17 Mart 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 16

17 Mart 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ii iv AZ 4 W& ww i ; MP YAA ZYE 00909 DÖRDÜNCÜ TAHLİL Hatalar sergisi mahut cümlenin dördüncü yanlışı, yabancı kelimeleri, doğru- dan doğruya ve kendi sarf ve nahivleri içinde kullan- maktır. i (Bombardıman etmek ) gibi... Bu hususta ana öl- çümüz, ilk sayılarımızda belirttiğimiz gibi, ya ec- nebi kelimenin telâffuz şeklini milli hançerimize tatbik ederek, onu müsta- uyuk Uv oğu Müessis ve sahibi: Necip Fazıl KISAKÜREK e U. Neşriyat Müdürü : Nejat MUHSİNOĞLU 0) Cağaloğlu, Acımusluk sokağı No, 15 Telefon : 21722 © İbrahim Horoz Basımevi Bir senelik abone : 12 Lira Altı aylı Yüz ii» Üç aylik » Gi » kil ve öztürkçe asli bir madde halinde kendi sarf bomba'yı, bombalamak tar- 860000 SAHNE Bir şiir kitabı... 16 Say- fa, fiyatı yazılı değil... (As- rın adamı üzerinde hiciv denemesi) başlığı altında, içtimai hedeflere bağlı mü- teaddit manzume... Şairi, Avni Öztüre... SÜKÜTUN HATLARI Bir şiir kitabı... 32 say- fa, 50 kuruş... Şairi, Adnan Benk... Aşk ve ıstırap te- ma'sı üzerinde şiirler... TUFAN Bir perdelik piyes... 20 ve nahvimize tabi kılmak; veya bir karşılığını bul- maktan ibarettir. Meselâ, (bombardıman etmek) yerine (bomp) ke- limesinin türkçeleşmişi olan zında kallanarak... er b.4 . Kâğıda dair /Baş tarafı 14 üncü sayfada) kâğıdı», son yıllara gelinceye kadar nüfus hüviyet cüzdanımızın adı idi. «Oyun kâğıdı» iskambilin, «sünger kâğıdı» (papiyebuar)ın, «banka kâğıdı» poliçenin has türkçeleridir. Sadece «kâğıt», Birinci Cihan Har- binden sonra 100 kuruşluk paramızın adı olmuştu ; külhani ağzı da ona «pa- pel» demişti. Muhtemel ki, buda kâğı- Topal Hafız şimdi nereden ezan oku- yacak?.. Bolu Ortaokulunun bahçesinde ya- tılı talebelerle konuşuyorum. Bunlar, memleketin muhtelif yerlerinden top- lanmış, çoğu parasız okuyan yavru- caklar... Kendilerile yakından alâka- dar olunduğunu, derhal okul bahçe- sinde oçadırlara (yerleştirildiklerini, ekmek ve yemek sıkıntısı çekmedik- lerini, . memnuniyetle (öğreniyorum. Bilhassa, kendi çoluk çocuğunu kar- lar üzerinde bırakarak, koşa koşa ta- lebelerinin yanına gelen okul müdürü, takdire lâyıktır. Boluda, evde oturan tek kişiye rastlamadım. Pek lüzumlu birşey al- mak icap ederse, Evlere giriyorlar. Fakat mümkün olduğu kadar az bir zamanda çıkmak üzere... Zira feci mi- sâl gözlerinin önündedir;' ve dağları korku beklemekte... İkinci zelzelede Akpinar mahallesinde yatak, yorgan çıkarmakla meşgul karıkocadan biri ölmüş, digerininde kolu kırılmıştır. Yıkılan binalara dikkat ediyorum; çoğu (beton) binalar! Fakat derhal dın Fransızcası olan (papye)den bozma olsa gerektir. «Temiz kâğıdı» gibi tertemiz bir terkip, karakollarımızla mahkemeleri- mizde hüsnühal varakası ve beraatna- me yerine hâlâ kuilanılıyor. «Kâğıt kavafı» resmi evrak peşinde dolaşan hilekâr, düzenbaz simsardır. «Sigara kâğıdı», malüm, fakat argo olarak ga- yet ince kesilmiş ekmek ve peynir dilimidir. «Kâğıtl..> yahut «kâğıt gibil.»; kı- ilâve etmeliyimki, şu ev yıkılır, bu binaya birşey olmaz, demeyin! Ev gördüm ki, belki sert bir rüzgârla yı- kılacaktı; zelzele onu yıkamamıştır. Ve ancak bütün şehir yıkıldıktan sonra yıkılacağı sanılan binalar ara- sında da tuz gibi dağılanlar mevcut!.. Bazı mahallelerde tahribat geniş, ba- zılarında ise çok daha az... Karaçayır, Akpınar ve Gölyüzü mahallelerindeki büyük tahribatın yaninda, başından sonuna kadar birtek evin hasara uğ- ramadığı caddeler var. Meydanlarda herkes kendine bir baraka yapmış veya bulabildiyse bir çadıra yerleşmiş... Buralarda ekseriya birkaç aile beraberce barınıyor. He- men her barakada bir soba... Dışarıdan uzun müddet yardım ge- lememesine rağmen, Bolu, yemek ve barınak sıkıntısı çekmemiştir, deni- lebilir. Havaların devamlı olarak on gün iyi ve güneşli olması; ve gece- leri, sönen elektriklerin yerini ayışığı- nın alması, bütün bu ıstırap ve felâ- ketler arasında Allahın bir lütfu ol- muştur. Eğer kar yâğsaydı, iyi havada Sbb sayfa, 30 kuruş... Yazan Macit Doğudan... İstanbul, D. Marifet Basımevi... T. rışıksız bir yüz, dalgasız denizdir... Ve nihayet Kâğıthane, İstanbulun namlı bir mesiresidir. Halk ağzında biraz peltekleşmiş, Kâhtane olmuştur. Pek mevsimi değil ama, sohbet bağ- laması olur: Niçin küstün bana öyle Yalvarırım kuzum söyle, Vakit geldi, bahaneye Gel gidelim kâhtaneye... Raşat Ekrem KOÇU iki üç gün aşılamayan Bolu - Düzce yolunun kaç günde aşılabileceğini - zelzelenin haftasında bile Bolunun hâlâ yüz kadar köyünden haber alı- namadığını düşünerek - hesaplamak gerek... İnsan böyle felâket karşısında daha metin oluyor; her ıstıraba, her faci- aya tahammül ediyor. Hemen herkes: — Beterin beteri var, diyor, Allah daha beterinden korusunl.. #**w Felâket sahasından dönerken, zel- zeleyi şiddetle duyan, fakat zarar görmeyen Akçakoca'ya da uğradım. Boluyu Karadenize bağlayan bu ka- zada, sahil halkına mahsus fevkalâde hususi ve tuhaf bir barınma tarzile karşılaştım: Kumsala çekilmiş yük ka- yıkları ve motorlar; üzerlerine halı, kilim ve hasır çekilerek gayet muhafazalı bir şekle sokulmuş; ve içlerine soba- lar yerleştirilmiş... Vapur bacasını andıran bu soba borularından çıkan duman ne 'garipl.. Sanki karada yol almak isteyen tekneler... Mithat ÖZKÖK

Bu sayıdan diğer sayfalar: