12 Mart 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 4

12 Mart 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Fahife 4 — AFANDOLU ( Edebiyat ve ŞO Yanlış anlayış, | Bir yaz sabahı yanlış düşünce. Yazan: H. C, Ulacenk Edebiyatta ismi tanınmış, şöh- ret sahibi olmaş, yazıları dün- Deniz tarafındaki balkondan etralı seyre dalmıştım; güneş daha yeni doğuyor. Sabahın boşluğu, bütün bir gece hüküm sürea karanlığın bıraktığı — bir ya edebiyatına girmiş, Nobel | tül ve bunun arkasında tatlı mükâfatını kazanmış, edebiyat vadisinde — profesyonel olmuş, Türkiyede üstad () diye tanın- mış, herşeyi yüksekten görmüş, I kimseyi beğenmemiş, ideali ye- ni yetişenleri hırpalamak, şöh- Tet kazanmakmış () mış, mış, Miğen Bir yazımda “Falih Rılki, Pe- yami Salfa roman vadisinde cumhuriyet edebiyatına girecek parlak istidatlardandır.,, demiş- tim. Yanılmıyorsam bu düşün- ce benimdir. Binaenaleyh kim- senin benim fikrime iştirak et- mesini istemem. Yo.. iştirak edenler bulunursa kabulümdür. Yüksek karakterli ağabeyimiz sayılacak bir muharrir bizim için bir İstanbul — gazetesinde akla hayale gelmiyen hezayan- lar savarmuştur. Ona hürmet ve tevececühümüz vardır. Fakat... Hür fikir, hür düşünce olduük- hür kalem neden sek bulduğum — san'atkârların *“Cumhuriyet edebiyatı, nı da yaratacaklarına emin olabilirim. Böyle bir düşünceden beni kim- sa menedemez. Bugün herhangi bir muarrir edebiyat mülâkatı yapmak için © vadide mevki'ni almış, üstad olmuş kimseyle könuşuyor, s0- Füyor: — Hangi san'atkârları beğe- Hiyor, onların ne gibi eserlerini cumhuriyet edebiyatına girecek olgunlukta görüyorsunuz! Böyle mülâkatların yabancı- sı mıyız? Her gün gündelik ga zetelerde, haftalık mecmualarda böyle münakaşalara rasgelmek işten bile değildir. Üstad suale (........) gae lardır, derse, hata mı — işledi? Bu bir affedilmiyecek kabahat — mıdir? Heorkes kendini beğene- — bilir, başkası tarafından be nilmez, bundan tabil ne vardır? Ben birisinin san'atını, eserini beğenir, üstad derim. Başkası bu şahsa üstad demezse buna kızmak im lâzım? Serbest düşünen, serbest ya- zar, İstediğimizi yazmadıktan sonra, san'at nerede kalıyor? *Edebiyatta ölçü meselesi, başlığıyla yazan muharrir aca- ba böyle mi istiyor? Zannetmi- yoruz. Gene kendi yazısından bir parça alıyorum ve üstada ()) cevap veriyorum: “Halis bir tenkid, nazâriye- lerin ve estetiklerin bekçisidir., H. C. Ulucenk Sokaklar ve gece Karanlığın dilinden — Tannl. Tann.. Tanol, Kaldırımlarda bekçinin fası- layla vurduğu sopanın gürültüsü bu zifiri karanlıkta herkese em- miyet telkin ediyor. Uzakta, köşe başında donuk - bir kızıl aşık sallanıyor: Fener.. Birkâç evde — fitilleri içine gökmüş lâmbaların ölgün ziya- ları.. Uyku... Karanlıkta, sokağın bozuük kaldırımları ortasında dolaşan kedi ve köpekler birşey olmu- yor, Ne ayakları taşa — çerpil- yor, ne de vü » Gündüzün gürültüsünden — bıkmışlar gibi.. Fakat ne sükün içinde geziyor. lar.. Bu aralık, çatlak ve gevele: nen bir sesle karışık bir nâra: kıvrıntılarile hayal gibi uzanan dağlar.. Güneş ilk şıklarını - biribiri- nin eteğini bıirakmıyan — dağla- mn en alçak yerinden uzatıyor. Bahçedeki badem ağaçlarının yaprakları — bile ilk uşıklarla duvarda titreşen, bükülen, bi- ribirini kovalıyan gölgeler pey- da ediyorlar. Her taraf sakin yalnız.. Deniz, akşamki coşkun- İuk hatırasını hafif hafif yade- diyor. Güneş, akşamüstü güne- şi, gökle birleştiği yere gömü- şünün verdiği gurur ve zaferi- nin coşkunluğu hâlâ — devam ediyor. İşte. —Martıların kövâa- ladığı beyaz bir yelken denizde uzayan, kısalan ve kırılan - ha- yaller ve teknesinin tatlı hışır- tılarile uzaklaşıyor. Bahçeye iniyorum. — Tabiatın binbir renkle canlandırdığı - çi- çeklerle süslenmiş.. Tatlı sabah rüzgârı yeni açılan zambakların kokusunu alıyor ve uzaklaşıyor. Halif yosun tutmuş küçük ha- vuzun kenarına başlarını dayı- yan nilüfeder sabahın bu gü zelliğini görmek endişesile da- ha örken açılıyorlar. Kar gibi beyaz tenlerini yaprakların ara- sından süzülerek gelen - tatlı güneş ışıklarile yıkanmıya çalır şıyorlar. Hanımelleri, — sâarmaşıklar , küçük çamın etrafındaki mor kır menekşeleri — güzelliklerini kıskanarak mümkün — mertebe kapanıyor ve gözden kaçıyorlar. Havuzun kenarına sıralanmış saksılardaki mütevazı kuşkon: mazlâr esen sabah rüzgârını hürmetkârane boyun eğişleriyle selâmlıyorlar. U: rından henüz an Karenle artalksi hlamahir ları için esniyorlar ve kırmızı düleri kıvrlarak meydana çe kıyor. Sabahleyin — beni erkenden uyandıran, billür sesli kuş hâlâ badem ağaçlarıma arasında ora« dan oraya uçarak senfonisine devam ediyor. Ah.. Eğer onun ne söyledi- ğini anlıyabilseydim ve onun sesindeki tatlılık ve ahenkle bu sabahın letafetini damla damla içebilseydim işte ozaman hakiki bir sabah tasviri yapmış - olur- dum. 2731938 Tarık Öze ——— — Var mı bize yanbakan, he heyyy immanım!. Sağa, sola sapıtarak yürümeğe çalışan bir sarhoş.. Uzaktan beyaz gömleği gözüküyor. Basık tavanlı ve bavasız meyhanede içtiği ispir- tonun verdiği kabadayılıkla nâ> ra &tan bir sarhoş.. Bu karanlık, bu bozuk kaldı- rımlar, bu çatıları çöcük, çoğu pervazsiz pencereli, iğri kapılı evler ve sakinleri bu nâralarâ alışkındırlar. — Vüğürrüt, vüüürrüttül.. Bu nâaralardan biribirini ha- berdar etmek istiyen bekçilerin düdük sesleri..? Zifiri karanlık kanadlarımı kab yor; avaş beyaz tülbendini Y' Ğoğvı geriyor. Kısık, çatlak ve ince horoz sesleri... b Sonra gerilen beyaz tülber din etekleri - hafif kızıla niyor.. Gündüz.. . * Yurd sevgisi eee eĞi aü Anılınca yurd adı geçiyorum kendimden, Düşüyor parça parça her birşey benliğimden! Para, movki, rütbe, san, sevinç, şenlik ve huzur, Bu duygunun yanında pek bayağı kalıyor! En güzel kadın gibi bu aşk beni bağladı, Ne içmek, ne eğlenmek, hiç birşeyde yok tadı. Nereye kazımna vursan bir tarih ayaklanır; Çıkar altın gömüler bir soysallık şahlanır. Nereye gitsen dili, ülküsü bir ve bir kan, Yüzünde özgecilik, konuk — severlik akan Karşına güler yüzlü, yanık Türk oğlu çıkar Ondaki aşk, temizlik herkesi bağlar yakar! Lâcivert denizleri, altın topraklarile, Zümrüt ormanları, sedef ırmaklarile, Türkiye el değmemiş on beşinde saf bir kız. Üç denizin ortasında uzanan o bir yıldız! Gözüm yok ne saylavlık, ne yedi kat sarayda, Ne şıklık, ne zenginlik, ne beylik ve ne bayda Yurd uğrunda geçerse sön soluğum, son dakkam Bütün dileklerine erdi deyin bu adami 12 İkincikânun 937 İsmail Tanhan *“Yakında çıkacak olan (Filiz) adlı şiir kitabından,, * v Gençliğe 'Tarihten ilham al mazin şerefie dolu Yüzü açıktır sana aydınlık zafer yolu; Vatan bekliyor senden sonsuz gayretle iman Cumhuriyet rehberin buna kalbinle inan. Sen tarihi yaratan bir milletin oğlusun Çalış! Her adımında yeni bir güneş doğsun; Aydınl»tsın yurdunu yarattığın bu güneş, Bulunmasın cihânda sana benzer başka eş. Asırların pasını silsin temiz ellerin EA;î için yaşasın kalbinde emellerin; | “Atatürc, nes'inin yılmaz asil gençliği Sizdes Bekliyoruz hop en büyük erginliğil. Balya: — İbrahim Rona Koşma Gönül der: Dağlar bir an yarda geç Yürü dağ, taş deme, yürü, arda geç, — Yolda her güzeli bir yol sarda geç Dünyada yaşayan böylesi imiş,. » “. Bir zaman dolduki âşık, sevdalı, Cihan baştan başa nazlı, edalı Kimisi hakiki, kimi belâlı Diyorlar: Sevmiyen ölesi imiş... .. Ekmeğime katık oldu yaşım, Dünyada, gülmedi Iıığı:dl başım, Ölmeden dikildi şu mezar taşım, —- Acaba, sevmenin bu nesi imiş?.. * *. Aldanma, (Gazanfer) sakın aldanı Şu fani d(byıı iıııdiı': hıı—.-" Sevdaya tutulma, firkatle ma, Herkes, sevdiğinin kölesi Gazanfer Ş. Özcan Tuzak Bahardı, orman yeşil, kır yeşil, dağlar yeşil, güller açan bülbüllü bağlar yeşil. Avaş yavaş semadan güneş dağlara indi. 'de litreşen mor gölgeler silindi Halif titrek adımlar du; uzaklardan Fısıltılar gelmekte ufuklardan an bean. Şimdi gölgeler kara, karanlık şimdi her yer Hayaller canlandılar, geçtiler birer birer. Çömeldiler bir yerde, bir daire oldular Yemyeşil çimenleri acımadan yoldular; Sonra biri kalkarak bir kazmayı gösterdi Nasırlı ellerile onu onlara verdi . Kazdıkları kuyuyu dallarla süslediler Sonra tekrar ormana döndüler birer birer. k Bir kahkaha çınladı, bir hıçkırık duyuldu Bir ceylâna kazılmış zalim bir tuzaktı bu İşteş aşkım bu tuzak, B.ou. masum bir ceylândım Bir kahpeyi yıllarca melektir diye andım. Kâzım Feyzi Ozaner MAĞ — eapahn Sevdim mi? :llu bir ilâh tanıyıp bütün Yarlık ve benliğinle ona tapr ? '=yıııın uzak zevk Mefhumun senfonisinin ::::':_'lılihrımı erişemiyeceği a| V mühitte kendini bir İSin bile gisa hicranlarınla Aşkım söylüyor başbaşa hissedebildin mi? Ey yolcu, eğer sende kalb denilen küçük bir uzuv varsa seveceksin. Sana — insanlığın, h'ssiyatın sevmeği emrediyor. * *Aşk ıuıdııi.n.işidıı_ demiş- ler.. Sorarım size Aşk olma: Inanmak ihtiyacı Ankaraya her an biraz daha yaklaşıyoruz. Gecenin — gittikçe Artan soğukluğu, denizden ya- | vaş yavaş yükseldiğimizi anla- | tiyor. Pencerenin kenarında belirmeğe başlıyan buzlar, cama bir kristal hissi veriyor. Kompartımanın bir köşesine sokulmuş, uyku ile uyanıklık arasındaki bir müphemiyet için- deyim. Karşımda genç — bir kadın, elinde tuttuğu romanı saatlârdenberi okuyor. Kendini kitaba o kadar verimiş ki, vago- nun gitlikçe artan soğukluğunu hissetmiyor. bille... Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Romanın - gittikçe inceleşen son — kisim yaprakla- rına dalan gözlerim, maveradan gelen bir ses gibi tekerleklerin çıkardığı muttarit — gürültüyle henüz kapanacaklardı ki, bir- den karşımdaki genç kadının derin bir iç çekişiyle tekrar açıldılar, O benim yerimden doğrulduğumu görünce hulyalı bir dalgınlıkla, rahatsız ettiğin- den dolayı af dilemek istedi. Fakat buna meydan vermeden gülümsedim: — Ümidin'zin fevkinde diye cevap verdi. Hafifçe bana doğ ru çevrilen kitabın kabından *“Lamartin şin — “Raphael,i ol. duğunu tanıdım. Ö uuzun tren yolculuklarında görülen lâubali fakat samimi ve candan — bir gülümseyişle sözüne devam etti: — Bilmem belci okumuşsu- nuzdur. Fakat ben kendim için bunu okumuş sayamam. Çünkü HİKÂYE Yazan: Erol Tekin o kadar büyük bir sarboşluk içinde sayfaları geçtim ki ken- dimden bunu bilmiyorum. Ro- man nasıl bitli, saat nasıl ile- redi, nerelerden geçtik? Bü- tün bunlar bence meçhul... Sonra hoşuma giden bir tarz- da, yorgua gözlerinde yanan anlıyamadığım âni bir ışıkla gülümsedi; — Şimdi düşünüyorum da bu romandaki gibi bir. hayatın dünya yüzünde mevtud olabil- mesine hiçimkâa veremiyorum. Fakat bir ihtiyaç var; inanmak ihtiyacı.. İşte insanların doğu- şunda mevcud olan bu şey- dir ki bize bütün hayatımızda tatlı ve mesud günlerimizi ge- çirmeğe yardım ediyor. Yolculuk arkadaşım ne ke dar da doğru söylüyordu. Mu- hayyilemde tekrar geçmiş gün: ler canlandı. Evet bir zaman- lar bu romanı ben de karşım- daki genç kadın gibi hulya- larla dolu bir w2cid içinde oku- muştum. Ralael gibi ben de gölün durgun sularında karan- hik ile aydınlığın müphem kay- naşmalarında ilâhi kızın, “Julie, nin hayalini aramış, “Haute- Combe,, da onun için göz yaş- ları içinde dua etmiş, “Chat,, dağının kestane, kavak ağaç: ları altında dağlardan gelen kaval seslerini dinliyerek ru- humun feryadımı duymuş - ve nihayet metruk bir manastırın önünde Allahın büyüklüğüne, iyiliğine bir daha iman getir- miştim. — Sonu 8 inci sahifede Bir Sürpriz Kızıllaşan ufuk.. Kaybolmak üzere olan ve moraran dağların arkasına çe- kilen güneş.. Ve bunların akişlerini sey- rettiğimiz bafif bir yelle ça- kalanan deniz.. Ve nihayet biz.. Sevgilimin parlıyan saçları bu yelle dalgalanıyor; uçuşan şıyordu. Kumral saçlarını avuçlarımın arasına sığdırmağa — çalışarak; başını kendime doğru çevirdim. İlk karşılaştığım şey henüz ak- mak “üzere olan yaşların göz bebeklerinde parlayışıdır. N çin saydı hangı ilâhi kudret bugün” kü medeniyeti yaratacak ve bu- günkü beşere insanlığın mefhur munu anlatacaktı? . * Aşkı karakterlere göre tayin ve takdir ediyorlar ve plâtonik aşk, hayvani aşk v. s. gibi va- sıflarla bu mücörret mefhumu isimlendiriyorlar, Bence aşk bir tek manayâ gelir; o da yalnız kalpte yaşı- yan sevgi, ruha hitab eden si- hirli ses ve daha doğrusu yal- nız plâtonik aşktır. R * .. Aşk içte duyulan öyle bir heyecandır ki hissedilir. ve ta- kat asla anlatılamaz. Aşkı an- latiyorum Zannedenler kendile- rini yalnız gatilce aldatmağa çahşanlardır. Kısaca aşi, dü- yulan kuvvetli bir heyecan, an- latılamıyan ilâhi bir müzik se- sidir. Zerrin Meriç Yazan: Rıza Uygunlar ağladığını sormak istedim, fakat yapamadım. Benim de boğam- ma gelen hıçkırıkları boğmaya çalıştım. Şimdiye kadar onun yeşil gözlerinin nemlendiğini ilk defa görüyordum. — Zira onunla tekrar bu mesüd daki- kaları yaşıyabilmek için tam 1,5 sene beklemek lüzımgeli- yordu. ğ D Bugün askerliğimi yapmak için arkadaşlarla — istasyonda idik. Gözlerim bu anda yalnız birşey Aarıyordu. O da yeşil gözlü Rahşanım. Acaba gelmi- yecek mi idi? Kampanalar ça bnmağa başlamış ve fakat o hâlâ gelmemişti. İşte o esnada kalabalığı yararak bana doğru koşan bir benlik gördüm. Biraz sonra gözyaşlarımızla biribirimizi kucaklamış bulunu- yorduk. — Rahşan dedim gelmiye- ceğinden © kadar korkuyor- dum ki, — Evet zor kurtuldum Saf- fet affet beni. — Oh benim biricik sevgi- lim senin ne kabahalia var ki, Hem ne diye ağlıyorsun baka» yım. Herbe gitmiyorum ki. Ni- — Sonu 8 inci sahifede— Dikkat Sahife için gönderilen bazı yazıların niçin neşredilmedığini birkaç arkadaş bize soruyor. Bize gelen yazılar seçildikten | | sonra geliş numarasile sıraya İ| konuyor. Beğenilen ve — sırası || gelen her yazıneşredilmektedir. | *

Bu sayıdan diğer sayfalar: