Ekonomik bir buh. “ Milletimin müstakil yaşamak hususundaki arzusuna karşı gele- ran da geçiriyor Japon imparatoru Yazan: Yarbay H. S.T. Kler Smolvud Yeryüzünde yaşadığı — hayat- lar arasında Japonlar kadar tezad göze çarpan bir millet yoktur. Burada ev içinde hayat başka türlü, iş başında başka türlüdür. Her kâtip, her mağaza çırağı işinin başında bulunduğu zaman, ÂAvrupa usulünde yapıl- mış elbise giymeğe mecbur o- duğu halde evinde istirahat e iı&'-':rı n 4 sunu sırtına geçirir. Burada şehrin içile dışı'arasında büyük farklara rasgelineceği gibi bir şehrin — muhtelif semtlerinde, muhtelif mahallelerinde de bu tezatlar göze çarpar. Betondan yapılmış, yüksek ve muhteşem yâzıhabelerin, otellerin. hemen yanıbaşında tahtadan yapılmış küçücük evler de görürsünüz. Her ne kadar, zelzolelerden gözleri yılan bir takım Japon- lar, hâlâ, büyük kârgir bina yapmaktan çekinirlerse de yan- gin bombalarının da ahşap ev- lere yapacağı müthiş zarar ve getireceği tehlike de düşünülür. Japonyaya böyle bir hücum yapılacak olursa o zamanp, bun- dan en fazla meskenlerle dolu olan kısım zarar görecektir. Orta çağlılıktan modernliğe Japonyada görülen bu tezad- ların başlıca sebebi, bu mem- leketin seksen yıl kadar kısa bir zgaman içinde orta çağlılık- tan modernliğe geçmesidir. Bir taraftan köylerde, taşra- da yüzlerce yıl önceki usullerle » belki biraz sun'i gübre ilâve edilerek * pirinç ekilir ve dut ağacı yetiştirilirken şehirlerdeki fabrikalarda da — modernliğin son dereceye kadar — varılmış şekli görülür. Bundan birkaç sene önce bir Japon pamuk heyeti İngiltereye geldiği zaman bu heyet azaları, bizim pamuk fabrikalarımızda tatbik ettiğimiz metodları gayet köhne bularak hayretlerini giz- lemişlerdi. Japonya, harpten sonra yap- tığı inşalar sayesinde bu em düstride şimali Fransa ve Bek çika mertebesine ulaşmıştır. Bü- tün J pon fabrikaları modern- dir. Hele ağır endüstride du- rum büsbütün böyledir. Bun- dan birkaç yıl önce Japonya, birçok makinelerini dışarıdan alırdı ve gemi inşaatından baş> ka hiçbir endüstride — ilerlemiş değildi. Halbuki bugün — Japon ağır endüstrisi, bütün memleket en- düstrisinin üçte birine baliğ ol- maktadır. Bundan birkaç sene önce bir tayyarenin tam olarak ya- pılabilmesine imkânsız göziyle bakılırdı. Geçen sene - ise Ja- ponyada yapılmış bir Japon tayyaresi rekor zamanını aşmı» yarak Tokyodan Londraya ka- Endüstrinin böyle hızla ge- lişmesi yüzünden memleket dı- şındaki Japon ticareti geniş bir ölçüde artmış ise de bu artış memleket içinde görülememiş- tir. Fabrikalarda bazan kulü- belerde yaşıyan işçiler — çalışır ve işin başında da bir ailenin elradı. bulunur. Sabahleyin iş başı, akşam üstü paydos dü- düğü yoktur. İhracat ticaretinin artması nisbetinde endüstri de gelişmiş ise de tarım işleri çok yerlerde geri kalmıştır. Japon Ffabrika işçisi hayat standardının — yükselmesinden memnun olabiliyorsa da iş, çift- çi için böyle değildir. Japon çiftçisi, ürettiği ürünlerle Ja- ponyanın kendi yağile kavru- lacak bir hale gelmesine imkân verdiği halde, kendisi her za- mankinden daha kötü bir du- rama düşmüştür. Her gün onun tarlalarında kullanmak mecbu- riyetinde bulunduğu gübre ve saire fiati yükseldiği halde ürününün fiati yükselmemek- tedir. Burada ordu ile tarım ara- sında bir münasebet bulundu- ğunü da zikretmek İâzimgelir. Japon askerleri, birçok çiftçi vatandaş'ları pek az kazanırken birçok kârlar sağlayan büyük endüsiricilere iyi bir gözle bak- mazlar. Orada ordu, totaliter bir düşünce ile bütün kazancın vatana gitmesini, şahısların ce- bine girmemesini ister, İşin politika tarafı Japonların politika sahasında modernleşmesi bahse — mevzu olunca burada büyük bir tezad bulunduğunu — görürüz. Bu işte yana durmaktadır. Bir taraftan impârator tanm. laştırılırken öteki taraftan tota. liter ve nasyonal Sosyal'st bir rejime doğru gidildiğini görü- mem, hiçbir teklifi kabul etmem! , | Htalyan-Habeş harbi sırasında imparator karargâhında istirahat Haile Selassienin adı gene siyaset ufuklarında belirmeğe başladı. İngilterede çok müte- vazı bir aşıyan ve son zamanlarda daima ucuz geçin- meği tercih eden Negüs bir müddet evel İngiltere Hariciye Nazırı Lord Halifaksı ziyaret | Bu ziyaretten bahseden İngi- liz gazetelerinde Lord Hali- faksın Mussolini namına Haile Selassieye Adis-Ababayâ ge- mesi teklif edildiği haberi ya- zılyordu. Buna sebep olmak üzere de, elân devam edegel- mekle bulunan Habeş - isyanla- rını, asayişsizli; gösteriyorlardı. Memleketin ik- tısadi sahada gelişmesi ve İtal- ların Habeşistandan bekle- dikleri istifadeyi temin edebi: meleri için Haile Selassienin şahsi idare ve nüfuzuna muhtaç bulunduklarını da kaydedivor- vatanseverlik adına -hiç olmazsa bunu yapanların kafasında: ya- pilir. Bir taraftan Tokyodaki yeni parlâmento, demokrasinin bir mabedi olarak gösterilirken bir taraftan da Japonyada demok- rasiden eser bulunmadığı göze çarpar. Burada siyasi partiler çıkınca, çok geçmeden, bir takım bü- yük ticaret gruplarının âleti haline gelirler. Japon ordusu ile donanması arasında büyük farklar ve ihti- lâflar bulunmasına rağmen her ik'si de büyük ticaret grupla- rına karşı antipati ve itimatsız- hıkta müşterektirler. Bu antipati ve itmatsızlık, ticaret gruplarının mümessilleri sayılan siyasi partilere karşi da mevcuttur. Kabine kurmak işi tamamile ordu ile donanmanın elinde bulunan bir memlekette demok- rasi tasavvur edilebilir mi? Tehlikeli bir vaziyet Bu, gayet tehlikeli bir vazi- yettir. ve bunun Japonyanın modernleşmesine yardım ede- ceği söylenemez. Her ne kadar katiller, mesul olmıyan gençler idi ise de 1936 cinayeti bunun misallerini or- taya koymuştur. *Komünizm aleyhinde müca: ederken lardı. Nasıl ki Hind — mihrace- lerinin İngiliz kontrolü altındaki idareleri, orada huzuru temin ediyorsa İtalyanların da aynen bu suretle hareket edecekleri zenaediliyordu Lâkin bütün bu tahminler, suya düşmüştür. Çünkü bunu İtalya ve İngiltere tekzib ettiği gibi, Haile Selasie Paris-Soira verdiği beyanatta da bilhassa şu noktalar üzerinde tevakkuf etmiştir: —Milletimin ümitlerine ve iradesine muhalif hiçbir sureti halli kabul etmiyorum. Milleti- min kahramanlık ve fedakârlır ğ'n her türlüsünü gösterdiği şu sıralarda, ve hatta hangi za- manda olursa olsun, onun hak- larına, arzularına, ve müstakil yaşamak hususundaki büyük iradesine karşı gelmek hatırım- dan bile geçmez. dele kıt'aları, te, teşebbüsü de bunun ve politika partile- rinin memlekette zayıf olduklar riül gösterir. Her ne kadar Japonyada bir tek parti hükümeti yapmağa doğru kuvvetli bir cereyan var- sa da bu suretle bugünkü kabineden daha küvvetli bir vaz yet sağlamanın imkânı olup olmıyacağı şüphelidir. Sözün kısası, Japonyanın bü- tün ıstırabı politik bünyesinin tahammül edemiyeceği bir sür. atle genişlemiş olmasından ileri gelmektedir. Dolandırıcılık Keçeciler caddesinde Mehmet oğlu Yusuf, kahveci Hasan oğlu Mahmudun beş İirasını dolan- dırdığından tutulmuştur. Rumi - 1354 p Arabi- i3dâ Şubat 27? Muharrem 10 Prkat t || Evkat Basu Vasa 12,05 617 | | Akşacı &l1 611 17 24 | |Yasa A 304 9, 43 581 As,42 | İlmsak 20,26 4.88 | zanne v Binbir gece masallarından GniA YZ AAT * Di LK İLEMAMÜN P nn | Seyyit Sendabadın Harikulâde deniz seferleri Nakleden: İrfan Hazar Eyvah vapuru kaçırmıştım Kaptanı ve arkadaşlarımı ya- nıma alarak Mihraceyi ziyarete gittik. Gemideki eşyama kimse el sürmemişti. Oradan bazı kiymetli aşya seçerek cebime koydum. Hünkârı ziyaretimiz esnasında kendisine bu kıymetli eşyayı hediye makamında tak- dim ettim. O, bu Bağdad he- diyelerinden ve büyük taşlı bir yakut yüzükten çok memnun oldu. O akşam hava müsaid oldu- ğundan gemimiz mihracenin ük- kesinden ağır ağır kalktı. Mih- raceyle ve orada edindiğim dostlarla vedalaşırken, onların bana gösterdikleri insanlıktan ve iylikten dolayı gözlerim ya- şaârıyordu. Bu seyahatten Bağdada dön- düğüm zaman, Bağdat bâkimi Seyyit İmadüddin beni huzurunâ rdi. Hoşbeşten sonra: ı;.ığ_ı Aliın:r,ı .:lıyr&' veren ma- ceranı ben de duydum, ey Sey- yit Sendbar! Dedi, Cesaretine, azmine hulüsunun bütünlüğüne hezar alerini Amma artık böyle sergüzeştlere atılmaktan vazgeç! Malıu, mülkün zaten ellerin elinde harap olmakta! Burada kal! Babandan kalan işini çe- vir! Medinemiz servetinden is-- tifade etsin! Çoluk çocuk sahibi olmanızın da tam zamanıdır. Sana, bir baba nasihati vermek istiyorum. Seyyit Sendbat; seni evlendirelim.. Şamın mı, Hale- bin mi, Bağdadın mı o fidan boylu, ©o giyik gözlü, o sırma saçlı dilberlerinden istiyorsün? Yoksa... Bağdat hâkimi babamın çok eski dostlarındandı. Benim saa- detimi istemekten ve görmek- ten başka bir arzusu yoktu. Hakikaten. artık Bağdatta kal. malıydım. Tehlikeli deniz yol- culuklarından, yarının ne ola- cağı meçhul kara ve deniz seferlerinden yakamı kurtarma: hydım. Seyyit İmadüddine kat'i bir söz vermedimse de, huzu- rundan kendisini memnun ede- cek bir şekilde ayrıldım. Eve geldiğim zaman düşü- nüyordum: Evet, herşeyim mü- kemmell! Atlarım, arabalarım, uşaklarım ve cariyelerim; sonra bunlara ilâve edilen yeni ser- vetim. yani Hind adalarından avdet ederken, Suriyede satı- mak üzere getirdiğim girenbehâ eşyalarım, beni ölünceye kadar geçindirirdi. Şa halde izdivacım meselesi — babamın sağlığında olduğu gibi gene beni düşündürmeğe başladı. Günlerce, aylarca bu mese- leyi düşündüm. Doluya koy- düm, aldıramadım; — boşa koy- dum, sığdıramadım. Ne beni ince belli, körps kalçalı canan- lar; ne de atımlı giderken ıı;_ı Sira oıarak beni yerlere varıncaya kadar solümlıyan in- sanlar — aldatabildi! Huzur ve istirahat iğne gibi bana batı- yordu. Br güa, gene kararımı verdim. Başka başka diyarlara, görmediğim — bilmediğim uçsuz bucaksız yerle sefer edecektim. Lâkin, birinci seyahatimdeki gibi bu defa yanımda biçbir arkâdaşım yoktu. Löüzümlü olan eşyamı iki saat içinde hazırla- dim. Yenima zikıymet dan ve ağır ipeklilerden birkaç denkte hazırlıyarak gene Bas- raya doğru yöneldim. Basradan bindiğim gemi ol dukça büyüktü. — İçinde çök yoleu vardı. |Kaptanla, uğrıya- cağım z limanlar hakkında ko- nuşmak istedim. Bu adam, asık suratlı birisiyd; bana: — Neyine lâzım senin? Dedi; ben, elindeki eşyaları: sana bol bol sattıracak. birçok adalar biliyorum. Oralara birer birer uğrıyacağım; — herhalde — seferi- mizden memnün — kalacaksın, merak etme! Bu asık saratlı adama teşek: kürler ederek yanından ayrıl: dım. Dediği gibi tam sekiz gün içinde dört adaya uğradık. Oralarda ummıyacağımız dere* cede alış-veriş ettik. Hele ben, Yemen taşlarının ve hal's akik« lerin burada o kadar makbul olduğunu bilmiyerdum. Doğrusu Allaha bin şükürler olsun! Ben kendi şahsıma bu adalardan çok şey kazandım. Fakat, her düzlüğün bir yo- kuşu vardır; derler. Benim de taliimin ikinci yokuşuna seya- hatimin ancak on ikinci günü tesadüf ettim, Bir öğle üstü kaptan gü teden bğıırırdı: T ivl n — Dünyanın en güzel, en şirin adalarından birine yakla- şıyoruz. Lâkin bu adadâ insan yoktur. Bu adada gene dünya- nın en büyük kartalları vardır. Zaten seyahatimin sebebi siz- cede malümdu. Kaptanın söy- lediği tabiat güzelliklerini doya doya seyretmek için ona ilk defa yalvaran ben oldum: — Aman reisli. Dedim; ne olur; gemimizi oraya — yanaştir: sak! O cevap verdi: — Kabil değil. — N çin? — Oraları pek sığdır. Sonra gemiyi karaya oturturuz. Kaptanı kandırmak lüzumunu duydum,ambara inerek yanıma âldığım zümrüd yüzüklerden birini ona gösterdim: — Ne olur ctnim - reis, de. dim. Şize şu küçük hediyemi, bu güzel adaya uğramamızın bir hatırası olarak takdim ede- ceğim. Lütfen kabul ediniz, gemiyi hç olmazıa saat için adaya Uğratınız. — Devam edecek bir