Sizin yanınızda olduğum zaman yı unutuyorum. — Alacağınızı vadettiğiniz yüzü- unutmaymnız!. BELİN — Çok şükür Allaha ki, davul çalmasını öğrenmişim, ya klarinet çalsaydım. — ? kere 2: Dört; 2 kere 4: Sekir... — Evet amma, bu dediğin büyük harpten önce doğruydu!.. İşler yoluna giriyor, üç ay evvel kapıyı bile açmıyorlardı. — Köpek mi almak istiyorsun? Eldeki hayvanlar kâfi gelmiyor mu?.. | — Benim hayvanım yok. — Nasıl yok?... Boynuna sardığın tilki, kollarındaki, eteklerindeki tav- şanlar, salondaki ayı postu... — Küçük bir köpeğin pirelerini te- mizlemek için sizde bir ilâç var mı? — Var, ne kadar İstiyorsunuz? — Bilmem, pireleri sa; | | — Ne olur, bana dün gördüğüm | şapkayı alsana — Senin her arzun benim için bir emirdir, bilirsin ki emirle hareket etmesini sevmem! — Denize girmesine mâni olamıyorum amma, İs. tediğim zaman yanıma çağırabiliyorum.... — Kartlerinize bildiriniz, yazıla- rımdaki bütün muvaffakıyetimi üs- Tübuma, düşünüş tarzıma ve babam- dan miras kalan yüz elli bin liraya medyunum!.. —Flamaryon di ki: «Eğer bir kile eşyayı Merih yıldızına götürür- seniz 375 gram gelir. — O kadar uzağa gitmeğe hacet . yok, bizim bakkalda da öyle oluyor!.. ZE Zu — Anlarn hayatına dair müthiş bir eser yazıyorum! — Ne, yirmi düzine yumurta mı aldın? Evet, otomobilim bir bakkal dükkânının çamekânına girdi!., — Burada ne bekliyorsun? — Balıkçı hiç bir tutamayınca öf- kelensin de, yemlik solucanları atsın diye bekliyorum... | cılarının, en başında ân “Akşam,,ın yeni öfrilcaki münasebetile “ANA,, ve Muharriri ” Pearl 1 evveline ge te o ka du- 1 bir yazıcı ka- , dünya nakta ları her dile çevrilerek kar adır, kazanan ceye kadı yutan Amerik dındır ki, bugün, i a» isimli, her türlü süs yapmacıktan uzak, olgun yazısı, onun «şaheseris Ol | edilmiştir. <Anas yı, Fransa oldüğu gibi başka j yetle, bir kadın yazıcı terceme etmiş- sızcâ tercemesini » kis tep halinde çıkmadan evvel - en ta- runmış, eski ve ciddi mecmualardan biri olan Revue des deux Mendes müdürlüğüne, Akademi Fransez âza- sı Louis Gillet götürmüş ve derhal kabul edilerek. terfika suretile neşre başlanılan bu roman, Fransız oku- yucularda da, hattâ umulduğudan çok fazla ve büyük, bir alâka uyan dırmıştır. * b Pearl Bück'ün kendi ömrü de ro- manları gibi, meraklı, güzel bir kita» bın sahifelerine benzer. 1925 de, yâni 32 «Şark ve Garb Rüzgârlarıs adli ro- mun, Amerikadan Çine giderken, vapurda yazmağa başladığı zaman, daha, o, vatanında, topu topu üç yıl geçirmişti. Misyonerilik yapan bâbasile #nası- nın, Amerikadaki Misa bir tatilleri sırssina raslayarak, nasılsa orada doğuvermiş Olan bu Amerikalının, alanı, başka bir yerdi: Çin top- idi! a ilk defa rakla O, Çine ilk gittiğinde, daha ufa- | Dö ayını bile doldurma Gözlerinin ilk gördüğü $ Tse kırlarında bir tepe i; çat pat söylediği ilk sözler, çinli süt ninesinden öğrendi; lardı. Bu kadıncağız onu dizlerinde hoplatıp sallıyarak, türlü masallar arak büyüttü. On sekiz yaşına basıncaya kadar, gerç kızın, çocukluk ve kızlık hulyalarile ba landığı «dünyası», sade bu sırlı, ko- man «Sarı âlemdi:. O, orada ya- üdü; ovada hayvanların bi- ni, isimlerini, (mevsimleri renklerini ışıltılarını o öğrendi luk ve sevginin he demek olduğu gördü Bütün y tek kelime ce bilmezken, evdeki hizmetçi. ri konuşmağa başladı. Onun ana dili: Çince oldu; İngilizce, ancak sonradan öğrenilmiş yabancı bir lisan gibi, kaldı. Kendisinin küçük bir Çinli kızı ol- madığını anlam yatağının Üzeri- ne eğilen, - hani bazı günlerde bir arada görülüveren güneşle ay gibi ve © kadar da - iki b Anası- nin beyaz yüzü İle, süt ninesinin sarı suratını birbirinden tam mânasile ayırd edebilmek için, çok vakit geç- mesi Jâzımdı...... İşte kader kısmet, ileride, hariku'ğ- de bir insan kalıbını alacak, yâzısile gönüller Kamaştıracak olan bu kızın ruhunu, zekâsını, mucizeler yapan kudretli elile yoğurarak iki işi birden gördü; bir garb çocuğunu geri Çin Adetlerince büyültürdü, ona hem garbli, hem de Asyalı hassasiyeti ve kabiliyeti aşıladı. Varlığında, sanki iki âlem, iki dünya birleşti... Ve nihayet yazmağa, içini bize aç- mağa, gördüğünü göstermeğe başla- yınca da, Pearl Buck başlıbaşına bir «âlem» sayıldı. Sade sayılmakla da kalmadı. Muvaffakıyetinin, maddi manevi, karşılığını da gördü Fransız akademis eseri «Ana» yı diyor: sİnsan ruhunun,.en derinlikle! hitab eden bile geçmiyor: «Ana», «oğu ve «nine» den, bütün canlılıkları onun -son larken şöyle bu eserde, 1934 Nobel edebiyat mükâ muş olan Pearl Buck hakkınd; dan bir kaç satır; İsveç kıralı tarafından Pearl Buck'e Nobel müküfatının veriliş resmi Pearl Buck'ün sön resimlerinden biri ven, şım isimsiz çıkan bir ve bir kaç köylüden başka, tek bir ad yok. Bu bir Çin köyü! Bİ ruz amma... Okurken, onu dünkü köy, bizim dünkü rin j Ve hâlâ da bugün! Asyanın köyü, köylüsü ola; yor, seviyor, ve benimsiyoruz.» © böyle diyor. eye çevirenin de bir srsa eğer, o da diyor bir vecd içinde, dilim e gayret ettiğim bu &s çini» unutacaksır «ana» değil, bir «Anadolu anası tır... E tâ basından gi kadar «adsız sna «analığın» canlı bir hı ka nedir ve kimdir ki?; Mebrure Sami deki cumart beren «Akşam» da tefrika e m raçaklır. danada iki ekmek fabrikası kuruldu Bu sayede fiatlerin de indi- rilmesi kabil olacak Adana (Hususi) — Şehrin günde Jik ihtiyacı olan 20,000 kilo ekmeğin dörtte liçünü imal edecek iki büvük ekmek fabrikası kurulmuştur. Bun- dan dört ay evvel köhne fırmlarla idare edilen şehrin ekmek ihtiyacı bu suretle, artık sıhhi, fenni bir sekle girmiş bulunuyor. Ekmek imalâtının bu şekilde teksif edilmesi maliyetin düşmesi içinde imkânlar bırakmaktadır. Adanada ekmek fiatlerinin, bügün- kü kalite bozulmadan 50 - 100 tim daha ucuzlatılması meselesi € fında alâkadarlarca tedkikler makladır. Bugün Adanada dokuz kuru: satılan birinci ve hattâ yedi k nevi işlerle meşgul mütehassıslar söy- Jemektedir.