NN lAME NG N ” & MADDEDEN HAYATA GEÇİŞ Prof. Mustafa Şekip TUNÇ (DÜŞÜNEN insanlar için, madde, sa- dece madde, bir mesele olduğu gi- bi hayat da bir meseledir; hattâ me- selelerin meselesi... Madde hakkında- ki verileri bugünkü | (fizik) cilerden alırken, hayat hakkındaki verileri de bugünkü hayatiyatçılardan alacağız. Varlıkların cansız ve canlı olmak üzere ikiye ayrıldığını ve ancak canlı varlıklarda müşterek olan vasfa ha- yat dendiğini biliyoruz, O halde, hayatı tarif etmek için, bu müşterek vasfın tâyin ve tasrih edilmesi iktiza ediyor. Bir şeyi tam mânasiyle tarif etmek, o şeyi tamamiyle bilmeğe bağlıdır. Bu itibarla mütemadi bir gelişme halinde bulunan ilimlerden, kendi mevzuları hakkinda kusursuz bir tarif yapmaları beklenmez. Yalnız hayatiyat adiyle bir ilmin ayrılması, bu ilmin mevzuunda bir hususilik mevcut olduğuna delâlet ettiğinden, bu hususilik hakkında bazı fikirlerin olsun bulunması icabeder. Filhakika bu hususta ileri sürülmüş bir takım fikirler olduğunu biliyoruz. Evvelâ bunları hatırlıyalım : «Hayat, ölümün zıddıdır, yahut hayat, ölümdür». gibi âdi ve 'garip tariflerin yanında hayatı, hareket ve faaliyetle tavsif eden tarifler görülür. Fakat,hareket ve faaliyeti, aynı za- manda (Elektron) larla yıldızlarda da görmüyor muyuz Hayatın hususiliğini şekil ve ta- azzuvda göstermek isteyenler de var- dır. Fakat ne şekil, ne de taazzuv münhasıran canlı varlıklara aittir. Maddi varlığın en küçük yapısı olan (atom), son derece karmaşık ve yük- sek bir taazzuv göstermiyor mu? Acaba hayatın hususiliği, dış ten- bihlere karşı cevap vermek kabiliye- tinde midir ? Bu da değil!.. Çünkü, cansız varlıkların da kendilerine mah- sus bir karşı koymaları var, Netekim, 6 A bir Hindli (Fizyolojist) olan (Yagadis Bose), bu hususta ve cansız varlıklar arasında bir fark olmadığını göstermek için madenler üzerine yap- tığı muhtelif tenbihler neticesinde, bunların elektiriki aksülâmellerde bu- lunduğunu, çok ince bir (teknik) kul- *lanmak suretile kaydetmiştir. Bu tec- rübelere göre, madenler de yoruluyor, takatsiz kalıyor, fevkalâde soğuklarda bitkin bir hale geliyor, uyuyor ve uya- niyor. o Mukavemet bakımından da birbirlerinden çok ayrılıyorlar. Meselâ, (Plâtin) pek çabuk yorulduğu halde, kalay yorulmak nedir, bilmiyor. Bununla' beraber hayatın tenbihle- re karşı yaptığı aksülâmeller, âdi ve' maksatsız olmakla kalmıyor; fayda ve korunmayı gözetlediği görülüyor. (Materyalist) hayatiyatçılar, bu çe- şit aksülâmellerin haddizatında 'gö- ründükleri gibi olmadığım ve hattâ cansız çisimlerde de buna benzer aksülâmellerin vâki . olduğunu kayde- derek diyorlar ki : «Eğer, hayatta ha- kikaten bir korunma iktidarı mevcut olsaydı, bunun, dama kurtuluş yo- lunda sevk ve idare edilmesi lâzım gelirdi. Halbuki, bunun aksini göste- ren aksülâmeller vardır. Meselâ, vü- cuda zehirli bir maddenin zerkedil- mesi neticesinde üzviyetin hassasiyeti artıyor, (anafilâksi) denilen bu halde, uzviyete zararlı olan zehirin tahrip edici âmili, onu daha mukavemetli kılacağına, bilâkis son derecede has- sas bir hale getirerek, uzviyete zehi- ri aratiyor.» i Hayatı, kendiliğinden gelen bir faaliyete sahip olarak tavsif edenlere karşı da, gene aynı (materyalist) ha- yatiyatçılar, kendiliğinden O geliyor gibi görünen bu faaliyetlerin uzviyet dahilinde, göze görünmiyen bir ta- kım (fiziko-şimik) tesirlerden ileri gel- diğini söylüyorlar. Fakat hayatın ta- rifleri burada bitmiyor. «Hayatta alışma ve hafıza vardır; onu, maddeden ayiran da budur denirse, bunlara yakın vakaların mad- di cisimlerde de görüldüğü bildiri- liyor. Canlı varlıkların omuhitleriyle alış verişlerde bulundukları ve bu suretle yapılarını mütemadiyen tazeledikleri söyleniyor. Buna karşı da, maddenin hayatı denilen (radyo-aktivite) gös- terilerek bu (fizik) hâdisede , (atom)- ların devir devir patladıkları ve mü- temadi bir tekâmül geçirdikleri hatır- latılıyor. Hayatın tarifi bununla da bitmiyor; «her canlı varlık, daima kendine benzer bir varlıktan doğmak suretiyle cansız varlıklardan ayrılıyor» deniyor. Buna - karşı da «elektrikle miknatışlanmanın keşfedilmesinden ev- 6. vel, herhangi bir miknatısın mevcut olması. için kendinden evvel bir mik- natisin bulunması lâzımgeleceği iddia olunabilirdi> deniyor. «Hayat, yalnız doğmakla kalmı- yor; büyüyor, muhitin zararına olarak gelişiyor, kütlesini arttırıyor» denirse, buna benzer hâdiselerin cansız cisim- lerin bazılarında 'da olduğu, meselâ tuz billurlarının çoğu, bir tuz mahlülü içinde kütlece artıp büyüyebildikleri, çünkü bu mahluldeki (molekül) lerin tuz billürları üzerinde biriktikleri gös- teriliyor. Bütün bunlar doğru olmakla beraber aradaki benzerlik bir tıpkılık olmaktan uzak kalıyor, hayatın hü- susiliği maddenin evsafına irca edil- miş olmuyor. O halde ki, bulunan bütün bu benzerlikler sathi kalıyor. Hayatın ince ve karmaşık örgüleri, bir mesele olmaktan çıkmış bulunmu- kendine hâs olan «temsil etme> yani hariçten aldıklarını kendine mal ede- vek uzviyetine kalbetmek hassasında hayatın en esaslı vasfını görmüyor muyuz? Netekim birçok hayatiyatçı- lar da, hayatın bu hassasını kendine ait bir hususilik olarak görmüşlerdir. (Feliks Lö Dantek), «Temsil, işte ha- yatb diyor ve canlı maddeyi, iştirak ettiği aksülâmellerde terkibini muha- faza ederekten gelişen, muayyen bir terkip olarak tarif ediyor. Filhakika büyümek ve zürriyet vücude getirmek, ancak bu sayede olduğuna göre, hayatın başlıca mü- meyyiz. vasfını, temsil iktidarında görmek temayülü galiptir. Fakat son zamanlarda mikroplarla cansız cisim- ler arasında bir intikal safhası gibi görünen (Virüs-protein) lerin keşle- dilmesi, canlılarla cansızlar arasındaki hududu yerinden oynatmış gibidir. Amerikan hayatiyatçılarından (Stan- ley) in: keşfettiği (Virüs-protein) in, nebatlarda çok görülen ve (Mozaik dü Taba) denilen bir hastalığın bir âmili olduğu ispat edildikten sonra nebatlar ve hattâ hayvanlarda muhte- lif hastalıklar tevlit eden daha birçok (protein) nevileri bulunmuştur. Hakikat şu ki, hayat mefhumu ve onun hudutları, henüz açık ve seçik bir surette tasrih ve tâyin edilmiş değildir. (Mekanist) yahut (materya- list) olan hayatiyatçılar, gördüğümüz gibi, hayatı maddeye bağlamıya sa- vaşırlarken, (vitalist) olan hayatiyat- çılar, çok zayıf ve şüpheli benzetme- lere dayanan acele tamimlere giriş- mek istemiyor; ve böylece büyük ve ebedi (anlaşılmaz)ın eşiğinde çok ince bir ihtiyat, (sonsuz) ve namütenahi (girift) e mahsus bir ihtiyat muha- faza ediyorlar,