se NR AT pe wi, 5 yg” »E heee Fransa çökerken; bir iz mecmua, orada şiirin d dee ihya ediyor- W mecmuanın adı linen ei dir. ve ft p” EK © Konferansçı çeşmel, olan hayat ve nefs çilesine varmak...» (Fon- ten) mecmuası, bugün Cezairde neşredilmek- tedir. Lâkin bu mecmua 1939 senesinde, yer > $ R patlamaz Cezaire geldi; oradan 1940 haziran mütarekesinde Fransa silâhlarını bıraktıktan şiirle mücadeleye devam etti. Böylece (Koleriç) in «Dışardan hareket ederek...» diye başlıyan cümlesini, kendisine boşu boşuna alem etmediğini gösterdi. 'onten) mecmuasından bahsedişimize ve- sile, bu mecmua tahrir ailesinden ve genç Fransız şairlerinden ( Yiv Renye) nin İstanbul- da bulunuşu ve geçenlerde bu mecmua hak- kında (Ünyon Fransez) de vermiş olduğu konferanstır. Burada sözü kendisine bırakarak, konferenstan bazı parçaları naklediyorum «Mecmuayı kuran (Maks Pol Fuşe), on beş yaşında Cezaire gelmişti. Ya- nında, hasta olan babası vardı; bir müddet sonra öldü ve anası bir baş- kasile evlendi. (Pol), üvey babasile ayni siyasi fikirde olmadığı için, bir gün, cebinde yalnız 35 santim olduğu halde evden ayrıldı. (Amali erbaa) ya oldukça vakıf bulunduğundan, Ceza- irden Fransaya şarap nakleden bir gemiye muhasebeci olarak girdi. Şair, bazan hatıralarını anarken büyük bir yelkenlide seyahatlerinden bahseder. Lâkin bunları, yabancılara ve gecenin . geç saatlerinde, şiirin samimiyete ga- “lip geldiği anlarda anlatır. Bununla 3 beraber, seyahati esnasında şair, denizle anlaştı; Bu sebeple deniz, “eserinde daima ağır basmaktadır. >İnsan olarak tayfalarla anlaştı, fakat - muhasip olarak geminin kaptanile anlaşamadığı için, (Maks Pol) bahri- “yeyi terketti ve (Üniversite) ye girdi. ak # Viz FE AR - ii N a “ © yaşadığı yer ve dolaştığı üç beş şehre alışkanlıktan kök alan bir sevgi ile bağlıdır. Fakat bizim neslimiz, karlı dağlarının her kovuğuna sığınarak, ormanları götüren çamurlu derelerinin, - herbirinin korkunç feyezanlarından susuzluğunu gidererek, her karış top- a i R (Maks Pol) şiddetli bir hıristiyan ve o nisbette bir (Sosyalist) oldu. Sonra bir genç kızı sevdi. Onun için evvelâ bir- çok şiir yazdı, sonrada gidip belediye dairesinde, evlenme defterine «Bu be- nim karımdır /» diye iki satırcık yazdı. 1942 senesi başlarında, şair, garip bir ruh haletine düşmüştü. Bir müd- dettir, karısına karşı duyduğu aşka ölüm fikirleri karışıyordu. Sonra, mü- temadiyen deniz hayâletleri içinde idi. Bu hâlet «Aşkın hududu üzerinde» isimli bir kitap neşretmesine ve şüp- hesiz en güzel eserlerinden biri olarak kalacak en hakiki, en manâlı, en has- sas ve en (Mallarme) vâri şiirini yaz- masına sebep oldu. En hakiki, en hassas diyoruz; çünkü şairin karısı 1942 Kânunusanisinde . Cezayirden Fransaya hareket eden bir vapurla seyahate çıkmıştı; ve gemi batmış, oda boğularak ölmuştü. Şairlere hâs bir hâletin tahakkuku... İSTANBUL Yağmurlu gecelerde kendimi dar attığım, Islak meyhaneler, hep dar so- kaklar boyunca... San'atkârlar, hür serseriler, a- lar, Mavi duman arkasında kaldı yüzleriniz... Tanrı ki hepinizi gök yüzünden seyreder ; Buruk bir meyvadır ağızlarınız- a keder; Rahmettir dökülen yüzünüze ak- am üstü Perde perde ve derin derin şi- mal kavsinden ! İstanbul... her gün karanlıkta ağlayan tanbur... Ve sonra bitip e ya- gan bu mur, Baki Süha ma 1940 Haziranından sonra, Fransa, yeni birçok şairin ortaya atılmasına sahne oldu. Bunların en ileride gelen- leri şunlardır: rak için yüz mahalie arkadaşı, elli mektep arkadaşı ve hiç olmazsa on tane ağabey, kardeş, kayınbirader, enişte, yeğen harcıyarak, bu vatanı, sekiz yüz bin murabba kilometresinin her santimetre murabbaına ayrı bir telle bağlanarak sever. İşte bu sev- a5 melcei Hülâsa eden : Fikret ADİL FRANSADA YENİ ŞİİR HAREKETLERİ (Piyer Emanüel, Lânza del vasto, Lük Estanj, Klod Roy, Lui Masson, Güviyyevik, Alen Bron, Robert Ganzo, Rene Jan Klo). Eskilerden kendilerini yenilemiş olanlarla - bunların arasında (Aragon) da vardır - (Piyer Jan Juv) gibi üstatlığa varmış olanlar (Jül Sü- kerviyel) ile (Paul Eluard) da kendi- lerine mahsus tarzları bırakarak, bi- rincisi «Bedbaht Fransaya şiirler» ini, o harikulâde «Hürriyet» şiirini yazarak bu harekete iltihak ediyorlardı. (Elu- ars) ın şiirinin, geçenlerde, Türkçe çı- kan büyük bir mecmuada tercümesini gördük.» (* (Yiv Renye) bundan sonra bazı kimselerce hakkak ki yanlış olduğunu kabul ederek diyor ki : “Hayır, hakikat şudur ki, yeni şiir, Fransız vicdanının ve şuurunun en hür, olmuştur. Dışarıdan hareket ederek, şairler, çeşmeleri ruhun içinde olan hayat ve nefs çilesine varmışlar- dır. Adları (Aragon), (Juv) veya (Emanuel) olsun, bu şairler memleket- lerini ve" dünyayı yıkan kıyamete lâ- kayt kalmamışlardır. Bizzat kendile- rinin dedikleri gibi, eskiden olduğu tarzda, bundan * böyle artık sırf mahvetlerini tatmin için terennüme mecalleri, keyifleri yoktur. Şair, hadise- ler karşısında, ruhu, zekâsı ve miza- cile aksülâmel yapar; insan vazifesi şuuruna erer. Şairde ötekiler: gibi insandır. Milletlerin geçirdiği faciaya lâkayt kalamaz, şiir namına, sanatı namına bir kenara çekilemez, oda, herkes gibi bu işe karışacaktır. (Emanuel) in bir yazısında şunları okuyoruz: (Kurtuluşun şiirde değil, insanın kendisinde olduğunu tekrar etmekten bir ân fariğ olmamalıdır. Şair olmak herşeyden evvel insan ol- maktır.) İşte böylece Fransız şairleri- nin, tekrar, zamanlarının tannan birer aksi sedası oluşuna şahit oluyoruz.» (9) MR bahsettiği mecmua (Bü- yük Doğu) dı giden em hakla, Türk tarihinin şeref mahrutunda en yüksek zirve olan bu ilâhi hakka dayanarak hay- kırıyoruz : (Skandal) istemiyoruz Il! Nizamettin Nazif