derece aşırı bir tarzda Boyanır, elbiseler giyerdi. Nazmi şimdiye kâdar zev- Kinin inceliği ile tanınmiş bir erkek- açık “e aşk hikâyesini anlatayım da a ki ben resim, yapmasını fevkalâde severim. Ara sıra resim yapmak hevesim büsbütün. fazlala- Şır, Günlerce fırçayı elimden düşür. mem. Bu Süheylâ da benim evimin tam karşısında oturur. Bahçeleri miz karşı karşıyadir, Süheylânın ha ini bilirsin. Kendisini pek güzel bir kadın zanneder. Ara sıra açık saçık elbiseler. giyerek bahçeye çıkar. U- zaktan bana güler, seslenir. Bazan bahçe duvarının kenarına kadar ge- ” Benimle konuşur. Fakat her ne İikmetse ben bü kadından öteden- beri hiç de hoşlünmam. Fakat neza- ket icabı kendisinden hoşlanmadığı- m da hissettirmem. Bir gün SüheylA kendi bahçesinde “çiçekler arasında ötürmüş bir kitap okuyordu, Kendi kendime: — Eğer Süheylâ güzel bir Kadin “olsaydı şu çiçekler arasında oturuşu- © Bün'ne güzel resmi yapılırdı. dedim. w Sonrada düşündüm. Ben pekâlâ » böyle çiçekler arasnda bir kadın “resmi yapabilirdim. Bu karşımdaki manzarayı aynen çizebilirdim. Ken- kendime: k — Mutlaka çiçekler arasında Sü- heylânm resmini yapmak lâzım gel- , mez ya.. Çiçeklerin arasına kendi hayalimden güzel: bir kadın resmi yaparım olur biter... dedim. © Hemen fırçalarını, boyalarımı ala- WE rak bahçeye koştum. Biraz sonra © resmi yapmağa başlamıştım. Süheylâ evvelâ benimi bahçede re- “ sim yaptığımın farkına varmamıştı. ©) Biraz sonra okuduğu kitabından göz- « # lerini kaldırınca beni gördü. Oturdu- .İ Gu yerden seslendi: © — Benim resmimi mi yapıyorsu- nuz? « Ne söyliyeceğimi şaşırmıştım. SU. — heylâ benim önün tarafına doğru p bakıp bir şeyler çizdiğimi gör- m ii Halbuki ben yalniz onun va- giyeti, çiçekler arasında * oturuşunu kopye ediyordum. “Yoksa tabiomda “ Büheylânin yüzünün yerine gayet gürel bir kadın çehresi resmi: yapa- — câktım, Lâkin Süheylânın! «benim Tesmimi mi yapıyorsunuz?« diye sor. masi üzerine; r i — Evet... Çiçekler arasında oturu- sonra elindeki kitabile çiçeklerin arasına oturuyor, bana modellik sdi- ” Yaptığım resim adam akılı İlerle- mişti. Süheylânın çiçekler arasında otu- Tuşunu aynen kopye etmiştim. An- “cak benim tablomdaki kadının çeh- “resi bambaşka idi. Bu bir güzel ka- dın yüzü idi. e. Iğım resim artık bitmeğe yüz © tutarken Süheyl bir gün benim Köşkümün bahçesine geçti: © — Çoktanberi / yaptığınız resmi ün Mr 7 mm 5 e görmedim. Şuna bir daha bakayım.. Ödüm patlıyordu. Süheylâ şimdi resimde çiçekler arasında oturan kadının kendisi olmadığını anlaya caktı, Çünkü ben gayet genç bir ka- dın resmi yapmıştım. Bu resimle Sü- heylânın siması arasında hiçbir mü- nasebet yoktu. Süheyl yaptığım tabloya şöyle bir göz atar atmaz: — Aman, dedi, ne kadar muvaf- fak olmuşsunuz. Tıpkı ben, amma tapki... Ne Söyliyeceğimi şaşırmıştım, Bir tablodaki genç, güzel kadın resmine bir de Süheylânın çirkin, çizgili yü- züne bakıyor, hayretler içinde kalı- | yordum. Süheylâ sözlerine devam ediyordu: — Vallahi bu kadar olur... Adeta kendimi ayna karşısında zannediyo- rum. Çehremi bütün manasile, en ince çizgilerine kadar nasıl da tesbit etmişsiniz, Canım bir insanda sizin gibi kuvvetli gözler bulunmalı. Böy- le gözlerle insan karşısındaki bütün güzellikleri en ince teferruatına ka- dar görebilir. Hele şu bakışlara ne dersiniz? Aynen benim bakışlarım. Gülüş tamamile benim gülüşüm... Süheylâ bunları söylerken ben ap- tallaşmıştım. Yaptığım resimdeki ka- dının bakışları fevkalâde manalı, gülüşü son derece tatlı idi. Süheylâ hayran hayran tabloyu seyrettikten sonra birdenbire: — Siz beni bir ressamdan ziyade âdeta 'bir âşık gözile görmüşsünüz. Şimdiye kadar birçoklarının farkına varmadıkları bütün gizli güzellikle. rimi ortaya koymuşsunuz, Teşekkür ederim, teşekkür ederim... demz mi? Üstelik binbir rica ile yaptığım resmi benden aldı. Salona astı. Her- kese: — İşte diyordu, komşumun Naz minin yaptığı resim.. Nasil güzel değil mi? Herkes hayretler içinde idi; 'Tab- loyu, resimdeki genç güzel kadını görenler benim Süheylâya o hakika- ten bir âşık gözlle baktığıma kana- at getiriyorlardı. Çünkü başka tür- lü bir çirkin kadını bu kadar güzel görmeğe imkân yoktu. Sonradan haber aldınmı, Resimdeki genç kadını gören herkes Süheylâ- ya: — Bu resmi yapan âdam mutlaka Sana âşık... diyormuş. İşte bu suretle her tarafta büyük bir dedikodu başladı. Ben Süheylâ- ya deli gibi âşıkmışım. Onun bahçe- sinin önünden ayrılmıyor, sevgilimin çiçekler arasında resmini. yapıyor- muşum... İşte başımdan geçen . ko- | mik bir aşk hikâyesi. Hikmet Feridun Es BM AMIZ , Gök gürültürü - bamya — Bir yemeği, 4 — Çehre - Piçi 5 — Hali hazır - Sonuna «Ls konursa iş olur. 6 — Köpek yuları - Tersi beyan eda- tadır. 7 — Dikkat - Usul 8 — Lâkırdının başı - Nota - Tersi bir 9 — İnce kurum - Donuk. 10'— Tersi beyazdır - Dönmeli kapı, Yukardan aşağı: 1 — Başı boşluk. 2 — Eveller - Keder, 3 — Hailey — Musallat olan - Bir aaz Aleti, Yama - İhata et. Ahadi nas - Sevap. Vücuddeki ince delikler - Lâhza, — Cariye - Başına «D. gelirse de- vamlı olur. 9 — Pisipisi - Bir nevi un. 10 — Feleğin kahrine uğramış. Geçen bulmacamızın halli İpe İrem — Bulhperver, 2 — Eza, Acaib, $ — Dalga ufunluğu 148 m 182Kc/a1205w. Türkiye Radyosu 'T.A.Ç 19,74 m. 15105 Ke/8. 20 Kw. Ankara Radyosu T.AP.3170m. D65K0/8 20Kw. SALI 4/7/939 1730 Program, 1235 Türk müziği: 1- Kürdili hicârkür peşrevi, 2- Artaki - Kür- dil hicazkür şarkı - Cismin gibi; 3- Kür- dili hicazkâr şarkı - Çılgınca sevip, i- Ke- mençe taksimi, 5- Faize - Şetaraban şar- kı - Badel vuslat içilsin, 6- Şemsettin Zi- ya - Şetaraban garki - Ey gönen açıl zevki ni sür, 7 - Saz semaisi, 13 Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 13,15, M Müzik (Kârışık program - Pi) 19 Program, 19,05 Müzik (Saymanoüski- Varyasyonlu Tema - PL), 19,15 Türk müzi- 8i (Karışık program, 1945 Türk müziği (Halk türküleri ve oyun havaları), 20 Mem- lekeb #naf ayarı, ajans ve metsoroloji has berleri, 20.15 Türk müziği (Klâsik prog- ram) Ankara radyosu küme heyeti, 2055 Konuşma (Türkkuşunun 4000 kilometrelik memleket turnesine çıkan tayyarecilerimi- zin ihtisasları» 2125 Neşeli plâklar « R., 2140 Orkestra programının takdimi, 21,45 | Müzik (Radyo orkestrası - Şef Hasan Fe- rit Alnar) Mozart; Senfoni sol minör, De- busay: Küçük sülti, 22,30 Müzik “(Opera ar- yaları - PL), 23 Son ajans haberleri, zira- at, esham, tahvilâ*, kambiyo - nukut bor- sası (İlya, 22,20 Müzik (Cazband - PL), 23-55 - 24 Yarınki program, Avrupa Saat 20'de Bertin 20) Verdi'den opera parçaları — | Hamburg 20 operet havaları — Viyana 20 senfön. konser — Bükreş 20,15 orkestra — Hüversum II 2055 Kuilerin . «Sikin» | operası — Lille 20 piyano — Londra 2030 | dans — Sofya 20,15 halk muzikası, Saat 2ide Berlin 21,15 dans — Danzig 21,15 or- kasta — Frankfurt 2115 orkestra — | Hamburg 21,15 orkestra — Kolonya 2130-1 dans gecesi — Ştuttgart 2115 Mozartin | <İdomeneo. operası: — Viyaha 21,5 or- kestra — Prag 21,10 orkestra — Athlone | 21 orkestra — Bari 21.15 Yunanca neşri- yat — Bordo 2170 - 23.30 konser — Bükreş 21 örkestra — Londra 21/10 orkestra — Paris P.T.T 31 - 2445 Mozart'ın eigo- ro'nun İzdivacı. operası — Rennes 2140 - 2330 operet — Reval 21,10 Karmen ope- rasından parçalar — Solya 2i salon mu- Hamburg 23 küçük orkestra Lâyipçig 22.15 orkestra — Prag 2230 Becthovenin «Fideliöe operası — Beomünster (o 2240 mandolin — Peşte 22,19 Çingene çalgısı — Bükreş 2230 Piyano — Londra 22 hafif muzika — Milâno 22 «Franceska da Ki- mini» operası — Roma 22 hafif muzika — Sofya 22480 Dans ve hafif muzlka, Saat 11 te Berlin Stuttgart 2335 — Orkestra ile dans"— Breslav, Frankfurt, Kolonya, Mü- nih, 2339 Dans — Hamburg 2340 Hafif | muzika ve dans — Kömigsberg 2335 Sa- lon muzikası — Lâyipçig 2315 Tunus, A5 Hafif muzika — Viyana 23,35 Salon musikas — Peşte 23 örkestra — Bükreş 0.5 Rumen orkestra — Lalbaoh 23.15 Köy muzikam — Roma 23 Salon musi- kası, Saat 24 ten sonra Prag 4 Göce konseri — Peşte 24 As- | keri muzika — Florans 24 Dans — Lon- dra 24,10 Dans — Frankfurt, Könisberg, LAyooi8 ve Stuttgart 1 * 4 Operet hava- 8 AYLIK 3 AYLIK 1 AYLIK memleketler; Seneliği 3600, altı aylığı , 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek Yazımdır.. Cemaziyeleyvel 16 — Hırr 60 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 530 845 433 34 130 30 Va. 215 4441218 1618 1944 2148 İdarehane: Baballi civarı Acımasluk sokak No. 13 Ev, Apartıman kiralamak için KUÇUK İLÂNLARI En süratlı ve en ucuz vasıtadır. «Akşam»ın Lak, Tatlik, 7 — Eş, Şad, İld, 8 — , İmar, 9 — En, Kış, Oda, 10 — Ka ma, İsnat. gm 2 — Uzun, Aşina,3 — 1 — Serinlemek, «—iz, , 5 -- Pamzataşı, & — 7 — Rahmet, 8 — Vita, Li. — Bizim ne iyi yürekli adamlar olduğumuza inanmıyorsan kızına al- dığımız şu labuta bak. Tam 10 gümüş para verdik buna, Elimizde avucumuzda ne varşa, ölüsüne har cadık işte, Daha ne yapalım? Kızını sevmemiş, İyi tulmamış olsak, bu kadar paraya kıyar mı idik? dedi. Ana baktı, sahiden kapının dibin- de bir tabut duruyordu. Amma hiç de adamın dediği kadar bahalı bir şeye benzemiyordu. En fukaraların bile kıyıp alabilecekleri kadar kaba saba, boyasız, zar gibi ince tahtadan yapılma, sandık bozması bir şeydi. Yüreği yanan Ana o acı İle, az kal- sın; — Bu kutu mu! Kızıma verdiğim para bol bol yetmiştir buna. diyecek- ti amma, ağzını açmışken, caydı, sUs- tu. Nasıl dondurucu bir bulut gelir, gün ışığını örter kaplarsa, kadını da bir tehlike ve korku hissi sardı, bürü- dü. Şu iki kötü herif... Bu yabani kâ- dınlar... İşte oğlu, kolunu çekerek ge- ne «Haydi! Haydi!» diyordu. Kadın- cağiz da içinden: «Artık dilimi tutayım, daba iyi, De- gil mi ki evlâdım ölmüş, taş çatlasa, dünya yerinden oynasa, ne kadar ba- gırsam çağırsam da, fayda yok... Gi- den geri gelmez.» diye düşündü. Durdu, birer birer Hepsinin yüzü- ne baktı ve dayanamadı, şu kadar ol. sun: söyledi: — Hepimiz de şü gökyüzünün al tındayız işte. Sizi de, yapıp etlikleri- nizi de ilâhlara havale ediyorum.. Da- vâcım önlâr olsun... Günahlarınızın karşılığını onlar versin size... dedi Birer birer, tekrar tekrar onlara bak- tı, amma kimse cevap vermedi; ondan sonra döndü, eşeğine bindi, oğlu da hayvanı kayalıklı dar geçitten aşağı yürütmek için hızlı hızlı çekiştirip dürtükledi; arada sırada İliklerine ka- dar ürpererek, acaba arkalarından ge. liyorlar mı diye dönüp dönüp bakıyor- du: — Şu aşağıki köye varıncaya kadar içim rahat etmiyecek... Korkuyorum bu hetiflerden... dedi. Ana hiç cevap vermedi. Değer mi idi artık? , Kizi ölmüştü! —ı7— Eşek evin önünde durdu ve Ana yorgun, bitkin bir halde indi. Yol boyunca kâh hıçkıra hıçkıra, kâh da sessiz sessiz, hep ağlamıştı. Bu bit- miyen göz yaşları oğlunu sinirlendi- riyordu. En sonunda dayanamadı: — Sus artık Ann, yeter be, Bitir artık şu ahlayıp oflamağı, dayana. mayacağım! dedi Kadıncağız onun hatırı için biran susuyor amma hemen arkasından, daha beter bir ağlamadır tutturu. yordu, Bu böylece, sürdü gitti ve bir aralık oğlu dişlerini sıkarak korkunç gözlerle şöyle hotnurdandı: — Yoksulların da paylarını alacak; kendilerin! koruyabilecekleri o büyük güne kavuşmuş, bu sefaletten kur- tulmuş olsaydık, kardeşimin hesabı. ni bu heriflerden sorardık. Anma eli- miz kolumuz bağlı. Acizleriz biz acizler... Ne yapabiliriz? Memlekette adalet yok ki... Ana da hıçkırıkları arasında: — Doğru, cepte para olmayınca mahkeme kapılarına düşülür mü? diye karşılık verdi. Sonra da yeni bir ümidsizlik ve çaresizlik nöbeti ile dö- vünerek: — Yer yüzünün bütün parası, mahkemesi, davası bir araya da gel- se yine kör yvrumü geri veremez ba- na... Yanıyorum, yanıyorum!» diye haykırdı, Delikanlı da ağlamağa başlamış. tı... Bu göz yaşlarını, doğrusu aranı- lırsa, ne kız kardeşi, hatta ne de ana- sı için akıtıyordu... Ayakları öylesine acıyordu ki, artık dayanacak takalı kalmamıştı... Sanki tersine dönmüş bir dünya içinde gibi idi. Ne Ise, evlerinin kapısına varabil- diler. Ana, yere ayak basor basmaz, büyük oğlunu öyle yırtıcı, öyle ga- rip bir sesle çağırdı ki, adam koşa- rak, raya in evden ve sararan 'Tefrika No, 5$ — Oğul, oğul, kız kardeşin öldü! diye haykirışı bir şamar gibi indi. Anlayamadan, daha iyice kavra- yamadan şaşkın şaşkın baka durur- ken, Ana da anlatacağını anlattı, içini döktü, ateşini saçtı; patırdıyı duyan koştu geldi... Böylece de orta- lık katarmağa başlarken konu kom- Şu, hemen hemen köy halkının hepsi toplanmış dinliyorlardı. Küçük oğlu yarı baygın bir halde eşeğe yaslanmış durup duruyordu. anası soluk almadan söylüyordu. Genç adam birden kendini yere at- tı, günün vaka yükü altında ezilmiş gibi boylu boyunca upuzun, serildi kaldı. Anası haykırır, ağlar, can evinden vurulmuş yırtıcı bir hayvan gibi ulürken o ağzını açıp bir şey demi- yordu. Kadın gözlerinden Şırıl şırıl yaşlar dökerek etrafını alanların bi- rer birer yüzlerine bakıyor ve hiçki- ra hiçkıra: — Yavrucuğumu görseydiniz... Na- sıl da vuzalıvermişler oracığa... Buz gibi... Taş gibi idi benim zavallı me- leğim... Ah ne ettim de yolladım onu ta oralara... Nasıl bıraktım evlâdi- mu? Gelinim olacak Şu taş yürekli kadın olmasaydı, dünyada gelmiye- cekti bu başıma... Yavrucuğa bir lokma et vermez, terliğine bir sap çiçek işlemez eyvah dedim... Ya gö. zümü kapayacak olursam kim bilir, neler yapacaklar sakat yavruma... Zaten evlâtcığının hep korkusu bu idi.. Korkmasa, alır da başını gider mi İdi hiç? Melek gibi idi o.. Kendi- ne kalsa gider mi idi hiç? Erkek ne- dir, evlilik nedir istediği, bildiği bile yoktu, “İçi yüreciği çocuk gibi idi daha... Dört elle, şu ana bucağına, bana, sarılmış, öylece yaşayıp gide- cekti, Ah oğul ah.. Hep karındır bunlara sebep! Lânet olsun... Evi- mizden içeri adımını atamaz olaydı... Ne olacak zaten... Bu kKaskati yürek varken onda, ömrünce çocuk yüzüne hasret kalacak... Kısır karı! diye ba- gırıyordü. Yana yakıla, dövüne yoluna hetu söylüyor hem ağlıyordu. Önceleri, herkes (369 çıkarmadan onu dinliyor, hıçkırık ve göz yaşla- rile kesilen cümlelerden olanı biteni anlamağa başladıkça da sade uzm uzun svah vah» lar çekiyorlardı. Kadıricağıza biraz teselli vermek İ3- tiyorlardı amma, onun kulağına lâf girmiyordu, zaten «teselli. istemi: yordu ki. Büyük oğlu bir şey demiyordu. Başını eğmış dinliyordu, sade ana- sı, karısına lânet okuyarak «kisır kari!» diye bağırınca, durgun sesile birden sözünü kesti: — Hayır Ana, karım, kız kardeşimi otaya göndereceksin demedi sana. Sen kimseye bir şey söylemeden, da- nışmadan bir acele işler gördün, kı- zi yolladın; her şeye kendin karar verdin... Gidip bir yol, bu insanları görmedin, nenin nesidirler bir bak- madın diye biz şaşmıştık bile, dedi. Sonra da Emmioğluna dönerek sordu: z — Öyle deği imi hele? Anamın, işi bu kadar aceleye getirmesine şâ- şa kaldığımızı sana bile söylemedim mi? Emmioğlu gözlerini çevirdi ve ağ- zında bir saman sapı geveliyerek, is- temiye istemiye: — Eh... Öyle... Biraz aceleye getir- di! dedi Ve karısı da, kucağında torunia- rından birini hoplatarak, bir kara haber verir gibi gamlı bir sesle; -— Yalan değil kardeş, sen her va- kit tez canlısın, acelecisin, pek öyle kimseye danışmaz, kafanın doğru. suna gidersin. Aklına koyduğunu daha kimseler bilip anlamadan, sen kararı verir, işi bitirirsin; herkes de «pekâlâ... Pek mükemmel!» desin İs- tersin... Her vakit böylesindir.. Hu- yun bu, ne yapacaksın!» dedi, Amma Ana o akşam böyle mana. lı, kinayeli sözler dinliyecek halde değildi, öfkeli öfkeli yüzünü Emmi- oğlunun krısına döndürdü; (Arkası var)