, Mz esi 1941 de Ço- rumda, d Özü kasaba- f sının bri Fiy e tanıdım. | HİKAYE | Dah d ö üm vi ke N S ys 5 Ne Fa 5 g3 s li 2 E rum. Hayır, onu sadece görüp akat tam dört yıldır va- vakit onu hatırlıyor, düşünü- a parçaları biribirlerine eserin aslını kurm Bunlardan çoğunun yalnız birkaç parçaşı toprağın altından yim ondan ötesi bu parçalara gör. ölçülerek, hesaplanarak icat edil. miştir, Reyhan Bacıyı düşünürken hep bu testi parçalarını hatırlı- yorum. Elimde onun hayatından kırık dökük birkaç parça, imi saat var. r. Bunlara dayanarak o bütün ömrünü (o kurabi EĞ ne m ün ! u parçalarla yalan yanlış bir çatı kurmaktansa, onları, olduğu gibi saklamak dah kucaklıyan bir sırtın tül lek bilmiyen bir ufkun ger- e geldiğini nasıl duyma- > Mecit Özenden bize refakat eden Başmuallim : «O1.. Reyhan Bacı, nasılsın eti Dedi. Re yin Bacı, hep belir siz bir istikamete dalan teki Reyhan Bacı Bedri Rahmi - EYİBOĞLU (Hâtıra - Hikâye) larla, fakat güzel yüzünü birden- bire harikülâde bir ye gibi ay- dınlatan tebessümü oş geldiniz e bey, Di geldiniz; Sizi ne zamandan- beri buralarda göremedik» dedi. «Ne iyi ettiniz, galiba yalnız de- gilsiniz, bize kimleri getirdiniz ?..» Başmuallim bizim adımızı, sa- heykel yi iiğmenınde ği bir hüzün vard «Otursana Resmin. Bai b de- dim. ol beyim, ama böyle da- «Sağ ha iyi» dedi. Aynı tebessüm yü- “ k Başörtüsünün gölgesine gö- mülen gözlerinin rengini ve biçi- mini görmeğe imkân yoktu. Bü- tün bir yüzün ifadesini bu göz- lerden oanlamıya çalışıyordum. Dikkatimin kendisini rahatsiz edeceğinden korkarak, mütema- diyen bakamıyordum. Fakat bak- tıkça içime hüzün çöküyordu. Bu yüzde, muhakkak hariku- lâde Kiril vardı. Güzeldi, fa- kat bu güzelliği gölgede Bi ık rımlarından birisini, gözlerini da- ha iyi saklıyacak bir şekilde al- nının üstüne düşürüyordu. Bu yüze sinen heykel ifade nin sırrını çözebilmek için, müte- madiyen gözlerini aradım, daimi Fakat heyhat! Bulamadım, Reyhan Bacı kördü. Anadan doğma kördü. Gözbebeklerinin yerinde, bir ki- yaprak, vakit vakit ürperiyordu.. Reyhan Bacı kördü. Fakat bir mişti. benim sesimden adımı buluyordu ! Sonra damın üstüne nasıl çıkmıştı ?.. Muhtarın 'damı- na oldukça çapraşık, gemi r diveni gibi açık basamaklı, tahta bir iskeleden çıkılıyordu. Bana, Reyhan Bacının hangi köyden yalnız ö iğii malıyan bu Süsleri gülünç bul- Reyhan Bacı, tâ karşıki dağ- ların raks noktalı virgü bi duran kayaların bir köyden kalkıyor ve 14 saat yürüyerek Dağsaraya geliyord Aradaki yol (asfalt) veya tibde) değildi! Bir Allahın belâsı keçi yolundan ibaretti !.. Neyse; derken'başka bir mi- safir geldi. Reyhan Bacı bir ân sis unutuldu. Misafire izaz, ik- erken aradan yarım saat kadir geçti. Baktım, Reyban Bacı hep aynı vaziyette, aynı yerde duruyor. Yalnız eline bir def ver- mişler. Bir parça sonra Muhtar: nik nuk desem, donuk d desem, değil, ne gür, ne cılız, , velhasıl (ton) unu her halde (müzisyen) lerin bile kolay kolay kavrıyamıyacakları bir o sesle, cı : sefa geldiniz / İkili bir türküye başladı Bu türküyü bizim isimlerimizle 40 süslüyordu! Yaş sne türkü- e, hapimizin adı geçti ve hepi- al ze ayrı, ayrı: Hoş, sefa geldiniz! Dedi. Hem söylüyor, hem de ara sıra defle e tutuyordu. Defi bultuşunda, da, defe vuruşunda 0 r cana küsü n sa, ne nd e lü- zumsuz bir neş'eye, ne de yersiz bir hüzne bürünmüştü. İlik bir yaz yağmuru gibi; ne ıslatiyor, ne de korkutuyordu. Sadece ok- şuyordu. Ertesi sabah ilk işim, Reyban amak oldu. cağında sevimli bir eğ çocu- ğunu ya buldum. ef çalarken gali? İt hayran o saçlarında görünce âşık oldum. Yarab ellere, bu avuçlara ne kadar çok iyilik, ne e ar çok şefkat ve hü- zün dolm al, köylerinde eller, hep olduğum çocuğun çarp- nı ayışını aşan, daha çok baliğ iL bir şiddet vardı. eyhan Bacı, bu kadar arzu ile yalnız koyunları, inekleri ve çocukları okşiyabilirdi. Bu avuç. ların kei gö öreceği rahmet bun- dan ibaret eliz çocuğun ; altın perçemlerinde sür'atle kayan ha- reketleri, avuçların iştihasını iti- raf ediyordu. limde Reyhan Bacının defi, ge- bi x G 6 > » yeci ğın si, inin henüz dönmemiş olacak...