11 Eylül 1934 AKŞAM Sahife 9 AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Tetrika No. 1. (Jüzetta) yı Kaptan paşanın konağına getirdikten sonra, köşkün anahtarını tekrar Muradın koynuna koydular. Güneş doğduğu zaman düğün evinde kimseler kalmamıştı. Jüzetin at üstünde rüyada uçuyor gibiydi Heyecan içindeydi.. Yüreği ko- Parcasına çarpıyordu. Uyuyor muydu? Uyanık mıydı? Kendi de farkında değildi. Biraz sonra büyük bir konağın kapısı önünde durmuşlardı. Jözetta birdenbire — gözlerini açarak etrafına bakındı. Mahmutpaşa civarına gelmiş- erdi. Kapısında durdukları konağın bahçesinde kalabalık vardı. Jüzetta sordu: — Burası neresi? — Ahmet paşanın konağı, Venedik dilberi bu cevaptan bir şey anlıyamadı. giderken, Yolumuza meden devam etmiyo- ruz? Ahmet paşanın adamı bıyık al tından güldü: — Yolumuz şimdilik burada bitti, küçük hanım! Atlardan inmişlerdi. Jüzettayı da kucakladılar... İndirdiler, Jüzetta şaşırdız — Halice ne vakit ineceğiz Uşaklardan biri yavaşça fısıl. dadı: — Evvel Kaptan paşayı göre- ceksiniz.! Ondan müsaade alma- 'dan bir yere gidemezsiniz! re Davetliler dağılmıştı. Bahçede sarhoş olup sizanlar. 'dan ve uşaklardan, çalgıcılardan başka kimseler yoktu, Ahmet paşanın konağında yapi- baha kadar eğlendirmişti. Sabahleyin di üzere sokağa dökülen esnaf uy. kusuzluktan esniyerek geçiyordu. Ahmet paşa hâlâ kameriyenin altında oturuyordu... Uyumamıştı. Kaplan paşaya (Jüzetta) nın geldiğini haber verdikleri zaman güneş epeyce doğmuştu. ille bahar serinliği paşaya tesir etmiyordu. Ahmet paşa ayağa kalktı.. Biraz sendelemiyor değildi.. Fakat mu- hakemesi yerinde idi... Başı dön- müyordu. Jüzettayı getiren uşak- lardan birine sord — İtiraz etti mi — Hayır paşam! Kaçacağıni düşünerek sevinç içindedir. — Köşkün anahtarını ne yaptı- nız? — Yanımızda, — O anahtarı tekrar Murat rei- sin koynuna yerleştiriniz. Fakat, Ve sezdirmeden, — Peki paşam! yavaşça. Murat reis esniyerek gözlerini açtı... Gerindi... Silkindi... Ve güneşi görünce: — Sabah olmuş... Bu vakte ka- dar masıl olmuş ta sızıp kalmışım. Diye söylenerek yerinden fır. Jadı. Koynunu yokladı... Köşkün anahtarı göğsünde duruyordu. Murat, gece, Venedikli amber tacirini kendi evinde nasıl hapset. nasıl sarhoş olup kaldı nüyordu. — Ortalık büsbütün ayaklan- madan Kumika; Dyierek bahçeye çıktı... ya sordu. — Yatıyor... i$ Cevabını aldı... Fazla kalam: dı... Ve atını hazırlatarak konak- tan ayrıldı. Murat reis, sinyör Skontonun Kumkapıdaki köşkünden karısını kurtarmağa gidiyordu... (Jüzetta) yı geniş ve pencere- eri demir kepenklerle kapanmış bir odaya götürmüşlerdi. (Güzetta) ya gümüş tepsi içim de taze süt, yumurta, tereyağı ile peynir, reçel getirmişlerdi. Kahvaltı tepsisi yaşlıca bir ca- riyenin elindeydi Jüzetta derin bir şaşkınlık için- 'de bocalarken, Ahmet paşanın ca- riyesi, genç kadının yanına s0- kulduz — Bu sabah hava ne güzel, de- ğil Jüzetta hayretle dudağın bü kerek: — Evet... Diye cebap verdi. Hizmetçi kahvaltı tepsisini Jü- zettanın önüne koydu... Sütü fin- cana boşalttı: — Uzaktan mı geliyorsunuz? — Hayır... Fakat, uzağa gide- ceğim. — Uzağa mı?! — Evet... Sinyör Skonto bura- da mı? — Ha, değildi. — Hangi düğüne?! — Yer yerinden oynadı Yum! Ahmet paşanın yeğeni ev. lendi. Haberiniz yok mu? — Hayır... — Tuhaf şey. Siz nereden gel- diniz? — Kumka, O, düğüne davetli das — Paşayı mı göreceksiniz? yorlardı. Hizmetçi biraz sonra tepsiyi bırakıp gitti. Kapının önünde kadın gözcüler vardı. Kahvaltıyı götüren kadın, Kap- tan paşanın odasma girdiği za- man, Ahmet paşa, başına takkesi- ni geçirmiş ve yatağına uzanmış- b. Hizmetçiyi görünce gözlerini açtı — Nasıl... Rahat mı? — Rahatça... Fakat, çok heye- canlı, paşacığım! — Hakkı var. Kaçırılaca inanmış bir insan, daima, ne oldu- ğunu değil, ne olacağını düş Kendisini sık sık yoklayınız! Ve yorganı başına çekerek; — Ben uykudan uyanıncıya ka- dar konakta kimse ile konuşması- na meydan vermeyiniz! dedi. Mu- €, ona da evde ok madığımı söylersiniz! (Arkası var) Radyo “11 Eylül salı İstanbul ; 18,30 plâk nesriyai, 19 Mesut Cemil bey tarafından çocuklasa, masal, 19,30 Türk musiki neşriyat Stüdyo saz heyeti ve Yaşar bey, Emel ve Mehlika hanımlar), 20,45 Münir Nu yeddin bey ve arkadaşları, 21,20 ajans ve boran haberleri, 21,30 Cemal Resi Laşineki, İzzet Nezih, Mesut Cemil bey. ler tarafından oda musikisi Varşova (1345 m.) — 19,15 kuar- et konseri, müsahabe, 20.20 aktünlite, 20,30 oda müsikisi plakları, 20,45 muh- hell bahisler, 22 «Le eharme de Javaz isimli musiki piyes, 23 reklâm ve kon- ser, 23,15 dane yasli, 23,45 ecnebi dille Konferanı, 24,05 dans Budapeşte (530,5 m.) — 20,50 rad. yo tiyatrosu, 22.33 haberler, 22.55 oda enusikisi, (İst öbove ve harpa aletle” ile), 24 plük, 24,20 dans müsiki Ptağ (470 m) — 20,30 «Köpek başlarız isimli Kovoroyikin eserlerinden İ Speru termit. (İsirahatlerde mrüsahabe İ xe haberleri Viyana (507 m) — 2015 memle- ket haberleri, 20,35 emar ayan, haber ler, 20,45 Verdi ve inin esenler den garkılar, 22,30 karışık meşriyat 23,30 haberler, 23,50 oda musiki, | | Sekrammel musik 12 Eylül çarşamba İstanbul : 18,30 Fransızcu ders, 19 Plük neşriyat, 19,30 Türk musiki meş- ziyan: (Ekrem, Rusen, Cevdet, Mu tafa beyler ve Vesihe, Semiha hanım. lar), 21,20 Ajans ve bora haberler, 21,30 Slüdye caz ve tango orkestrası, Varyova (1345 m) — 19,15 kez | iman konseri, (Piyano yefeketile, 19,15 | konferıne, 20. kahvehane muriki | Mürehabe. 2030 konserin devamı - 20,45 muhtelif sözler, 21 Dajoz Bela takımının likları, 21,45 haberler, 22. Chopinin eserlerinden mürekkep piya- no konseri, 23 reklâm ve musiki, 23,15 dan miki, Budapeşte (550.5 m) —199,30 mü eshabe, 20,05 piyano konseri, 20,50 stüdyodan operet temsil, #Nosae Ka: pitany» 23,15 çigam musiki, 7345. Opera orkestrası Prağ (470 m) — 1920 Almanca neşriyat, 19,55 münahabe, 20,10 rad yo popürisi, 20.55 konferans, 21,10 Brindan eklen: Serenat konseri, 22 er orketra konseri, 23,30 plâk, 23,45 haberler. (Fransızca) iyana (703, me) — 21,10 saat ayan, haberler ve site, 20,25 Koro konseri, 21 Dolfurmun hatıraları, (Bar vekil Sehüsehnige tarafından) hitabe). Osvald Kabsstanın idaresinde konser. 2245 Holzer yadyo orkestra, 23,30 son, haberler, 23.50 konserin devsmi, 24,30 dane masikisi AKŞAM Abone Ücretleri 3 AYLIK 150 » Posta tihadına dahli glcayan ecaebi memleketler: Seneliği. 600, altı aylığı 1900, 05 aylığı 1000 kuruştur. 1 Razı 189 mak Gün Öğ İkindi Akşam Ya E 97 09 San a9 AR ağ Va 380 S6 AZAN Aas a 20 İdarehane: Bahli ci N Acmusluk Sk, 18 Ko, Mücellitlerin nazarı dikkatine Istanbul Matbuat cemiyetinden: Cemiyetin gazete koleksiyonlarına cilt yaptırılacaktır. Koleksiyonlar yüz cildi geçecek miktardadır Ciltler bez kaplı kartondan ola Alâkadarların cilt başına edecekleri fiatı bir hafta içinde cemiyet merkezine bildir- meleri rica olunur. Seyahat meva geli az para Me eğlenceli ve isüfadeli bir yolculu çıkmak tetiyenlaro tavaiyamiz” 1STANBULDAN LONDRAYA ŞİLEPLE &İR YOLCULUK Falk Sabri beyle birlikte Zee deni- sinde, Yunan adalarında, Akdenizde, Fortekizde, elemen ve İngilterede” Pransa, İsviçro va İaiyada gözel bir Goyahat yapalım olmaz mi? 270 sahife - 293 resim, I harita - 75 kuruş Yeni çıktı Tevsi merkezi: YALNIZ, AKŞAM KITAPHANESİ Sami gene bir kadın hikâyesi anlatmağa başladı: — Siması pek hatırımda kak. biraz tombuldu. Zahatın kocası bir zi; li idi. Nezahat te ahbaplardan bir kadın ile anlaşmış, güya onun- la beraber tiyatroya gitmişti. Halbuki asıl tiyatro benim evde oynandı. Gece yarısına kadar Ne- zahat ile eğlendik. Zannederim ki © da benden memnun olmuş- tur. Gece yarısından biraz — evvel, onu köşebaşında bıraktığı otomo- biline kadar götürdüm. Bunu ken- disi kullanıyordu. Nezahat gide- libir saat olmuştu. Ben de Jüm- bayı söndürmüş, yatmış, uyumak üzere i irdenbire telefon çalındı. Onun sesini tanıdı — Sen misin? Yavaş söylüyo- rum, çünkü kocam içeriki odada yatıyor, Benim plâkımı sizin ev- de unuttum. Küçük masanın üze- rinde olacaktı. Yarın sabah ba- na pek lâzım, Kaynanama öğle yemeğine gideceğiz. Bu plâkı ba- na dün kaynanam hediye etmişti. Evlenmemizin senci devriye: Eğer bugün plâkı takmazsam s€- bebini soracaklar. — Kaybettim, de kurtul. — Kıyamet kopar. Kocam tiyat- roda bunu aramağa kalkar. Bu gece tiyatroya gitme: dana çıkar. — O hakle hemen şimdi plâkı sana getireyim. — Nasıl olur? Yarım sabah tam sekiz buçukta gel, Kapıcı bir şey sorarsa, üçüncü katta dişçiye çıkacağını söyle, Asansöre bin. Plâkı bir kâğıda sararak asansö- rün iskemlesinin altına koy. Ben çıkar, oradan alırım. Ben daha: — Peki, merak etme demeğe vakit bulmadan Nezahat telefonu kapadı. Sabahleyin ye- di buçukta kalktım. Alelâcele kah- valtı ederken, gazetelere bir göz gezdireyim dedim. Aman ne ak- si şeytan! Artistlerden bir hanı- mın hastalığı münasebetile bir ge- ce evvel şehir tiyatrosunun oyun oynıyamamış olduğu yazılı değil mi? Nezahatin kocası onu cürmü | meşhut halinde yakalıyor demek- ti. Kim bilir, gece eve döndü zaman kocasına oyunu ballandıra ballandıra anlatmış olacaktı. Ne yapayım? Nezahate telefon mu edeyim! Bu çok büyük bir i sip idi? Bir türlü bir karar vere- müyordum. Telefon çaldı. Neza- hatin sesi mırıldandı: — Kocam dün gece tiyatroda olmadığımı biliyor. Gazeteler yaz- dığı için ben de ısrar edemedim. — Ey? — Ne olacak? Mahvoldum! 'Neden yalan söylediğimi bir türlü izah ede, dum — Plâkın kaybolduğunun far. kında mı? — Hayır, bir de onu anlarsa iş bütün bütün berbatlaşacak. — Bilâkis! Bizi o kurtaracak. Ben şimdi size geliyorum. — Ne dedin? Bize mi geliyor. — Korkma. Beni kabul et, söz- lerimi dinle, Ben öksürdüğüm za- | man, kocana: «İşte tiyatroya git- tim diye sana bunun için yalı söylemiştim, dex. Biraz sonra Nezahatın kapısını galıyordum. Hizmetçiye kartvizi- timi verdim. Bir gün evvel hanıme- fendinin bir elmas kaybedip et memiş olduğunu sormağa geldiği- mi söyledim. Derhal beni salona aldılar. Karşımda Nezahat ile ko- casını gördüm. Kocası: - Filhakika, karım dün akşam bir pırlanta plâk kaybetti, dedi. — Bunun nasıl olduğunu tarif eder misiniz? Anlattılar. Çıkar- dum, plâkı teslim ettim. Nezahat kekelediz — Beyefendi, size pek minnet- tarim... — Bana belki bir teşekkür borçlu olabilirsiniz, hanımefendi. Fakat ben de size bir izahat borç- Tuyum. < Kocası — Sahi, dedi. Bu plâk sizin. elinize nasıl geçti? — Pek basit bir surette. Dün akşam, sekiz buçuğa doğru Te- pebaşına gidiyordum. Şık bir oto- mebil gördüm. İçinde iki hanım. vardı. Bir tanesi volanda idi. O da hanımefendi idi. Otomobile ba- karken bir elmasın k: çü ğünü gördüm. Yaklaşıp “Araba uzaklaşmıştı. Seslendim, duyuramadım. Tiyatroya gittim. bebile oyunun verilemiyeceğini anladım. Şüphesiz ki siz de ora- dan dönüyordunuz. Nezahat titrek bir sesle: — Pek doğru keşfetmişsiniz efendim, dedi. — Sizi nasıl bulmalı idi? Bu sabah erkenden seyrüsefer idare- sine gittim.Bütün konak otomobil. lerinin listesini çıkarttım. Ora dim, Artık müsaadenizle bendeniz. gideyim. Hanrmefendi, acaba ek masınızı nerede kaybettiğinizi Zannediyordunuz? Bunu söylerken kuvvetli bir sü- yette öksürdüm mükemmel surette ifaya başladı: — Sana tiyatroda idim diye iş- te bunun için yalan söyledim. An- nenin aldığı iğneyi kaybetliğimi sana söylemekten çekinmiştim.Ge- ce yarısına kadar sokaklarda onu aradık. On kere evden Tepebaşı pa, Tepebaşından eve kadar ya- yan gittik geldik. Geçtiğimzi 30- kaklara baktık. Ah bilsen ne ka- — Demek hanımefendi, kaybettiğinizi söylememek için beyefendiye tiyatroda olduğunu. zu söylediniz, Şimdi anladım! Kocası anlasın diye anladım di- yordum. Filhakika bu iş onun da zihnine o kadar iyi girdi ki gü- lerek karısının çenesini okşadı: Bilsen zihnimden neler geç- mişti, dedi. Neyse, artık her şey bi Bu bahsi kapıyalım. Başka şey- lerden bahsedelim O akşam benim aparlımanda gene Nezahatla buluştuk. Pek tat- Ii bir zaman geçti. Nezahatin gö leri yeşil mi idi, mavi mi idi, bur- nu kalkık mı idi, doğru mu idi, bilmem, Yalnız aklımda kalan in kaybolması ve yalanın meydana çıkması, sonra beni kur- nazlığım sayesinde işin örtbas edilmesi; Hikâyeci |