»Â 30 Kasumunani BINEMA — Güzellik mektebi Şimdi beyaz perdenin tâ kendisidir #sa Mirando Bir vakitler, yüksek gin ailelerin kızlarına mahsus ve “Adabı muaşeret,, “Güzel ve şirin görünmek,, öğreten mü- esseseler vardı. Fakat bu gün böyle müesselere lüzum kalma- mıştır. Sinema bu vazifeyi, zot- gin kadar fakirler için de mü- ve zen- , kemmel sürette görmektedir. Ne denirse denilsin.. Bir ka- dının sade güzel olması kâfi gelmez. Cazibe, işve ve güzel görünmek san'atı da İâzımdır. Sinciaa yıldız'arı, vücud, yüz v3 ses güzelliklerinden başka kzndilerini en güzel göstermek san'atına bbakkın vakıf olan dilberler demektir. Bunları sah- nede seyretmek, bunların en ziyade muvaffak olan güzellik tavırlarını görmek - fili bir ders almak demek değil midir?. İşte size bir kaç canlı mune: İsa Miranda — esrarengiz ve hulyalı-bir vaziyet aldığı za- man, her zamandan — güzel olur. Loret Yung, masum bir be- bek kadar sevimli olduğu za- manlarda en büyük muvaffakı- yetlerini kazanmıştır.. Ağzının bu vaziyeti dudakların — -dişleri gösterecek şekilde- bu- açılışı, gözlerin hem gülen hem hul- yalarla dolu bu bakışı.. Çok cazib görünmek için k nü- D. Dariyönün annesi söylüyor Romance midir? Anna Bellanın duruşu da hu- susi bir güzelliktedir. Meselâ Viviane Romans erkekleri ken- disine çildırtacak duruş ve ba- kışlar ihdasında da çok mahir tanınmıştır. F. Marley Kızım dahaküçükken yan-| Yeni doğan bir lışlarımı Çok Ka Maruf artist, kenarda annesi ve yıldızın bebeklik zamanı Madam Dariyö, samimi dost- larıfın tabirile Bayan Nuş ken- disi ile mülâkat istiyen — muha- biri kabul ederken: —- İşte, dedi. On dokuz ya- şında bulunan ikinci kızımı da evlendirdim. Danyel bu kızımın on sekiz lay küçüğüdür. Her ikisi de mesaddurlar, daha ne isterim sanki?, — Fakat bir de var! — Evet.. Olivye henüz on altı yaşındadır. Doktor olmak hevesindedir. Zavallı babası oğ- lunun bu arzusunu bilmekten mahrum kaldı. — Kocanız çok genç öldü, değl mi? oğlunuz — Harpten beş sene sonra... Halbüki Umumi harbin ilânm- dan 15 gün sonra evlenmiştik. Ve kocam hemen cepheye git- Mmişti. Danyel 1917 senesi Mayısının b ü doğdu. nn ölümünden sonra couriyetinde kaldm. sleri vermek Çocukla: ça smak Şukı dor erken de yetim kaldı bulurdu! rim) sefaletten kurtarmıştır. — Bayan Nuş, teganni öğret- tiğiniz yıldızlardan da bize bah: seder misiniz? — Bunlar üç tanedir ve birisi de kendi kızım Danyel Dariyö- ür. Diğeri Simone Simon, üçün: Yvet Liliandir. — Danyel Dariyö teganniyi nasıl öğrendi? — Nasıl m?. Fakat o, haya- tini şarkılarımı dinlemekle ge- çirmiştir. Henüz 23 aylık iken benimle birlikte şarkı söyler ve bazı da; * Ânne, yanlış - söylü- yorsun!, ihtarıaı yapardı. Evet, kız m o zaman bile benim ha- talar.mı bulurdu.. Danyel henüz 13 buçuk yar şında iken “Vandai,'n tropunda yer almış ve çok çabuk nazarı dikkati ce.be muvalfak olmuş, &, yıldızdır Tesadüfen artist oldu, f: ge Sinema âleminin yeni doğan yıldızlarından birisi de *Sine- mayı terk mecburiyetinde kâ- lırsam cihanın en bedbaht ka- dini olacağım.,, diyen Florans Marleydir. Fiorans Marley sinemaya inti- sabın şöyle anlatmaktadır: — Ben bir kır çocuğuyum; maamafih bu, kâfi derecede tahsil görmekliğime mani - ol- mamıştır. Sorbona girmek im- kânını da buldum. Hedefim ga zetecilik idi. Fakat Pariste kış sporlarile meşgul olduğum sıra- da bana -sinema artisliğimi ya- pıyorsunuz?. suali sorulmuştur, Bir tesadüf eseri neticesi olarak tanıştığım Piyer Şemal bana azami derecede Totojenik oldu- ğumu temin etti. Ve Alilide rol aldım. Sineme artistliğini bilfil bu suretle elde ettim. ğ Alili filmini seyredenler Flo: | ü iğini hayret rans Marleyin ve karşılıyacaklardır. Bu ilk tecrübe, Piyer Şemali azami tatmin etmiş ve Florans Marleye “Loforg meselesi,, fil- minde rol vermiştir. —— Yankesicilik Kereraitı caddesinde Halil kızı Cemilenin mantosy cebin- den beş İirasını çalân yankesici sabıkalı Kerim - tutalmüştur. ni Yakarıda Anna Bella, aşağıda Loretta Yung Çingene prenses Ve küçük yumurcak Bu hafta Elhamra sinemasın- da göşterilmekte olan Şen yu- murcak ve Çingene prenses ilmleri, mevsimin en güzel eser- lerindendir. Şirley Templ, sevinfti, düşün- dürücü hareketlerile hiç bir za- man yumurcaklığı kabul - etme- diğini gösteriyor. Cingene prenses ise, hem ar- tistleri ve hem de sinemacılık sinemacılık tekniği bakımından dikkate değer. Film, baştanba- şa renklidi Anna Bellânın cezbedici gü zelliği, bu renkler arasında da- ha bariz olarak meydana çıkı- yor; Çıplak ayaklı, elinde siga- ra, çapkın bir çingene prenses. Kızı yanında alıkoymuş Karataş tramvay caddesinde bakkal Ali oğlu İbrahim, on dört yaşında Muzaffer adındaki kızı dükkânının bir köşesine oturtarak yanında alıkoyduğun- dan yakalanmış ve Adliyeye ve- rilmiştir. Fırtına — öyle bir filmdir ki ancak gençlere mahsultur, aile- ce görülmesinde mahzur vardır. Maruf muharrir Harti Berns teynin bir piyesinden alınmıştır. Marsel Aşard ve Jan Lüstig taraflarından sahneye göre ye- niden yazılmıştır. Ve bir çok li a Büyük köy hikâyesi —a Billür Köşk *Garibler köyü, kasabadan uzak, iki yalçın dağın çukuruna sığınmış, küş uçmaz, kervan geçmez sapa bir diyardı. Güneş ışığını hemen İoş çam orman larının nemli — gölgeler — saldığı çorak yamaçlarında, ot ve ekin çok güç bittiği için elli damlık halkının hemen hepsi çulsuz, garib ve yoksül insanlardı. Kı- şın dondan dağlar, kayalar çat- larken kara ormanda uluyan canavarlar köy avlusuna kadar inerler, bazan küçük bir çocuğu ve daima sıska davarlardan bi- rini sırtlayıp orman kiyisında paralarlardı. Göklere kol salan | kayaların tepesinde kartalların uğursuz çığlıklar, bereketli ve ışıklı diyarlara göç ederlerken bu kimsesiz köyü göklerden ha- ct leyleklerle ak - turnaların fi- raklı ötüşleri köy halkının — yü- reğine zehirli hançerler — gibi saplanıp kalırdı. Kış mevsimi- nin amansız korkularından yarı âç, yarı çıplak, yer altı izbele- rine sinen bahtsız köylüler âde- ta uyuşuk bir kış uykusu, ge- çirdikten sonra yazın kıtlık ve bereketsizlikten elleri — böğürle- rinde, ne edöceklerini şaşırmış sersem sersem uyanırlardı. İç güdüsünün kuvvetine gü venenler, daha güneşli, toprağı daha verimli bucaklara göç ede: rek aralarından bir bir ayrık dıkları, buraya da dişürdan ko- nuk ve göçmen gelmediği için *Garibler köyü, günden güne garibseyib ıssızlaşıyordu. Bu tenha köyün başındaki felâket, yalnız bunlarla kalmı- yordu, tâ yanıbaşlarında ifrit gibi koskocaman bir dağın ulu göğsünden fışkırarak, köpüre köpüre, aza kudura akan kalın, dalgalı ve coşkun bir su bazan öyle hiddetlenir, öyle kudururdu ki, önüne insan mı, davar mı, camuz mu, kulübe mi ne gelirse gelsin, çöp gibi sürükleyib w mağa atardı, Allahın bu - çileli kulları ellerine kazma, kürek alarak çerden çöpten kulübele- rini bir az öteye çekmeği düşü- neceklerine başlarına gelen'mu- sibetleri bilmiyerök “yaptıkları günahların çekilen cezaları ola- rak kabul edib boyunlarını bü- kerlerdi. İşte bu boş inanış, bu tem- bellik, bu kayıtsızlık “Garibler köyünde, her yerden ziyade bâtıl itikatlara yol açmıştı. Tar- “Fırtına,, çok güzel — A sahnelerdeki manzaralar seyir- ciye bir piyes temaşa ettiği ka- naatini verir. Filmde Madmazel Mişel Mor- gan ile Şarl Boyer, en başlı rolü büyük bir muvaffakıyetle başarmışlardır. Maamalih ğıne Genin, Arvıl, Jan Bariyeden bahsetmek zaruridiır. YAZAN: Nezihe Muhiddin 1— lada ekin kurumasını, — ihtiyar kara karganın incir ağacında tünemesine, sıtma çıkmasını be- neksiz horozun yövünsüz - ötüs şüne, ırmak taşmasını kaf da- ı ganın arkasındı saatte ol sunların gazabına, hatta veremli bir keçinin südü kesilse br komşu büyüsüne yorulurdu. Çektikleri bu yoksulluk — ve tevekkül dağından her dakika gözleri yaşlı, bağırları yanık bu çileli kulların dillerinden “Çok şükür, “eyvallah, sözeri de hiç eksik olmazdı. Neye şikret tiklerini kendileri de bilmezdi. Yıllar ve yıllarca — *Gatibler köyü, aç, yoksu' v perişanlık- iç.nd yuvarlanıp gitt. ı daği durmadan — çalışan, — kazanan, varlık içinde gilüp oynıyarak yaşıyan insanların bulundukları akıllarına gelmezdi... Gel zaman, git zaman günlerden bir gün, bu dürgün ve gamlı köyün içinde bir telâştır koptu. Uzak, çok uzak bir - şehirden sanki havadan düşer gibi üç erkekle bir kadın, bir sabah erkenden köyün avlusunda gö- rünüverdiler. Köy halkını şaşır- tan bu dört genç konuk kendi kavruk ve yanık ahalisine? hiç benzemiyordu. Erkekler dinç ve çevik, yüzleri gözleri açık ve güzeldi. Hele aralarındaki genç kız bütün köylünün gözünü ka- maştırmıştı. Omuzlarına dökülen lüle, lüle sarı parlak ve yumu« şak saçlar, bu bakımsız köyün yüce n ardında veşi. vadiler, ne cılız başaklarına, ne de — sis>* * yah ormandan süzülemiyen do- nuk gün ışıklarına benziyordu. *Gündüz,, adındaki bu genç kızın bir doktor olduğu — mey- dana çıkınca şaşkınlık büsbütün almış yürümüştü. “Garibler kös yünün, meşhur ve — kuvvetli akar suyunun kenarına, sık çam, mazı ve diş budak ormanların- dan istifade ederek bir boya kereste fabrikası kurmak — için buraları incelemeğe gelen bu *Fen heyetinin, arasında genç ve güzel —“Gündüzün, önemli bir vazifesi vardı: — Ağabeysi mühendis ve kimyager 1“Doğa- ma, kuracağı fabrikanın dok- torluk vazifesini üstüne almıştı, Köylüyü, hele yaşlıları daha çok hayrete düşüren, bu dört gencin küçük bir uçakla, köyün avlusundan kartalların tünekle- rine kadar yükselmeleri — oldu. Onlar bir uçağı bu kadar - ya- kından görmemişlerdi. Bu ga: rip makineyi “Gündüz,, kulla- niyordu. Artık bu. kiz ya — İbli- sin, yahut ta Meleklerin kizı idi. Önceleri ondan — çekinenler yavaş yavaş — alışmışlar, hatta güleç yüzünü sevmeğe bile baş- lamışlardı. Gündüz, köy kızla- rnin arasına karışıyor, onlarla oyunlar oynayıp şakalaşıyordu. On gün sonra tekrar gelmek üzere köye veda ettikleri zaman genç kızlar bu güzel arkadaşı gözlerinde yaşlarla köy sı kadar geçirdiler. — Sonu var — Ğİ Ğ ç e Arnavudluk Bir Zira. ? bankası tesis edecek Roma, 29 (Radyo) — Arua- * vudluk — hükümetinin, yakında bir ziraat bankası tesis etmeğe ı karar verdiği, Tirandan bildi. * hiyor. |