19 Mayıs 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

19 Mayıs 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i | Meclis ekseriyetile sadrazam arasında iş âdeta inada binmişti 3 — İttihad ve Terakki cemiyetine hatıra gelmiyen tasavfurlar isnad ederek iftira ediyordu. * * Bunları düşünerek cemiyet Kâmil paşanın Hüsnü paşa vasıtasile donan- mada cemiyete - mensub olanları bir gecede uzaklaştıracağına, Nazım pa- şa vasıtasile ve inzibatsızlıklarından bahs ile avcı taburlarını © hazır- lanacak vapurlarla İstanbuldan çıka- Tacağına; cemiyet merkezini bastıra- rak evvelce tertib edilmiş sahte evrak güya (bulundu) diye bunlarla cemi- yeti padişah aleyhinde sulkasd veya hal gibi teşebbüslerle ithama kalkışa- cağına, cemiyet âzasından bir çokları- hı tevkif ettireceğine, mebusân mec- isini de Rusyanın üçüncü Duması ve- ya şürayi devlet şekline sokacağına ihtimal veriyordu. Rusya başvekili Stolipin Dumayı dağıtacağı zaman sosyal demokratla- rın Çar aleyhine müthiş tertibat yap- mış olduklarından bahsetmişti. Şimdi Kâmil paşa da tıpkı Stolipin gibi hareket ediyordu! Urfa mebusu şeyh Saffet efendi biraz dolambaçlı bir yoldan Kâmil paşayı meclise izahat vermeğe mecbur edecek bir takrir verdi: (Mısır fevkalâde komiserliğine lü- zum kalmadığı halde tekrar bir fev- kalâde komiser tayin edilmesi için Mısırda fevkalâde ne gibi bir hal ol- muştur?) İttihad ve Terakki cemiyetinin faa- liyete getirdiği meclis ekseriyeti kabi- nedeki tebeddülün sebeblerini sadra- zamdan anlamak istiyordu. Vaziyeti- ni tehlikeli gören İttihad. ve , Terakki silkinmişti. Kâmil paşa istizah için meclise davet olundu. Sadrazam mecliste aleni izahat ver- meği muvafık görmüyordise evvelce istinad edeceğini söylediği ekseriyet fırkası reislerine hakikati söyliyebilir, istizahın - temhili lüzumunu onlara anlatabilirdi. Kâmil paşa buna yanaşmadı. Mec- lise gönderdiği bir tezkerede; (Vükelâ heyetinin tadilini müstel- zim esbab. hakkında meclise gidip izahat vermeğe müsarast ârzusunda idim. Harbiye nazırının tebeddülünün hal ve faslile uğraşmakta bulunduğu- muz mühim harici meselelerle şiddet- le taallüku vardır, Bugün izahat ver- mek vatanın mukaddes menfaatlerine mazarrat iras eyliyecektir. Bu sebeb- le umum mebuslara kanaat vereceği- ne emin olduğum izahatın önümüz- deki çarşamba gününe talikine meö- büriyet hasıl olmuştur. Bahriye nazi- rının tebdili Arif Hikmet paşanın gös- tereteğim kati istifanamesinin kabu- lünden ileri gelmiştir. Ziyâ paşanın maarife tayini de bu nezaretin zaten açık bulunmasından ve vekilinin isti- fa eylemesindendir. İstanbuldaki avcı taburlarının çıkarılmasına dair sada- retten emir verildiği ve bu emrin in- fazına vuku bulan muhalefet üzerine harbiye nazırının tebdil edildiği riva- yeti mücerred mebusların takdirlerini şimdiden ihlâl ve efkârı umumiyeyi nabeca bir galeyana sevketmek gibi mefsedetkârane bir niyete mebnidir. Kanunu esasimizin kâfil olduğu meş- rutiyet idarenin muhafazası emrinde- ki mütevali mesainin ciddiyetine en büyük delil harbiye nezaretine tayin Olunan Nâzım paşanın şahsıdır Ki askerlikçe iktidarını ve vatanperverli- gile hamiyetini takdir etmiyecek bir vicdan sahibi tasavvur: edemem.) (31 kânunusani 1324) diyerek istiza- hın beş gün sonraya - bırakılmasını istedi, Bu tezkereyi müteakıb mecliste ka- bineden çıkarılan harbiye ve bahriye nazırlarının gönderdikleri şikâyetna- meler okundu, Donanma komodor ve süyarileri harbiye ve bahriye nazırlarının değiş- tirilmesinden donanmada meşrutiye- tin ihlâli yolunda şüpheler ve galeyan uyandığını, bunun izalesi esbabına âcilen tevessül olunmazsa vahim neti- celer hasıl olabileceğini daha 29 kânu- nusani 1324 - 11 şubat 1909 tarihinde sadaret makamına bildirmişlerdi. Fa- kat Kâmil paşadan cevab alamayınca, i eta adımı geri alınmamış, w gi liğe » ya irt donanma mercisiz kalmış olmasile bahriye nezaretine milletin itimadını haiz bir zat tayin oluncıya kadar do- nanmanın yegâne merci ve Amir ola- rak meclisi tanıyacağını) meclis riya- setine arzeylemişlerdi. Bu âdeta mec- Mise: — Emrinize hazırız! Demekti. Sadrazam Kâmil paşa muhitinde söylendiğine göre: Avcı taburları son selâmlıkta görünmedikleri halde haf- ta içinde Şişli taraflarında dolaşıp manevre yapmışlardı. Bu manevre Yıldıza karşı bir taarruz niyetine de- lâlet ediyordu; donanma Beşiktaş önünden geçmişti; bu da padişah aleyhinde bir hareket alâmeti gibi gö- rünüyordu. Mebuslardan bazıları askerlerin si- yasete karışmamaları lâzım geldiğini beyan eylemelerine mukabil diğerleri vatanın selâmetini teblikede gören her ferdin bu işlere karışabileceğini söylüyorlardı. Bu suretle mecliste galeyan ve he- yecan . şiddetlendi. Sadrazamın isti- zahtan kaçtığı söylendi. Nutuklar git- tikçe şiddetleniyordu. ve teyid eden sözleri galeyanı bir kat daha arttırdı. Meclis localarında bir çok zabitler vardı. Bolu mebusu Ha- bib bey: — Türk ordusunun süngüleri Kâ- mil paşanın niyetlerinin tahakkuku- na mâni olur dedi, Artık nazarlarda avdet ihtimali gö- rülen eski rejime karşı yeni rejimin şahlandığı, hücuma kalktığı tamamen hissolunuyordu, Celsede tarihi bir fe- caat teressüm ediyordu, Meclis ekseriyetile sadrazam ara- sında iş âdeta inada bindi. Kâmil pa- şa tekrar edilen davete karşı gönder- diği ikinci bir tezkerede ortaya çıkan şayiaları tekzib ediyordu. (Mervi olan şayialar ehemmiyetten / İ nınm yanından çıktıktan sonra bir Aridir, Hiç bir heyecan mevcud değil- dir. Verilmesi lâzım gelen izahatın mukanna surette olması muktazi olup zaman ise buna müsaid bulunmadı- ından icab eden esbab ve delâil bile- traf- hazırlanarak çarşamba günü meclise geleceğim.) diyordu. Bu sözler mukanna delil ve sebeb- lerin sonradan hazırlanmakta oldu- ğunu işrab etmek gibi bir garabeti ihtiva ediyordu! Mecliste bir kısım mebuslar obstrük- siyon yapıyor, ekalliyet Kâmil paşanın arzusunu isaf eylemeği muvafık bulu- yordu. Mebusan meclisinde Azadan yüz ikisinin imzalarile verilen bir takrir reye konuldu. Bu takririn meâli şu idi: (Sadrazamın kabinedeki tebeddül. ler hakkında izahat vermek üzere mec- lisce mükerreren vukübulan davete rağmen isbatı vücud etmiyerek mat- lâb izahatı vermemekte ısrar etmesi- ni ve devletin dahili, harici siyasetini mübhemiyet halinde bırakmakta de- vam eylemesini hükümetin mevcudi- yetile telif etmek kabil olmadığına, bu halin devamı Osmanlı siyasi hürriye- tini ve meşrutiyetini tehlikeye ilka demek olacağına mebni mebusan he- yeti sadrazama ademi itimad beyan eyler.) Bu takririn nasıl reye konulacağı müzâkere edilirken sadrâzamdan meo- lis riyasetine üçüncü bir tezkere gel- di: (Mecliste izahat itasının çarşam- baya taliki sebeblerine dair fkinci de- fa yazdığım tezkere üzerine de mec- lisce kanaat hasıl olmıyarak efkârda tı matbuat vasıtasile neşir ve ilâna mecbur olacağım. Cevabınıza munta- zarım.) i (Arkası var) Perşembe müsahabeleri —Baş tarafı 8 inci sahifede— Montessori'nin bu hususata dair melodunu bundan evvelki yazılarım- dan birinde izah ettiğim için burada tekrar etmiyorum. Kıymetli ruhiyatçi konferansını şöyle bitiriyor: Evet! Çocuk bize yeni br âlem aç- tı ve bize daha iyi bir insanın varlığı- nı keşfettirdi. Bu yeni zuhur eden in- sanı yalnız talim ile mükellef değiliz. Onu beşeriyetin kıymetli bir cevheri gibi hüsnümuhafaza etmek ve esrarını bize tevdi edebilmesi için icap eden muhiti ona hazırlamak vazifemizdir. Çünkü ona muhtacız, Olgun hayatı- mızda birçok bilmediğimiz şeyler var, bunlardan birincisi kendi şahsiyeti- mizdir. Evet kendimizi bilmiyoruz. İş- te çocuk bize hayatımızın bâzı esrarı- nı meydana koyabilir. Şimdiye kadar daima ve bilhassa harclâleme alâka, gösterdik, O âlemin enerjilerini ve kanunlarını keşfetlik. Makinelerle; elektrikle ve bazı şualaria bu âlemde mucize denebilecek şeyler meydan çıkardık. Şimdi artık beşs- rin ruhuna doğru yani dahili âleme teveccüh etmemiz lâzımdır. Orada da gizli hazineler, meçhul enerjiler, bil- mediğimiz sırlar saklıdır. İşte bu be- şer ruhundan en büyük mucizeler te- celli edecektir ki, o da beşeriyeti islâh, onu daha mükemmel bir hale getir- mek! Biz çocuğu Jâyıkile anladıktan i sonra birçok içilmai meselelerin halil Ulemadan Mustafa Asım efendinin | meclisin hükümete faik olduğunu izah | bizim için kolay olacaktır. Bunun iki çaresi vardır: Terbiye âleminde kati bir ıslahat, çocuğun cemiyetin karşı- sında haklarını tanımak!» Selim Sırrı Tarcan En uzun boylu, ön şişman, en küçük artistler —bBaştarafı dokuzuncu sahifede— biz artık ihtiyarladık. Ah eski erkek- ler... Onlar güzel kadından anlar- lardı. Çöp gibi kadınlara kadın naza- Bu Amerikanın en şişman kadın- komedi filminin çevrildiği stüdyoya girdik: Yanımdakiler: 5 — Şimdi, dediler, sinemanın en küçük fakat en iktidarlı iki artistini göreceksiniz. Bunlar biri 11 aylık, öteki 8 aylık iki erkek çocuktur. Şimdiye kadar sinemada daha küçük çocukların filmi r. Fakat bunların bir kere flimleri alınır. Ev- lerine gönderiiler. Bu şimdi görece- ğiniz 2 çocuk sinemayı kendilerine âdeta birer meslek yapmışlardır. Şimdiye kadar iki çocuk tamam 6 filimde mühim roller oynamışlardır. Sonra bunlar son derece müzib çocuklardır. Filim çevirirken hiç bir kabahat yapmazlar, Fakat rol icabi, yahud biraz sevmek maksadile meş- hur artistlerden biri kendilerini ku- caklarına alınca ne yaparlar bilir mi- siniz? Hemen kucaklarında oturttuk- ları meşhur artistlerin üstlerini baş- larını kirletirler.. İçeri girdik. Cin gibi, zeki yüzlü iki yumurcak... Objektifin karşısın- da oynuyorlar. Bir aralık Tol icabı gülmeleri icab etti, Rejisör bunlara uzaktan güldü. Çocuklar kahkahayı bastılar. Bu sahne çekildikten sonre reji- sör: — O kadar güzel güldüler ki şim- diye kadar en büyük artistlerin bile bu derece mükemmel, bu derece ta- bit güldüklerini o görmedim, diyordu. Rehberim çocuklardan 8 aylık ola» nını işaret etti: — İşte meşhur artistlerin üzerleri- ni kirleten bilhassa büdur. Bir fiülm- Dariyo kendisini sevmek için kuca- ğına almıştı. Onun da üstünü berbad etti. Hem de nasıl... diyorum ya çok muzdb çocuklardır. Bundan sonra dünyanın en kısa boylu adamını gördük. Dünyanın en uzun burunlu âdamile tanıştım. İki saatimi dünyanın en acayib simala- rı arasında geçirdim. Bollivud Hikmet Feridun Es Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mumu Tefrika No. 234 19 Mayıs 1938 İran vakası, Venedikli Hasan paşayı unutturmuştü. Osman paşa Mirza Hamza ile cenge tutuştu — Akdenizde tehlike yok. Denizei- ler bu kış istirahat etsinler, Dedi. Muradın hefiyelerinden biri bir akşam saraya geldi. Padişahın huzuruna çıktı: — Şevketlim, kaptan paşa Vene- diklilerle çok düşüp kalkıyor. Yalı köşküne girip çıkan yabancınir he- sabsızdır. Deyince, Muradın şüpheleri . büs- bütün arttı ve güzleri döndü. O gece darüssaade ağası: - Venedikli Hasan paşa ile Vene- dik “elçisinin arası açıktır, kendisin- den şüphelenmek doğru olmaz, şev- ketlim! 'Demeseydi, Muradın hiddeti kolay kolay geçmiyecek, belki de Hasan paşayı derya okaptanlığından da Azledecekti. Azll fikri Muradın kafasında yer- leşmişti. Fakat, damad İbrahim pa- şanın “ bir yıl süren kaptanlığı za- manında bütün deniz ve Tersane İş- leri aksamış, düşmanın yüzü gülme- ğe başlamıştı. Murad bunu görerek, cesaret ve merdliğiyle tanınmış olan Hasan paşayı kolay kolay kapları par şalıktan atamıyordu. Hasan paşayı azlederse, yerine ki- mi getirecekti? Donanma erkânından tanınmış bir çok relsler vardı amma, üçüncü Murad bunların hiç birini derya kap- tanlığına getiremezdi. Donanmada kıskançlık, çekememezlik yüzünden bir çok başkaldırma hadiseleri olâ- cak ve kargaşalıkları bastırmak ko- Jay C bir vezirden şüphelen- diği halde onu azledememesi, o devir- de görülmemiş garib hadiseler sıra» sında sayılabilirdi. Murad gibi ves- veseli bir hükümdarın Venedikli Ha- san paşaya da - Yemen valisi Hasan paşaya olduğu gibi - zahiren olsun itimad göstermesi, Tersane işlerini bü suretle yoluna koyması bir zaru- Tetti. Murad bu itimadı istemiyerek göstermekte devam etti. Venedikli Baffanın: — Hasan paşa çok namuslu ve nü- füzlu bir adamdır. Demesi de Muradın şüphelerini takviye ediyordu. Safiye sultan (Ve- nedikli Baffa) kimden bahsettiyse, Murda ondan şüphelenirdi. Artık sarayı ve devlet makinesini mühtediler sarmışlı. Murad korku ve endişe içinde, gittikçe derinleşen şüphelerini yenmeğe çalışıyordu. * “ Hasan paşanın kız kardeşi Venedikte.. Venedikli Hasan paşa Cezairden aynlırken, Venedik duçesine şöyle bir haber göndermişti; — * «Kız kardeşim bundan son- ra Venedikte oturacak. Ben İs- | tanbula gidiyorum. Kiz kar- deşime bir ay içinde Venedi- | ğin en havadar semtinde gü | zel bir villâ hazırlayınız!» Eğer üçüncü Murad, Venedikten böyle bir talebde bulunsaydı, yaza» cağı mektub bu kadar âmirane ol mazdı. Hasan paşanın arzusu derhal ye- rine getirilmişti. Fakat, senato âza- ları, Hasan — hakkında şu hük- orada otururdu. Kendisini burada kimse tarımaz. O halde nasıl olur da herkes onun aleyhinde söz söyler? Belli ki Hasan paşanın rakibleri pek çoktur ve kendisini bu yüzden dal- ma kötülemektedirler. Demişti. Gerçi Mesih paşa dok“ sanlık bir vezirdi. Artık ateh getir miş. denecek kadar. ihtiyarlamıştı. Fakat, bu sözü çok doğru ve munsi- fane idi. Murad bü konuşmadan son- ra Hasan paşa hakkında söylenen sözlere kulak vermemişti. — Kiz kardeşi ihtida, etmemiştir. Bir insanı zorla müslüman yapacak değiliz ya, diyordu, Hasan paşa mü- tedeyyin ve musalli bir devlet ada- müdır. İbadet ve sadakatte bu dereo riya olamaz! Bundan sonra Hâsan paşa hakkın- daki dedikodular kısa bir müddet tavsamıştı. Yeni hadiseler, dediko- dulara ehemmiyet verdirmiyecek kar dar ehemmiyetliydi. Erzurumdan, Tebriz civarından çok fena haberler gelmeğe başlar muşta. “ Veziriazam Osman mağlübiyeti ve ölümü haberleri... Osman paşa, Tebriz civarında bü- yük harbler yaparak yedi binden fa- la telefat verdikten sonra Kaleyi ve şehri zaptetmişti. İran seferi Osmanlılara çok paha- ıya mal oluyordu. Osman paşa ©$- ki müvaffakıyetini kaybetmiş sayıla- bilirdi. Zira karşısına çıkan mriza 'Hamzanın meiyetinde yirmi bin sü- vari vardı. Mirza Hamza İrandan yeni ve taze kuvvetlerle gelmişti. Tobrizde - Kanuni Süleymandan- beri - ilk defa padişah namnıa büyük camide hutbe okunuyordu. Bir ta raftan İranlıların, diğer taraftan Kırım hanlarının ordularla Osman- lar üzerine yürümesi Osman paşayi çok müşkül mevkide bırakmıştı. O sırada Kırım hânı - İslâm Gira- yın zehirlenmiş olarak ölümü de Os- man paşayı muvaffakıyetsizliğe sevk eden hadiselerden biri idi. İslâm Gi- rayin yerine geçen Gazi Giray niha- yet “Osman paşaya.boyun eğmişse de, bilâhare bir ihtilâl çıkarması ih- timali düşünülerek padişah tarafın- dan İstanbula çağırılmıştı. Kardeşi Alp Giray da bir kuvvetin başında idi. Gazi Giray padişahın . davetine icabet etmiyerek Çerkeslere iltihak etti. Alp Giray, Osman'pâşanın sille- sine uğrıyacağını anlıyarak yüz alt mış kişilik maiyetile İstanbula gel- di. (0) İran hududunda bulunan ordu kur mandanı Ferhad paşa, vezirlâzam Osman paşanın hastalığını haber ak mıştı. Fakat, Osman paşanın üzeri- ne gelen mirza Hamza, Osman paşâ» ya bir mektubla bir bohça gönder- mişti. Mektubda şunlar yazılıydı: «Seninle cenk etmeğe gek dim. Eğer kendine güveniyor san, göndrediğim oku kulla- mıp harbe giresin! Kaçmak is- tiyorsan, | bohçadaki hotozu kadın gibi başına geçirirsin!» Mirza Hamza bu oynu bir la kumandanımıza da paşa ayakta duracak halde e Fakat, hasmının bü teklifini redde- mezdi. Mirza Hamzanın adamlarınâş «Pekâlâl. Döğüşeceğim..> dedi. Erte si sabah ordusunu düzüp harbe tur tuştu. Osman paşa, İran şehzadesi Ham- zanın yirmi bin atlı ile geldiğini har ber almıştı. Mirza Hamza bu cenkte büyük cesaret göstererek ordusunun başında bulunuyordu. (Arkası var) (li Ölünceye kadar Edirne civarında Yanbolu kasabasında oturmuştu. Yakında BİZANS KAPILARINDA DİŞİ KORSAN p i ğ BEESENNERNİİEMBCE RUZ. MİSE"JKYEŞE EEE Eyes Tas ezorasruzsusan SPOT MOMEOSEE. EREN gem İŞ vaa

Bu sayıdan diğer sayfalar: