Ee el k o ap MAB (AYNŞTAYN) VE KÂİNAT YAPISI Kâinat yapısını bütünlüğile bil- mediğimiz için onun hakkındaki seziş ve tasavvurlarla fikir ve hayalleri, hangi (prensip) namına olursa olsun, yabana atmağa hakkımız olmadığı için idealizmanın hor görülemiyeceğini, yal- nız saf bir idealizmada da tutunamı- yacağımızı söylemiş, buna karşılık tec- rübelerle eriştiğimiz vâkıaların bütün- lüğünü henüz kavrayamamış olduğu- muz için, olanca hakikatları sadece realizma yolunda beklemek iddiasının saf bir realizmaya kapılmaktan fazla birşey ifade etmiyeceğini, «kâinat ya- pısi» hakkındaki geçen yazımda gös- termeğe çalışmış ve sonunda kâinat yapısı hakkında zihnin en ileri ve büyük bir hamlesini temsil eden (Aynş- tayn)ın bu husustaki erişmelerinde vücude getirdiği inkilâbı görmek lâ- zım geldiğini ilâve etmiştim. (Aynştayn), gökten düşer gibi gel- miş. değildir. Kâinat yap'sının kendi- sinden evvelki: en büyük uazariyecisi olan (Nuyton) un da böyle olmadı- ğını biliyoruz. Çünkü hiç bir inkilâp zannedildiği gibi öyle birdenbire ol- maz. (Aynştayn) nazariyesine gelince- ye kadar (Lorentz), (Mişelyon) ve daha birçokları bu dik yol üzerinde yürümüş ve ilerilemişlerdir. Yalnız yo- lun tepesine erişmek deha ve talihi (Aynştayn) a nasip olmuştur. (Relativite-İzafiyet) nazariyesi adıyla korku ve hayret uyandıran (Aynştayn) nazariyesinin muadelelerine göre, 6 ayak boyunda olan bir adam saniyede 250.000 kilometre süratle bir inişten kaysa, onu tarassut eden adama nis- betle 3 ayak boyu kalmış görünür. Buna karşılık 3 ayak boyu kalmış olan adam, bu haletin asla farkında olmiyarak, kendisini tarassut eden adamın kendi boyu kadar küçülmüş olduğunu gö- recektir. Yalnız bu hal, ancak dünya- nın en büyük sürati olan ziya sürati içinde vaki olabilir. Yoksa bizim her gün içinde yaşadığımız dünyada en hızlı giden bir top güllesi veyahut bir sürat katarının, küçülmeleri hesaba gelmiyecek kadar ehemmiyetsizdir. Yine ayni muadelelere göre, ziya sür- 4 atile kayan adamın kütlesi, hiç farkın- da olmadan iki misli artıyor. Buna karşılık dünyanın en hızlı giden vapu- rundaki yolcuların ağırlığı 3 gram bile artmıyor. O halde bir cismin kütle, hacim ve ağırlığı mutlak olarak sabit olmuyor, aldığı sürata göre değişiyor. Yâni nisbi, yahut izafi oluyor demektir. Vâkıâ hiçbirşeyin tek başına olmadığı, herşeyin diger bütün şeylere bağlı ve onlarla münasebetli olduğu ötedenberi söylenmiştir. Yalnız herkesin avaz avaz bağırdığı bu telâkkinin şimdiye kadar sahih ve değişmez gibi görünen (fizik) kemmiyetlerin miktarlar üzerine de tatbik olunabileceğini ( Aynştayn )a gelinceye kadar hayalinden geçiren olmamış, sadece beşeri kıymet ve mü- nasebetlerde mütemadiyen değişme olduğu kabul edilmiş bulunuyordu. Bu itibarla (relativite) kelimesi zamanımız- da iki şeyi ifade ediyor: Birincisi kâi- natta her şeyin her şeyle münasebette olması tarzındaki eski umumi münase- bet telâkkisidir ki, (Nuyton) bunu bü- tün manzumelere şâmil olan âlemşumul cazibe kanunile kısmen ifade etmişti. Bu yüksek buluşa göre kâinattaki bütün cisimler, kâinatın diğer bütün cisimlerini cezbeder. Şimdi (Aynştayn)- ın (Relativite) nazariyesi ile bu telâk- kiye ikinci yeni bir telâkki aşılanıyor. Ve bu telâkki bize cisimler arasındaki sahih münasebetleri tafsilâtile izah edi- yor. O haldeki, şimdiye kadar akla gelmeyen bu nevi izafiyet telâkkisi, yukarıda gördüğümüz gibi, bizi garip ve şaşılacak neticelere götürüyor. Bununla beraber (Nuyton) un büyük eseri bir hiç mi oluyor? Bunun en doğ- ru cevabını (Aynştayn) ın kendisinden dinlemek lâzımdır: «Ne benim nazari- yem, ne de başka herhangi bir naza- riye ile (Nuyton) un büyük eseri haki- katen atılacak gibidir. Onun açık ve geniş fikirleri, mânalarını ebediyen mu- hafaza edecektir; çünki yeni (fizik) telâkkisine, onun fikirleri temel ol- muştur.» (Aynştayn) bu eski temel üzerine kurduğu yeni (fizik) binası, kendi ifa- desine göre iki katlıdır. 1905 de ku- rulan birinci katla, mutlak ölçü örnek- leri olmadığı ve mekân ile zamanı bir bütünde eritmenin çok elverişli olacağı gösterilmiş; 1915 de kurulan kya Prof. Mustafa Şekip TUNÇ DDE VE RUN:A4 ikinci katta da (fizik) kanunları bütün rasıtlara, hattâ diger bir seyyarede yahut kâinatın uzak bir mıntakasında bulunan ve herhangi bir tarzda ha- reket eden rasıtlara göre kati ve değişmez bir hale koyulmuş ve bu- nun neticesinde yeni bir cazibe na- zariyesi ve yeni bir mekân yapısı te- lâkkisi hâsıl olmuştur. Bununla mazi atılmış, eski cazibe kanununun sahte olduğu isbat edilmiş olmuyor. Sadece bu kanunun ziya süratindeki son derecede büyük ölçülere uygun olmadığı gös- terilmiş olduğu gibi, eski cazibe ka- nununa ziya sürati gibi değişmez ve âlemşumul bir âmil ilâve edilmiş ve ayni zamanda bu kanundan çıkan . neticelere yeni ve daha mühim neti- celer katılmıştır. Buna göre âlem, evvelce tasavvur edildiği gibi, ne sa- bit, nede mutlak olup eşyaya atfedi- len ve onların mahiyetini teşkil ettiği zannolunan uzunluk, kütle ve zaman gibi vasıfların rasıda tâbi oldukları görüldü. Şimdi bu yeni dünyada gerçek ya- hut mutlak olarak ne uzunluk, ne za- mân, ne kütle, nede hareket vardır. Bütün ölçüler rasıda nisbetledir. Ziya süratiyle hareket eden bir cismin u- zunluğu kısalıyor, kütlesi büyüyor; hattâ sonsuz derecede büyümesi ica- bediyor. Ve hiçbir şeyin sürati ziya süratinde olacak gibi değildir. Riyazi (fizik) in hesaplariyle elde edilen bu vâklanın tecrübesini . bilfiil yapmak kabil değilidr. Fakat 1905 de (Kauf- man)ın bir (Elektron) kütlesi üzerinde yaptığı tecrübe burada sürat arttığı taktirde kütlenin de büyüdüğünü gös- termiştir. j Halbuki geçen asrın katı ve tıkız (mekanizm) telâkkisine göre ne, mad- de, ne de kudret tahrip edilebilir. Her ikisinin sabit olmaları lâzımdır. (Re- lativite) nazariyesi ise eski telâkkinin yanılmış olduğunu ve bunlardan bi- rinin digerine istihale edebildiğini ve yalnız madde ve kudret mecmuunun sabit olduğunu gösteriyor. Bir ziya dalgasının kudreti bir madde unsu- runa istihale ettirilebileceği gibi, bir madde unsurunun sıkleti bir ziya dal- gasının kudretine istihale ettirilebilir. Burada yeni bir simyanın mümkün olduğu görülüyor. Yalnız bu sim-“