POLİTİKA Amerikanın vaziyeti Avrupa işleri karışlıkça karışıyor. İngiltere ile Fransa bir grup ve Al- manya ile İtalya diğer bir grupu teşkil etmekte ve Sovyet Birliği de küçük toplayarak üçüncü bir grup yapmağa çalışmaktadır. Sovyet- ler Birliği, yalnız başına yahut yopabilirse grupu ile İngiliz - Fransiz gru- puna iltihak yahut müzaheret etmeğe mütemayikdir, Şimdi bütün mesele Ametika müttehit hükümetleri .cümhüriyetinin rejim itibarile kendisine yabancı görmediği İngiliz - Fransız grüpuna dahil olup olmayacağındadır. Bunun dahil olmamasına göre mevcut kuv- vetler arasındaki müvazene beriki yahut öteki tarafın lehine değişecektir. Amerikada hem devlet hem de Kabine şefi bulunan Cümhurresi ve hükümeti İngiliz - Fransız grupu ile ittifaka değilse bile memleketin bü- tün sanayiini tabii menabiini bunlara tahsis ederek ciddi yardımda bu- lunmağa taraltardır. Halk umumiyet itibarile mutlak bitaraflık istiyor. Pala bu 'ööreyan: hüdisolerini Oerkyapı 'tatızda. göç BAR çok kuvvet bul- makta, kâlı gerilemektedir. Çekoslovakyanın ikinci defa çıkardığı buhran ve B, Rooseveltin son teşebbüs ve mesajı; bitaraflık cereyanını hissedilecek derecere gevşetmiş- ti. Fakat B. Hitlerin nutku bitaraflık cereyanını tekrar bir parça kuvvet- A! Taksit buna derler "Taksit devrinde yaşadığımız için | bugün taksitten bahsetmek kadar ta- bii birşey olamaz. Fakat İngilterenin | Nev Castle şehrinde bir mağaza sahi- | besinin ödemeğe mecbur olacağı tak- sitler emsaline tesadüf edilemiyecek kadar gariptir. Mezkür şehrin hukuk mahkemesi o kadına karşı bir ödeme | emri gönderir. Çünkü kadın satın al. | dığı bir sigara bükme makinesinin | Son taksiti olan 27 İngiliz lirası öde- mekten istinkâf eder, Çünkü makine. nin İşe yaramıyacak kadar eski oldu- ğunu ve kendisinin kandırıldığını id- dia eder, Mahkeme makine sahibinin matlu- bunu tasdik ve kadını ödemeğe mah- küm eder, Ancak, bu hükmün doğru olmadığına sonradan kanaat getirir. Yaptığı haksızlığı tamir emek için tu- haf bir çareye baş vurur, Dükkân sa- hibesinin o 27 İngiliz lirasını her ay birer farthing ile ödemesini karar al. tırla alır. Halbuki farthing İngilizlerin bizim meteliklerimiz gibi en ufak pa- ralarıdır. Mahkeme bu suretle adaleti | yerine getirdiğine kanidir, İşte muta- | zarrır olan sırf makine sahibidir. Çün- | kü bu kadar ufak bir taksitle 27 İngi- Jiz lirası tam 2160 senede ödenecek- tir, 4099 senesinde ahfadının ahfadı- nın abfadı hâlâ taksit almakla meşgul olacaktır. Bütün taksitler bu suretle ödensey- di, ne iyi olurdu! , Katil ile maktul karşılaştılar “Talih insanları ayırıp tekrar birleş- | tirmek için bazen garip yollardan gi- der, Geçenlerde ellisine yakın bir adam | #Amerika şehirlerinden birindeki bir avukala gider ve bundan otuz sene ev. l vel bir yet işlemiş olduğunu anla tır. O vakittenberi memleketten mem- Jekete dolaşmakta olduğunu, hiç bir yerde rahat ve huzur görmediğini, bu hayattan bıktığını ve cezasını çekmeğe | hazır olduğunu ilâve eder, İşlediği et- nayetin sebebi kıskançlık idi. Katil komşusunun oğlu ile nişanlısı kız ara- sında bir münasebet bulunduğunu zannediyordu, Rakibinin kız üzerinde daha müessir olmasından ve kızın ken»! disinden vaz geçmesinden korkuyor- | du. Onun için bir gün komşunun oğlu İle nişanlısını bir arada dolaşırken gö- | Tünce gözleri karardı ve elindeki bal. | Pahalı bir Avustralyanın Melbourne şehrinde | çalişan meşhur dansöz İrina Barono- | va bir akşam tiyatrodaki gardrobunda Oturmakta iken Londradan telefon ba- Şına çağırdılar. İrina buna pek ziyade | hayret eder, Çünkü Londra nerpde | Melbourne şehri nerede? Arada yarım arz küresini kaplıyan bir saha var. Kadın telefon başına gittiği zaman Londralı Ronald Emanuel isminde biri dansöze ilânı aşk eder. İrina bir yanlışlık olup olmadığını sorunca Emanuel; «Hayır, der. Sizl Londrada bir filimde gördüm, size müt. hiş surette âşık oldum. Hattâ sizin için bir aşk valsi besteledim!» der ve valsi Piyanoda çalarak kadına dinletir. İrina telefoh muhaberesinin birkaç yüz İn- MaüesasasasasEn a sANEsEasEeN, Dün termometre 30 dereceye kadar çıktı Dün İstanbulda ağır bir hava vardı, Termometre öğle vakti 30 dereceye kadar çıkmıştı. Akşam saat on dokuz- da 23 derece idi, Bu mevsim İstanbul- da bu kadar sıcak hava nadir görülür. Tarihi şahsiyetlerin mezar- ları Edirnekapı şehitliğine | nakledilecek Tarihi şahsiyetlere aid mezarlar Belediyece teabit edilmekte ve bunla» Ta birer numara konmaktadır. Belele diye bu mezarları, içindeki kemikle- Tile beraber toplıyarak Edirnekapıda- ki şehidiiğe nekletmeğe karar vermiş- ie Bunun için tahsisat ayrılmıstır. tayı rakibinin üzerine fırlattı, Rakibi yuvarlanark yere düştü ve nişanlısı da ! müthiş bir feryâd çıkardı, O ande ka. til genç oradan kaçıp gitti. Avukat katilin bu itirafını kaydet. tikten sonra lâzım gelen müâmeleyi yapacağını söyledi. Ertesi günü pişman | katil avukatın yazıhanesine gittiği za- man gözlerine inanamadı. Çünkü ey- Jenerek dul kalmış olan eski nişanlısile öldürdüğünü zannettiği adam yazi- hanede kendisin! bekliyorlardı, Kom- şunun oğlu ölmemişti, balta kendisi. ne isabet etmemişti, yulruz o esnada ayağı kayarak yere düşmüştü. Araya giren bu kiskançik hâdisesi biribirini seven İki insanı otuz sene biribirinden ayırmıştı. Dul kadınla sahte katil ba- rışarak otuz sene sonra evlenmişler. dir aşk valsı giliz lirasına mal olacağına hiç ehem- miyet vermeden Londradan gelen te- lefon muhaveresini bir sesli filim alan Âlete nr zettirir ve aşk valsini derhal filme aldır; Ondan sonra dansöz kadın'bu valsi talim oder ve hör gece onunla danse- der, Londradan telefonla gelen bu aşk valsi müthiş suretle muvaffakıyet ka- zanır, Fakat iş bununla bitmez, İrina | âşığı Emnuele bir telgraf çekerek bu- luşmak istediğini bildirir. İrina bugün. lerde bir filim çevirmek üzere Ame. rikaya gidiyor. Emanuel de oraya gi- derek şimdiye kadar görmediği sevgi- lisi ile karşılaşacaktır. Pek pahalıya mal olan telefon muhaveresinin bek- lenilen semereyi vermesini -temenni edelim! : a .0AANANESNAEANAENESAN NEN NADUNANAAAA Kalaysız tencereden yemek yiyen biri zehirlendi, hasta- haneye kaldırıldı Cibalide oturan İsmail adında biri evde kalaysiz tencereden yediği ye. mekten zehirlenerk ağır hastalanmış- tır. İsmail Cerrahpaşa hastanesine kaldırılmıştır, Cihangir caddesi katranlı şose yapılıyor Cihangir caddesinin katranlı şose olarak Inşa edilmesi bir müteahhide İhale edilmiştir. Bu caddenin yaya kaldırımları evvelce yapılmış, fakat cadde senelerce bozuk bir halde bi- rakılmıştı. Klâsikler ve tercüme / Neşriyat kongresi münasebetile | Neşriyat kongresini topıyan Ma- arif Vekâleti, umumi ve hususi heyet- lerin münakaşa edeceği ve karara bağ- hyacağı mevzuları on dört kısma ayırdı ve ilân etti, Hepsi memleketin bütün düşünenlerini alâkadar edecek ve alınacak kararların hars ve fikir sahasında gelecek nesillerin alacağı şekil üzerinde müessir olacak mahi- Umumi bakımdan bu mevzular bir hayli kısma ayrılabilir: Muasır bir üni- versite için elzem olan fikir malzeme- si; okuyanların sayısını çoğaltmak, fi» kir seviyesini yükseltmek için alına- cak kararlar; çocuk edebiyatı; edebi mülkiyet; neşriyatın teknik ve iktisa- di tarafları saire ve saire... Bence en çok üniversite malzemesi- ne temas edecek olan kısım tercüme meselesidir ki, bunun için vekâlet, «Di- limize çevrilecek olan eserlerin en lü zumlularının senelere ayrılmış bir plânda tesbit edilmesi ve bunların neşri için alâkaderlar arasında iş bö- Jümü yapılması», diye bir madde ko- yuyor. Klâsik kelimesinden şümullü ola- rak üç mâna anlaşılır. Birincisi ve asıl mânası garp harsının temelini yas pan meşhur Yunan ve Lâtin eserleri; ikincisi, herhangi milletin edebiya- tında altın devrini teşkil eden şah- eserler; ve herhangi devirde hattâ bu. gün klâsik eser, diye münekkidlerin tavsif edeceği bir kitap. Birinci ve ikinci sınıfa dahil olanlar tesbit edil. miştir. Üçüncüsü, eğer zamanimiza aid ise, henüz zamanın mikyasına gö- güs verip dünya şaheserleri arasında mevkiini tesbit etmemiş olduğu için münakaşa edilir takımdan addedilebi- lir. Zannediyorum ki, vekâlet «dilimi. ze tercilme edilecek klâsiku dediği za&- man birinci sınıfı, «eserler» dediği za- man ikinci ve üçüncü sınıfları kasde- diyor. « «Eserler» denildiği zaman tabii ola- rak müsbet olanları tabiat ilimlerine aid olanları da bu çerçeveye giriyor. Fakat bunları tamamen ibtisas sahip. lerine birakarak yalnız klâsiklerden bahsedeceğiz. * Asıl klâsikler garp milletleri tara- fından çok eski zamanlarda tercüme edilmiştir. Yunanca klâsikler Jlâtince. lerine kıyas kabul etmiyecek derete. de faik ve orijinaldır. Fakat onların umumi tercümesi Bizans dağılıp ule- ması garbe yayıldıktan sonra, yani on beşinci asır ortalarına doğru metod dahilinde ve külliyetli sayıda yapık mağa başladı O zamanki klâsik mo- dasının basım sanati İcadı esnasında I başlaması onların dar ve mütehassıs bir fikir zümresinin haricine “İnlişar etmseine sebep olmuştur ki, asıl garp fikriyatının inkişafı ve modem dev- rin başlangıcı da bu sayede olmuştur denilebilir. Hülâsa garbin orta devir- lerin medrese zihniyetinden bilhassâ softalığından kurtulmasına Yunan klâsiklerinin tercümesi çok yardım ef- miştir, Buradâ küçük bir istidrad yapmak isterim. On dokuzuncu asırda kuvve. tini biraz kaybetmiş. görünen kiâ- sikler, sön on senedir bilhassa tiyat. roda dirilmeğe başladı. Fransız ve İn. giliz sahnelerinde klâsikler son sene lerde dikkati celbedecek derecede çox galdı. Amerikada en wAhir zaman» tarzlı olan «Ojen Oneyl., «Elektraya Matem yaraşır», isimli piyesile klâsik üslüp ve tekniğini Amerikan bir mev- zua tatbik etti, Bu kısmen ayni za- manda başını kaldıran «romani tarzının gümbürtüşüne, edebiyatta “Yazan: HALİDE EDİB şümullü bir ifade vasıtası haline sok- muştur. Klâsik dediğimiz zaman içlerinde sanat ve edebiyat olduğu küdar fikir ve felsefe hattâ ilim de olduğunu ka- bul etmek lâzımdır, Bunların bizim eski üniversitemize tesiri olmamış de- ğildir, fakat tesir hep arapça tercüme- lerden gelmiştir. Gerçi o gün tercüme yahud iktibas şeklile klâsikleri arap- çaya alanlar asırlarının fikriyatına hâ- kim adamlardı. Fakat çok tabii olarak intihap hususunda zamanlarının, akis delerinin temayülüne kapılmışlardır. Beş asır gecikmiş olan bu noksanı te. lâfi ederken hiç bir tesire kapılmadan geniş bir sahada kalacağımızı ümid ediyorum. Eski klâsikleri değrudan doğruya asıllarından türkçeye çevirmek çok iyi olurdu, Fakat bunun imkân hari- cinde olduğuna kanaatim var. Çünkü eski yunancayı ve lâtinceyi su gibi bi. len yazıcılarımız olduğunu farzetsek dahi garp klâsiklerinin yarattığı ha- va, anane ve harse varis değildirler. Binaenaleyh şimdilik yaşıyan dillere tercüme edilmiş olanların en doğru ve güzel diye kabul edilmiş olanlarından tercüme yapmak bizim için daha fal. deli olur. Klâsiklerin hangilerini ve hangi Avrupa dilinden türkçeye çevirmeli? Evvelâ «Hangilerini» meselesini teş. bit için mutlak bu hususta eotorltes olan bir kaç garbli klâsik mütehassı- sının fikrini almak lâzımdır. Fakat alelâde herhangi garp üniversitesinde onları okutandan ziyade onları tercü- me etmiş, kendi lisanına «klâsik» bir güzellikle çevirmiş, milletler arasında tanınmış olanlardan. Meselâ Oksfor. dun meşhur «Gilbert Murrays dere- cesinde olanlarının fikrini almak lâ zımdır. Üç, beş sene. hülâsa ilk tayin edilecek müddet zarfında Tisteyi tesbit ettikten sonra hangi lisandan çevir- meli meselesi kalır, Bunda da bir tek lisana saplanmak belki doğru olmaz. Doğruluğu, güzelliği bakımından en meşhurlarını herhangi Avrupa İisa- nında bulursak oradan alabiliriz. Nasıl bir heyet klâsikleri türkçeye çevirebilir? Böyle bir tercümenin ferd değil mutlak bir heyet tarafından yapılma» sı lâzım geldiğine inanıyorum. Gerçi üslüp ve lisan vahdeti için bir eserin tek elden çıkması iyi olur. Fakat öyle olduğu takdirde bile mütercim salâ- hiyetli bir istişare heyetinin bilgisine olduğu kadar ilmine de müracaat et- mek zâruretinde kalabilir. Çünkü bir klâsik eserin tercüme ve nakledilen tarafı yalnız kelimeleri değil ruhu, Zâ» manı ve kendi devrindeki telâkki ve hayattır, Çok doğru olan bir tercüme bâzen ölü doğmuş bir çocuk gibidir. Meselâ Osmanlı şiirinin tarihini cid- den büyük bir tedkikten sonra takdire değer bir vukufla yazmış olan Gibb'in Nef'iden ve diğer Osmanlı devrinin klâsiklerinden yaptığı tercümeler 8 zin ve kelime hattâ mâna itibarile in- sana hayret veren bir doğrulukla yâ- pılmıştır. Fakat ruhsuz bir cesed gi. bidir. Eğer o kadar bilgi ve teknik ile tercüme ettiği eseri o zamanın ZeY- kine vakıf ve güzelliğini içinden du. yan bir Türkle beraber yapmış olsay» dı bambaşka bir tesir yapardı. Buna mukabil Ömer Hayyamın rubalyyatını Filz Gerald aslına pek ehemmiyet ver. miyerek ingilizceye tercüme etmiştir, fakat öyle bir şaheser vücude getir. maşitir ki, dünyayı Acem edebiyatına bağlamış, ressamlara ve bestekârlara ilham memba olmuştur, Biz de eski klâsikleri tercüme edeceklerin Gibb kadar aslına sadık, Filz Gerald Kadar daima yaşıyacak bir eser vücüde gö tirmesini çok isterdik. GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Ankarayı ziyarete gelen meşhur Fransız kumandanı GENERAL WEYGAND ransızların meşhur askeri şef- lerinden general Weygand, Tah- randaki düğüne giden Fransiz heye- tine riyaset etmişti. Sonra Ankarayı ziyarete geldi. Maksim Weygand 21 kânunssani 1867 de Brükselde doğmuştur. Tah- silini Fransada yaptıktan sonra Sen- Sir (Saint - Cyr) askeri mektebine girdi (1885 - 1887) . Süvari mekte binde de talebelik etti (1887 - 1888) . Bir müddet kıtada hizmet ettikten sonra 1895 - 1896 da takib ettiği mual- Mm kurslarından birincilikle neşet etti. Askeri silsileleri muntazaman takib ederek 1914 de kaymakam rüt- besine vardı. 28 ağustosta general Foş'un (Foch'un) kumandasındaki $ uncu ordunun erkânıharbiye reisi öldu. Hârbin sonuna kadar Foş'tan ayrılmadı, Mar muharebesinden sonra şimal orduları grupunun erkânıharbiye ri- yaseline getirildi. 1928 da generalİlğe terfi etti. Foş'u muhtelif vazifelerinde takib ederek onun sağ kolu sayıldı. 1917 de şark cephesi erkânıharbiye reisliğine geti- rildi, Aynı sene zarfinda oVersayda kurulan âli harb şürasında Fransa- yı temsil etti. Müttefik orduları için tek kuman- da merkezi ihdas edilmesi üzerine bu kumanda heyetindeki en yüksek ma- kamlardan birini işgal ederek harbin Sonuna kadar bu vazifede kaldı. Mütarekeden sonrada Versayda müttefiklerin askeri komitesi umu- mi kâtibi oldu, Varşovaya heyetle gitti ve bolşevik ordularının bu şehir önünde durmasına sebebiyet verdi, Bu muvaffakıyeti üzerine löğion d'non. neur'ün grand - offleler ga aldı. Lozan konferansına Fransız tel tinin askeri eksperi olarak iştirak etti. 1923 de Suriyede ordu şefliğini ve yüksek komiserliğini deruhde etti. 1924 de âli harb şürasına seçildi. 'Tek- rar Suriyeye döndü; yüksek 'askeri tedkikler merkezinin direktörü oldu, Yukarıda bahsettiğimiz nişanın granâ- croix derecesini aldı. Sıra ile ordu er- kânıharbiyel umumiye reisi, yüksek askeri şüra İkinci reisi, ordu umumi müfettişi oldu, Yaş tahdidinden is- tisna edilerek ordüda kalmasına ka rar verilmiştir. 1931 de Fransız akademisine seçil miştir, Mik Baba Sa İmama maşa amkazlri laemm men de müfrit bir «realizm»e karşı ha- sıl olan bir askülâmel olabilir, Her. halde dünyada klâsik alâkası tekrar uyandığı bir zamanda bizde de onla- rın tercümesi ciddiyetle düşünülme- sini hayırlı bir tesadüf olarak telâkki edebiliriz. Çünkü garpteki fikri cere. yanlara biz ekseriyetle modaları geç» tiği zaman giriyoruz. Garpliler oklâsikleri asıllarından tercüme etmişlerdir. Bazıları hâlâ meşhur olmakla beraber mütercimle. rin bazen yanlış bir el yazısı kopyadan almış olması onlar hakkında münaka- şayı flkir dünyasında hâlâ idame etti- riyor. Fakat yanlışları da dahil olduğu halde bu tercüme garp lisanlarını hiç şüphesiz daha mütekemmil ve daha B. Salih Arif Potamos'un cenazesi dün ihtifalât ile kaldırıldı Vefatını dün teessürle haber verdi- ğimiz Galatasaray lisesi eski müdürü kıymetli maarifcilerimizden - Salih Arif Potamos'un cenazesi dün ihtifa- 1ât ile kaldırılmıştır. Cenaze, namszı "Teşvikiye camiinde kılındıktan sonra Byübe nakledilmiş ve oradaki âlle makberesine defnedilmiştir. Cenazede Galatasaray lisesi mual- imleri ve talebesi, merhumun eski talebeleri, memleketin irfan hayat na mensub pek çok zevat vardı. Haber aldığımıza göre merhum, zengin kütüphanesini Galatasaray sesine bırakmıstır. Şişe fabrikası perakende satış yapacak Paşabahçe şişe ve cam fabrikasının şehrimizin muhtelif yerlerinde satış şubeleri açmak üzere tedkikata baş- ladığı duyulmuştur, Küçük sermayeli bam imalâthane- ler, bu meyanda gazozcular, fabrikar nın perakende satış yapmaması do- layısile şişeyi mutavassıtlardan pa halıya almak mecburiyetinde kaldık- larından şikâyet etmişlerdi. Şişe fab- rikası yeni satış şubelerinde peraken- de satış yapmayı da düşünmektedir. Bu düşüncenin tahakkuku, öteden- beri uzayıp giden şikâyetleri önle- miş olacaktır.