er 4 £ ŞİİR VE FIKIR Prof. Mustafa Şekip TUNÇ İlk bakışta şiirde üç şey görünür: Mad. de, şekil, mevzu... Şiirin maddesini, mânalı sesler olan kelimeler teşkil eder. Şiirin şek- dirde her dilde «şiirli kelimeler Skhiyonürie bulunmak lâzım gelirdi. Kelimelerin bir man- zume halinde düzene me ilede şiir vücut bulmaz. Çün anzum eser bir şiir değildir. (Enteresan) bir fikir söylemek şiirin âletlerinden başka birşey değildir. Şiirde yalnız ses gü- zelliği aramak şiirden çıkarak öz musikiye yyen vezin kalıpla- rında görmek, (klâsik) şiirimizde görüldüği parlaklığı, kullanılan dilin inceliği, (kompo- zisyon) un (kusursuzluğu, fikirlerin değeri, ifadenin çekiciliği gibi kiymetler nesir için kâfi isede şiir için değildir. Şiir kıvılcımının çakması bunlardan başka ve fazla bir unsu- run araya girmesiyle olur. Hiçbir fikir veya RE KP üç Taç ala gla YEŞİLLİKLER Yeşili çok severiml, indi ah, kaybolsam yeşilliklerinl!.. Bunun i ek; Yeşil mein bayılırım | Güneş eği epi arasından süzülen Yeşil mâna Onlara en yeşil bir meni i ik Siklaçlek e Yeşil g Vü liken sıl imi de, İşli yuvarlıyorsam, mi Yıkamak isterim, Yeşilliklerin yeşil nuru içinde, * Yeşil gözler haindir derler; Yalan Belki de baz Çimenlerde bulunur yılan. Fakat Yesil 9 Dualı s Gibi İriş vk insana, Ben âşık De beyi gözlere; Onları sade s iy çimenler mali denizler gibi... o uğu Çünkü âşı Şenliye ruhu. Kâzım Nami DURU mevzuun di başına şiir olamaması ve her fikirden “ "siir çıkabilmesi bunu gösterir. Şiirin «deha» ve «ilham» gibi esrarlı bir madığını göstermek kabildir. ir eşiti) ileri e bilhassa bu nokta üze- rinde iir, felsefe ve gibi mücerret fi- kirlerle değil, hâyal ve tcinlah lerle yapılır. kat bunları sadece sıralamaklada şiir olmaz. Çünkü şiir ne bir teşbih kumbarası, ne de -bir istiare re) udur. Şiir his- pa sinmiş bir dünya ve hayat görüşünün (realite)ler Pe attığı ağla, müşahhas hâ- yallerde topladığı bir cihandır. Bunun için de, şairin içinde temaşa edilen bir âlem, (plâstik) ve (müzikal) bir hava, bütün varlıklara sira- yet bakar bir ruh ve bu ruhun tercümanı ola mzler olması lâzımdır. Şiirin v— ve ifadesindeki kudretin sırrı da gelir. Şair kendi âlemiyle evvelâ b teshir edilmiştir. Başkalarına yaydığı füsun kendi füsunundan başlar. Şairin en büyük zevki kendi âlemini bütün âhenk ve (sem- bol) leriyle örmektir. Bunun için de (plâstik) ir görüş ve kelimeleri bunlara göre âhenk- lendirmek ister. Şiirin bütün çilesi burada toplanır, Her şairin öteye beriye serpiştir- diği birçok notları vardır. Bunlar şairin şiire > angi Komanı okusam? Kırmızı ve Siyah (Kırmızı ve Siyah), sayısı pek az roman şaheserine nasip bir canlılıkla daima değiş- tiğinden, yâni yaşadığından, yazıldığı gün- denberi evvelâ müellifinin, so söylemekle, bizzat (Standal) romanını pek az getirmiş olmuyor muydu? Bununla beraber (Kırmızı ve Siyah) neşredildiği zaman, (Standal) eseri- ne karşı ilgisiz görünüyordu. Halbuki roman, 19 uncu Yüzyılın sayılı şaheserlerinden oldu- «O ğer 1880'de ırmızı ve Siyah) zi “rişüldüğü, Ta şüphesiz nizamından gelmektedir. Bu öyle bir nizamdır ki, san'at (ekol) lerinin hiçbiri- nin gamiambne varlığı-içine girmez. Bu ba- kımdan, (Standal) ın kendisi bir (ekol) sa- bibi sayılabilir. Onda, başkalarına benzeme- yen taraf, ihtirasların tahlilinde son derece 8 romantiklere ın başlıca vazifesinin ibtiraslarda olduğunu edi mili sonra, onun ihtirasın şiddetini her aynı ölçüde in hattâ ara sıra İşi lay aldığını ilâve eder, Bu sözler, bir bakıma di oğrudur. Romanın akışı boyunca (Standal) ın tabiat gibi gözü önünde geçen hâdiselere alâkasız kaldığı görülür. Yalnız, tabiat gibi, kah manların arkasına yerleşmiş durur ve sir " geldikçe ona konuşmasını ve hereket etme- varıncaya kadar ruhunun geçirdiği sergüzeşt- lerin görünür izlerini aksettirir. Şekil, ses fikrin birbirleriyle kaynaşarak tek bir cevher labilir. Hattâ yalnız bildirilen fikirlerin değil, zımnen söy kast ve mânaların bile âhenge tesirleri vardır. Her şairin fikir ve mânalara uygun sesler araması bu sebepten- dir. Vezin dahi dokunaklı olmak için mutlaka his ve fikirlerin yapıla rına uygun olrtalıdır. Bunun içindir ki şiir, akılla (plâstik) ve ve musiki arasında rakseden bir sanat lıyor, LES EAT, sini işaret eder. Fakat gerçek romancıda böyle olur. Nitekim kahramanlarından kendi. sini bir türlü ayıramayau (Flober) in ir dal) a karşı duyduğu çekingen ve inkârcı hissi de buradan gelmektedir. (Flober) da 1852 de yazdığı satırlar, devam edecek bü. yük bir şahesere karşı kendisinin aczinden gelen, hayran olmak kısırlığını açığa vuru- yor «(Kırmızı ve Siyah)ı biliyorum, onu kötü yazılmış ve İriş buluyorum; iyice biliyorum ki zev b pi kane fikrimde değillerdir; fakat bu zevk sahipleri denilen küçük topluluklar da sp bir şey. dir; onların öyle minicik boylu ermişleri vardır ki elâle- min meçhulüdür. Bunu da moda haline koyan (Sent-Böv) büdelasığı olmuştur.» ıları da eserin realizmasından şikâ- yetçidirler. Romanın siyle olan (Jülyen metsiz bulmaktadır- evap aynı şeydir. Romancının vazifesi, oçisksen kabarık (Kırmızı ve Siyah) ın üzerinde durulacak tarafı, fevkalâde müvazenesi olduğu gibi ih- tirasları, tablili değil > terkibi bir şekilde belirtmesindedir. retle, fiillerin sebebi olan ibtirasla, fiil, bir bütün halinde gözönüne konulmaktadır. Aytıca, romanın yapısındaki sadelik, fevkalâde bir giriftliği kucakladığı zdığı e çe elek Mel ve Siyah) i «İğtimai m a olmayan Çlebiyen) in o. hakkı cenk nl lid hikâyesidir» diyor. Vecdi BÜRÜN