| l | | İ ez! Bu sırada Avrupa güzeteleri de ce- miyetin bu müdahalesinden bahsedi- yor, bunun fena netice vereceğini ile- riye sürüyorlardı, Muhalifler ecnebi gazetelerinin bu neşriyatını da kendilerine salih bir si- Jâh gibi kullanıyorlardı: Abdülhamid memleket dahilindeki bütün cereyanlara dikkat ediyordu. GO ihtiyatı severdi, Bir gün"memleket- te imeğrutiyete muhalif, bf” hâdise çis kacak olursa bunun kendisine atfo- lunmaması için tedarikli bulunmak lüzumunu takdir ediyofdu. 1908 teşrinievvelinin on dçünde sa- darete tebliğ ettiği bir'iradede (bazı vatan hainlerinin memlekette istib- dadı iade fikrinde olduklayına dair bir takım şayialar deveran “etmektedir. Derin ve bitarafane tahikikât icra edi- niz. Hakikati meydanâ çıkarınız ve müşevvikler kim olursa olsun cezalan- dirmız.) demişti, # Abdülhamidi bu yoldâ tebliğat icra- sına sevkeden hal İstanbulda küçük bir irtica hâdisesinin vukuu idi, Kör Ali isminde birisi Fatih cami- inde vâize çıkıyor, etrafına ayak takı- mindan beş, on kişiye meşrutiyet aley- hinde telkinatta bulunuyordu, Bir aralık tevkif olunmuşlu; fakat (aklı başında değil!) diye tahliye edilmişti, Bu takdirde timarhaneye atılmak icab ederken onun gene vaazlarda bulun- masına iğmaz gösterilmişti! O da tel kinatında cüretini arttırdıkça etrafı- nı alanların çoğaldığını görüyordu. Kör Ali 1908 teşrinlevvelinin on üçünde - ramazanın on yedinci günü - mefsedetini meydana vurarak vaazın- da etrafındaki cemaate kanunu esasi ve mebusan meclisi aleyhinde bulu- Bur; hürriyet ve müsavatın mânasız şeyler olduğunu anlatır; kendisinde bir takım manevi haller sudur ve te- celli eylediğini ifade İle dinliyenlere kendisini bir veli ve aziz gibi satmak ister. Arkadaşı Hersekli İsmail Hakkı ile beraber vaazında bulunan ahaliye ken- disini yalnız bırakmıyacaklarına, ay- rılmayıp birlikte hareket edeceklerine dair ahidler, peymanlar ettirir, Cemiyetini ulema cemiyeti heyetin- de göstermek için fesleri üstüne sarıl- mak üzere cemaate tülbendler tevzi eder. Silâhlı olduğu halde camiden — Allahını seven arkamdan gelsin! Diye bağırmağa başlar. Ne olduğu- nu bilmiyen safdiller Kör Alinin ce- miyetini arttırırlar, Millet namına ha- reket ediyormuş gibi sokağa dökülen bu cemaat Harbiye nezareti önünden köprü yolile Beşiktaşa, oradan Yıldız sarayına varır, Orada meşrutiyet aley- hinde taleblere cüret edilir, Zaptiye nazırı saray önünde cemi- yeti dağıtmağa teşebbüs eder. Fakat muvaffak olamaz. Bunlar dönüşte te- sadüf ettikleri sadrazam ve şeyhislâ- ma tariz ve taarruz ederler, Şeyhis- lâmın arabasının camlatını kırarlar. Bu cüretlerde İsmail Hakkı en ileri gidenlerden biri olur, Nihayet Kör Ali, İsmail Hakkı, Kör Alinin kayınpederi Urfalı Mehmed, koltukçu Abdullah ile bir kaç arka- daşları tevkif edilerek adliyeye tevdi olunurlar, Bunlardan Urfalı Mehmed Lâtin cemaatine mensub ikön ihtida etmiş, orada, burada süründükten sonra eğimi efendiye uşakluk etmiş biri- “(Arkası var) oturduğu daireye geç- tiği yanlmıştır, Bu münalehye bugüse a A e ME eş muvasalatının ertesi günü bize geldi. Se- Maniği on beş senedenberi görmediğini, yaldesinin Gevgilideki çifliğine ald İşe lerile uğraşmak için iradel seniye ile gel- diğini haber verdikten sonra trenle bir- likte seyahat ettiği müfettiş paşaların Kendisine: — Paşa, sen Selâniklisin; şehri gezmek- te bize rehberlik ediver. (Bu söz diğer paşalarla sıkı münasebe- tlne bir bahune olarak söylenmiş olacak!) Dediklerini anlattı; sonra şu sözleri ilâve etti; — Fifa ve Rahmi beyler de akrabam- dır.” Her he kadar bilâhare affedilmiş We de Rahmi bey Avrupaya firarlle ta- nınmış olduğundan vaziyetimiz icabı on- lara gidemezdim. Ben İsplândid otelin- deyim. Sen bana ık, sık gel İcab edenleri senden sorarım. Talât, Rahmi, Mitat Şükrü beylerle he- men her akşam birleşmekte idik. Yusuf paşanın xiyaretini ve sözlerini kendilerine anlattım, — Sen şimdi siyareti iadeye git. Mese- le Yusuf paşanın sana söylediği gibi de- Bildir. Bunlar Terakki ve İltihad cemi- dikten sonra ayrılıp Yonyo birahanesine gittim. Manyasizade Refik bey ile diğer arkadaşlar hep orada idiler. Bana: — Merkezi umumi haruna seni bu pa- Şalarla temasa memur ediyoruz. Dediler. Ben bu direktifi aldıklan bir hafta sonra idi. Otelin salonunda paşa- larla görüşürken Yusuf paşa elimden tu- tarak beni odasına götürdü; kapıyı kilit ledi: — Seninle mühim bir meseleyi görüş- mek istiyorum. Ben senin dayınım, sârs- ya ihbar var. Burada padişaha karşı bir cemiyet teşekkül etmiş. Başlarında Manyasizade Refik, posta ve telgraf me- murluğundan çıkarılmış Talât, Rahmi, Mitat Şükrü, Zihneli Said, İkilüle şeyhi Ömer, Manuel Karasu, bulunuyorlarmış. — Haberim yok. Böyle bir cemiyetin teşekkül ettiğini zannetmiyorum. Cevabını verdim. Yusuf paşa: ak efendiyi valdemden efendi işlerimizde çilem eni, Be kim- taraftar de- Bitim. Tunuyoruz. .İhtimal, kendileri tevkif ve bir gemiye bindirilerek bir yere nefyedi- Teceklerdir. Hayatlarının da teblikeye girmek endişesi vardır. Sen Rahmi veya Mitat Şükrü beylerden bire bu işi aş- mağı deruhde eder misin? Mesele dal, bu- dek sarmadan bu işi kapayalım. Bon kendilerini affettirmeğe söz veririm. Pa- kat firar ederler veya iş şuyu bulursa bizim de hayatlarımız tehlikeye düşer. — Mevkiinizin, şerefinizin haleldar ol- masını katiyen arzu etmem. Bana birkaç gün müsaade buyurun. Diyerek savsakladım. Arkadaşları bu- larak keyfiyeti anlattım. — Dört, beş gün vaziyeli böyle idare &! otelinden bir arabaya bindik. Arabanın önünde bir silâhşor olduğu halde Rahmi beyin yeni yalısını, gittik, SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur e e Kör Ali vakası nasıl oldu - Tevkifler ve mahkemenin kararı Istanbulu nasıl buldular ? (Baştarafı yedinci sahifede) B. Yovanoviçin mütalâasi Bay Yovano- viç, Avala ajan- si direktörüdür, diye sorarlar mı?> Efendim, burada herkes güler yüzlü, samimi ve arka daştır. Yalnız burada bir şeye esef et- tim, efendim, sizde milli bir kıyafe- tin olmayışı... Şüphesiz vardır, fakat civar köylerden şehre gelen köylüler niçin bunu giymiyorlar?. Efendim, şimdi size İstanbulda hoşu- ma giden ve hayran olduğum cihetle- ri söyliyeyim: (Efendim kelimesi her halde pek hoşuna gitmiş olacak, İki- de bir tekrarlıyor.) Biz, asker bir millet olduğumuz için, as- kerliğe çok ehemmiyet veririz. Zabit- lerinizi pek beğendim. Enerjik, elddi insanlardır, Polis teşkilâtınızı da tak- dir etmeden geçemiyeceğim. İstanbu- Tori en büyük hususiyeti, umumiyetle bütün şoförlerin akrobat oluşlarıdır. Allah cümlenize uzun ömür versin, temennisinde bulunmaktan başka çar rs yok. İstanbullu olsam Haliçte, Fener ma- hallesinde oturmayı arzu ederim. Dar sokaklar, basık tavanlı evler, beni tes- hir etti. Maamafih iki gün sonra fik- rimi değiştirmiyeceğimi kim tahmin edebilir. Şehrinizde saha pek geniş, bir semt diğer bir semte katiyyen ben- zemiyor, Modern bir apartımanın ya- mbaşında dünyanın en eski binası, ori- Jinal değil mi? Türkçe kolay ve hoş,bir lisandır. Na- sılsınız, efendim, yarın, inşallah, bu- yurum, bay, bayan, Yüksekkaldırım... BULMACAMIZ 072 8-4r6 6 ? 6 © 1 — Karısına hâkim adam. 2 — Hayret odalı - Nola, 3 — Alafranga sürme - Bir harfin okunuşu, 4 — Karışık renkli - Keder, 5 <- Bir kadın ismi - Beyazın tersi, 6 — Aşıkların feryadı - Ekmek, 7 — Irk kurdeşimiz - Peri, 8 -- Belli - Deniz teknelerinden, $ — Tüy - Mobliya düzgünü. 10 — Karadenizde bir liman - Yiyecek. Yukarıdan aşağı: 1 — Balık yiyen bir kuş. 2 — Çabuk - Olamaz. 3 — Vakit - Şans. 4 — Rumelililerin söz başlangıci » Komşu bir devlet. 6 — Şimdi sağ elinizde tuttuğunu şey - Sıfat edatı. 6 — Kokmuş hayran cesedi - Beyan edatı. Bir isim - Nota, $ — Bir fülin emir sigası - Yalvarma. 9 — Asamızdan - Vapurun karine öl- gis. — Eski bir silâh - Bir cins iğne, 7 bulmacamızın halli; 1— Cebeci, Yan, 2 — An, Şiar, 3 — e ei Bar, Âza, 5 — İsale, Is, 6 — Anıt, 7 — Dam, Meç,$ — At, Da- var, 9 — Balon, Nane, 10 — Karial, Mal Yukarıdan aşağı: 1 — Caba, Adab, 2 — Enayi, Atak, 3 — Sam, La, 4 — Et, Ban, Ana, © 7 Meram, 9 — Arasi, Na, 10 — Kasa, Tel gi pi: in KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Tefrika No. 204 Zeynelin kendisine rakib çıkacağını anlıyan Raziye, padişahı kışkırtarak üfürükçünün boynunu vurdurttu — Yalan söylememiş. Halamın yâ- nında ve himayesinde yaşıyan Sinan öksüz bir çocuktur. Ve haremağalarından birine: — Haydi, dedi, Zeyneli buldurup getirin, şimdi buraya... Sultan Murad, Zeynelin verdiği malümatla meydana çıkarılan Kü- çük Sinanın kaçış hadisesine de ehemmiyet vermişti. Böyle kimsenin bilmediği, keşfedemediği bir hadi- ran bir adam elbette çok muktedir, çok hünerli bir sihirbaz olacaktı. Uzun yıllardanberi nedimesi Râzi- yeye bağlanmış olan padişahın sihir ve büyüye karşı garib imanı vardı. Küçük Sinanın kaçtığını bilen müneccim kimbilir daha neler bile- cekti! -. Zeynel saraya getiriliyor. Siyaviş paşa huzurdan çıkmakla beraber, Muradın arzusile sarayda Zeyneli beklemişti, Veziriâzam, üfü- rükçüye gizlice talimat verecekti. Fakat, Zenyeli saraya getirdikleri zaman, başka bir kapıdan harem dairesine götürdüler. Siyaviş paşa, Zeynelin yüzünü gö- remedi, Zeyneli Muradın yanına çıkardık- ları zaman, korkak üfürükçünün dizleri titremeğe, çeneleri kilitlenme- ğe başlamıştı. Ne için çağırıldığını bilmiyordu. Bir aralık kendi kendine: — Dediklerim çıkmış olmalı, diye söylendi. Paşa efendimiz, padişahâ benim mucizelerimden o bahsettiyse, belki de müneccimbaşılığa tayin edil- mişimdir. Ve bu hulya ile ayakta duruyor- du. Sultan Murad: — Bu herifin suratında meyme- net yok amma hele bir deniyelim, dedi. Zeynele sordu: — Sinanı bulan sen misin? — Evet, şevketmaab! — Nasıl buldun onu? — Yıldızile konuştum... — Yıldızlarla konuşmasını biliyor» sun demek? — Her müneccimin bildiği gibi, kulunuz da küçüktenberi bu işlerle uğraşırım, şevketlim! Zeynel geniş bir nefes almıştı. Si- nanm meydana çıktığını padişahın ağzından duyunca sevinmemek ka bil miydi? Sultan Murad birdenbire kaşlarını çatlı: — Halamın sarayında izi bulunan Sinan, küçük bir çocuktur. Biz öte- ki Sinanı arıyorduk. Maamafih bu çocuğu keşfettin, onun da nerede bu- Tunduğunu bileceksin! Zeynel birdenbire şaşırdı. İş çatal- laşmıştı. Demek ki, izi bulunan Sinan, -bir çocuktu. Zeynelin birdenbire çene leri tutuldu. . Siyaviş pâşaya yaptı- ğı gibi, padişahtan da mühlet istedi. Bu sırada Muradın nedimesi Râzi- ye de bir kenarda duruyordu. Ya- vaşça padişahın yanına sokudlu: — Bu işte mühlete ne hacet var, şevketlimi Bu adam keramet sahibi ise ve nücumla konuşmak sırrını bi- yorsa, gök yüzü açıktır, hemen şim- di konuşsun. Yarına tehirinde s6- beb yoktur, dedi. Murad: — Râziye doğru söylüyor - diye Zeynele döndü - haydi bakalım. pencereye sokul, Sinanın yıldızını bul... Bu iş şimdi bitecek, Yoksa işi- ni bitiririm senin! Zeynelin pencereye kadar yürüye- bilmek için dizlerinde derman yok- Dedi. Zeynel bu sözlerle kurtulacağını sanıyordu. Râziye tekrar padişahın kulağına bir şeyler fısıldadı: — Şeyh Şücaeddin kulunuz, Sina- nın yıldızı bu saatte göründüğünü birkaç kere söylemişti cariyenize, Bu ağam cahilin birine benziyor. Yıldiz- larla konuşmak mehatetini göstere miyeceğini anlayınca kaçamak yolu aramağadbaşladı. Siyaviş paşayı da böyle aldatmış olsa gerek... Zeynel bu sözleri işitememekle bö- raber, kendi aleyhinde padişahin ku- lağına bir şeyler söylendiğinin fari kına varmıştı. Üçüncü Murad hiddetle bağırdı: rTençperlik nene yetmez? Müneccimi- lik kolay olsaydı, dünya müneccim kesilirdi. Râziye de söze — İşte böyle cahil adamlar halka birbirine katıyorlar, şevketlim! Dedi. Zeynelin göze girmesine mâ- nl olmak istiyen Râziye, sarayda kendisinin rakibsiz kalmasını isti. yordu. Sultan Murad: «— Bu herifi cellâda götürün.. tes işini bitürsün!» Dedi, Zeyneli yakalayıp cellâd Ha ile teslim ettiler. Râziye bu hadisenin böylece bite mesinden memnundu. O gece Zeynelin başını vurdular. Siyaviş paşa konağına dönerken dizleri titriyordu. Romada Çarmıha gerilen kadın! Bir sabah İstanbul limanına bi? tüccar gemisi geldi. Bu gemide vaktile saray için sipa tiş edilmiş olan bir takım harem eşyası vardı. Bu eşyayı saraya teslim eden iki tüccar gemiye dönerken ve- ziriâzam tarafından çevirtilerek 80r- guya çekilmişti. Venedik tacirlerine: — Romada neler dönüyor? Diye sordular. Siyaviş paşa Osmanlı devleti aley- hinde hazırlanması muhtemel olan yeni bir ehli salib harbinden endişe ediyordu. Maksadı Venediklilerden bunun doğru olup olmadığını anla maktı. Venedikliler: — Romada (Rozlta) nın ölümün- den başka yeni bir şey yoktur. Diye cevab vermişlerdi. Siyaviş paşayı hiç te alâkadar et miyen bu haber acaba gerçek miydi? — Papa harbe hazırlanıyormuş. Bunun hakkında duyduklarınız var sa söyleyin! Deyince, Venedikli otüçcarlardan biri: — Böyle bir şey-olsaydı, papa (Ro- zita) yı çarmıha gerdirmezdi, dedi. Siyaviş paşa: — Bu kadın kimdir? Diye sordu. Venedikliler; — Eskiden padişahın gözdesi id. Sinan reisle mübadele edildi, dediler. Siyaviş paşa, Sinanın adını du- yunca canlanmıştı: — Padişah mübadele edecek adam bulamamış. Onun yerine keşki bir başka denizci isteseydi. — Sinan reis Akdenizde çok -ta- nınmış bir kaptandır. Haşmetmeabın bu hareketinde çok büyük bir isabet vardır. — Demek ki İtalyada da tanıyor. lar Sinanı.. — Köylerimize varmcaya kadar bütün İtelyanlar, Sinanı tanırlar. Vatlkanın önünde papayı ve kardi- 'nalları tahkir eden ondan başka bir kimse görülmemiştir. — Şu halde böyle bir adamı biz0 teslim etmek için, bizden aldıkları ka» dına da çok ehemmiyet vermiş ol- malıdırlar.' Onu çarmıha gerecek- lerdi de neden istediler bizden? (Arkası var) a yı & ta a) Şı A gi kı bi a h Na ni * n “ww 5m ven di ON İİ, ee a Sai"