? 16 Eylül 1937 «... Ve şimdi sizl nerede görebili- rim? Bayan İffet Raif, okuduğu mektu- bu yanındaki masanın üstüne koydu. Çok iyi hatırlıyordu ki, bir iki gün rrir Fahri nan bizzat ona şu cüm- m roman okumam. Bu şekil ye şemailde olduktan sonra, bir insan, hayatı lâkaşd nazarlarla tedkik edebilir ve aşkın hakikatte mevcud olmayıp bir vehim olduğuna katiyetle kani olur. Evet o, bu cümleleri, daha pek ye- ni tanıdığı o erkeğe söylemişti . İffet, genç yaşındanberi ne zaman aynaya baksa, ârızalı bir göğüs ve sağı solundan daha yüksek bir omuz teşekkülâtı manzarasile Karşılaşırdı. Filhakika bu biçimsiz omuzün üstün- de güzel bir baş ve harikülâde güzel gözler mevcuddu. Fakat bundaki ku- Sur genç kadının gururunu O derece baltalamıştı ki, kendisinde başka ca- sibelerin mevcud bulunduğuna katiy- yen kall olamıyordu . Kim ona bir kompiliman yapsa, hemen cevab verirdi: — Bana masal okumayınız. Kan- bur olduğumu biliyorum. On sekiz yaşında iken, etrafını sa ran, kendisile evlenmek İstiyen birçok erkeklere de işte böyle demişti. Şimdi kırkına geliyordu. Çok zengin ve ki- bar bir ailenin kızıydı, Fakat buna rağmen, o, bütün içtimai kayıdları koparmış; ailesinden ayrılmış; keyfi- ne göre bir hayata atılmıştı. Soyu sopu artık İffeti tanımıyorlar ve onun: la konuşmıyorlardı. O bazılarına re, serseri ve bohem bir hayat yordu, diğerlerine göre de sefih bir kadın halindeydi. Hakikatte, İtfetin zö- yaptıkları hep gururundan ileri geliyordu. Atıldığı | eğlence hayatında derdini unutmağı, kendine yaklaşan erkeklere birer di- Tenci yahud düşman gibi muamele etmeği zevk edinr İşte muharrir Fahri Necdetin yaz- dığı cümleleri okurken, bu orijinai kadın, hakiki maksadı anlamağa ça- balıyordu. «— Ne demek istiyor? Bu erkek kırkıni geçmiş, çok cazlb, zengin, meşhur bir adamdır. Hiç bir suretle benim gibi bir kadına ihtiyacı yok. O halde ben ona ne söyledim ki bana bu satırları yazmağa cesaret etti? Birçok kereler birlikte aşktan bah- setlik. A, evet, ben bu hissin bir ku- ru lâf olduğunu ve kanburluğumdan dolayı böyle şeylere maruz kalmıys- cağım için saadet duyduğumu söyle- dim. O zaman bana ciddiyetle baktı ve «Siz esasen konbur sayılmazsınız. Ufak bir kusur hiç bir zaman karş nızdakinde aşk uyandırmağa mani olamaz.» diyerek soğuk bir eda ile arkasını dönüp gitti. Şimdi de bana yazıyor, Of! Ben böyle . Haydi bu satırları anlaşılmaz şeyleri sevmem yemek zamanı geldi!» O akşam birkaç ahbapla yemek yiyeceklerdi. Burası ikir: yece bir yerdi. İffet daha yüksekleri- me gidebilirdi. Bütçesi bütün kapris- lerini yapmağa müsaitti. Buraya Sirf bir değişiklik olsun diye gidiyordu. Etrafını saran pars$ız çiftlerin hs- yatını tedkikten hoşlanırdı. O hep- sinin hususi eğleneeirini ve sıkıntı- larını bilirdi. Tabildir ki, davetlileri- nin yemek masrafını da ekseriya O çekerdi ve bu suretle azıcık küstah olmak hakkını kendinde bulduğu için son derece memnundu. Beş gün müddetle, muharririn mek- tubunu düşünmemeğe karar verdi. O, bütün hayatında bütün hissi tek- lifleri reddetmişti, Hiç olmazsa, böy- lelikle erkeklerin alayına maruz kal- mamıştı. Şimdi kırkına yaklaşırken mi bir ihtiyatsızlık yapacaktı? Bir omuzu öbür omuzundan yük- sek olduğu için, aklından her geçeni yapmak hakkını kendinde buluyor- du. Fakat ancak hissiyatı araya sok- mamak şartilel Şimdi bu prensipini altüst edecek değildi ya... Mektubu yırttı. : Altıncı gün, sokağa çıkarken, ka- pısında bekliyen bir otomobilden meşhur muharrir atladı. Ona doğru koştu. Ve damdan düşer gibi: Necdetin kogj e alay yemek — Bu kadar zaman benimi etmeniz yeter. Birlikte yem için sizi almağa geldim. « dedi. İffet, omuzlarını silkti. Fakat kor- kar görünmemek için, likayıd bir ed& ile otomobile bindi. Sıcak bir gündü. Boğaziçinde bir lokantaya gittiler. Sofrada otururken kadın sordu: — Niçin beni bu kadar görmek is- tiyordunüz? — Karnımızı doytralım da sonra size anlatırım. Yemek pek neşeli geçli. İkisi de hoş- &ohpet ve zeki idiler. Birçok huylari- nın biribirine benzediğini yavaş ya- vaş keşfettiler. Her Ikisi de yekdiğeri- nin zibnindekini anlamağa uğraşı- yordu. İffet âdeta omuzunun çarpık- Uğını unutuyor gibiydi. Kafası mü- temadiyen Fahri ile meşgul. Yemek bitip parası verildikten son- ra, avdet etmek üzere otomobile bin- diler. Hadisede hiç bir fevkelâdelik yoktu. Kadın, müsterih olmağa baş- ladı. Meğer bu erkek, nadir raslanan ince, iyl bir arkadaşmış. Fahri sordu: — Sizi evinize mi götüreyim ? Kadın, «evet» manasile başını sal- Jadı. Bir kaç yüzmetre ilerledikten son- ra, muharrir, denizin kenarında oto- mobili durduttu ve İffetin gözleri içi- ne bakarak: — Belki beni çok garib bulacaksı- nız. İffet hanım. Fakat. Ve birdenbire, bütün kalbini açtı. / Başından büyük bir facia geçmişmiş. Artık sevmediği bir kadın onun günden intihar etmiş. Bu hadise onu altüst ediyormuş. Kendisi işini her | şeyden . ükdem tutmasına rağmen, işte yalnız da yaşıyamıyormuş. İlâve etti: — Beni iyi dinleyin, İffet hanım. İ Bana öyle bir kadın lâzım Ki, benden birçok hissi şeyler beklemesin. Velha- | aşka inanmasın. Siz, böyle oldu- Zunuzu söylemediniz mi?,.. İster mi- siniz? Bu masal da neydi? Bu ne maha- retli ve ne ince düşünüştü, Fahri ni- çin yalan söylüyordu? İffet otomabi- lin camında kendi yüzünü görüyor: Parlıyan gözleri, kumral saçları, be- yaz, güzel teni... Cidden sevilmeğe yıktı, Fakat heyhat... Yalnız bu yüz olsa... . Tereddüdsüz tevab verebilirmiydi? Gururunu Okşamasını bilen zeki bir adama ilk defa olarak şimdi resla- mıştı. Erkek, bütün hayatında onu üzen «gülünç olmak korkusunu, bi? darbede “ yıktırmıştı: Aşkı vadetmiz yor ve aşkı taleb etmiyordu. Genç ka- dının eline bütün kozları bırakıyordu! İffetin ebediyen uyuttuğunu sandığı kalbi, şiddetle çarpmağa başladı. Ya- vaş bir sesle sordu — Neyi istiyeyim? — Beni ya rım olmağı. — Aşksız mı? Mütekabil hürriyetimizi muha- faza ederek. Biran süküt hüküm sürdü, Sonra, mağrur kadın, ilk defa olarak bir er- keğe hain gözlerle bakmadan, Fah- rinin yanan avuçlarını tutarak — Peki... - dedi. - İstediğinizi ya- parım. Veli Nu iz bırakmamağı,.. Ka- Recep 1 — Rurihuzır 134 & İmsak Güney Öğle İkindi Akşam Yat E. 9411123 550 9211200 132 Va. 400 541129 1540 1818 1952 İdarehane: Babibli civan Acımusluk So. AKŞAM 16 Eylül 937 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 135: Muh- telif plâk neşriyatı, 14: SON, Akşam neşriy 1830: Plâkla musikisi, 19,30: Spor müsahabeleri: Eşref Şefik tarafından, 20: Celâl ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve hel kşarkı- tarahından arabca dans ndan Türk musikisi ve halk şarkıları (Saat ayar), 7115: ÖRKESTRA, 2218: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün 0: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23: SON. ve arkadaşlari tara- | Ecnebi istasyonların en İ l müntehap programı Milâno (388) sat 22: «Thaitu operas, Nis (253) Operet, Bordo (278) 2130: Radyo, orkestrası, Lüksemburg (1230) 2230; Konser, Berlin (356) (Bethoven ve Sehumann) dan parçalar, Oslo (1154) 2,20: Arp konseri, Varşova (1339) 23: Piy, Dans musikisi Berlin (356) “saat 2110, Viyana (507) 23,20, Peşte (549) 24, Londra (Kısa dalga). 1 Eylül 937 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâk- la Türk musikisi, 1250: Havadis, 1305: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON, Bu akşan Nöbetçi eczaneler Şişli: Kurtuluş caddesinde Necdet, Taksim: Nizameddin, Beyoğlu: Kan- zuk, Yenişehirde Ba) tanbaşında İtimad Kasımpaşa: © Vasıf, Eminönü: Mehmed Küzım, Heybelia- da: Tomadis, Büyükada: Merkez, Fa- tih: Hamdi, Karagümrük: Nehmed Arif, Bakırköy: Merkez, Sarıyer: Nuri; Tarabys, Yeniköy, Emirgân, Rümelihi- #arındaki eczaneler, Aksaray: Yenika- pıda Sarım, Beşiktaş: Natl, Fener: Def-| terdarda Arif, Beyazıd: Yeni Lâleli, Kadıköy: Pazaryolunda Merkez, Mo- duda Nejad Sezer, Üsküdar: Selimi- ye, Küçükpazar: Hikmet Cemil, Sa- ma'ya: Çula, Alemdar: Divanyulunda Esad, Şehremini: Ahmed Hamdi. 15 Eylül 1957 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) ESHAM ve TAHVİLÂT İstikrazı da- o9875| Türkiye Cum- 91 hit | huriyet Merkez 1933 istikraı 9850İ Bankas Ünitürk 1985 | Anadolu His, 2440 » eki ABİS) relefon » mı 13, | Terki Mümessil 1 3890) çercon i e a disa) Çimento 185 2 ğa, “Nİ Fthadi değir. 1185 İş Bankası 090 | -menleri > hamiline 9,90) Sarkdeğir. (o 060 > Müesis o 75İ menleri Paris Londra Mev York T8TO) ET, Milâno 14960 | Belgrad Alina 870510) Zieti Cenevre 343,13/ Pengo Brüksel 46822 Bükreş 106,57,10 Amsterdam 14320 Moskova 203215 Buğday yumuşak Buğday Misir sarı Keten tohümü Fındık kabüklu Tiftik mal Tiftik Kastamonu Anadol Kuşyemi Dan İç fındık K. findik Ti m ça mmm Buğday": Şikago Arpa: Anvers Buğday: Vinipek Misir: Londra Keton T. : Londra Fındık G. : Hamburg Fındık G. : Hamburg 9450 9450 Kınlay Beyoğlu kaza şubesinden: Sa- pazarındaki plâj gazinosunda 8/7/1887 gününde yapılacakken geri bırakılan mü» samerenin elinde bileti olan zevatın 1987 pazar günü Park otelinde yapılacak çaylı dansa o biletle teşrif buyurmaları ân olunur. | yağarkep ve 120 bin kişilik takviye kı- Sahife 11 Mukaddes kutu içindeki paralar ne olmuş? Fransanın Nis şehrinde bir kadın çok garip bir surette dolandırıldı Fransanın Nis şehrinde dul ma dam Parsi adında 58 yaşında saf bir kadın çok garip bir surette dolan- | dırılmıştır. Kadın geçenlerde bâzı İ şancılar duymuş ve birisinin -tavsi- | yesi üzerine kendisine masaj yap- | tırmağa karar vermiştir. Masaj yap- mak üzere bu işte mütehâssıs 55 ya- | şında Borles isminde birisile âhnlaş- | mıştır. Bu adam haftada üç defa ge- lecek ve her defasında 50 frank üc- ret alacaktı. Borles kadının zengin ve ayni xe- manda çok saf olduğunu görünce bundan istifade etmeğe karar ver- miştir. Kadına kendisinin ruhlarla münasebette bulunduğundan balh- setmiş ve bir takım yalanlar uydur- muştur. Kadın bunlara inanmıştır. Bir müddet sonra Bories kadına: «Apartımanınınzda çok fena ruhlu in- sanlar var. Bunlarla görüşmeyi kesi- niz» demiştir. Kadın da derhal bü- tün kiracılarile selâmı sabahı kesmiş, hattâ evlâtlığı olan genç kadını da yanından kovarak kimse ile görüşme- meğe başlamıştır. Bir kaç ay sonra Bories bu apartı- manın Uğursuz olduğunu ve satıl ması lâzımgeldiğini söylemiştir. Ka- dın derhal buna muvafakat etmiş, bankadaki parasından 50 bin frank çekerek satış masrafı için masajeya vermiştir. Bories hemen bir notere koşmuş, apartımanı kendisinin üzerine geçirt- mek için satış muamelesi yapmışlır. Masajcı, kadından aldığı 50 bin frank- tan kaparo olarak 25 bin frak, mas- Tal için de Bir mikder para vermiş- tir. Borles kadmın diğer emlâkini de sattırmağa başlamış, birinden al- dığı parayı ötekine vermek suretile apartımanı kendi üzerine geçirt- miştir. Bundan sonra kadına kendisinin bir otelde oturması daha iyi olacağı- ra söylemiş, kadın bir otelde bir oda tutmuştur. Masajcı satılan emlâkten alınan mütebaki parayı da «mükaddes ku- (us namını verdiği bir kutuya koya- rak kilitilyordu. Kadın bü sırada hastalanmış ve 'bir doktora başvurmağa mecbur Ool- muştur. Doktora masajcı sayesinde fena ruhlardan nasıl kurtulduğunu da anlatmıştır. Doktor anlatılan ga- rip şeyler karşısında bir defa mukad- des kutuyu açarak içinde neler oldu- EKuna bakmasını tavsiye etmiştir. Ka- dın eve girince, masajcının ıhtarı- na rağmen, Kutuyu açmış, fakat için- de bir kaç parça güzete kâğıdından başka bir şey bulmamıştır. Bunun üzerine hemen polise koşmuştur. Po- lis masajcıyı yakalamıştır. Borles, kadından bir milyon fran- ga yakın para sızdırmıştır. Fakat bu paranın izini bulmak kabil olama- mıştır. Insanlar delirdiler mi? Pariste çıkan İntransigeant gaze- | tesi bu başlıkla yazdığı bir makalede diyor ki Uzak Şarktan garip bir telgraf gel- di. İnsanın, bu telgrafı okurken, kendi kendine «Acaba rüya mı görüyorum?» diye soracağı geliyor. Alınan haber şudur: Çinin Japonya nezdindeki sefiri Ja- pon Hariciye Nezaretine giderek Çin hükümetinin Japonya ile bir ademi te- cavüz misakı akdetmeğe hazır oldu- unu bildirmiştir. Bu tebliğ, Şanghay üzerine gülleler taatı Japonyadan Çin sahillerine ha- reket ederken yapılıyor... Şarklıların Avrupalılara benzemedikleri sık sik | söylenir. Yalnız bu telgraf, söylenilen | sözün doğgruluğunu isbata kâfidir. Evvelâ akla şu sual geliyor: Nasıl oluyor da elân Tokyoda bir Çin sefiri bulunuyor”... Bizim ötedenberi bildiği- | mize göre askerler harbe başlayınca iki | tarafın sefirleri pasaportlarını alıp ha- reket ederler... Fakat şimdi iş değişti. | Çinin Tokyo sefiri, kardeşlerini öldü- renlere karşı son derece nezaket gös- teriyor ve bir misak imzasını teklif ediyor... Denilecek ki iki hükümet arasında harp yok, sadece muhasamat vardır. Acaba harple muhasamat arasındaki fark nedir? Bunu kimse bilmiyor. Fa. kat her halde bizim küçük akıllarımı- zın almadığı bir fark olacak. Bununla beraber düşünceli insanlar endişe içindedirler. Filhakika vaziyet endişe edilmiyecek gibi değildir. Akde- nizde bir İngiliz torpido muhribine tor- pil atılmıştır. Kimin tarafından?.. Bu- nu kimse bilmiyor. Esasen artık hiç- bir şey bilinmiyor, hiçbir şey anlaşıl- mıyor. Bütün dünya ateşle oynuyor. Acaba her şeyi mahvedecek kati bir harbe mi hazırlanılıyor? Vakit vakit anlaşmalar imzalanıyor, görüşmeler yapılıyor, fikir testi edili- yer. Sonra?... Sonra hiçbir şey olmu- yor. Anlaşmalara riayet edilmiyor, fikir teatileri hiçbir netice vermiyor. Hey insanlar( aklınızı başınıza topla yınız!» Lüleburgazda bir maç Çorlu (Akşam) — Pazar günü Lü- Jeburgazda Çorlu - Lüleburgaz klüp- leri arasında yapılan maç i-1 bera- berlikle neticelenmiştir. Sizi günlerce ıstırap çekmekten kurtarır. En şiddetli baş, diş, adale ağ- rılarını, üşütmekten mütevellid bütün sancı ve sızıları keser, Nezleye, romatizmaya, kırıklığa karşı çok müessirdir, Mideyi bozmaz, kâlbi ve böb- rekleri yormaz, İcabında günde 3 kaşe alınabilir LOKMAN HEKİM Bu kıymetli metmuanın 13 üncü sayın intişar etmiştir. Kartlerimize tavsiye ederiz. Beyoğlu Halkevinden: 1 — 1986 - 1807 ders yılı içinde Beyoğlu Halkevi kursları- na devam eden ve ikmale kalan müda- vimler için ikmal imtihanları aşağıda ya- zı günlerde yapılacaktır; A) Riyaziye: 16/9/9897 perşembe günü, B) Teknik R. : 11/0/887 cuma günü, ©) Elektrik: 18/9/9397 cumartesi günü, 2 — İmtihanlar sözlü olacaktır, tem saat 10 da başlıyacaktır. i