Ça Y Bi VL3 GA B V OA B GÜŞ ĞN U - öi d GA MA SA SK SUR 6 E ” D && döü Oyunun icabı olarak her yar Tilanan adam yerini o zamana dar seyirci kalan başka bir Ukadaşına biırakarak — kendmi İaralıyanın karşısına yeni bir Vet dikecekti. Merdivenin Tuhafızı olan silâhşor beş dar ika zarında elinden, diğeri fenesinden ve üçüncüsü de ku- idan olmak üzere üç kişiyi Yaralamış ve kendisi hiçbir yara Umamıştı; bu hal onün meha- Tetine delâlet ettiği için, oyunun İKabı olarak, kendisini üç kere Ukışlamışlardı. Çok güç olduğu şüphe götür: Riyen bu oyun, bizim genç Yolcuyu şaşırtmış olmakla bera- _h". bu hayretini sezdirmek te İtemiyordu. O, memleketinde, — insanları fok azgın olan o diyarda, ufak telek düellolar görmüş olmakla beraber, bu dört kişinin göster- Tiş oldukları cür'etkârlığı, Gas- konyada — dinlemiş — bulunduğu kahramanlıkların fevkinde bul Muştu, O, kendisinin devler diyarına düştüğünü zannederek korkmağa 4 bununla beraber da- ha işin sonuna — varamamıştı; Merdiven başı ile bekleme odası heseleleri de vardı. Merdiven başmda duranlar etmiyordu, kadın masal- ları söyliyerek — eğleniyorlardı; bekleme odasında ise saray ha- Yatı konuşuluyordu. Dartanyan, Merdivenin başında utancından ise korkusundan titremişti. Gaskonyada iken genç oda- lıklar ve hatta kapatmalara karşı kendisini düşman kılan sıcak ve Müşevveş düşüncelerini bu şaş- n zamanında biç aklından ge- $irmediği halde, şimdi onların çok utangaç ve etraflı hikâyele- Tine büyük adamların isimlerinin rıldığını görüyordu. Merdivenin alt başında ahlâkı darsıldığı g'bi bekleme odasında kardinale karşı hürmetleri k_"'lıyordıı. Dartanyan, kardina- Avrupayı titreten siyasetinin Ve hususi hayatının tenkid edil- ekte balunduğunu ve bu hak- İ fena kerin cezaya çarpılmış bulunduk: hrmı hayretle dinliyordu. Babası ihtiyar Dartanyanız l""lıezle bahsettiği bu büyük “._"l. silâhşorların ağız eğlen oluyor ve ona karşı yürüt- i alayları çarpık bacakla- Tna ve kamburuna kadar ilerli- lu; bazıları da kardinalin Betresi Madam Degillon ve kiz :d%inin kızı Madam Kamba- ında avam şarkıları oku- Yotdu; bazıları da kardinalin dete larını ve gulâmlarını hid- getirmek için plânlar ve Ml'l'ı l tertip ediyordu... Bu hepsi Dartanyana — ina- =.€ık şeyler gibi görünü. kaBtnunla — beraber, kardinâle ::: Yapılan bu tecavüzler ara- * ismi karışınca o ge- —_' ağızlar hemen kapanıyordu; etraflarına bakın:yor- Ve oturdukları oda de yamı galadaki M. dö Trevilin daire- B düvarın — kalınlığını €der gibi görünüyorlardı; açt yeni bir aay, sözü * haşmetli kardinal aleyhine “Yinmiş, bunun üzerine kapks- Tene Ç gören bir çok asilzade- > — ZÖ Merdiven başında duranlar kavga etimiyordu. Kadın masalı söyliyerek eğleniyorlardı .| halar salıverilmiş ve arlık her ' hali tenkid edilmeğe başlan- mişti. Bu hal karşısında - içine korku giren Dartanyan, düşü- nüyordu: — Bu adamlar ya kalebent olacak, yahut asılacaktır; onları dinlediğim ve bu halleri öğren: diğim için benim de onlarla beraber sayılacağıma şüphe yok. Kardinale karşı hürmet besle- mekliğimi söyliyen babam, bu boşboğaz heriflerle beraber bu- lunuşumu duyarsa ne söylemez? Dartanyanın söze hiç karış- madığını söylemeği fazla bulu- ruz; yalnız, onâra dörtgözle bakıyor, sözlerini can kulağı ile dnliyor ve h çbir söz kaçırma- mak için beş hissini birden on- lara hasrediyordu. Babasından almış bulunduğu nasihat bilâfına olarak, işitt ği şeylere karşı alâka g stermeğe ve bilmediği şeyleri öğrendikçe söyliyenleri takbih yerine takdir etmeğe başlamıştı. Bununla beraber, M. dö Tre- vilin muharipler'ne yabancı bu- lunduğu ve sarayda ilk defa gö- rüldüğü için yavına biri ge'erek ne istediğini sormuştu. Bu suale karşı mütevazı bir halde ismini söyleyip bir vatandaş olduğunu da ilâve ettikten sonra M. dö Trevili bir Tâbzacık görmek is- tediğini rica etti... Bu ricası o adam tarafından kabul edilir gibi gösterilerek, münasip bir zamanda arzedeceği — cevabını Zonguldakta Pö- mür bayramı Uzun Mehn;ğîabîde yapusacak Zonguldak, 8 (Hususi)— Kö- mür bayramı bogün Harkevin de ve şehirde büyük merasimle kutlulanmıştır. Bu meyanda kö: mürü ilk bulan vzun Mehmed hararetle - yaşatılmıştır. Türkiye plânl bir endüstri: leşme ile Türkiyeyi bir — ziraat memleketi olduğu kadar bir en- düstri memleketi de yapmağa karar vermiştir. S nayileşmek- | teki ilk iddsmız her — şeyden | önce yurd için - ilit.yaçlara — ce- vap vermektir. Maden kömürü; sanayiin ana maddesi, end. strinin ekmeğidir. Bu bakımdan maden - kömürü- nün değermi burada anlatınağa Tüzum yoktur. Topraklarımızda bu - kıymetli maden cevheri boldur. Öyle ki, kömür istihsalinin, kömür sana> yünin merkezi olan Zongu'dak kömür havzasının engin kömür hazinelerinin zenginliği — bizce bile henüz meçhuldür. Tabiatın Türk — topraklarına bahşettiği kömür serveti hazine- sinin anahtarlarını bize “Uzun Mehmed, adlı bir Türk çocuğu verdı. Uzan Mehmed, tabiatı yen- mek aşkını yüreğinde en taze bir kheyecanla saklamış ve he- yecanlarının ateşlediği — aşkıra kovuşmaş bir Türk köylüsüdür. Maden kömürü yakan harp gemi erinde askerlik yapınış ve maden- kömürünün yara — için olan değerin Öğrenmiş — olan | Uzan Mehined, aske den — örüm Bir az kendine gelen Dartan- yan, etrafındakilerin çehre ve kıyafetlerini tetkike daldı. Bu neşeli adamların ortasında ayıkta duran yüksek boylu ve korkunç çehreli silâhşorun elbi> sesi göze çarpacak kadar aca- yipti. Hürriyetin istibdattan ziyade sürdüğü o zamanlarda giyilmesi mecbwi olmıyan resmi mantosu arkasında yoktu, fakat bir az solgun, eskice ve gök mavisi renginde bir caket giyinmiş ve bu caketin üzerine takmış ol duğu hamailin altın işlemeli ke- narları, güneş karşısında akan su'ar gbi, parıldıyordu. Mor renkli kadifeden harmı- niyesi — omuzlarından — aşağıya doğru sarkmakta ve göğsünden görünen hamailin — ucunda da kocaman bir kılıç asılmakta bır lunuyordu. Nöbetten yeni çıkmış bulunan bu silâhşor, nezle olduğunu söy- liyerek ara sıra öksürüyordu. Buyn- dan dolayı harmaniyesini giyin miş bulunduğunu —azametli bir tavırla bıyıklarım bükerek elra- findakilere anlatirken, — herkes onun hamilne bakıyor ve Dar- tanyan ise hepsinden ziyade dikkat ediyordu. Silâhşor di- yorpu ki: — Ne yaparsın? Modoya uy- mak lâzım. Akılsızlıktır amma, nihayet modadır. İnsan babadan miras kalan parasını bir az da keyfi için bacamanıdır. B : Bi Sarhoşluk hali! Saçmalardan sonra tecavlüz Dün gece Talflan gazinosunda enteresan br sarhoşluk hâdise- sinin cürmü meşhudu yapılıştır. Makascı Fehmi adında - bir şahıs fazlaca sarhoş — olmuş ve hanendelerin şarkıları arasında şöyle söylenmeğe başlamıştır. Al'ah isterse insanın işmi Mermere geçirir bütün dişlerini İstemezs> onun iş ni Muhallebi yirken krar dişini Bu saçmal rla saz d rhyenle- tin canını skan Fehmi, işi azır tarak bir de tecavüze başla- mıstir.. Dün, nöbetçi hâkim hu- zuruns çıkarılan suçlu şu cevabi vermiştir: — Kık yılda bir keyif yapa: yım dedim, © da burnumdan geldil Suçlunun para cezasile mah- kümiyetıne karar verilmiştir.. A L G X AT NLN €e üstü ve altı feyiz ve bere ketlerle dolu — topraklarımızda maden kömürü cevherini ara- miğa Foyulimuştur. Köklü bir fikri sabit halnde Uzun Meh- medin kafasına yerleşen bu şi- orlu arama aşkı 8 İkinciteşrin 1829 gönü semeres'ni vermiş, Uzun Mehmed, Ereğlinin Köse- ağyzı mevkiünde ilk maden kö- mürü damarını bu'muştur. Eğer bugün plânlı bir sana- ileşme hareketi yapıyorsak Ve :ğır endüstrinin ana gıdası olan maden kömürü için harice para vermiyorsak bunu Üzün Meh. medin bu buluşuna borçluyuz. Zonguldak — Halkevi, kömür bayramı münasebetile *Tükiye- de maden kömü ü ün keşli ve Uzun Mehmed, adli. bir broşür neştetmiştir. Zonguklak Urayı, Uzun Mh- med için güzel bir abide vücu- d getire gi korarlaş irimir tir. Güreş, fudbol Pazar temaslarının neticeleri Pazar günü Alsancak saha- sında yapılması evelce takarrür etmiş olan hususi fudbol müsa- bakaları birdenbire ortaya çıkan saha tamiri dolayısile halk sa- hasma nakledildi. Bu suretle Alsancak sahası ancak güreşler için açldığından erkenden ge- len gseyirciler geri dönmeğe mecbur kaldılar. Bittabi güreş- ler de pekaz seyirci önünde geçti. İlk güreş Tekirdağlı Hüseyin ile İzmi li Yamalı Hüseyin arar sında yapıldı. Yamalı Hüseyin takibine nisbeten daha tecrübeli olduğundan 17 inci dakikada tuşla galib geldi. İknci güreş Dinarlı Mehme- din kardeşi İsmail ile Pehlivan- köylü Mustafa arasında oldu. 38 inci dakikada Mustafa kaşından yaralandı. Kan durmadı, güreş akim kaldı. Üçüncü güreş Karşıyakalı Vas- fi ile Bucalı Mehmed arasında idi. Bucalı Mehmed daha faik güreşerek sayı hesabile galib ilân edildi. Dördürcü güreşte molla Meh- met ile Yunanlı Panağos karşı- laştılar. 40 dakika için kabul edilen bu güreşte Molla Mehmet son dakikalarda faik oyunlarla puvan kazandı ve Yunanlı raki- bine sayı hesabile galib ilân edildi. Masmafib, bu güreş bir hayli dedikodulu oldu. En son güreş İbarahim - Gala- tis arasında yapılacaktı. Fakat hava kararmıştı, — güreş talik edildi. Futbol: Halk sahasında Alsancağın 1-1 berabere neticelenen B. ta- kımları arasındaki maçtan sonra »Yamanlar- Demirspor - takımları karşılaştılar, 3-3 berabere kal- dılar. Bu oyunda Demirspor ta: kımı, kuvvetli rakibine karşı güzel bir oyun çıkardı we beraberliği tahmin etti. Alsancak-Ateş karı- şık takımları arasında yapılan karşılaşma Ateşin 4-1 galibiyeti ile neticelendi. Alsancak - takı- mıadan yalnız Zehir Alı eksikti. Ateşliler, eski ağabeyleri gibi çok güzel oynadılar. Bahribabada Geceleri çakallar do- laşıyormuş! Şehir içinde çakallar dolaş- mağa başlamıştır. Amma bu ça- kallar, Mezarlıkbaşında bazan dolaşan iki ayaklı çakallar değil; dört ayaklı mahlüklardır. Hâdi- seyi anlatalım: Bahribaba parkında dolaşan haneberduşlardan bir Alaşehir- aamen| İinin omuzunda taşıdığı bir ça- kal, bundan bir müddet evel kaçmış ve köpeklerle çiftleşerek melez çakallar türemiştir. Bahribaba parkındaki inlerde gizlenen ve büyüyen bu çakallar, gece onlikiden sonra Halkevi civarındaki ev'ere kadar girerek bir doktorun hindilerini, birkaç Musevinin tavuklarını yemişlerdir. Bu civarda oturatnlar, saat on ikiden sonra defihacet için dışan bile çıkmaktan çekinmektedir. Bir muhabirimiz anlatıyor: — Bahribabada seyyar - bir salıcının, bütün evlere lâzımlık sattığını gördüm. Hayretimi sak- lamıyarak kendisine sordum: — Lâzımlık alışverişi ü mi başladı? hh — Burada çakallar geziyor- Muş taş kimse aşağıya inemiyor- muş, herkes birer lâzımlık teda- rik etmek — mecbariyetinde kal. miş. Bu çakallardan AKab razı aN Perdemizd Akisler Âşık Gariple Karagöz atışmak üzereyken perdeye Kemal Kâmil gelir. Boyaunda lâstik yaka, elinde sapı kopuk bir şemsiye, arkasında yakası kadife bir lata, ayaklarında iâstik -mes vardır. Kendisini tanımıyanlar Divrik kazas: mal memurluğundan teka- üde sevkedilmiş sanırlar. Gürül- tüyü işitince müdahaleye kalkar: — Ayıptır Karagöz ağa.. İlin misafir âşıkına böyle muamele edilmez. Karagöz — Sen de nereden çıklın be?, Kimsin sen?. — Bana Hilâl eczanesi sahibi meşhur reklâmcı Kemal Kâmil derler. —Anladım. Hani şu her gün bir martavalla gazetelerde çeşitli rteklâm yi k aldananlardan muttası| küfür yiyen sen misin?. Ta kendisi... —Pek âlâ.. Biz Âşık Gariple atışıyoruz, sana ne oluyor?. — Ne demek bana ne olu- yor? Şimdi bu adam İzmirin yabancısı değil mi?. — Evet... — Onu a'ıp evvelâ elektrikli tramvaya bindireceğim. Bilet pa- rasının Karantınaya kadar daha az, Güzelyalıya kadar daha çok olduğunu göstereceğim.. — Sen ne antıka şeysin yahu?. Dünyada bundan daha tabii ne olur?. Bilet parasının ölçüsü me- ftedir. Karşıyakaya da, Menemene de ayni para ile gidecek değik sin ya... — Acele etme Karagöz ağa.. Reşadiyeden döndükten sonra Âşık Garibi Kordon tarafına gö- ktüreceğim.. — Ne olacak sanki?. — Bir şey olacağı yok a; ona belediye otobüslerile Güm- tük önüne de, Alsancağa da beş kuruşa gid ldiğini göstere- ceğim ve bu suretle bilet para- sının mesafe ile ölçülmediği yerler de olduğunu sana ispat etmiş olacağım.. — Vay canına.. İşte bu doğru. — Doğru amma düzeltilmesi — Otobüsler belediyenin de ondan.. Otomobillerin, otobüs- lerin şehir dahilinde korna çal- maları yasak değil mi?. — Yasak.. — Halbuki belediye otobüs- leri çalıb duruyorlar. — Bu da doğru.. — Sen de, a Karagöz ağa, Ahfeşin keçisi gibi ne söylerlerse başını sallayıb doğru diyorsun. — Doğru söze eğri mi diye- yim babalık; sen beni, beyazlan- sın diye içine süt katılmış suyu halis süt yerine satan madrabaz- lardan mı sandın?. — Ne demek? memlekette halis süt yok mu? — Ben söylemiyorum; çocuk hekimi doktor Ali Âgâk söylür yor. Gazeteye bastırdığı yazısında| “halis inek südü bulmak kabil değildir, diyor. — Ellerinizden öpüyor Bayım. — Öyle ise benden selâm — Alayı bırak Kemal Kâmil; olsun!.. Bu bir saka değil, hakikattir. Medeni bir şehr içinde çakal- ların dolaşmasına gülmek mi, esef etmek mi lâzım?. Burasını okuyucuların takdirine birak yor ve nazarı dikkati cetbediyoruz. siz eczacılar da içine nâüe ruhu karıştırılmış suyu “Asit teraso mitagorik, diye bir isim uydu- rarak hastalara 273 kuruşa ka- zıklamıyor musunuz? — Kazıklamıyoruz.. — Öyle ise direkliyorsunuzdur. — Kuzum Karagöz bu bahsi kapa... — Peki kapatalım. Sen şimdi git te bana Hacıoğlu Sadığı getir bakalım, Kemal Kâmil gider. O sırada Kanlı kavağın ejderhası vızlıyarak gelir. Evvelâ İ;ık Gariple oğ- lunu, bilâhare Karagözle Haci- vadı alıp götürür. Bir müddet sonra Âşık Garibi deve şeklinde, oğlu Musluyu da kunduz şek- Kinde, Hacivadı keçi şeklinde, Karagözü de eşek şeklinde per. deye iade eder. Hacivad — Eyvah Karagözüm; sen eşek olmuşsun.. Karagöz — Deme Hacivad? — Hacivad — Vallahi Kara- gözüm, doğru söylüyorum. Vah, vah, vah.. Yand m sana... Karagöz — Desen e Hacivad, içim dışıma vurdu.. Hacivad — Vay Karagözüm; senin eskidenberi için eşekmi idi? Karagöz — Öyle olacak zahir.. Yeryüzünde —insan kıyafetinde dolaşam az eşekmi var Hacivad? Anlaşılan; ben de onlardanmışım. Şimdi içim dışıma çıktı. Peki.. sen ne yapacaksın?. Hacivad — Ben mi?. Bana ne olmuş?. Karagöz — “türkü söyliyerek,, Bana ne oldu da ben bilemem; amma sanâ ne oldu da ben bi- kirim.. Hacivad — Merakımdan çat hyacağım Karagöz; söyle bana ne olmuş?. Karagöz — Ayoll sen mükem- mel bir dağ keçisi olmuşsun.. Hacivad — Deme.. Karagöz — Demesi, memesi yok Hacivad; kuyruklu, sakalhı, aşağılık bir keçi... Hacivad — Eyvahlar olsun... Bari keçilik bana yakışmış mı?, Kaagöz — Ne demczsin?. Akaviza giyen yetmiş allılık has: ta Yahudi karıları vardır ya?.. Hacivat — Evet... Karagöz — Hani, yaramaz çocuklar arkasına takılıp “guguk,, diye bağırdıkça “yozun çiksin, derler?. Hacivat — Evet... Karagöz — Suratları sıkılımş ıslak çamaşıra, vücutleri yamalık paçavra bohçasına, — takunyalı ayakları dörc sene kullanılmış eski ayakkabı köselesine ben- zer?. Hacivat — Evet... Karagöz — İşte onlara ben. zemlişsin.. — Hacivât — Aman Karagöz, şimdi ölürüm. Karagöz — Zalen ölmesen de öldürecekler. Hacivat — Böyle fena şeyler söyleme Karagözüm. Karagöz — Ne fenası yahu?. Keçi değil misin?. Eninde, so- nunda mezbahaya uğrıyacaksın. Ş$eyh Küşteri —— B. Ferid Bayır Trakya maallim kursları şeli B. Ferid Bayır oradaki vazifesini ikmal ile İzmire gelmiştir. Bu defa kendisi Kızılçullu kursları terbiye şefliğine verilmiştir. Ar- kadaşımıza hay rlı muvaflakıyet- ler dileriz. G »