İlmi tedkik için karısını ve karısının sevgilisini öldürmüş! l Can kaygusunun her şeyden, hattâ ana muhabbetinden daha aziz olduğunu isbat etmiş Amerikanın Mişigan şehrinde garip bir cinayet oldu. Bir genç, iki sene- denberi kendisile yalnız kâğıt üzerinde evli olan ve yanına gelmiyen karısını ve karısının sevgilisini, rakibinin annesinin gözü önünde öldürdü — 2 lk ve 35100 e ün BEM Solda BU işlediği elnayeti tebessilin bir çehre ii polise anlatiken çizdiği proje le de izahat eriyor ortala hidiseden evvel sualler soruyor, sağda Bill'in karsı Kay Amerikanın Mişigan şehrinde müt- hiş bir cinayet olmuş, bir genç kari- &ını ve karısının âşığını öldürmüştür. Bu cinayetin garib bir tarafı vardır: Cani, cinayeti işlerken ilmi tedkikler- de bulunmuş, bu tedkik neticesinde analarda evlâd muhabbetinin, âşık- larda sevdiklerine karşı olan hissin zannedildiği kadar kuvvetli olmadı. ğa kanaat getirmiş!.. Bu tedkikin nasıl yapıldığından bahsetmezden €v- vel hâdiseyi anlatalım: Bill Hovton adında 23 yaşında bir genç iki sene evvel Detroit üniversite- sine giriyor. Burada talebeden Kay adında ve kendi yaşında bir kızla ta- mışıyor. Beraber geziyorlar, biribirle- rini seviyorlar ve evlenmeğe karar ve- riyorlar. Hiç kimseye haber vermeden #wleniyorlar. Bill evlendikten sonra bir arada ya» şamak için bir ev kiralamak, yiyecek tedarik etmek lâzım geldiğini düşü- nüyor ve üniversite tahsilini bıraka- Trak bir iş tutmağa karar veriyor. Gi- dip polis yazılıyor. Kay kocasının üniversileyi bırak- masına kızıyor. Bir müddet araları Açılıyor. Fakat nihayet barışıyorlar. Bill yedi ay evvel bir ev tutuyor ve karısı bu eve geleceği için gidip kay- manasına kızile evlendiklerini söylü- yor. Kadın iptida şaşırıyor, sonra kı- zarak; «Mektep çocuklarının evlen- mesi muvafık değildir. Bu kadar şa- ka yeter.» diyor, arkasını çevirip gi- diyor. Bir rakib: Jek Bill bunun üzerine kayınbiraderine gidiyor, kız kardeşile evlendiklerini haber veriyor. Kayınbiraderi bu ha- bere şaşıyor: — Nasıl olur? Ben Kayı dalma Jek İle birlikte görüyorum... diyor. Maktul Jek Kay bu teklifi reddediyor. Bunun Üzerine Bill ikisini de cezalandırmağa karar veriyor. Cinayeti nasıl yaptığı- nı şöyle anlatıyor: Vaka nasıl oldu? — Bir gün Kayın, Jekin evine git- tiğini öğrendim. Evime koşarak polis üniformamı giydim. Yanımda iki ro- velver taşıyabilmek için üniformalı olmam iktiza ediyordu. Roveiverler- den biri kendi malım, diğeri 38 mode- li polis rovelveri idi. Otomobilimi Jekin evinin biraz ile- risinde . dürdurdum, içeriye girdim. Kay, Jek, Jekin annesi bir arada otu- ruyorlardı. Beni görünce Kayın kor- kusundan çenesi titremeğe başladı. Münakaşa esnasında Kay odadan dı- şarıya çıkarak kaçmak istedi. fakat ben arkasından koştum, geri çevir- dim. Geri gelince Jeke: : Bill kızıyor, fakat” kendi kendine: | — Kayıcok seviyor musun? diye k «lek bizim evli olduğumuzu bilmiyor. | sordum. p Gidip kendisine haber vereyim.» di- — Evet, çok seviyorum... cevabını ; yor. Jeki bulup Kay ile'evli oldukla- | verdi. i. rını, birlikte gezmemelerini söylüyor. Ayni şeyi Kaya sordum. O da ayni Jek de bir daha Kayla görüşmemeği | cevabı verdi. Bu cevaplar beni zıva- na vadediyor, nadan çıkardı. İlmi bir tedkik yapa- p Fakat BIlI, Jekin verdiği söze rağ- | Tak ikisine de cezasını vermeği düşün- p men karısile beraber gezmekte devam | düm. Jekin annesi hiç sesini çıkarma- > ettiğini, otomobilini sık sık Kaya ver- | dan bir köşede duruyordu. Hiddetten, L diğini öğreniyor. Buna fena halde | âsabiyetten ellerim terlemişti. Mutfa- kızıyor. Gidip henüz ayrı yaşadıkları | Ga gidip bir bardak su içeceğimi söy- - karısını buluyor: «Sen pek dürüst ha. | ledim. Mutfakta su içtim, ellerimi yı- a Teket etmiyorsun, artık kocanın evine | Kadım ve iyice kuruladım. Çünkü 5 gelmelisin.» diyor. yarım iş yapmaktan hoşlanmam. Kul- a Kadın bu teklifi kabul &tmiyor ve lanırken rovelverlerimin elimden kay- boşanmak istediğini söylüyor. Bil şu dığını istemiyorum. Kendi Yovelveri- cevabı veriyor: mi sağ elime ve diğer rövelverimi sol ı — İki senedenberi sadece kâğıd elime aldım. Tekrar odadan içeriye üzerinde evliyiz. Ayrılmazdan evvel | Girdim. ö gün bir arda yaşıyalım. Karı ko- İlmi tedkik! ç <a hayatı işimize gelmezse o zaman Rovelverlerimi görünce üçü birden yerlerinden fırladılar ve bağırmağa başladılar. O anda üniversitede oku- duğum sosyoloji, kriminoloji ve daha bilmem hangi ilimler aklımdan geç- ti. Kendi kendime: «İnsanlarda nefis. lerini korumak için mevcud olan tar Dili sevki tedkik ve tecrübe etmek fır- — Oğlunuzun boğulduğunu güre- cek olursanız kendi hayatınızı feda ederek onu kurtarır mıydınız?. diye sordum. Kadın «kurtarırım» cevabını verdi. Ondan sonra Jeke doğru dönerek: — Hayatını uğruna feda edecek kadar Kayı seviyor musun? diye sör- dum. O da «seviyorum» cevabını verdi. Bunun üzerine rovelverimin birini Kaya çevirdim. Jek onu kurtarmak için hiç bir teşebbüste bulunmadı, bi- lâkis kaçmak İstedi. Duvarın içinden sızarak geçmek istiyormuş gibi sürü- nürken Jeki bir kurşunla yere serdim. Ondan sonra Kayın üzerine âleş et- tim. Jekin yere serildiği tarafa döndü- güm zaman onun kıvranmakta ve kalbini tutmakta olduğunu gördüm. Üzerine bir kaç el daha ateş ettim. Zannedersem kurşunlarımın bir kaç tanesi onun kalbini deldi. Ondan sonra yarım iş yapmış ol- mamak için silâhlarımı Kayın üzeri- ne boşalttım. Kayın da kalbini delme- ğe çalıştım. ; Ana kaçacak delik aramış Garib şey! karşımdakilerin üzerine ateş ederken geçirdiğim heyecan es- masında hep bayan Bareti tedkik edi- yorum. Kadın, oğlunu kurtarmak ve korumak şöyle dursun, bilâkis kaça- cak bir delik arıyordu. Sakın ana mu- habbetini öyle çok kuvvetli bir şey zannetmeyiniz! Şayed Jek beni tehdid etmiş olsay- dı ne yapardım, diye soruyorsunuz, Hayatımı Kayın uğruna feda etmek- te biran bile tereddüd etmezdim. Ka- dını kurtarmak için hemen Jekin Üze- rine atalırdım. Şimdi Kay öldü; hafızamdan silin- di. Geceleri rüyama girmezse artık Onu bir daha göremiyeceğim.» Bu kadar açık itirafta bulunan bir caniye karşi mahkemenin ne suretle hareket edeceği belli değildir. Zanne- dildiğine göre, genç cani hâkimlerin Sorguları esnasında ter taneleri dö- keceği yerde bilâkis o hâkimlere sual ler soracak ve tecrübe ettiği nazari- yeleri müdafaa eyliyecektir. BIN hâ- kimlere: «Siz benim yerimde olsaydı- nız nasıl hareket ederdiniz?» diye sor- mak istiyormuş. Billin avukatı Munrodiyor ki: «Müekkilimin beyni garib ve dolam- baçlı fikirlerle dolu. Bu hali kendisi- nin mahkemede müdafaasına yardım edecektir» ve miinir 40 yi profesör, © Yüksek ticaret ' mektebi kurul duğunda yıllar. la müdür ve mü- Gelenbevi Gelenbevi Sald göçtü. Onunla ir- fan hayatımızda en ziyade çalışmış ve çok sevilmiş, her tarafta hürmete lâ- yık görülmüş bir büyük ilim adamı kaybettik. Kendisi bir kaç yıldır çök- müştü, fakat kafası yerinde idi. Onu sevenlerin ümidi kalmamıştı, fakat ne de olsa ümid kesilemezdi. Kendi- sini hüzünlü gözlerie görüyorduk, şimdi bu teselli de ortadan kalktı. İhtiyar bir Alman âlimile büyük harb yıllarında konuşuyordum. Ken- disi 80 yaşını geçmişti. Söz sırası ge- lerek bana şöyle demişti: — Çok yaşamak çok iyi şeydir, lâ- kin bir hazin tarafı vardır. İnsanın eşleri, dostları bildikleri birer birer gider, &cı bir yalnızlık hissi içinde kalmak vardır, işte buna dayanmak zor oluyor. Ne kadar doğru düşünce! Etrafım- daki dostların ve bildiklerin göçüp gitmeleri beni çok üzüyor, Fakat Ge- lenbevi Saidin beklenilen irtihali ba- na hepsinden daha acı geldi. Çünkü © benim mekteb arkadaşım, hayat yoldaşım, hocam, bana insanlık der- #i veren filozofum, vefakâr konışum idi. Ona en çok minnettarlığım bana matür aşkını, avcılığı, denizciliği ve yelkenciliği sevdirerek ömrümün yir- mi yıldan ziyadesini denizler üstün- de yelken ve dümen kullanmakta geçirmek zevkini . öğretmiş olması 1d, Hâlâ kırlarda, dağlarda patürün doyulmaz güzellikleri içinde elimde baston dolaşır ve yürürken ekseriya Saidi hatırlarım. O, daima tekrarlardı: Dünyada en vefakâr arkadaş güzel natürdür, der- di. Gelenbevi Said meklepten çıktık- tan sonra o zaman vilâyetlerde kuru- lan yeni idadi mekteplerinden birisi- ne müdür ve muallim olarak seçil- miş, gönderilmişti. Çok muhterem devlet adamları yetiştiren Gelenbevi silesine mensub Said bu âilenin oca- ğı olan İstinyedeki bir eski zaman yalısını daha o zaman terkedip ay- rılmıştı. Dediğim yalı hâlâ gözümün önündedir. İstinyedeki yalı 1903 de bu ailenin son şefi olan Saidin kain- pederi Gelenbevi Hayrullah Efendi tarafından Afif paşaya satıldı ve Afif paşa eski yalıyı yıktı ve orayu çok büyük ve muhteşem bir yalı yaptı. Zannediyorum ki dediğim Yalı şimdi başka sahipler elindedir. Said, vilâyetlerde idadi müdür ve muallimliği yaptıktan sonra Bursa- da idadi müdürü idi ve 1390 da meş- hur ve merhum Alımed Rızanın yeri- ne Bursa Maarif müdürülüğüne geldi, Said Bursa Maarif müdürlüğün- den, eğer yanılmıyorsam Edirne Maa- rif müdürlüğüne geçti, oradan İstan- bula getirildi. Yüksek ticaret mek- tebinin kuruluşunda oraya müdür muallim oldu; Said yanına türkçe edebiyat muallimi olarak merhum 'Tevfik Fikreti almıştı, Bu tarihten sonra Said İstanbul- dan ayrılmadı. Ticaret mektebinde hocalıkta devam etmek şartile mec- Misi maarif âzalığna getirildi. 1908 inkılâbında Ahmed Rızanın eski dos- tu olmak itibarile hususi ve mahrem çok mühim siyasi roller yaptı. Adile, saninle «Fazılı muhterem» denilen Emrullah Efendi Saidin mektep ve sınıf arkadaşı idi, Emrullahın İzmir. den Avrupaya firarından ve avdetin- den sonra kimsenin onun yanına s0» kulmadığı zamanlarda Said Emrulla- hı İstinyedeki yalısında Senelerle oturtmuştu, ve o zaman Emrullahın «Emri» imzalı makalelerini Sald Ser- vetifününda bastırtmıştı. 1908 inkı- Yâbından sonra Emrullah Maarif Na- gırı oldu, Sald bey dahi meclisi maa- rifin reisliğine getirildi. Meclisi man- | rekliğine ken yeni mektep teş “Gelenbevi Said" kilâlına çok hizmet eden Said 1915'de harblumumt sırasında yeni kurulan Darülfününâ yani Üniversiteye fizik profesörü oldu ve o vazifeden ancak 65 yaşını doldurduktan sonra ayrıldı. Said fizik profesörü iken 1919 da merhum Abdürrahman Şeref ile be- raber kabineye girerek Maarif Nazır- ığı dahi yapmıştı. 65 yaşını ikma- dinden sonra Yeşilköydeki evine çe- kildi ve son senelerini hastalıkla ge- girdi. İşte Saldin resmi ve ilmi ha- yalı budur. Said tablatile eski tekaüt kanunu kadrosunda çok az maaşla tekaüd olmuştu. Tam manasile na- muslu olan, bütün resmi hayatında dosdoğru yürüyen bu adam tekaüd maaşının azlığından dolayı son sene- lerini sıkıntı içinde geçirdi, belki da- ha sefil olurdu, teşekkür olunur ki Cumhuriyet hükümetinin irfan emek- darlarına uzanan şefkatli eli ona da yardım etti ve bu sefaleti hafifletli. Rahmetli Saldin cenayesini kaldır- mak hususunda bile Başvekâlet yar- dım etti ve böylece ilim hayatında, irfana hizmçite bütün ömrünü ge- şiren bu çok kıymetli adamın son yolculuğu daha düzgün oldu. Burada rahmetli Saidin resmi ha- yatını anlatmış oldum. Şimdi biraz hususi hatıralara geçelim: Saidle mektepte başlıyan ve yarım asırdan ziyade olan arkadaşlığım 1892 de Bursada daha samimi bir şekil alır. O tarihte Said Bursa Maa- rif müdürü idi. Babam Bursa defter- darı olduğu için ben oraysi çok sık giderdim, Said avcı idi, bütün arka- daşlarını bu spora teşvik ederi. Ar- kadaşlarımız arasında Polonya V tecilerinden Baronowski ismi : vilâyet mühendisi dahi vardı. £. > nowskiyi ben Kastamonudan daha evvelden tanıyordum. Polonyalı vilâ- yet mühendisi bana ilk av tüfengini tutturan adam olmuştu ve kendisi de çok kıymetli bir mühendis ve yük- sek ruhlu bir matür meftunu idi. Ba- ronowski bize Mudanyadan bir san- dal aldırdı Sandal öküz arabasile Bursaya ve oradan Yenişehir yolun- daki çifte ufak göle naklolundu, Gö- leilk olarak bir sandal indirilmiş oluyordu. Sazlık içinde ördekler, et- rafı fazla sarılan sândalımızın far- kında olmadılar, İlk yaylım ateşte on beş kadar yeşilbaş ördeği suya düşürdük amma hayvanlar hep ha- valandı, tepemizde uçuşup uçuşup #lerideki ikinci göle göç ettiler. Biz de elimiz böğrümüzde kaldık. Sald nükteli sözlerile Baronowskiyi kızdır- mağa başladı. Baronowski hiç aldır. mıyor: — Canım başka kuş vururuz; Diye bizi oyalıyordu ve tam o ara- lik önümüzdeki ayva ağacını gösterdi ve Saide yavaşca: — işte sana bir sarı asma kuşu dedi. Dünyaya miyop olarak gelen Sui- din elindeki tüfek patladı, hapimiz kahkahayı salıverdik! Said iri ve gü- zel bir sarı ayvayı düşürmüştü ve ayvanın parçaları ortalığa saçılmıştı. Baronowski sandal muvaffakıyet- sizliğinin intikamını almıştı ve rah- 'metli Sald de bu ayva hikâyesini hiç unutamamıştı. Bu defa Ankaraya gelmezden evvel Yeşilköydeki evinde kendisini son defa olarak ziyaret et- tiğim zaman hasta döşeğinde Said yine bu âyva hikâyesini hatırlamıştı ve gülüşmüştük. Said vilâyetlerdeki vazifelerinden İstanbulda Ticaret mektebine ve Maa- rife geldiği zaman İstinyedeki aile ocağından ayrıldığını söylemiştim. İstinyeden evvelâ Modaya gitti, sonra Bakırköyüne geldi ve oradan Saidi Yeşilköye getirdik ve yanyana iki evde kiraçı olduk. Saldi İstinyeden Modaya, Bakır- köye, Yeşliköye yani hep deniz ke- narına sevkeden kuvvet ruhundaki deniz ve yelken sevgisi idi, Saldin Perran adında yelkenli kotra biçim büyük bir sandalı vardı. Arkadaşımın Perranı bana deniz sevgisini ve kot» aldığım büyükçe sandalı yelkenledik, adını «Seyran» koyduk. Seyran bir lodos fırtınasında demirli durduğu yerden karaya düştü, parçalandı, Sonra meraklı bir İngilizden büyük bir kotra aldım, adımı Berid koydum. (Devamı 12 nci ha ban yn gr lü iğ enamel dileğini AM e