z © Grdülmecit zamanında, bilhassa Kırım harbinden sonra, devlet merkezi olan İstanbul halkı çılgın bir (lüks) ve sefahet hayatına düşmüştü. Bunun memlekette açtığı yaralar, o kadar derin oldu ki, imparatorluk ha- zinesinin Düyunuumumiye boyunduru- ğguna, vatandaş kesesinin de gayri Türk sarraf pençesine düşmesine ka- dar vardı. Müverrih Cevdet Paşa, gençliğine rastlıyan o yılları ne acı anlatır : ; «Ötedenberi hetkes iradına göre masraf ederdi. Alafranga hane ve sahilhane temayülâtı yoktu. Abdülme- cidin saltanatı başlarında Mısırdan İstanbula pek çok paşa ve beyler ve hanımlar hicret ettiler. Gayet yüksek bahalarla konaklar ve yalılar satın aldılar. Alafranga eşya ile süsleyip döşediler. Bol bol paralar sarf ve israf eylediler. Sefahet kapılarını açtılar. İstanbul vükelâ ve kibarı da Mısırlılar- la aşık atmağa; vükelâ haremleri, Mısırlı Mehmet Ali Paşa kerimesi Zeynep hanımı taklide kalkıştılar. Me- selâ sadrıâzam Âli paşanın dairesi masrafı ayda 4000 jaltına vardı. Âli paşanın Ali adında çarebru bir deli- kanlısı vardı ki, masrafı, efendiden bir adamın hanesini kibarane bir surette idare edebilirdi. Sadaret maaşı paşa- ya yetmez oldu. Sultanlara gelince, vükelâ harem- lerinden üstün olmalıydılar. Hesapsız masraf etmeğe başladılar. Maaşlarile idare olunamayıp borca battılar. Es- kidenberi sarayda kapalı yaşayan Geçmiyor farhaklar TANZİMATTA SEFAHET Kadın Efendiler de, zamane hükmü icabınca arabalarla gezmeğe başladı- lar. Masrafları arttı; borçlandılar. Alış verişlerine vasıta olan kahveci ve baltacılar pek acaip suiistimallere ko- yuldular. Meselâ: Bir tüccardan yüz bin kuruşluk mal alırlarsa elli bin kuruş da nakit alıp sultan namına yüz elli bine senet verirlerdi. Bu yüzden Sarayı Hümayunun üç yıl içinde 3 milyon kese akçe borcu çıktı. Sultanların ve kadın efendilerin asım takımı Beyoğlu sarrafları elinde rehin kaldı. Kırım mharebesinde Fransız ve İn- giliz ve Sardunya askerleri İstanbula geldiklerinde çarşıya“ su: gibi altın akıttılar. İstanbul esnafı çok para ka- zandı. O esnada yapılan saray dü- günlerinden de çarşı esnafı,--bilhassa kuyumcular .fevkalâde-istifade ederek kibarane yaşamağa alıştılar. Boğaz- içinde yalılar tuttular. O zaman Ka- dıköy ve adalar henüz mamur değildi. Kızıltoprağın adı bile yoktu. İstanbu- lun tek sayfiyesi Boğaziçi idi. Boğaz- içinde kiralanacak köşe bucak kal- GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ: 33 sene evvel, birsTürk ülkesi olan Trablusta, Binbaşı Mustafa Kamal'i ortadaki Enver Beyle berâber Türk hakkını müdafaa ederken görüyoruz. Reşat Ekrem KOÇU madı. Büyükderede dört odalı bir kira evi bulmak bir saadet sayıldı. Şeyhülislâm Sadettin efendi altı aylığı 40,000 kuruşa Balta limanında bir yalı kiralamıştı. Nakil tebriki için gelen ihtiyar bir adam (ben bu yalının filân tarihte kırk bin kuruşa satıldığını bi- lirim..) dediğinde herkes hayret etti. Ki bu yalı bilâhare Mısırlı Halim paşa tarafından alınmıştır. Akarların kıy- met ve kirası bu kadar yükseldiği esnada esnaf ve rençberlere göre pa- ra kazanmak da, corum vakti balık tutmak kadar kolay bir iş oldu. Ga- riptir ki Kırım muharebesinden evvel İstanbül ve civarında pek çok hırsız vardı. Harpten sonra hırsızların adı battı. Anlaşıldı ki memleketimizde hır- sızlığın artması parasızlıktan imiş... Abdülmecit kizlar ağasını Münire Sultana göndererek (israflarından do- layı akıllarını başlarına toplasınlar, artık aşırıp taşırdılar.. Tekdir şöyle dursun dayak attırırım) diye azarlamış. Bir gün de at ile Babiâliye geldi. Bir kimseye iltifat etmiyerek dairesine girdi. Vükelâ dehşet içinde kaldı. Refia Sultanın zevci olan Kaptanı Der- ya Mehmet Ali paşayı karısının 60,000 kese borcundan .ötürü tekdir etti: (Hain herif1.) diye bağırdı. Diğer da- mat paşalara da (Sultanlar gece meh- taplarda gezermiş.. Benim gece meh- tapta gezer kızım yoktur. Onları da reddederim, bu heriflerin hareketleri artık namusuma dokunuyor) dedi. Bir gün sonra da hepsini memuriyetlerin- den azletti. Saray kadınlarının araba- ya binmemeleri için Serasker Rıza Paşanın saray arabalarını zincir ile birbirine bağladığı söyledi. Abdülmecidin ilk zaması doğrusu pek güzel geçti. Hele 1260 tarıhinden 1270 tarihine okadar İstanbul ve Boğaziçi ferah ve meserret ve tarıf olunmaz eğlence ve şenlik cennetin- den bir nümune idi. Fakat sonraları israf ve sefahet yo'ları açılmakla çok sıkıntı çekildi. Devlet borca battı, kendi de kederinden hastalandı.» Cevdet Paşa merhumun «Maruzât» ından naklettiğim bu satırlar, bu gün ibret ile okunmağa değer. İşte kökleri.. Se e