Keisha avuç içi kadar- dı. Tabii koskoca alay orada konaklayınca deh- şetli bir ev buhranı baş gösterdi. Ben, yedek pi- yade subayı, kıtama iltihak etmek üzere, iki gün evvel gelmiş, otelde güçlükle bir oda bulabilmiştim; fakat her halde bir ev, oda, her neise, başımı sokacak bir yer bulmam icap ediyordu. Henüz geldiğim ve vazi- - feye başlamadığım için, za- manımı, kasabayı gezmek ve yeni ahbap olduğum İstanbullu bir delikanlının delâletile ev aramak için harcıyordum. Size dekoru tasvire hacet var mı?. Olsa bile bende o dikkat, müşahede kuvveti neredel. Garbi Anadolunun, sonbahar mevsimine rağ- men henüz yemyeşil kaza merkezlerinden biriydi bu- rası. Ağaçlık bir ovanın bitip sayısız tepelerle dağlık ara- zinin başladığı sahaya bir- birine benzer evler çatıl- mıştı. Genişce bir ırmak ka- sabayı ortasından ikiye bö- lüyor; taş bir köprü, bölü- nen parçaları birbirine ek- liyordu. Bellibaşlı bir kaç sokağa kaldırım döşenmişti. İki katlı evler ya resmi da- ire, ya otel ve han, veya- hut da önceden askeri ma- kamlar tarafından kiralan- mış binalardı. Yine ev aramak için ke- nar semtlerde dolaşırken bir kadın yolumuzu kesti. — Hayrola Gülzar!. Dedi arkadaşım. (Gülizar olacaktı her halde). Kadın geniş bir gülüm- seyiş ve düzgün bir telâf- uzla : Ev arıyor muşsunuz dedilerdi bu bey için mi?. Diye sordu. — Evet, — Te, Rasimelerin bir odası boş; gelin götüreyim isterseniz!. Diye, cevap beklemeden yürümeğe başladı. Gülzarın şekline ait şimdi hiçbir ha- tıram yok. Bizimki sordu: — Nerede bu ev?. — Pazar sokağında.. 13 numara... Yamru yumru bir kaç sokaktan geçtikten sonra en fakir semt olduğunu son- radan öğrendiğim, yamaca bel vermiş bir kaç ahşap evden nin önünde dur- duk. Gülza — Te mai Rasime ev- dedir. Ben a SİZ konuşursunuz gayri Biyerek çekildi ii Bir- birimize bakıştık. — Haydi, dedim, girelim!. Arkadaşım kapıyı evvelâ yumruğile vurmağa başladı. Bahçe kapısı ile ahır kapı- sı arası bir :şey. Gümbür gümbür ötüyorsa da kola kolay yerinden kımıldana- cağa benzemiyor. © Derinden ve uykulu gibi bir ses: — Ne istiyonuz!.. Diye bağırdı. Arkadaşım: —Rasime hanım aç biraz.. Dedi. — Ne var? — Odanız boşmuş da, bir kiracı getirdik... Ayak sesleri yaklaştı. So- kağın, daha doğrusu istik- balde sokak olmak üzere bırakılmış toprakların üze- rinde hiç bir ayak izi yok. Kapı boğuk bir gıcırtı ile sallandı, geriye doğru es- nedi. Aralıktan evvelâ par- lak bir kumaş, sonra bu kumaşa bürülü bir kadın göründü : — Buyurun | Diye çekilerek yol gös- terdi. Rasime kadına şöyle bir göz ucile ancak baktım. Bize gösterdiği yerden geç- tik. Harap bir merdivenden çıktık. İki “Kişinin ancak yanyana durabileceği geniş- likte bir sofaya açılan iki kapıdan birini sabırsızlıkla ittim. — Orası değill.. Bunu, Rasime kadın söy- * lemişti. Öbür kapıyı kendi açtı. Birbirinden epey ayrı ve eski döşeme tahtalarına hasır yayılmış, üç penceresi şimdiden kâğıtlanmış, tavanı alçak, “mamafih ferah bir odaya girdik, Duvarlar be- yaz kireçle sıvalıydı. Bir çok yerlerde olduğu gibi, yapılışındaki beceriksizlikle, 265 İ Ni m 193 taşranın damgasını taşıyan bir oda. i — İyi. dedim, ışıklı bir yer. Arkadaşım doğrudan doğ- ruya taarruza geçti: — Bey de subaydır. Gün- düzleri talime gidecek. Var- liğile yokluğu belli olmaz. Ev senin demektir. Ne isti- yeceksin buraya bakalım? Kadının sesi mırıldandı: — On beş lir. <>. Gok. Elbette çoktu. Ama ben buralarda yabancının, hele memur veya asker sınıfın- dan olursa nasıl bir sağmal inek sayıldığını bildiğimden, aylıkta anlaştılar. üzerine bir aylık peşin ver- dik. Ev denilen bu yer, altı sundurma gibi boş bırakıl- e ise... Bir kaç parçadan ibaret eşyamı getirterek odama derhal yerleştim. Kitaplarımı duvardaki rafa dizdim ve portatif karyola- ma uzandım. Akşama doğru tıkırdadı. sesi : — Gireyim mi? Uyuyon mu? kapım Rasime kadının Diye sordu. — Hayır, Rasime hanım, gir bakalım... Bir tepsi üzerinde yemek getirmişti. o Tepsiyi yere, hasırın üzerine bıraktı. Son- ra geriye dönerek seslendi : — Gelsene içeri, kız, Re- şide | Bu. sözü beklemiyordum. Kapıdan içeri on sekiz yaş- larında, gayet iyi inkişaf etmiş tomur tomur vücudü, annesine pek benziyen €s- mer yüzile Rasime kadının olduğunu anladığım bir genç kız girdi. Ürkek bir tavırla kapının yanına, ha- sırın üstüne çömeldi. Pazarlıkta bu yoktu. Bir az canım sıkıldıysa da pek belli etmedim, Rasime kadın: — Ben bizim şilteleri se- reyiml. z ii Üy 2. j4 Vi ve ği ge 5 g