at api as, çöz“ edi- Bö in du. diye irü- şice çi 'dro inin irak, nde tok dt sesle — Dün havagazı saatini tamire Mi geldiniz? — Hayır, buz dolabının almağa geldim!... İkram Bizim cimri ve pinti arkadaşımız paketini çıkardı, gelen üç misafirden birine uzattı: — Buyurunuz. — Teşekkür ederim içmem.. Ötekine uzattı: — Buyurunuz. — 'Teşekkür ederim içmem. Bunun üzerine kendisi bir sigara yaktı, paketi cebine koydu. Usulca sorduk: — Neye üçüncüye ikram etmedin?. — Onun sigara içmediğini biliyo- rumi., taksitini Moda Bayan yeni şapkasını giydi, beğen- medi: — Yakışmadı bena.. Bay gülümsedi: — Bir kere de tersine'giy bakalım, — Garson bir biftek, iyi olsun. Garson seslendi: — İki biftek, birisi iyi olacak!, Nâmeler Genç bir Alman mürebbiyesi İstan- bulda zengin bir allenin yanına yer- leşmişti. Berlinden geldi geleli, posta- haneye uğrayıp post restant gelecek olan mektuplarını arıyamamıştı. Nihayet birgün postaneye geldi, memura sordu: — Fröylayn Erika adına mektup frar mı?.. Memur gülümsedi: — Aşk mektubu mu, iş mektubu mu? Koz kıpkırmızı, oldu; — İş mektubu, dedi Memur bir tomar zarfa baktı: — Yok dedi. Kız, başını önüne eğerek mırıldan- Bir de aşk mektuplarına bakar — Demiri meydanda bırakırsan ne olur? — Paslanır, — Aferin, altını meydanda bıra- kırsan ne olur?... — Çalınırt... ama a — Hiç Uşağı çok sadık bir adamdı, amma çok içiyordu, gece gündüz sarhoştu. Bir gün gene bulut gibi efendisi- nin karşısına çıkınca, bay fena kızdı, kovdu. Adam ayaklarına kapandı: — Affediniz, ben sizin için kendimi denize atarım. — Bundan bana nâ? Ben hiç denize düşmüyorum, sense hergün içiyorsun! m—————————ee — Hayır, satışlarımızın grafiği de- gil, yeni daktilomun yanındaki mu- vaffakıyetlerimin geçirdiği safahat- tari... Mektepte — Çocuğun cemi nedir?. — İkizi. #.» — Dünyanın yuvarlak olduğunu kim keşfetti?. — Topacı yapan!.. ai — Neye ağlıyorsun. — Ahmed canımı acıttı, — Ne yaptı?.. — Suratına bir yumruk vuracak- tım, başinı eğdi, elimi duvara çarp- tım!.. Bağda Bağın önünden geçerken üzüm top- layan bir çocuk gördü, sordu: — Yavrum bir salkım üzüm kopa- rayım mı?.. — Buyurunuz, istediğiniz kadar koparınız.. Adam bir iki salkım kopardı, teşek- kür etti, dedi ki: — Muhakkak baban bu bağın sahi- bidir. — Hayır, ben de sizin'gibi yoldan geçerken ağzım sulandı da... >) Erkeğin farik yası mertliktir. | Kadının ise şefkattir. Hiç şüphe yok- tur ki kadın kalbi erkeğinkinden daha yumuşak, daha rahim ve daha rakiktir. Kadın hilkaten çok hassas- tır. Fakirlerin, Kimsesizlerin, düş- künlerin, hastaların' yardımına ko- şan, öksüzlerin, yetimlerin göz yaş- | larını dindiren hep kadındır. Kadı- nın mayası merhamet ve ferağatle yoğurulmuştur. Avrupada çok bulunmuş olanlar bilirler, orada bütün sosyal yardım müesseselerinin başında ekseriya ka- dınlar vardır. Hem bunların çoğu içtimai mevkileri yüksek, servet sa- hibi olan Kadınlardır. Bilhassa amele ve fakir halk ile ya- kından alâkalanan bu müesseseler- den Stokholmde, Kopenhağda gör- düklerimden aklımda kalanları şun- lardır: 1 — Elli yaşını geçmiş dullâra yar- dımcı kadınlar cemiyeti. 2 — Ameleyi içkiden koruyan ka- dınlar cemiyeti 3 — Babası belli olmıyan çocukları koruma cemiyeti. 4 — İlkmektep talebesine süt da- ğıtan kadınlar cemiyeti. 5 — Fakir çocuklara kışlık çorap ören kadınlar cemiyeti. 6 — Kimsesiz, düşkün kadınlara Nâç götüren kadınlar cemiyeti, 7 — Fakir ilkmektep talebesine tamir görmüş eski kundura dağıtan kadınlar cemiyeti. 8 — Ahlâkan düşmüş genç kızları doğru yola getiren kadınlar cemiyeti. Va daha muhtelif isimde bir çok teşekkül var. Hepsinin de yüzlerce Azası var. Bizim Türk kadınlarımız elbette ki Avrupa kadınlarından daha şefkat- 1, daha merhametli ve daha flice- naptırlar,. Mini ve dini bayramlar. da kimsesizleri sevindiren, fakirlere, dilencilere para veren bayanlar pek çoktur. Yalnız ferdi yardımlardan büyük bir fayda beklenmez. Teşki- lt yapmak lâzım. Evelisi kış Nişantaşında içtimaf mevkli yüksek bir ailenin kabul gü- nünde çayına gitmiştim, benden baş- ka beş on erkek ve yirmi kadarda bayan vardı. Yüksek tabakada mu- tad olan poker masaları kuruldu, ka reler teşekkül etti. Oynamıyanlar da bir köşeye çekilip dereden tepeden, terzilerin Paristen yeni getirdikleri modellerden, sinemalardan (bahse koyuldular. Bir aralık söze karıştım: «Ne yazık! dedim siz münevver- ler böyle muayyen günlerde dostla- rü kaloriferli salonlarında toplanıp | Türk kadınından beklediklerimiz ? — Kocacığım bu ayın yirmisinde | hoş vakit geçiriyorsunuz, ne olur ba- doğumumun, otuzunda evlenmemi- | ri aranızda anlaşıp bir hayır cemi- zin yıldönümü olduğunu unutma... | yeti kuruverseniz. İşte ben size is- bana olan borcunu vermeğe geliyor- Sun sanıyorum! ... Kırmak — Ayşe gene bir tabak kırmışsın?, — Kaza oldu efendim, — Malüm insan birşey kırarsa ka- 'zara kırar. — Hiç de değil, omlet yapmak için yumurtaları mahsus kırıyorum!.. Misafir Misafir çocuğa sordu: — Saat kaçta yemek yersiniz. — Annem: Misafir gitsin hemen ye- Tiz dedi. Sonu — Kavgaya tutuştuk, bana şiddetli bir tokat attı. — Tokat hal,. Herhalde bu iş bu kadarla kalmamıştır. — Tabli kalmadı, yanağım şişti! aa a — İşte bu suretle ellerimin par- mak izlerini bırakmıyorum!... Erzak ve tütüne mukabil kadın Avustralyanın şimalinde Bathurst adasındaki yerliler arasında bir müd- det yaşadıktan sonra Amerikaya av- det eden bir rahip orada gördüğü ah- valden şikâyet etmektedir. Ada yerli- leri gayet fena hayat şartları altında yaşamaktadırlar. Kadınlarını erzak ve tütün mukabilinde Japon inci av- cılarına satmaktadırlar, Geçenlerde o sularda dolaşan böyle bir Japon inci avcıları gemisinde on iki yerli kadın görülmüştür. Japonlar bu kadınları on kilo un, fena cinsin- den bir kutu sigara ve dört kalıp ağız- de çiğnenen tütüne mukabil satın aldıklarını söylemişlerdir. Sigaralar on yaşında güzel bir yerli kız için ve- rilmiştir. Bu zavallı kız satın alındık- tan pek az sonra Japonların şeni mu- amelelerine dayanamıyarak ( ölmüş- tür, Kızın ölüsü denize atılıvermiştir. Her ne kadar bu Japon inci avcıları bu hareketlerinden dolayı mahküm edilmişlerse de tütün ve erzak muka- — Kırmızı balık istiyorum amma, | bilinde kadın alışverişi Bathurst ada- Oğlum olta ile tutacak... sında devam etmektedir, — Sana yirmi beşinde - bir hediye alırım! Çünkü — Marsilyallar neden herkesten daha çok Fransızdırlar biliyor musü- nuz!, — Hayır, — Çünkü bülün Fransızlar Marsil- yalı değildir amma, bütün Marsilya- lar Fransızdır!.. Açlık Bâyan sanli dönüşte hizmet- çisine sordu: — Hayvanlara iyi baktın mı?, — Baktım efendim, yalnız bir gün karnını doyurmağı unuttum. — Hayvan aç kaldı demek... — Kalmadı, kanarya ile papağanı — Birinci, ikinci, üçüncü çok ho- gama gidiyor. — Hangi taraftan? — Her iki taraftan!,.. mini'de vereyim: Eski toplıyanlar ce- miyeti! Hepsi de hayretle yüzüme.baktı ve bu ne antika cemiyet! dediler. An- latmaya başladım. Bir tarihte bir kış mevsiminde Kopengağa gitmiş- tim. Bir ilkmektebi ziyaret ederken müdürün odasında döt şık madam gördüm. Benim Türk oluşuma alâ- Yazan; Selim Sırrı ka gösterdiler. Müdür beni onlara, onları bana târıttı. Bunlar fakir mektep çocuklarına eski kundura da- ğıtan kadınlar cemiyetine mensup imişler, Biraz sonra müdür talebeyi kori- dora dizdi bu dört kadın ayağında altı delik veya çok eski kundura bu- Yunanları ayırdılar. Sonrabir tahta kasadan çıkârdikları tamir görmüş potin ve iskarpinleri kendi elleri ile bu çocuklara giydirdiler, Tekrar müdür odasına geldiğimiz vakit madamlardan bu cemiyet hak- kında malümat istedim ve şunları öğrendim: Cemiyetin sekiz yüz kadın &âzası varmış. Bunlar her kış başlangıcın da gazetelerde evvelâ bir iki maka- le yazarak yağış havalarda fakir mektep çocuklarının altı delik kun- duralarına su geçerek onları ileride romatizmalı bir insan yapacağını hatırlatırlar ve evlerinden çocukları- nın eski iskarpin ve potinlerini bu cemiyet âzasına vermelerini rica ederlermiş. Âzanın her ay verdiği aidat ile: © eski kunduraları pençeletip güzelce tamir ettirdikten sonra mektepleri dolaşıp fakir çocuklara dağıtırlarmış. Benim bu sözlerim - bilhassa ba- yanlar üzerinde - çok müessir oldu ve evlerinde eski kundura, hattâ kış- lık elbise, çorap ne varsa bana ver. meği vadettiler, Ve pek yakında bir eski toplıyanlar cemiyeti (1) kurma- ğa da karar verdiler. İki gün sonra bu bayanların ev- lerine gittim. Bana hazırladıkları pâketleri verdiler. Bir de evde açlı- ğım zaman ne göreyim? Yepyeni is- karpinler, çoraplar, kumaşlar, iç fa- nilâları ve saire. Onları götürüp 'bi- zim semtteki ilkmektebin fakir ço- cuklarına dağıttım. Ve tekrar bu aile nin çayına gidip kendilerine teşek- kür ettikten sonra: «Fikrimi yanlış anladınız, maksad bu çocuklara ye- ni fanilâ, yeni çorap dağıtmak de- ğildi. Ben sizlerden eskilerinizi is- tedim.» dedim. Gülüşerek birbirinin yüzüne bak- tılar ve içlerinden genç veşik bir bayan: «<Eskilerimizi nasıl veririz. Buna imkân var 1m? Siz sonra ne dersi- niz? Bu elbiseyi, bu çorabı, bu potini bü kadar eski bir halde bu bayan çocuğuna nasil giydirmiş der ve bi- di ayıplarsınız. Böyle bir tenkide maruz kalmamak için geçen gün top- andık ve yeni eşya satın alıp verme- Ee karar verdik, dedi. Ah bu ne derler? kaygusu. Onu bir içimizden atabilsek o zaman hem rahat ederiz, Hiem bir çok hayırlı iş- ler görürüz. Meşhur İngiliz edibi (Bernard Shaw) ın salonunda Şöminesinin Üzerinde mörmere hakkedilmiş şu kıymetli sözler vardır: 'They say. What do ax. say? Let them say it! Derler. Ne derler? Ne derlerse de- sinler! Selim Sırı ISuriye mültecileri yerleştiriliyor Suriyeden gelen mültecilerden bir grup Mardin (Akşam) — Suriyede Kamışlı, Amude ve Derzorda ağustos ayi içinde çıkmış olan karışıklıklar dolayısile buraya iltica etmiş ve Sıhhat ba- kanlığınca kendilerine yemek ve yatak verilmiş bulunan Suriyeli mülteciler civar köylere yerleştirilmişlerdir. A e sil vaziyete getirilmiştir. A Alia ezilir ae iii 20005 ÖİLMLAİK Ball A, İL İZ NA Ver e