“- tes n- w n m m N ve Mi. | 22 Kânunusani 1938 Nevyorkta Çin şehri Pilâvlı tavuk yiyeceğiz diye seviniyorduk, kapakları açınca... Çin barında varyete numaraları yapılırken Çinli Nevyork Çin Hikmet Feridun Nevyork Çin mahal. Wesinde Çin kadınları reisi Mis Kong Lee ile konuşuyor — Bu gece sizi Nevyorkun dünyaca ww Çinli mahallelerine gölürece- Amerikalı dostum bana bunu söy- leyince düşünmeğe başladım. Avrupa- | Amerikaya gelirken vapurda İn- gilizlerden, Almanlardan, Amerikalı yolculardan Nevyorkun meşhur Çin Mahallelerine dair ne esrarengiz, ns Meraklı şeyler işitmiştim. Hazırlan» dık, Gece evvelâ Nevyorkun en kala- balık meydanı olan «Times Sguare» de bir işimi dandan gece geçerken karşımıza bir Bürü insan çıktı, Hepsi de — Çin mahallelerini gezdirelim.. — Çin şehrini gezdirelim. — Çin mahallelerini gezdirelim... dlye etrafımızı sardılar, Nevyorka Üünyanın her tarafından gelenlerin #vvelâ büyük bir merak içinde koş- tukları yer Çin mahalleleri olduğu İçin burada yeni bir meslek çıkmış: #Çin mahallelerini gezdirmek»... Biz buralara tek başımıza gitmeğe karar Yermiştik, . Şehrin nihayetine kadar indik. « Beri Nevyorka gelmeden evvel bu- tada yalnız bir Çin mahallesi var zan- hediyordum. Ne münasebet? Nevyork- fa bir Çin şehri vardı. Zaten Nevyor- kun bu parçasına Çin şehri diyorlar... Dünyanın en meşhur borsa ve kam- merkezlerinden biri olan eWall Tün şehrinde bir Çinli kız yakama bir rozet taktı vardı. Bu kalabalık mey- | kuvvet bir dakikada bizi Nevyorktan almış, Çinin tâ göbeğine atmıştı. Hat- tâ burası o derece «Çin» di ki yan 80- den kalbi dışarıya çıkarılan bir insan gibi müthiş resimler vardı. Bu duvar gazetelerinin üstünde küçük, sönük birer ampul yanıyordu. Ampullerin sarı, sönük ışığı altında kaldırımlara toplanan yüzlerce Çinli duvar gazete- lerindeki en son muharebe havadisle- rini okuyordu. Onlar daha duvar ga- zetelerinin birini okumağı bitirmeden telâş içinde koşa koşa gelen bir Çinli genci duvara en son alınan yeni bir telgrafın havadisini yapıştırıyordu. Arkadaşım: — Muharebeyi saati saatine takib ediyorlar... dedi. Yürüdük, Kaldırımların üstünde hadsiz, hesabsiz uzun üzün sırıklar halinde şeker kamışı satan satıcılar... Çin mahallesine meraklarını gider- mek için en Yüks otomobilleri ile ge- len kibar ve şık Amerikalı kadınlar bu uzun şeker kamışlarından alıyor- lar. Yolda eme eme dolaşıyorlar... Bu- rada şeker kamışına Çinlilerden ziya“ de, merak için gelen kibar seyyahlar iltifat ediyor... Ve işte dünyanın her tarafından merak için buraya gelenlerin toplan- dıkları meşhur Çin barları, Çin 10- kostümlerile Çinli kadın garsonlar da, etrafımızda dolaşıyordu. Arkadaşımış; yaralılar için iane toplanmasına besni Ş şehrinde dokuz çince gazete çıkar, Çin artistlerinin oynadığı, beş tiyatro, Çinli çocuklar için on mektep var Muharririmiz Çin şehrinde yazılnış bir duvar gazetesi önünde — TTabit burada bir Çin yemeği ye- mek istersiniz... dedi.. Bu fikri pek muvafık bulduk. List yi okumağa başladık. Arkadaşımız; — İşte. dedi, pilâvlı tavuk... Yersi- niz değil mi?.. Bir aya yakın bir zamandanberi şöyle bizim memleket yemeklerine benziyen bir şey yememiştik. Bunun için pilâvlı tavuk bulduğumuza pek memnun olduk. Biraz sonra önümüze bir sürü ka- Jaylı ve kapakları sıki sıkı kapalı sa- banlar getirdiler, açtık... Pilâvh ta- vuk nerede ki?.. İki sahanda haşlan- miş pirinç vardı, Yağsız, mağsız, tuz- suz sadece haşlanmış pirinç... Öteki sahanlerda da tepeleme soğan ve ş6- rid halinde kesilmiş uzun uzun tavuk derileri... Ellerimize de ikişer küçük değnek tutuşturdular. Pilâvı bununla yiyecekmişiz!.. Fakat bu küçük değ- neklerle haşlanmış pirinci yemek Için en aşağı hokkabaz olmak Jâzımdı. Maamafih karşıdaki şık Amerikalı ka- dınlara baktım, bu acaib yemekten son derece memnundular, Ellerindeki değnekleri pirinç sahanına habire dal- dırıp çıkarıyorlardı. Bazan pirinçler dökülüyordu ama... Aldıran kim?.. Yemek arasında önümüze birer çay- danlık ta çay koydular. Rehberimiz bize izahat verdi: — Burada yemekle beraber çay iç- mek âdettir... Hakikaten etrafıma bakıyordum. Bir kaç lokma yemek yerlerse bir kaç yadum da çay içiyorlardı... Âdete biz Hikmet Feridun Es Çin şehrinde Çinli yaralılar için bir alay Yazan: Arif O, Denker ESRARENGİZ KERVAN Bahife 7 'Tefrika No. 65 Güldost, Kaşgara gelince Hasan beyin bütün düşmanlarının da oraya geldiğini öğrendi G ie mamlamasını tembih etti. Kaşgar şehri bulunduğu yerden daha bir bü- çuk saat kadar uzaktı. Güneşin son şuaları şehir kalesinin mazgalları Üze- rinden sıyrılıp kaybolmak üzere iken Güldost da kervanile beraber hareket eti. Altın yaldızlı akşam ziyası karan- ğa münkalib olurken Güldostda Kızılsu üzerinde yıkılmağa namzed pılı yüksek duvarlarla çevrili bir bah- çenin kapısı önünde durdu. Burası Güldostun eviydi. Xasef onu bahçe kapısının önünde bekliyordu. Kapının arkasında görü- len iç duvar kapıya doğru uzandığın- dan bahçenin içini hariçten geçenle- re karşı gizliyordu. Kervanı teşkil eden hayvanlar bu dolambaçlı met- halden birer birer bahçeye geçirildi. Güldost en arkaya kaldı, Ondan son- Ta kapının kalın tahtalardan mamul tek kanadı kapandı. Avluda denkler hayvanların sırtın- dan indirildi ve odalara taşındı. Gül dost minderlerden birinin üzerine uzandı. Akşam geç vakit Güldost yahudi Yasefi yanına çağırttı. Kıvırcık kara sakallı kuvvetli bir adam olan Yasef, bir petrol lâmbası sayesinde yarı ay- dınlık olan Güldostun odasının kapısı önünde elpençe divan durarak bekle- di, Kız ona: — İçeriye gir de seni görmiyeliden- beri Kaşgarda neler olup bittiğini an- lat, bakalım! İşlerin iyi gidiyor mu? diye sordu. 'Yaset iğilerek içeriye girdi. O, Gül- dostun seyyar bir dansöz olduğunu, memnunum, Fakat bu vaziyet çok de- vam etmiyecek gibi görünüyor .Her- kes yeni kargaşalıklardan korkuyor. Güldost hayretle ona baktı: — Nasıl kargaşalıklar? Kim söylü- yor? diye sordu. — Ben de bu hususta fazla bir şey bilmiyorum ama, Kaşgar telâş içinde. Bir çök yüksek Çin memurlarının bir- denbire şehre gelmesi bu rivayetlerin ortaya çıkmasına sebeb oldu. Hattâ asker de geliyormuş, yolda imiş. mizde olduğu halde buradaki tüccar- la iş yapmağa başlamadı. Bu da ay- rıca dikkat nazarı celbediyor. Güldost sordu: — Bu yüksek zevat kaç gündenberi burada? — Beş gündenberi, Barinya. Evve- 14 Ah-Sing geldi. Ertesi günü de di- gerleri onu takib ettiler. Onlar şehir- den geçerken ben de tesadüfen 20kak- ta idim, gözlerimle gördüm. — Bu adamların Kaşgara gelmeleri mutlaka kargaşalık çıkacağına delâ- let etmez yal Belki buradaki valiyle müzakere edecek bir işleri vardır da onun için gelmişlerdir? Sakın sen me- rak etme, işlerine bak. — Belki hakkın vardır, Barinya, belki de yoktur. Fakat bir mesele da- ha var ki buradaki tüccarı endişeye düşürüyor. Sözde büyük bir kervan Turfandan buraya geliyormuş. Bu kervan bir çok eşya getirip piyasa- ya dökmesinden ve bunun neticesin- de fiatlerin çok düşmesinden korkan tüccar, ellerindeki malları ucuz, ucuz satıyorlar. Halbuki şimdiye kadar Ak- suda bulunması icab eden bu keryan- dan bir aydanberi hiç bir haber alına- madı. Evvelâ bu büyük kervanın Urumçiye döndüğü zannedildi. Fakat iki gün evvel Karaşehirden gelen ha- diği bildiriliyor. 'Tabif yolda daha bir çok kervanlar var. Bunlar da Kaşga- ra gelecek, ama en ziyade o büyük kervandan korkuluyor, çünkü içeri Çinden, tâ deniz kenarından burala- ra mal getiriyormuş, Güldostun büyük bir lâkaydi ile verdiği bu izahattan sonra Yasef bir müddet düşünerek dedi ki: — Kervanla meşgul oluşum kendi işlerimi düşünmemden ileri geliyor. (Arkası var)