Hafız ay önce Allahın rahmetine z Sami, memleketimizin en . Genç- Sarıyerde bir ğim bu yarı ermiş bülbül - adam, İstanbulluların çoğu bilirki, yetmiş yıllık hayatının otuz beş kırk yı- lını ilâhi bir cezbe içinde geçirmişti. Ha- fız Sami, başka hafızlar gibi, gelişi güzel davetleri kabul etmez, gelişi güzel yer- lerde okumazdı. Son zamanlarda, “cezbe, si büsbütün örten Fakat ona “deli,, teşhisi koymak kimin haddi idi?.. Bulun- duğu meclislerde, en küçük bir taşkınlığı görülmezdi. Yalnız, arada bir içine sıkıntı bastığı olurdu. O dukika hulül ettiği za- man, elile göğsünün sol tarafını uğuştu- ve “kalabalıktan sıyrılmak için can atar “Neyin var ?,, diye soranlara sadece şu il, verirdi : — Susunl!.. zaptetti! Bu sözlerin manâsını, ancak ölümün- den sonra, anlıyabildik. Merhumun yeğeni -Emniyet sandığı memurlarından Hafız Cevdet - dayısının hayatını bana anlatırken söze şöyle başladı — “O, nun büyük ruhi ıstırabının ne- den ileri geldiği, pek çok kimseler için bir sırdır. Hafız Samiye, hayatını zehir eden şey, hangi hâdise idi, bilir misiniz ? Ana- sının ölümü... Bütün d Beni yine anamın perileri ri e vah ile geçiren zavallılar çok görülmüştür. Fakat bir ana için... Sadece ana uğruna, her şeyi, yer yüzünde sevi- lebilecek ne varsa hepsini bir kenara atıp, yalnız “O,, nun hâtırasına siyah bir harmani gibi sarılarak acıklı bir “Tariki dünya,, hayatı geçirmek, kaç faniye nasip olmuştur ? İşte size Hafız Saminin hayatından birkaç ei ie de, Filibede dünyaya geliyor. Ses istidadı, kendisine büyük babası Hafız Bekir efendiden miras kal- mıştır. Rus istilâsı üzerine, ailece İstanbula hicret ediyorlar. Küçük Sami, henüz o üç yaşında iken hafızlık icazetnamesi alı- yor. O tarihlerde Zincirli kuyuda satın r musiki üstad- ine hay- ran kaldığı bu küçük hafizın kim oldu- ğunu soruyor. Etrafındakiler, kyn fırsat bilerek dedeye yalvarıyorlar : — Kendisine biraz meşk süüinsnle olmaz mı efendi hazretleri ?.. Zekâi Dede bu teklife cevap vermi- Si! Yaş im gem. yanına yaklaşıyor : , diyor, sakın hal.. Senin belin soniiiğ ser kipada ihtiyacın yok. Sa- Sami Selâhattin GÜNGOR na Tanrı meşk etmiş; gittiğin yolda böy- lece devam et! Hafız Sami, artık hiçbir eğlentiden zevk alamıyor ve bulunduğu meclislerde sık sık derin ruh ıstıraplarına uğrayarak, umumi ahengi bozacak hareketlerde bu- bütün İstanbul can atmaktadır. Hafız Sa- mi, istibdadın son senelerine doğru Ha- lıcroğlundaki “Mühendishanei hümayun, un birinci imamlığını yapıyor. Ve sekiz sene bu vazifede kalıyor. Sultan Reşat tahta çıktıktan sonra, onu bir aralık, hün- kâr imamlığına getirmek istiyorlar : “Ben padişuh patentasına girmem z mba bu dolgun maaşlı işi kabul etmi Padişahın büyük e ndan saza meraklı olduğu için, o günlerde Hafız Saminin de okuyucu sıfatile dahil olduğu lis kurulmuştur. Tanburi Osman o zamanki Darülaceze muhasbecisi Hafız İsmail... Fakat, seslerin en şahanesi Hafız Saminin hançeresinden fışkırmak- tadır. Tanburi Cemil, “fasıl,, sona erdiği bir sırada Hafız Saminin yanına yakla- : Hafız Sami undan sonra, ar ve bulun- madığı geren tanbur bana ha- ram olsun... Meclisi eh se Çok yaşa bre Vee Dayım, her vesile ile söylerdi : >— Ben, bu ei şehzadenin altın- larına er eee ği bir adamdı ki, eğimi; adan gelen nimetlerin hepsini tepmişti. Geçen umumi harpte birgün kendisini yüksek Alman zabitlerinin da- vetli olarak bulundukları bir meclise gö- 45 © bed sesli bir adam > türmüşler. ee aşka gelip zar zor bir kaç gazel si Alman eti e nasıl sestir?.. ye e an kalmışlar. Nihayet irene. iri so adar yüksek değerde bir sese üekillki olmak — ne yaptınız ?.. e şey... Fakat im an zabiti, bunun Allah dönmüş > olabileceğine inanmıyarak Hafıza ayır! demiş, siz gırtlağınızın içine ei plâtin kaplatmış olacaksınız. bu kadar kusur- Mütareke yılları içinde zengin bir Fransız zabiti de, öldükten sonra Paris musiki müzesinde teşhir edilmek üzere, hançeresini 10 bin liraya satın almak tek- rine ale uştu Mai bir gün, Metris ği 'ormu piç ae bir ağacın altına Beğ Ve bazan yaptığı gibi hiç teklif bükle- meden başlamış, ortalığı çın çın öttür- meğe... ötme zamanı ları arasında bir bülbül de onunla biklik- te dem çekermiş. Derken, bülbülün birden bire sustuğu biraz sonra da sessizce gelip hafızın başı üzerine konduğu görülmüş. Avda bulunanlar, bu inanılmıyâcak şeyi bana yeminler ederek anlatmışlardı. Hicazdan döndükten sonra hastalığı bir kat daha artmıştı. Evvelâ sarığı çıka- . rıp attı. Sonrada gitgide okumayı terk- etti. Artık ne lam gidiyor, ne mu- kabele okuy nede şuradan buradan yapılan Öüyeti ileri "kabul ediyordu. Geçen umumi harpte bir gün, Enver yy ken- disini çağırdığı ha berini alm Emri getiren Merkez Deki Ce- vat paşaya ” cev verdi : — Envı selâm söyle !.. Ben onun padişahın paraya 3 metelik vermedim ! imei kimsenin uşağı değildir ! ia nelerinde ya vw bazı sekilalerin ep e ve - z arzu ederse - giderdi. Okumak için ken- disine israr etmezlerdi. Canı isterse bir kaç şey okurdu. Duyardık : Bazı mahalle kahvelerinde kendisini okumağa teşvil mı oturtur, avaz avaz Di saymış Hafız Sami, öne ırma fakat en s bye kendini Slamikeek birdenbire coşarm Son sahaklinde kulakları da işitmez olmuştu. Bütün gece sabaha kadar uyu- maz, “Ah anam!.. ah anam!..,, diye hay- kırırdı. da durduğu yerde ağlamağa başlar ve gözlerinden sicim gibi yaşlar dökerek, en yanık gazellerini, birbiri ar- dınca sıralardı. Böyle teessüre kapılıp okuduğu geceler, komşular için, zevkine doyulmaz ziyafet vesileleri idi. Evin et- rafı, derhal yüzlerce insanla dolardı. Kendi mezarını, ölmeden iki yıl ev- vel tesbit a Edirnekapıda yüne gi erinde bir yer göster: ai uraya gömünüz ! Diye va- siyet “etmişti. İşte Hafız Kedetin bedbaht dayısı Baklan dn anlattıklar; Yazımı mi Ran eski fakat her dem taze bir sözü, vesile ile tek- rarlamayı faydasız Tedelirei k olmayınca meşk olmaz! Bu aşk isterse, Hafız Samininki hi ana aşkı olsun; setini dağı !