Romalı kadın Buda mabedine girince yınındaki yâya meydan okuyan Kubilây gibi.bir imparator KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 4 rahibe hayretle sordu: »Dün- bu kalın dudaklı heykelin önünde nasıl iğiliyor — Sözünde durursa, bütün dünya- | yi ka — Hakkınz var, sinyor! Kubilâyın Kalbine girmek, Çin seddini aşmaktan daha güç bir iştir. — Bu şerefi biz kazanırsak ikimizin adı dn Babili, Perspolisi fetheden bü- yük İskenderden daha büyük bir şöh- retle tarihe geçecek. — Desene biz de İskenderler, Mlar gibi birer fatih olacağız!... — Şüphe yok, Sallna! Kubilây gr bi insanların kalblerine ve iradelerine hâkim olmak, dünyaya hâkim olmak- tan daha güç, fakat daha şerefli bir iştir. 'Mabeddeki rahiplerden biri yaban- cıların yanına sokuldu: — Mabud huzurunda çok lâubali duruyorsunuz, sinyor! Eroen, kendisine itslyanca hitab eden budist rahibin hayretle yüzüne baktı: — Gözlerimizi kamaştıran bu ihti- şam karşısında kendimizi unuttuk. bizi mazur görünüz! Lâubaliliğimiz hürmetsizlikten değil, şaşkınlığımız- dan ileri gelmiştir. Salina, rahibin sözlerini doğrula» mak kastile gülümsedi: -— Budanın önünde, gözü gören ve kalbi çarpan bir insanın iğilmemesi #mkünsızdır. dedi, İkisi birden kırmızı granitlerin Üs- tünde diz çöktüler. Budist rahip biraz daha ilerilemiş- ti. büyük heykelin sari mermer kal deleri önünde ellerini göğsünün üs tünde biribirine kavuşturdu... gözleri- ni kapadı: — Ey yere, göğe hükmeden ve yer- deki, gökteki mahlüklara iyiyi fena- yı, acıyı tatlıyı, geceyi gündüzü tani- tan ulu mabud! Uzak illerden gelmiş 4ki yabancı zair, eşiğinin dibinde diz çökmüşler.. sana yalvarıyorlar! On- ların yüreklerindeki kara bulutkları, ebediyete ulasan ışıklarınla aydınlat! Onları da bizim gibi zulmetten nura, fırtınadan sükünete çıkar! Salina gözünün ucile rahip Kroe- nin yüzüne bakıyordu. Kroen mutaassıp bir katolik rahibi olmakla beraber, üzerine aldığı vazi- fenin ehemmiyetini ve büyüklüğünü takdir ederek susuyordu. Kroen, dini inanışlarını, bir budist rahibin duasile değiştirecek kadar ba- sit fikirli ve boş kafalı bir adam değil- di. O, Romada, Vatikan kilisesinin en çok okumuş ve dinler hakkında en de- rin tetkikler yapmış rahiplerinden biri idi. Budist rahip duasını bitirince adım- larmı geriye doğru atarak döndü. — Mabedin her köşesini gezmek is- ter misiniz? diye sordu. * Salina: — Zaten biz de bu maksatla gel- Ati- “ aniştik, dedi, bu Ziyaretten çok mem- nun kaldığımızı söylememe müsaade eder misiniz? Budist rahip, kendi mezhebine hâs bir tevazula iğildi.. dudaklarının uci- Je gülümsedi. Fazla bir şey söylemedi. Yol gösterdi: — Buyrunuz.. Rahip önde, yabancılar yürüdüler, arkada, Budist rahip iki büyük mermer sü- tunun arasında dudu: İşte burası «cehennemler hü- kümdarının mahkemesi; dir, İnsan- ların ruhları burada sorguya çekilir, deği. Prenses Salina merakla sordu, — Bu mahkemeye kinder gider? — Her ruhun bu mahkemede hesab vermesi gereklir. Dünya, iyi ve kötü Tuhlarla doludur. Herkesin iyi ve fena birer perisi vardır.. bu periler sahip- lerinden hiç aynlmazlar, ve onun dünyadaki efalini kaydederler. İnsan ( ölünce behemehal (cehennemler hü- kümdarının mahkemesi) ne gölürü- lür. Ve muhakemesi görüldükten sonra, bu mahkeme onun ruhunun tekrar nasıl bir bedene geçmesi lâ- zımgeldiğine hükmeder. İşte insanler bu hayattaki yani dün harekâtına göre, iyi veya kötü &lem- lerde yeniden dirilir, İnsan iyi ise, iyi bir kalıba, kötü ise hayvan kalıbın. girerek yaşar.. ba girenler ebedi azab içinde, yaşarlar. Budanın insanlara iyi olmalarını tavsiye etme- sinin sebebi, onları bu ebedi azaptan kurtarmak içindir. Salina duvarlarda bir takım kor- kunç resimler gördü.. Sordu: — Bunlar nedir? Budist rahip duvara döndü: — Dünyada günah işliyenleri ma- bud işkence cezasile tedib edeceği za» man onlara bu devleri gönderir. (Ce- hennemler hükümdarı) nın mahke- mesinde bu cezaya müstahak olanlar, başka bir bedene girseler de devlerin gazabından kurtulamazlar. Misyoner Kroen kaşını Romalı ka- dına çevirdi: — Çok ağır ceza.. değil mi Salina? Prenses bu sırada duvardaki resim- leri tetkik ediyordu. — İste, korkunç bir resim daha. diye mırıldandı. — (Buda mabedi) rahibi, Romalı mi- safirleri budist yapacağı Kanaatile » dakikalar geçtikçe - seviniyordu. , Misyoner Kroen, prensesin göster- diği büyük yedi başlı bir dev resminin önünde durmuştu. Bu dev resmi © kadar korkunç ve © kadar büyüktü ki.. gözlerinde ışıldı- yan yeşil taşlar hindistandan getirtil- mişti. Kollarının üstündeki kabart- malarda insanlar yürüyebilirdi. Buda rahibi prensesin yanına s0- kuldu: — Halkın, fenalık yapmasına mâni olmak için, Kubilây, bu mabedi yap- tarırken, işkenceye memur devlerin de büyük ve korkunç olmasını İstemiş- ti. Pilhakika Kubilâyın düşüncesi gi- bi, iri gözlü ve gövdeli devler yapıl- dıktan sonra, memleketteki fenalık- ların önü alındı. Yabancı zairler hayretle biribirle rine bakıştılar. Kroen, Salinanm ku- lağına fısıldadı: — Romadaki bizim mabedlerde aziz ve azize heykelleri canlı denecek kadar büyük ve mükemmeldir. 'Ama.. Romalılar bu heykellerin taştan ya» pıldığını çok iyi bilirler ve onların önünde korku İle değil, sadece hür- metle eğilirler, Arkası var) . 30 Mart 947 Salı İstanbul — Öğle neşriyatı; Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 1250 Ha- İ İ rica ediyordu: Yadis, 13,05 Muhtelif plâk 14 Son, neşriyatı, Akşam neşriyatı: 17 İnkılâp dersle- ri: Üniversiteden naklen Yusuf Kemal Tengirşenk, 18,30 Plâkla dans mı kisi, 19,30 Eminönün Halkevi nı kolu namma bay Nusret Sefa (Yeni çıkan eserler), 20, Belma ve arkadaş- ları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Rize tarafından arapça söylev, 20,45 Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları; Saat ayarı, 21,15 Şehir tiytrosu operet kısmı (Lüküs hayatın 3 cü perdesi), 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün prog- ramı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23 Son Ecnebi istasyonlarmIbu akşamki en Müntehap Programı Roma (420,8) saat 22 Transatlan- tik: Operet. Radyo Tuluz (928,6) 1,15 «Veronika» dan müntehap parçalar. Hambürg (331,9) 21,10 <İçkiyi bırak- mış sarhoş» opera komük iki perdelik. Brüksel 1 (483,9) 20,15 Mozar festivali Oslo (1153) 21,10 Konser. Paris P.T.T. (4317) 22,30 Senfonik orkestra. Nis (253,2) 22,45 Konser. Monako (405,4) 24 Oda orkestrası. Berlin. (356/7) 21,10 İki keman, iki viyola ve viyolonsel: «Bruckners den parçalar, Peşte (549,5) 23,05 Kuartet (Mozart“Tehikovski). Viyana (506,8) 23,20 Piyano (Betho- ven - Liszt). Soflens (443,1) 22,10 Şarkı ve melodiler. Viyana (506,8) 23,50 Viyana, musikisi, Dans Musikisi Frankfurt (251) sast 23,30 - Juan les Pins (235,1) 0,15 - Peşte (549.5) 0,25 - Londra (kisa dalga) 1815 - 19,50 - 21,30 - 0,45, 31 Mart 937 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: Saat 12,30: Plâkla Türk m 12,50: Havadis, 13,05: Muf ji plâk | yatı, 14: Son. Akşam neşriyatı: Saat 17,00 İnki- lâb dersleri, Üniversiteden naklen Yu- suf Kemal Tengifşek 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30: Konferans: 'Tay- yare cemiyeti namma Nüri Kızılka- nat, 20,00: Neziha ve srkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, 20,30: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 20,45: Bimen Şen ve arkaşlaşları terafından Türk musiki- si ve halk şarkıları, Saat ayarı. 21,15: | Orkestra, 22,15; Ajans ve borsa haber- leri ve ertesi günün programı, 22,30: Plâkla sololar, opera ve operet parça- ları, 23,00: Son Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Taksim: Litmonciyan, Beyoğlu: İs- tiklâl caddesinde Dellasuda, Gala- ta: Karaköyde: Hüseyin Hüsnü, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy: Halcı- oğlunda Barbut, Eminönü: Hils- nü Haydar, Heybeliada: Halk, Bü- yükada: Halk, Fatih: Hamdi, Ka- ragümrilk: Mehmed Fuad, Bakır- köy: İstepan, Sarıyer: Asaf, Ta- rabya, Yeniköy, Emrigân, Rumeli- hisarındaki eczaneler, Aksaray: Yenikapıda Sarım, Beşiklaş: Vi- din, Kadıköy: İskele caddesinde Sotiryadis, Yeldeğirmeninde Üç- ler, Üskildar: Ahmediye, Fener: Balatta Mefkez, Beyazıd: Cemil, Küçükpazar: Yorgi, Samatya: Ye- dikulede Teofilos, Alemdar: Di- vanyolunda Esad, Şehremini: Ah- med Hamdi, 15,000 liraya satılık apartıman Kurtuluş tramvay caddesi Üze- rinde ve durak yerinde altışar odalı üç ve üçer odalı üç yani al- tı daireyi ve altında bir dükkân mühtevi güneşli, havadar iyi bir apartıman on beş'bin Ilraya sati- Tıktır. (Akşam) ilân memurluğu" na müracaat. Telefon 24240 iter bilmez Belkısa — Bir şampanya? Genç kadın reddetmedi. Çok kere vaki olduğu gibi, bunlar da içerken güzgöze bakıştılar ve konuştukları resmi sözlerin mânasını bütün bütün değiştirdiler. Onlar kolkola geçerken biribirleri- ne o kadar yakışıyorlardı ki herkes baş çevirip bakıyordu. Salâh da içinden: «Artık benim oluyor!» diye bir saadet hissile genç kadına yan güzle bakıyor- du. İkinci bir şampanya kadehi daha içmek için ısrar etti — İçemem, şampanya başıma vu- rur, derhal sarhoş olurum! - Rica ederim, hatırım için... Öyle bir içme tarzınız var ki bayılıyorum. Âdeta bir busenin müjdeci lezzetini hissediyorum! Salâh ilk tanıştıkları gündenberi genç kadın üzerinde garib, esrarlı bir tesir yaptığını farketmişti. Fakat Bel- kıs o kadar ele geçmez bir kadın diye meşhurdu ki onun kalbini kazanabi- leceğini pek ümid cimiyordu. Yalnız, Salâh genç kadının kocası ile tanışmea içindeki ümid kuvvet bulmuştu. Belkısın bu adamı sevme- sine imkân olamazdı. O halde, günün birinde hoşlandığı bir erkeğin aşkına mağlâb olması pek tabii görülebilirdi. İste Salâh bu muvaffakıyet günü- nü bekliyerek güzel kadına karşı siki bir kur yapmağa başlamıştı. Bu ak- şam aylardanberi süren bu mülâze- metin artık semerelerini elde edebi- lecek bir fırsat yuhur ettiğini görü- yordu. O akşam kocasının da baloda bu- lunmasına rağmen, Belkıs ile beş altı defa dans etli, Dans ederken dudak- larını geriç kadının kulağına hafifçe temas ettirmek fırsatını buldu. Ona muhterisane, âşıkane sözler mırıldan- dı. Genç kadını kendinden geçirmek, mukavemetini kırmak ve nihayet on- dan bir randevu vaadi koparmak 28 ferini ihraz etti. Şimdi sevdiği kadı- na büyük bir gurur ve saadet ifade eden nazarlarla bakıyordu. Ayrılacakları ozaman, Salâh soru- yordu: — Cuma günü geleceksiniz, değil mi? — Ne çılgınlık! Ne kadar korkuyo- rum bilseniz... Çok müthiş bir şey! — Pek sade... Apartımanı biliyor- sunuz. Ben sizi kapıda bekliyeceğim. Zile bile basmanıza hacet yok — Ama çok kalamam. Çünkü o gün Zübeydenin” çayında mutlaka bulunmalıyım. Kocam bazan gelir, beni oradan alır. Balodan hep bereber dönüyorlardı. Belkıs mantosunu giyeceği zaman, Salâh bunu garsonun elinden aldı ve genç kadına uzattı. Mukavemet kabul etmez bir arzuya mağlüb olmuştu. Mantoyu giydirirken elini genç kadı- »ın çıplak omuzlarına biraz ısrarla sürüştürdü. Salâh başını kaldırınca, Belkısın kocasının sabit nazarlarla baktığını gördü ve kızardı. Acaba bir şey his- setmiş miydi? Bir şey anlamamış ol- sa bile Kendisinin Kızarmasından şüphelenemez miydi? Belkıs ile başbaşa geçecek saadet dakikalarının hayali o kadar tatlı idi ki bu ümid içinde şu üzüntüyü çarçabuk unuttu. Onu bu saadetinde en ziyade üzen cihet para hususunda çektiği sıkıntı idi. Belkısı lâyık oldu- ğu parlak bir aparlımana kabul ede miyecekti. Fakat biribirlerini bu ks- dar sevdikten sonra bü mülâhazanın bir ehemmiyeti olur miydı? Bu mektup Salâhın neşesini pek kaçırdı. Adamın şüphelendiğine ihti- mal veriyor, yaptığı ihtiyatsızlığa Jâ- netler ediyordu. Saat dörde kadar bin türlü ihtimal ler düşünerek bin türlü üzüntüler içinde kaldı. Belkısın kocasını evin alt katında hususi bir salonda silâh talimi yaparken gördü. En son attığı kurşunun küçük bir hedefe nasil isa- bet ettiğine kendi gözlerile şahid ol- du. Sonra, Salâha döndü; Sahife 11 — Sizi niçin davet ettiğimi anla o * mışsınızdır zannederim? dedi, Salâh: — Hayır, bir şey tahmin edemedim, diye kekeledi. ; — Garibi Ben anlamışsınız diye 1 düşünüyordum. Karmdan bahset li mek istiyorum. Size karşı bir sempa- tisi olduğunu görüyorum. Bu sisin için iftihar edilecek bir şeydir. Her- halde eminim ki karım tarafından böyle bir şey ilk defa vaki oluyor. Ben 3 kanımı severim ve onu elimden kaçır- ik mamağa pek ehemmiyet veririm. | Onun için, kendisine telkin etmeğe muvaffak olduğunuz hissiyata lâkayd 3 b kalamam. Maksadımı snlıyor musu- : nuz? i i Salâhın çeneleri kilitlenmiş gibi 4 idi. O devam elti: | — Dünrakşam, balodan dönerken | | karımla biraz. sizden bahsettik, Neti- cede ben bir karar verdim. Karma âdeta rekabet edeceğim. Onun sizö karşı beslediği sempetiyi ben de brs- liyeceğim, Karım sizin minar olduğunuzu lâ“ kırdı arasında söylemişti. Bizim şirke- timiz şu sırada bir mimara muhtac- dır. Biliyorsunuz, Anadoluda büyük tesisat vücude getiriyoruz. Orada bir mimar içih senelerce iş vardır. Kazan- cı da hiç istihfaf edilecek bir pava des ğildir. Gider, orada çalışırsınız. Salâh itiraz etmek istedi: — Fakat, . i ii” — Fakat falan yok!! Vaziyetiniz ğ parlak olmüdığını biliyorum. Gençsi- ki niz. Size iyi bir istikbal ihtimalini te- min ediyorum. Gider, çalışırsınız. w. — Lütfunuza teşekkürler ederim, ği t Fakat bir karar vermek için düşün- N mek Iizım. O kadar uzak bir yere git- i mek... ii — Hatâ ediyorsunuz. Böyle bir tek- 1if karşısında düşünmek bir kabahat“ tir. O derecede ki ben sizin şimendi- fer biletlerinizi bile aldırdım. Bu iş sizin için de benim için de gayet ha- yırlı olacaktır, Perşembe günü hemen yola çıkarsınız. 5 Salâh için bu kati emre boyun eğ- mekten başka yapılacak bir kalma mıştı. Aynlacağı zaman, Belkısın kocası onu çağırdı ve şu sözleri söyledi: — İslanbula dönmek sakın aklını za gelmesin. Ben çağırıncıya kadar orada kalacaksınız. Ben çok garib bir adamım. Aklınıza uyar da işinizi bi- Takırsanız, sizi İstanbulda görür gör- mez başınıza bir kurşun sıkmıyacağı- mı katiyyen temin edemem! Hikâyeci YENİ NEŞRİYAT: HUKUK GAZETESİ Türkçe ve Fransızca olarak Cevat Hakkı Özbey tarafından üç seneden» beri kıymetli hukukçuların ve profesör» İerin eserlerile neşredilmekte olan Hu- kuk Gazetesi'nin ikinci cildinin on do“ kuz ve yirminci nüshaları intişar etmiş« tür. Bu güzel ilim gazetesini okurları muza tavsiye ederiz. Eminönü Halkevinden: 30/3/937 sah günü saat (17,30) da Evimizin Cağaloğlundaki merkez salo« nunda bay Dr. Hüseyin Kenan tarafın« dan (Keyif verici zehirlerle mücadele) bir konferans verilecektir. Gi İstekliler her gün evimiz idare mel“ murluğuna müracaat ederek isimle İ rini kaydettirebilirler,