raktarları, Peygamberlerdir. Bakınız Peygam- berler Sayer. şair ve şii e hiç bir mütetekkirin hiç (C. V. Gib) in, kitabının başında ilân ettiği Hadis'in anlik Allahın sır hazinel altındadır anahtarları Necip “Fazl buradan Tasavvuf ve (Vah- deti vücut) bahsine , geçti; e Rim ri Arş'ın şairlere Sel Mir ei amd içten n dışa ve dıştan içe do oğ- ru müna; t ölçüsünü ele aldı. Böylece şii- rin, kaleci İade blarına dökülürken, o kalip- larda billârlaşırken mutlaka bir dış nizam Dn kalmak borcundaki dâvayı ln çalıştı: — Nasıl sivri bir çubuğun ucunda su, evvelâ mekte, halindi Birli başlar, son- ray sy: aş şişer, gittikçe damlalaşır, kı- vamını ta ei dıktan sonra da halin. de, ük m yyed bir ölçüyü, gizli bir torbayı doldurmuş gibi kopup düşerse; böylece her mâna, bir hilkat sırrı halinde mutlaka bir nizam ve kalıp ölçüsüne bürünmekle, mutlaka bir nizam ve li çilesi İrsen mükelleftir. Marifet budur; harem ağalarının ameliyat gibi bir ükdeyi Wine söküp atmak de; gil.. H rkese mahsus umümi, beylik, içi boş kalıp- larla, bu kalple sdöldirelmiei şahsileşti- rilmiş, hususileştirilmiş ifadeleri arasındaki kiymet hükmü; o ayrı dâva!.. Kalıp belâsı, (Ovid) in «Sensiz de yaşanmaz, Bn de..» mısramdaki hikmet gibi, hem onsuz, hem de hik yalnız onunla olmayacak öyle kaypak ve çe- vik bir incelik belirtir ki, deme gitsin !.. Ger- çek hürriyet de bu ba Mâ gerçek hürri- Yetsizlik de... Şiirde muhteva ve ruh, kalıbın altına düşünce, gerçek ve ibiş esaret doğar İşte bu 1 pia halin basit aksölâmelle. rinden ibaret olan bu günkü başı boş kelime kumarı, verm hürriyet değil, e hürri- yetsizliğin daha mahküm aksülâmeli halinde, pa giyilmiş elbiseler gibi, esaretin ta ir. Necip Fazıl, da Mehmet Emin'den ve Fuzuli'den misra! okuyarak, şeklin ez- diği küçük şairlerle ; di şekil içinde, fakat üyük şair arasındaki kri şekli ezen büyük gösterdi. Ayrıca (Büyük Doğu) nun 9 uncu yısında çi an dinlediklerim) yazısındaki teşbihi hatırlat eni şairler, rastgele, ği ok atıyor- lar; ve okun değdiği noktanın etrafına bi takım Me çizip, kendilerini hedefi ta erkezin vurmuş farzediyorlar albuki marifet, Ga daireleri içiçe li merkezi k Sİ SE e 'sik, ne peşinen belirtmek ve dedirler. Fakat arala- rında omadir hassa siyet kumaşları taşı- yan öyleleri vardır ki, istedikleri kadar başıboş görünsünler, mısralarında ypeğia bile SARE NAl gizli bir (form) daveti ve tesli- miyeti sezilmektedir. (Büyük Deça) FARS ibiş ve enayi şekil dolandırıcıları düş olduğu kadar, ahmak ve cahil şekilsizlik DE tekârlarına da düşman Sinamilin eğme. göğ- ünd erdiği yeni şairleri, , her ân desin). ALETE ve iye diye ayırt edebiliyor; ve bir gün Mİ üstün şekil ölçülerinde mutabık kalacağına inanıyor. ma» tâbir — söy- müsbet ilim ve (fizik) azla, eli mühendis Muhit- tin Dilege'nin dikkatin çekti. zdemir Asaf, Necip Fazıl'ın konuşma davetine icabet etti; ve birdenbire silsile ve terkip bakımından “sistemini bulamamış bile olsa çok ince «mücerret»ler etrafında gezindi: filânca şiiri okuturlar ve #şiir udur, şiir böyle olmalıdır» diy e ela önüne onun cese- dini sererlerdi. düşünürdüm : Niçin mutlaka böyle. Sia şiir ? Başka türlü olamaz utlaka v.zin ve kafiye iyi mı? Evet, her. . kendi (form)unu ken- i ölçü bu olabilir. Ben bir bakarken, bir iktisat disi Üst istatistik) kitabına bal me) ini ği oradaki nizam ve (ritm deler rak, oradan ire İ eğiori kendime her defa değişiklik, bir “ebe ama; hir — İner, şiir hakkında böyle toplu ve dağınık konuşmalara sarih neticeler birkaç ieyliehdn dekar teker üzerle iüde'd urmak daha doğru Necip azıl : udâ âva, e masnifle, evvelden hüslammkila; er a, kısaca «mahzeni evrak fareliğir. i» ile hâl ve fasledi. lecek sişlerden değildir. B azırlanalım, demedim ! — Şair, hakiki şaiir, kendi san'atı üze- rinde düşünendir. İşin, kavait tarafını değil, öz ve saf vücut hikmeti tarafını konuşuyoruz. Ne kadar çok konuşsak az gelir ve ne kadar z konuşsak yine bir bütün as Bizde ha- kiki koasiyle bir (poetik) yazılamamıştır ; kavaidi edebiye (manüel) lerinden bahset- miyorum, Onun için kimsede şiirin çilesini çekmeye ve anlamaya doğru bir meyil yoktu — Bu nokta doğru değil... Div ” edebi. yatımn kendine göre bir (poetik)i vardı. Son- bu (peetik) derece derece Rk şte ni ile büyük terkibçi ara- il fark!.. ie ie damn be geo yoktur beyim!.. *gayri- Dali bir ai ei ii o ka- dar... Sonraki devirlere gelince, onların hiçbir şeyi yoktur. Gençlerden Fahri Erdinç ve Oktay Akbal sadece alişan bulunanların hep- si de zik bir meselenin kapısı Kalbalan; dagin dair "alâkalar ifade ediyor. Vakit ge dir ; toplantı di MEN ve rm “Nesip Fazıl, arka gezin şöyle hitap e t; öyle bir Ni üzerindeyiz ki, dediğim gibi, ne kadar derinleşsek yine ek- adar az temas etmiş a yine ta- ceğiz mamdır ; boyuna devam edece 24