16 Aralık 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

16 Aralık 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

saat kadar evvel Sirkeci'den | UÜ iin tren, bir küçük kasaba- nın istasyonunda durdu. Tâ | uzakta, tepenin üstünde, ağaçlar ara- sında bir mektep görünüyordu. Nihad, elinde küçük bir çantayla, indi. Gençliğinin çevikliğile, hızlı kız- lı yürümeğe başladı. Toza toprağa bü- tiyor, aldırmıyordu. Bir gayesi vardı: Zil çülmüdün evvel mektebe yetişmek ve sınıfa girmeden, nişanlısı Pervin'i görmek Bahçede, çocuklar, oynaşıyor, ko- şuşuyor, bağrışıyorlardı. Tam mâna- sile bir kuş yuvasi... Nihad parmaklıktar içeri girdiği zaman, oğlanlardan üçü oyunlarını bırakıp bir hizaya dizildiler. Asker taklidi bir selâm çakıp! — Sağ ol bay öğretmen! - dediler. — Sağ olun çocuklar... Hani üçün- cü sınıf talebesi?.. -- Yok; bay öğretmen... Bayan Per- vin, önları alarak geçen ders başında kır gezintisine çıktı. Gelerek dersin sonunda dönecekler... Bu haber Nihad'ın canını sıkmıştı... Somurttu: Zira onun Pervin'e vere- cek müjdesi vardı: — Evlenmemiz yaklaşıyor... Epeyce para biriktirdim! - diyecekti.” Hakikatte ise, nişanlısı ve meslek- taşı olan Pervin'den işin doğrusunu gizlemekteydi. Zira, Nihad'ın cebin-“ deki beş yüz yirmi lira, biriktirme mahsulü değildi: Borsada yaptığı bir spekülâsyon neticesiydi. Eli liralık tasarrufunu, İki hafta içinde on mis- linden fazlaya çıkarmıştı İşte... . li O relmenler odasına girdiği vakit yalnız bayan Dürnev'in burada bulunduğunu gördü. Selâmlaştılar. Nihad, Istanbula dair bazı malümat verdi. Dörney; - Eh... Düğünümüz nezaman? - diye sorfu. — İnşallah yakında, Dürnev ha- nımcığım... Ak bilseniz, şansım © kadar yardım ediyor ki... Önüme Gas- par efendi isimli bir borsacı çıktı. Fırlıyacak, düşecek bütün €shâamı bi- Yiyor. Onun sayesinde fevkalâde ka- zanıyorum. Böyle giderse zengin bile olacağım... — Aman ne'iyi adam bu... Benim de param olsa vallahi sizin gibi ya- pardım, Nihad, Gespar'ın tafsilâtlı adresini bildirdi, Az faizle borç para verdiğini, yatırılan paraya karşı pek çok men- faatler temin ettiğini söyledi. Dürnev, omuz silkerek: — Adam, canım... Nereden param olacak? — Hayatbelli mi?... Bir de bakar- sınız ki... İhtiyar öğretmen kadın acı acı gül- dü: — Heyhat! Benim hayatım beli oldu... Bundan sonra hiç bir değişik. Jik beklemem... Görünüşte hakkı da vardı: Yirmi sekiz senedenberi köy ve kasaba mek- (Vâ-Nü) teplerinde öğretmenlik eden bu kadı- nm artık evlenmek çağı da çoktan geçmişti, Yanağının kenarındaki Çi- lek rengi kocaman bir leke, gençken dahi evlenmesine mâni olmuştu. — Kimi o bahçede yürüyen? — Postacı... Pencereye yaklaşarak seslendiler: - Bize mektup falan var mı? — Vallahi bakmadım, bir şeyler var sma, postanede İple sarmışlar... Dürnev yaklaştıkları pencerenin demirine dikkat etti. Parmaklık hayli çarpılmıştı. Kadın öğretmen — Şunu düzeltelim, yoksa büsbü- tün iğrilecek! - dedi. Uğraştılar. Fakat muvaflak olama- dılar. O esnada arkalarında tatlı, mu- nis ve kalın bir ses duyuldu: — Hey gidi gençler hey.. Oğlum Nihad! Yanına bir de muavin almış- &in, kıvıramıyorsun değil mi?... Çekil bakalım oradan... Bu adam, mektep müdürü bay Ah- med Ruşeni idi, 5 Beyaz saçlı, keskiri bakışlı, tıknaz, orta boylu bir adam... Sevimli bir yü- zü vardı. Ancak çehresinin tek kusu- ru, güldüğü vakit görünen siyah ve çürük dişleriydi. Bir hamlede pencerenin parmaklı- ğini düzelttikten sonra, Dürnev ha- nima: Azıcık gelir misiniz? - dedi. - Sİ- zinle görüşeceklerim var... Bu ders boşsunuz, değil mi? Çocukları sınıfa davet eden zil çal- dı. Nihad, koşuşan talebeyle dolu ko- ridorlara saptı, Müdürle, ihtiyar kadın öğretmen, odada başbaşa kaldılar. — Dürnev hanım! Size bir müjdem var... Fakat sakın sinirlerinize mağ- lüb olmayın... Demin postacı da söy- lemek istemiş te baygınlık, aygınlık geçirirsiniz diye cesâret ödememiş... Fakat balışışını istiyor... Vermelisi- niz!... Size, yılbaşmın büyük ikrami- yesi çıktı! iğ Jetanbuia borsa hanının kapısında, kır saçlı, mavi gözlüklü, orta boy- Tu bir adam duruyordu. O esnada ba- yan Dürnev, tramvaydan inerek ka- pıya doğru yaklaştı. Deminki adam- la aralarında şöyle bir muhavere geç- ti: — Telefonda konuştuğumuz Dür- nev hanım siz misiniz?.. Bendeniz Gaspar.. Vakit geç olduğundan sizi kapıda bekledim ki şaşırmayasınız.., Artık borsa kapalıdır. Bankalar da kapalı... Bugün parayı almayın... Bi- let yanınızda dursun... Bu işi yarın sabah yaparsınız... Şimdi benimle be- rTaber fakirhaneme Kadar teşrif edi- niz... Servetinizi ne şekilde kullanaca- Gınıza dâir görüşürüz. Bana müra- caatinize çok iyi ettiniz.. Size kârlı yollar göstereceğim. —4— B izümleri otomobil, Beyand'a kadar çıktı. Oradan deniz tard- fına saplı, Tren düdükleri işitiliyor- du. Kumkapı civarında durdular, Gaspar şoförün parasını verdi, Demiryoluna yakın, bahçeli, harab bir evin kapısından içeri girdiler. Bor- sacı, nezleli gibi boğuk bir sesle: — Biz de daha yeni taşındık, kusu- ra bakmayın... Sizi madamla görüş- türeyim... Bu eşyasız evde bayan Dürnev biraz şaşalamıştı. Fakat Gaspar'ın karısı güler yüz göstererek onu Ifa tuttu. Lenduha sofalardan geçerek nisbeten döşeli bir'odaya girdiler, İki kadın karşılıklı oturdu. — Dosyalarımı dolaptan çıkara yım! « Bahanesile Gaspar. Dürnev'in arkasına doğru yürüdü. Birdenbire, ihtiyar muallimenin boynunu bir çember sarıverdi. Bu çember, Gaspar'ın mengene kadar kuvvetli elleriydi. Öğretmenin gözle- rinden şimşekler çaktı. Soluk yüzü mosmor kesildi. Beyhude yere beş da» yığihverdi, Şimdi ki: — Çabuk, çabuk, soyalım... Hemen sen Dürnev'in elbiselerini giy... Ben senin yanağına aynı renk lekeyi bo- yarım... İşte piyango bileti... İşte rak... Fakat daha evvel, yapılacak i miz var: Gecenin ilerilemesini bekle- meli... Bahçedeki tahtaperdenin önün- de düran boş vagona cesedi bırakırız. Tren alır, götürür... Gaspar, metresine diyordu —5— G enç öğretmen bayan Pervin, mektep müdürü Ahmed Ruşe- ni'yi odasında ziyâret ederek dedi ki: — Sizinle bir kaç gündür konüş- mak istiyordum. Fakat validenizden dönerken geşirdiğiniz kaza üzerine ayağınız incindiği için tabinatile kim- seyi kabul etmiyordunuz. Ben de ya- nınıza gelemedim... Şimdi arzedeyim; Bir şikâyetim var. Bayan Dürnev'in çabuk döneceğini sanarak, onun da işini deruhde etmiştim. Halbuki fazla ders vermek yüzünden yoruluyorum... Üstelik üzülüyorum da... Zira nişan- lum Nihad artık beni ihmal ediyor. Zihninin benden başka bir şeyle meş- gul olduğunu seziyorum... Sıkıştırıyo- rum, izahat vermiyor... İstanbula da sik sık iniyor... Nereye gidiyor, ne ya- pıyor? Bilmiyorum... :Siz bizim baba- mızsınız... Bir akıl öğretiniz bana... Ne yapayım? Müdür, müşfik bir tebessümle; söyliyeceğim, Şimdi postacı İstanbul gazetelerini getirdi. Dürnev hanımın öldürüldüğünden bahsediliyor. Boş bir vagonda cesedi bulunmuş. Polis tahkikatının gösterdiğine nazaran Kumkapı taraflarında meçhul bir karı kocanın tuttuğu evde boğulmuş olması pek muhtemel... Zira o karı ko- ca vakadan sonra gizlice evi terket- mişler. Müdürün hayret ve teessüf nidala- Ti arasında, genç adam ânlatmağa devam etti: — Evi tutanların izi bulunamıyor. Dürnev hanıma gelince, ayın üçünde merkeze bileti götürerek paraları al- mış, resminin çıkarılmasını katiyyen istememiş. Fakat oradaki adamlar, yanağındeki çilek rengi lekeden kılı- dina kadar her teferruatına dikkat etmişler... Dürnev hanımın 2 kânü- nusani gecesi bir Sirkeci otelinde yat- tığı da meydana çıkmış... ve 3 tarihli günün akşamı, mektebe dönmek üze- re istasyona gittiği de anlaşilmış.. Fakat o noktadan itibaren izi kaybo- Tuyor, Genç adam, kelimeler üzerinde du- ra dura ilâve etti: — Fikrimi tırmalıyan şu Kİ, 3 kâ- nunusani akşamı ben, gene bu borsa meselesi için izinsiz olarak, İstanbu- Ja inmiştim. Sirkeci istasyonuna var- dığım zaman, bayan Dürnev'i görür gibi oldum. Daha doğrusu bu, bayan Dürnev'in kıyafetinde bir kadındı. Çünkü ne yürü- yüşü, ne tarzı, ne de yandan gördüğüm simâ- sının biçimi oy- du... İrkildim, fa- kat o anda kendi ehemmiyet ver- medim... Hattâ unuttum bile. Şimdi o hâdiseyi gazetede ooku- yunca, (o içimde şüpheler uyanı- yor... Dürnev ha- nım, O tarihten ewel ( öldürül parayı da kıyafetine Gaspar, yakalandığını anlayınen gardrobun kapısını açtı — Bayan Dürnev yalnız iki gün için izin almıştı. Mutlaka geri döne- ceğini söylemişti. «Zengin de olsam mesleğimi bırakmam!» diyordu. Hal- buki galibâ para tatlı geldi. 'Tebit si- zin bu kadar yorulduğunuzu iste mem, kızım... Bir çaresine bakarız... Nişanlın meselesine gelince, onunla ben konuşmağı üzerime alıyorum. Aradan yarım saat geçmişti ki, Ah- med Rüşeni Nihadla konuşuyordu: — Benimle alâkadar olduğunuza çok teşekkür ederim... Zaten öteden- beri hepimizin hâmisiniz... Size her geyi itiraf edeceğim. Ben evlilik haya- tına zengin girmek emelile borsa oy» nadım... Önüme Gaspâr İsimli bir adam çıktı. Üç dört kere kârlı mus- meleler yaptım. Fakat son iki oyunda battım... Hem de öyle bir batış ki, sor- mayın!,.. Mahvoldum... Şimdi o ada- ma sekiz yüz lira borçluyum... Gas- par yirmi dört saate kadar ödemem çin beni zorluyor... Eğer ödemezsem senedlerimi ve imzaladığım kâğıdları mahkemeye ve Maarif idaresine vere- cek... Ne yapayım, bilemiyorum. Ahmed Rüşeni, genç öğretmenin omuzunu okşıyarak: — Cahillik etmişsin oğlum.. Çok fena hir gey... Lâkin, üzülme. Bir çaresine bakarız... Annemin bir iki parlantası vardır... Onları rehine ko- yacağım... Sana bu parayı veririm... Sen de aydan aya ödersin... Delikanlı uzun uzun teşekkür ettik ten sonra dedi ki: ii » Bize, acı bir haber vermekle bes : versem belki de başıma iş açılır.. İşte size danışıyo- Tum.:. Ne yapayım? — Oğlum, böyle şeyde durmak ol- maz. Sen evvelâ git, şu borsacile olan müşkülünü hallet... Parayı verip 5€- netlerini geri al... Ondan sonra başba- şa verelim, polisi ne şekilde haberdar edeceğimizi konuşalım. Ben de ayağı- mın rahatsızlığına rağmen seninle beraber İstanbula inerim. Elmasları rehine koyup parayı sana veririm... EE — aspar, Nihad'dan 800 lirayı alıp senetleri verdikten sonra, deli- kanlıyı kapıya kadar teşyi etti. Sonra, kâtibesine yan gözle şüpheli şüpheli baktı. ... O akşam, bir sandalda, borsacının parmakları, - vaktile Dürnev hanımın boynunda kenetlendiği gibi - metre- sinin de boynunu sıktı, sıktı... ve Bo- ğaziçinin karanlık sularında gezen sandaldan, taşlarla bağlanmış bir ce- sed denizin dibine indi. yk şe ihad, odasının anahtar deliğine sokulmuş şöyle bir pusula bul- du: «Bu gece 10 da mektebin jimnastik yin'in yazısını tarırdı. Bir buçuk saat kadar çocukların vazifelerini tashih- Je uğraştıktan sonra, mektebin tenha koridorlarından geçti; bahçeye çıktı, Pervin, Nihad'ı kıskanıyordu; fakat Nihad susuyordu Mehtab vardı. Tâ öte taraftaki jim- nastikhaneye doğru yürüdü. Kapı aralıktı, « — Demek, Pervin benden evvel gelmiş? -» diye düşünerek, Nihad İçe- ri girdi. - Fakat niçin her yer karan- Nk? Elektriği niçin yakmamiş? Düğmeyi çevirdi. Lâmbalar yanma- — Pervin! - diye seslendi. Salonda pıtırtılar işitiyordu. Tek- rar seslendi. Fakat o esnada, boynu- na âdeta bir demir halkanın geçtiği- ni ve mütemadiyen daraldığını bis- setti. Hayır, Nihad kuvvetli değildi. Değildi ama, can korkusile o derece mukavemet etti ki, bir dakika kadaf kendini kaybetmedi. 'Bu esnada, jimnastikhanenin kapi- sında bir el lâmbası yandı. Ziyası, Nihad'ın yuvalarından uğramış göz- lerini kamaştırdı. Ayni zamanda de- Mikanlı boynundaki halkanın gevşedi- ğini duydu. Bir ses, tamdığı bir ses Gaspar'ın kısık sesi, kulağının dibin- de heyecan içinde: — Kim 09.. Buraya kim geldi? - di- ye kekeledi. Kapıda Pervin dehşetle bakıyordu. Ardına kadar açtığı kanaddan içeriye bol bir ay ışığı süzülüyor, vakanın üç şahsiyeti de artık biribirlerini görü- yorlardı. o Gaspar, bu cinayeti iyice tasmim etmiş olmalı ki, ceketini çi- karmış, kollarını sıvamıştı, Nihad, ye- re düşen şapkasını başına giyerken Pervin dedi ki: — Vallahi afedersin... Burada bir kadınla buluşacağından şüphelenerek gelmiştim... Maamafih fena da olma" miş geldiğim... Bu tanımadığım adam- la niçin kavga ediyorsun, Nihad?.. Genç muallim daha henüz kendi i toplıyamamıştı, — Kavga mı?.. Hayır, kavga etmi- yordum... Bu adama borcumu d# vermiştim... Burada ne arıyorsunuz, Gaspar efendi?... Benden ne İstedi- niz?... Sizi poliöe teslim edeceğim... Borsacı, iki gence birden hamle et- mek maksadile bacakları üzerinde toparlandı. Takallus eden dudakları arasından beyaz ve muntazam dişleri görünüyordu. Fakat o esnada Pervin, jimnastikhanenin kampanasını yakâ- kıyarak, gecenin sükünunu velveleye verecek bir tarzda çalmağa başladı. Mektep tarafından bir harekettir du- yuldu. Koşuşmalar, seslenmeler... Iki genç artık tehlikeyi atlatımışlar- dı. Zira, kendilerinden kuvvetli bile olsa, Gaspar, imdadın yetişeceği za“ mana kadar onlara bir şey yapamaz dı. Jimnastikhanenin kaçmağa mü» said bir yeri de yoktu. Borsacı birdenbire iğilerek gardr0 bu açtı. Orada asıl olan ceketinin cebinden minimini bir şişe çıkararak, ağzına götürdü ve götürmesile sende lemesi bir oldu. Artık Gaspara ait ol mıyan fakat iki muallimin pek iyi ta nıdığı tatlı, güzel, babacan bir sesl€ dedi ki; — Beni affedin çocuklar... Bu yap” tığım şeyler, irademin fevkindeydi.» Zira ben, doktor Cekil gibi iki şahsi- yet taşıyan ve iki türlü hayat yaşıyan bir adamdım... İyi ve fena şahsiyet” ler.. Fena şahsiyetim, Dürnevi v8. (Devamı... 12 nel. sahifede)

Bu sayıdan diğer sayfalar: