16 Aralık 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

16 Aralık 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

il i , şubesinde ; bayramdan evvelki faaliyet devam “ çiye tevzi etmekledir. | Haftalık piyasa Piyasada faaliyet devam ediyor ihracat maddelerinin vaziyeti Piyasadaki o umumisvaziyeti izah etmek biraz güçtür. Çünkü piyasayı teşkil eden, muhtelif ficaret şube- lerinde ayrı âyrı husuğiyetler göze çarpmaktadır. Bunlardan İstanbulun belli başlı meşguliyetlerinden “Küçük sanatlar ve küçük” fabrikalarda, etmektedir. Bilhassa” Orta Anadolu- ya siparişler daha fajladır. Çünkü bu mıntakalarda hububat satışları pek iyi geçmiştir. Bu yüzden; köylüye mahsus doku- malar, işlemeler, yazmalar, ayakka- bı yapan küçük sanat müesseselerin- de büyük bir faaliyet göze çarpmak- tadır. Yalnız Karadöniz muıntaka- una olan siparişler azalmıştır. Se- bebi de, fındık ticaretinin son geçir- diği durgun vaziyettir, » Yiyecek maddeleri “üzerine çalışan durgunluk yardır. Buna sebep te, havaların iyi gilmesidir. Ba- ık flatlerinin ucuzluğu, zahire ta- cirlerini memnun etmemektedir. Bir taraftan balık ucuzluğu,'diğer laraf- tan havaların iyi geçmesi. kışın pek fazla mikdarda sarfedilen kuru seb- zelerin sarfiyatını yarı-yarıya azalt- mıştır. İhracat maddelerimizin vaziyeline gelince, her hafta olduğu gibi, bunu daha geniş bir surette aşağıya ya zıyoruz. İhracat maddeletimizin vaziyeti Hububat — Son günlerde İtalya- dan yulaf istekleri artmaktadır. İtal- yanlar, en ziyade tohumluk için be- yaz yulaf istemektedirler, Mersin yo- Jile çavdar ihracatı devam etmek- tedir. Çavdar alıcıları arasında, İtalya, İsviçre bulunmaktadır. Kutu bakla Fransadan istenilmek- tedir. Eldeki stok mikdân da azal maktadır. Diğer kuru sebzelerden nohut, mercimek, bezelye Almanya- dan talep edilmektedir. - Kuru fasul- ye üzerine de Yunanislandan sipa- Tişler başlamıştır. ö Kuru sebzelerimizi biraz daha ucu- za mal edebilirsek, bu sahada ihra- catımız daba ziyade artacaktır. Bil- hassa Türkiye nohutları, Merkezi Avrupada çok beğenilmektedir. Bir Alman tisarethaneşi, iri taneli, ve ince kabuklu nohutların ancak Türkiyede bulunabileceğini ilân et- mektedir. Fakat, yukarıda yazdığı- mız gibi, müstahsillerimizin maliyet fiatine “biraz daha ehemmiyet ver- meleri lâzımdır. Diğer taraftan soya fâsulyesi de aranılmaktadır. Soya fasulyesi, Çi- nin en mühim ihracat maddelerin- den biridir. Bu maddenin Türkiye ikliminde daha iyi yetiştiği şimdiye kadar yapılan tecrübölerden anlaşıl- mıştır. Fakat Trabzon ve civarında şeker fasulyesi diye pek mahdud mikdarda zeriyat “yapılmaktadır. Ziraat Vekâleti, Eskişehirde yap- tığı tecrübelerle soya tohumunu Çif- Eğer geniş mikdarda soya zirağtine girişecek » olursak, yeni bir ihraç maddesi da- © meşguldi sulü üzerine burada 7 b açılmış değildir. ; Ege mıntakasındaki vaziyete ge » dince, şimdiye kadar 25 milyon kilo - mikdarmda tütün satılmıştır. Vakia Ege mıntâkasının muhtelif yerlerin- de, tütün piyasasiyhakkinda | şikâ- yetlere tesadüf edilmekiödir. Fakat bu şikâyetlerin umumi Yaziyet içinde ehemmiyetli bir tarafi. olmadığına “hükmedilmektedir. Afyon — Piyasa geğen seneye nis- betle daha. iyidir. Bilhassa geçen hafta içinde, Türkiye » Yugoslavya arasındaki afyon anlaşması piyasa- da iyi bir tesir yapmıştır. Maamafih bu sene afyon fiatleri' geçen — Kadar düşkün Bunun — beplerinden biri de, yi a Gi olarak elinden çıkarmağa mecbur Bundan başka , uyuşturucu mad- deler inhisarı da, geçen seneki vazi- yetten ibret alarak bu sene, mevsim başında, afyon işlerile dahâ yakın- dan alâkadar olmuştur. İhracata gelince, muhtelif memle- ketlete, bilhassa Japonyaya ufak par- tiler halinde satışlar yapılmaktadır. Yaş meyvalar Son bir hafta içinde, Almanyanın Türkiyeden 80 bin sandık portakal alacağından bahsedilmektedir. Hat- tâ bir Alman vapuru, portakalları al- mak için Mersine hareket etmiştir. Diğer taraftan İsviçreden, Çekoslo- vakyadan, Merkezi Avrupanın diğer yerlerinden oportakallarımıza (karşı talepler fazladır. 'Elmaya' gelince, geçen seneki ka- dar elma ihracatı fazla değildir. Suriye, Filistin gibi memleketler- den pek ucuz fiatle elma istenilmek- tedir. Bu memleketlere de, İnebolu, Ordu, Vona elmaları gönderilmekte- dir. Misırdah Amasya elmaları üzerine talepler fazladır. Fakat maf az öl duğu için, ekseriyetle Niğde elması günderilmektedir. Balık satışları Son hafta içinde balık piyasası pek hararetliydi. On beşten fazla Yunan motörü, ve İtalyan balıkçı ge- mileri Sirkecideh balık almaktadır. lar. İhraç edilen balıklar, yalnız pa- lamut gibi ucuz balıklar değildir. Bu sene kılıç bol olduğu için, Yunanis- tana da kılıç gönderilmektedir. Or- kinos balıkları İtalyaya sevkedilmek- tedir. Balık ihracatını daha ziyade arttırmak ve daha ucuza ihracat yapmak için, çareler aranmaktadır. Bunun için, Balıkhanede satış usul- leri tedkik edilmektedir. Bu husus ta İktisad Vekâleti ile Maliye Ve- 'kâleti arasında satış ve müzayede İş- leri için yeni bir nizamname yap Jacaktır. Yağ fiatleri Zeytinyağı ucuzluyor. Yeni sene- nin zeytinyağı mahsulü yavaş yavaş piyasaya gelmektedir. Geçen hafta- lar içinde, sabunluk zeytinyağlar pi- yasaya gelmiştir. Tereyağ flatlerin- de bir fark yoktur. — H.A aa Zabıta nuveli (Baş tarafı 8 inci sahifede) kâtibemi öldürdü... Seni de öldüre- cekti... Kurtuldun, oğlum... Nişanlm seni kurtardı... Sizi bahtiyar hisset- İlkçe ruhum memnun olacaktır. Fazla Konuşamadı. Hâyretle geri çekilen iki gencin ayakları önüne yr ğıldı ve Nihad'la Pervin'in şaşkınlığı büsbütün arttı. Zira; Gaspar'ın mavi gözlüğü, beyaz takma dişleri ve avurd- Yarını şişiren pamuk keselerile başın- daki küçük perukası sağa sola fırla- mşta. — Müdürümüz - Ahmed Ruşeni..” Sevgili hâmimiz... Babamız... - diye, iki genç, cesedin başı ucuna, ağlıya- Tak diz çöktüler... —8— radan bir müddet geçmişti, Ah- med Rüşeni'nin bir vasiyetname ile mektebe ve muallim arkadaşlarına hayli ehemmiyetli miktarda paralar bıraktığı ahlaşıldı. Artık evlenmeleri imkân dahiline giren iki genç o gün konuşuyorlardı. Birdenbire Pervin sordu: — Cinayeti nasıl yapabilmişti? aya- ğa incilmiş değil miydi? — Şüpheyi üzerine celbetmemek için, her şeyi inceden inceye düşün- düğü anlaşılıyor. Bunu da her ihti- male karşı yapmış olacak... Ya sen 9 mektubu niçin yazdın? — Çocuklara imlâ dersi veriyor- dum. Ahmed Ruşeni sınıfımıza geldi. İmlâ yazdırmakta devam etti. Tale- benin bir tanesine bu cümleyi de söy- ledi. Yanlış yazması üzerine: «Doğru- sunu gösterin, bayan Pervin!» dedi. İşte o kâğıdı eline geçirip senin anah- tar deliğine sokmuş. akleden: (VA - Ni) MİZE İN SAM eg Gelenbevi Said (Baş tarafı Ilinci sahifede) Bir kaç sene sonra yine değiştirdim. Fransadan güzel bir kotra getirttim. Bu tam seyahat gemisi idi, Adinı «Nesrin» koyduk. Kotranıri isim ba- bası Sald idi. Kendisile beraber çok tatlı yelken veav seyahatleri yap- tık. Geçmiş zaman olur ki hayali ci- han değer! Memleketimizde bir tenezzüh kot- rasına, ufak ta olsa ilk Türk sanca- ğını çeken Said idi. Onun şakirdi bendim (1903), O tarihte bir yelken meraklısı daha vardı oda sakallı Reşld idi. Yelken merakından ziyade kolrada yan gelip sefa sürmeğe veya bol uyumağa hevesli bir Türk ve bir de Fransız kotraci vardı amma onla- rı merhüm Saidin açlığı Türk yelken sporile hiç alâkadar saymam, Eski Ayastafanos şimdi Yeşilköyde Saitle yanyana kiracı olarak otur- makta çok devam etmedik. 1904 de birer arsa elde ettik, birbirimize ya- kın birer ev yaptık ve Saidi seven ar- kadaşlardan bir çoğu o tarihte Ye- şilköye yerleştiler, Yalnız levanten tatlısu frenkleri merkezi olan Ye- şilköyde on kadar Türk evi yapmış- tık. Meşrutiyet ilânı işte bu esnada oldu; bir sene sonraki 31 martta Ha- reket Ordusu bizi gelip Yeşilköyde buldu; Abdülhamidi iskat eden me- busan meclisi Yeşiiköyde toplan- muşta. ş 1909 da beni Yüksek ticaret mek- tebine iktisadi coğrafya muallimliği- ne merhum Sald seçti..Ben o mektep- te 1917 ye kadar ders yerdim. Temin ederim ki iktisadi coğrafyanın değil, hayat ve yaşama derslerinin en mü- himlerini ben Saidden alırdım. Zavallı Said talihsizdi. Çok sevdiği karısını daha genç yâşta iken kay- betmişti. Yetişmiş kızı'çok erken öl- müştü. Delikanlı bir oğlu da hayata gözünü yumuvermişti. Bu aile dar- 'beleri Saidi çok sarsmıştı. Sonraları kendine uygun bir arkadaşla haya- tını birleştirmişti ve etrafına topla- dığı akrabasile münzevi ve çok basit bir hayat sürer olmuştu. Said tam manasile ve eski tabirle <Hezar fen» idi. Elinden her Iş gelir- di. Pizik merakile elektrikci idi, evin- de tamirci, bakımcı idi, hısım ve ak- rabasının hepsinin hâmisi ve babası idi, Evinin kapısı onlara ve bütün dostların hepsine açıktı. Saidin evine gelip haftalarla, aylarla kalanlar çok- tu. Kendisi hayırhah fdi, Onun evi €ş ve dost bucağı idi, Ben Saidi böy- le tanıdım, böyle sevdim. O, vücüd- dan düştükçe sevgim azalmadı; fır- sat buldukça mutlaka ziyaretine git- tim ve her ziyaretimde otuz sene ey- vel çok yakışıklı, çok beşuş ve son de- rece nükteli sözler Söyliyen Saidi karşımda görüyorum sanırdım. İşte geçen hafta, mektebi Mülki- yeden çıktığının tam 55 inci ve haya- tının 75 inci yılında dünyadan göç edip giden Gelenbevi Sald böyle yük- sek yaradılışlı, temiz yürekli, çok na- muslu bir adamdı. Akıbeti feci ol. du, Cumhuriyetin irfan sever eli ona uzanmasaydı daha acıklı olurdu. O) Amed ihsan Tekgö Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli; Kurtuluş caddesinde Necdet, hisarındaki eczaneler, Aksaray: Cer. rahpaşada Şeref, Beşiktaş: Vidin, Fener; Emilyadi, Beyazıd: Kumkapı" da Belkis, Kadıköy: Pazaryolunda Modada Alâaddin, Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mumun Tefrika No.87 —m. Greçyano bağırıyordu: “Rozita benim kızım değildir, o bir piçtir Sinan, sinyor- Greçyanonun paşa gemisinden (kaçtığını, (Münzeviler adası) na. sığındığını ve oradan da kendini denize atıp Kaybolduğunu bilmiyordu. Sinanın bir şeyden ha- beri yoktu. O, Greçjanonun sesini duyunca, Kılıç Ali paşa tarafından Venedikli şövalyenin sörbes bırakıl- dığına hükmetmişti. Sinan: — Uğurlar olsun sinyor Greçyanol Diye bağırdı: Ayni ses cevap verdi: — Size de uğurlar olsun! Sinan reis dayanamadı. Sordu: — Nereye gidiyorsun, sinyor?. — Rozitayı aramağa... Sinan ürperdi: — Kızını hâlâ bulamadın mı? — O, benim kızım değildir, O, bir piçtir. Onu yakalarsam kendi elim- le geberteceğim. — Rozitanın türklerin elinde esir olduğunu bilmiyor musun? — Biliyorum. Fakat, âşığı olan bir Türk kaptanı ile Cezair suların- da dolaşıyormuş. Onları bulup mah- vedeceğim. — Haydi yolun açık olsun öyley- sel... Gemi uzaklaştı. Biri batıya, öteki doğuya doğru gidiyordu. Demek ki Greçyano ölmemişti! Mahmud dayı, Sinanın yanına 50- kuldu: — Tuhaf şey! Sinyor bizden şüp- helenmedi. — Neden şüphelensin?... O, aradı- ğını Cezairde bulacağından emin- dir, Halbuki biz şimdi Cezair sula- rından çok uzaklardayız. Bizi, do- nanmaya -mensup bir gözcü gemisi sandı besbelli... — İşin tuhaf tarafını sen duyma- dın galiba? Greçyano, kızı için - piç - dedi. — Duymadım. Piç mi dedi? — Öyle ya. Ben kulaklarıma ina- nıyorum: «Rozita, benim kızım de- Eildir. Onu âşığile birlikte mahve- deceğim!; dedi. — Greçyano çıldırmış olmalı, — Hiç te çıldırmışa benzemiyor. Acaba bu işte bir gizli oyun mu var? — Ne gibi?... — Biz, Rozitayı Greçyanonun kizi biliyoruz. Rozita de her gün babası- nı sayiklıyor. Halbuki şimdi iş de- gişti. Greçyano kızını öldürmeğe gi- diyor. — Bu ne demek? — Ben de birşey anlıyamadım bundan Mahmud dayı! — Helesen bir Rozitayı yokla ba- kalım. Belki de üvey kızıdır. — Nesi olursa olsun, Greçyanonun onu öldürmek istemesi, ondan bü- yük - bir fenalık gördüğünü gösterir. Böyle olmasaydı, Greçyano bu siri işa ekmözdi. Sinan, telâşla Rozitenın yanına koştu. —ı Babanla görüşmek isler misin, Rozila?. Bu söz birdenbire genç kadının ba- şını döndürdü: — Ne diyorsun, Sinan? . Babamı rüyada mı gördün? — Hayır. Biraz önce kendisile gö- rüştüm. Yanımızdan geçen yelken- linin içinde idi. Sinanın boynuna sarıldı: — Doğru mu söylüyorsun, Sinan? Eğer beni aldatmıyorsan, babamın sesini uzaktan olsun duymak iste. rim. Sinan sustu. Rozita yalvardı? — Beni üzme, ne olur? Gemi ya kında ise babamı uzaktan olsun gö- reyim. Onun sağ olduğunu gözüm- le görmek saadetini tadayım. Sinan önüne bakıyordu. Rozita omuzlarını sarsarak bü gırdı: — Neden susuyorsun? Bana ya- ia karşılaştırmak istemiyor musun Bulursam öldüreceğim! ,, — Bunu aklımdan bile. geçirme dim. — O halde onun gemisine doğru dümen kırıp peşinden koşalım. O da beni görsün. Sen, babalık duygüsü- nu, babalık sevgisini bilemezsin, Si- nan! Çünkü baba olmamışsıni Ne olur, beni ona ve onu bana bir daki- kacık olsun göster! Sinan yavaş yavaş başını salladı: — Senin yaşamani istiyorum, Ro- gital * Bunun için seni babanla kar- şilaştırmaktan korkuyorum... Rozita bu sözlerden bir şey anli- yamadı. — Ne demek istiyorsun? Babam beni senden ayırır diye mi korku- yorsun? Haydi, vakit geçmeden, ge- mi bizden uzaklaşmadan gidelim pe- şinden onun... Sinan hakikati anlatmağa mecbur oldu: — Greçyano, senin baban deği miş, Rozita! Onu türkler serbes bi- rakmışlar. Greçyano bir yelkenli ile yola çıkmış. Fakat bu, çok yaman, çok dehşetli bir yola çıkış, Greçyano seni öldürmeğe ahdetmiş. Hattâ yak nız seni değil, beni de... Rozita bu sözleri dinlerken şaş kın şaşkın Sinanın yüzüne bakıyor du. — Demek babam bana kızmış. beni inkâr ediyor... Diye mürıldanarak yere diz çöktü. Rozitanın dizlerinin bağı çözük müştü, Sinan, karısına: «— Sen, bir piçmişsin!s Demek istedi.. bu kelimeleri diş- lerinin arasında ezdi, geveledi. Bİr şey söyliyemedi. Rozita: — Bâbamın hakkı var, dedi, çün- kü o, ben Venedikten aynlırken: «Ki zım! Sözünde durmaz ve beni alda tırsan, seni redderim!> demişti. — Venedikten ayrılırken, baban& ne sözü vermiştin? — Venedik senatosu Kılıç Ali pa- şanın öldürülmesini istiyordu. Bae bam senato âzalarına benden bah- sederek: <«Küzim Rozita bu işi yapa- bilir!» demiş. Beni tehdid ederek bir gemiye bindirdiler ve Rodosa gön- derdiler. — Sen bu işi yapabilmek için ken- dine güveniyor muydun? — Babam, bu işi benim yapabile- ceğime inanmıştı. : Ne dedimse fay- da vermedi. Kendi mevkiini sağ- Iamlaştırmak için, beni tehlikeye at- makta tereddüt etmedi. Hattâ ben Venedikten ayrılırken, babama: «Be na bir üvey evlât muamelesi yapi- yorsun!» demekten kendimi alamâ- mışlım. Fakat, babamın ne kadar inatçı bir adam olduğunu biliyor- dum. O, Venedik donanmasının Ak- denizde hâkim olmasını istiyordu. BU hâkimiyete engel olan - kim olursa olsun - ortadan kaldırmağa karar vermişti, - Nihayet bu kararını Ve- nedik hükümetine de kabul ettirmiş ve beni Rodosa göndermeğe muvaf- fak olmuştu. Ben Rodosta Kılıç Ali paşanın eline düşünce, onu kolayca öldüreceğimden emindi. Şimdi, bek- lediği neticeyi elde edemedi. Bana husümeti bundandır. Sinan, Çanakkale önüne gelince.. Sabah oluyor... Güneş doğar doğmaz boğazdan içeri girecekler. Hafif bir meltem, yelkenleri sağ& sola atıyor. Sinan uykusuz... Dümende iki gölge var, Konuşuyorlar: — Rozitayı yokladın mı? — Yokladım. Gözleri sulandi ağladı. Babasının söylediklerini an lattım. Bana: «Kılıç Al paşayı ök dürmediğim için düşman olmuştur. Hakkı var, Venedikteki mevkii SAN sildi.» dedi. 13 i — İnanıyor musun bu sözlere?... Arkası var) b vi &

Bu sayıdan diğer sayfalar: