2 Eylül 1293 AKŞAMDAN AKŞAMA “MWonşer ,, türkçesil Şu şiirin manasını anlıyabilir misiniz? Ayaklarında curuhu püriltihabı türap, Yüzünde müntabaatı gamazımayı taap, Dilinde namütenahi ve sermedi bir şep, Nazargehinde buhayratı bişümarı serep, Eder hemişe seyahat o teşnei pürtep... Şayet idadide arabi ve farisi taksilinizle o tahsil (esnasında öğrendiklerinizi unutmıyacak de- “recede hafızanız kuvvetli ise, yukarıki sözlerin manasını söke- bilmişsinizdir. Fakat eğer yeni nesle mensupsanız, yandınız! Şiiri anlıyamazsınız... Zira, lisanı, o derece eskimiş, küflenmiştir... Buna rağmen, şiiri yazan zat Cenabı Şehabeddin beydir. Allah uzun ömürler ve sıhhat versin; kendisi berhayattır ve zindedir... Malüm olduğu üzere de, Cenabın lisanı, daha on on beş sene evvele kadar “en güzel türkçe, addolunurdu. Hattâ, son zaman- larda bile edebi mektebinin taraf- tarları vardı. Insan ne kadar mürteci olursa olsun, hiç sanmam ki, bugün: — Vah, vahl dilimiz edebiyatı cedide zamanının o güzel halin- den şimdiki bu çirkin hâle istihale etti! - diyebilsin... Bunu kimse diyemez! Çünkü, ortada, körkör parmağım gözüne bir hakikat var: Insanlar arasında anlaşma vasıtası olan dilimizi, dünkü halile pek çok kimse anlamazdı; bugünkü halile herkes anlar. Çünkü, bizim nesil, arapçadan, farisiden türkçeye üşüşen, anla- şılmaz, gayrımenüs tabirleri koğ- mıştır. Konuşulan, ziruh dili, yazı lisanı haline getirmiştir. Buraya kadar olan cihet pek alâ... Fakat, şimdi, ne yazık ki, bizim nesildaşlarımız da büyük bir hataya kapılıyorlar. Hattâ, içimizde, ta- nınmış imza sahibi zatler de sak ğından kendilerini kurtaramıyor- lar!... Şikâyetimiz şu : Lüzumlu lüzumsuz o derece ecnebi kelime kullanmağa başla- dık ki, bazı meslektaşlarımın kısa bir yazısında 20-30 dane fran- sızça kelimenin yekdiğerini takip ettiğini hayretle görüyorum. Bir kariim, bana bu tertip üzere yazılmış bir makale gönderdi ki, sadece bir cümlesini aşağıya nakil ile iktifa ediyorum: “Kapitalist rejiminde küçük burjua mülkiyetlerindeki rekolte- nin fazlalığı büyük etatist çift- liklerdeki randıman o üzerinde negatif bir tesir bırakabilir.,, Şayet, muharrir, aynı cümleyi şu suretle yazsaydı olmaz mıydı: “Sermayedarlık usulünde küçük burjua mülkiyetindeki mahsulün fazlalığı büyük devlet çiftliklerin- deki verim inde menfi bir tesir bırakabilir. ,, Bu şekil elbette daha anlaşılıklı ve daha mantıklı olurdu. Biz, garptan hiç kelime alın- masın demiyoruz. Meselâ, burjua kelimesi beynelmileldir ve bunun türkçede menus karşılığı yoktur; alınsın, pekâlâ... Lâkin evvelce mevcut mefhumların halkça alışıl- mış kelimelerini atıp da, “adilik,, “amiyanelik,, yerine “banalite,, demeğe ne lüzum var? Yeni bir garp mefhumile ( karşılaştığımız vakit, evvelâ onu şimdi yaşıyan Jisanımızda aramalıyız. Bulabildik mi, muvafık... Bulamazsak, Ismet paşanın “randement,, karşılığı »larak çıkardığı , herkesçe (Devamı dördüncü sahifede) (Vâ-Nü) Gazi köprüsü Bu günlerde münakasa ilân ediliyor Gazi köprüsü (omünakasası, fenni şartnamesi, pilânı hazır olduğu halde hâlâ yapılamamıştır. Şehir meclisi encümeni münakasayı edemiyor. Fakat Unkapanı köprüsünün gün- den güne barap olması Gazi köprüsü inşaatının daha fazla teehhür etmesine imkân bırakma- mıştır. Encümen, bu günlerde behemehal münakasayı ilân et- meğe karar vermiştir. Belediye, Gazi köprüsüne ait rüsumun tahsili hakkında kanun çıkmadan köprüyü yaptırmağa teşebbüs etmiş ve o zaman köp- rüyü beş milyon liraya yapmak istiyenler çıkmıştı. Kanunun neşir ve tatbikından beri belediyenin elinde birikmiş bir hayli para olduğu için köprü peşin para ile yaptırılacaktır. Esasen inşaat ta ucuzladığından köprünün nihayet iki milyon liraya ihale edileceği muhakkak görülü- yor. Köprünün inşası için gelecek malzemeye mukabil burada aynı kıymette ihracat eşyası satın ak mak zarureti karşısında köprünün inşaat malzemesi için intihap edi- lecek ihracat eşyamızın nevi ve cinsi henüz tekarrür etmemiştir. Bu cihet te bugünlerde halledi- lecektir. daimi ilân Sahipsiz eşya Yakında müzayede ile satılacak Muhtelif semtlerde zabıta tara- fından bulunan ve halk tarafından bulunup polise teslim edilen eşya- nın sahiplerini bulmak için polis müdiriyeti daima ilân etmektedir. Bü eşyadan bir kısmının sahip- leri bulunup teslim edilmekte, bir kısmı ise müteaddit ilânlara rağ- men sahibi çıkmadığından polis müdiriyeti deposunda muhafaza edilmektedir. Bu çekilde sahipsiz olarak uzun zamandan beri polis mü- düdüriyeti deposunda ( bulunan eşya, âlât ve edevat müzayede ile satılığa çıkarılacaktır. Eşya bu hafta içinde satılacak, arzu edilen bunları alabilecek- lerdir. AKŞAM ABONE ücretleri — Türkiye Ecnebi SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş 6 AYLIK 750 » 1450 » 3 AYLIK 400 > 800 » 1AYLIK 150 » — wep” Abone ücretleri doğrudan doğruya AKŞAM idaresi namına gönderilmelidir. Adres tebdili için yirmi beş ku ruşluk pul göndermek lâzımdır. Cmazilevvel 1 — Ruzuhızır: 120 S. İmsâk Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E 5, 104 532 918 12 1,6 Va. 3,41 5,27 1214 15,54 18,42 20,19 Idarehane: Babıâli civarı Acımusluk sokağı 13 No. Terkos işi Belediye sene başı için hazırlık yapıyor Belediye, 933 kânunusani ipti- dasından itibaren terkos su tesi- satına vazıyet edecektir. Bu mak- satla hazırlıklarını yapıyor. Bele- diye devir ve teslim zamanında halkın susuz kalmasını intaç ede- cek bir kargaşalık olmaması için tedbir alacaktır. Terkos şirketinin su mikdarını çogaltmak için gölde yaptığı tesisat o zamana kadar bitecektir. Şirket bu tesisatın bedelini abone- lerden tahsil ediyor. Bir kaç sene evvel suyun daha temiz ve saf halde akıtılması için Kağıthane civarında terşih havuz- ları yaptırılmış ve bu havuzların masarifine karşılık olmak üzere nafıa vekâleti suyun metro mikâbı başına yedi kuruş zam yapılma- sına muvafakat etmişti. Halkın o tarihtenberi verdiği bu yedi kuruşların yekünile terşih havuz- larının inşaat masrafı ödenmiştir. Artık bu paranın alınmaması lâzım gelirken şirket suyun mik- tarını çoğaltmak için yapılacak yeni tesisata karşılık olmak üzere bu yedi kuruşun alınmasında devam edilmesini istemiş, nafıa vekâleti de şirketin bu talebine muvafakat etmiştir. Belediye, tesisatı satın aldıktan sonra bir şirket tesis ve suyu bir şirket marifetile idare etmek, şir- kette hissedar olmak fikrindedir. Büyükadanın su derdi Adanın karşısında, Maltepe ile Kartal arasında bol su var Büyükadanın yakın zamanlara kadar başlıca iki büyük derdi vardı: Elektriksizlik ve Susuzluk... Birincisi, çok şükür, ortadan kalktı. Geceleri Zifiri bir zından karan- lığına gark olan bu güzel Ada şimdi nurlar içinde yanıyor. Şayet belediye tarafından (o sokaklara konan lambaların mıktarı biraz daha çoğaltılır, bazi ışığı zaif lambalar konulursa bu bahiste söz söylemeğe artık luzum kalmı- yacaktır. Ancak güzel Adanın ikinci derdi, susuzluk hâlâ kemali feca- atile “icrayı hüküm,, ediyor. Bu derdi teşhis eden hekim var, fa- kat tedavisine kimse yanaşmıyor. Dört aydan beri şehrimize bir katra yağmur yağmadığından ku- raklığın bu feci şekli en ziyade Büyükadada kendini göstermiştir. Büyükadanın bu derdine çare bulmak zamanı çoktan gelip geç- miştir. Büyükadaya su vermek, halkın bu ihtiyacını tatmin etmek husu- sunda belediye samimi emellerle mütehassistir. Sırası geldikçe vali ve belediye reisi Muhiddin bey, bu arzusunu izhar ediyor. Hattâ geçen sene şehir mecli- sinde âzadan Emin Âli beyin bu mevzu etrafındaki takriri münakaşa edilirken, Muhiddin bey adaya su temin etmek başlıca gayelerinden birini teş- kil ettiğini söylemişti. Fakat o zamandanberi ortada bu gayeyi tahakkuk ettirecek hiç bir teşeb- büs yoktur. Avrupadan getirilen Artiziyen kuyusu açmağa mahsus aletler de henüz tecrübe edilmedi. Görülüyor ki bu işe, hissedilen arzuya rağmen, ciddi bir şekil verilmiyor. Büyükadanın muhtaç olduğu suyun tedarik şekli hakkındaki fikirler bile henüz muhteliftir. Adada içme suyundan ziyade temizlik ve bahçeler için su temin etmek lâzımdır. Büyükadada vak- tile faaliyette bulunan Kazoğlu su tesisatından istifade etmek hususundaki tavsiyelere belediye yanaşmadı, bu tesisatın merbut bulunduğu kuyuların suyu hattâ evişlerinde kullanılmıyacak kadar mülevvesmiş... Bu tesisatı işletmeğe yanaşmı- yan belediye başka bir şekil de bulup bu derde çare bulmadı. Halbuki su meselesinde biraz daha ciddi hareket edilerek uğra- şılsa muhal görülen bu vaziyet, pek âlâ imkân dairesine girebilir. Netekim biz sorduk, aradık, tetkik ettik. Şimdiye kadar pek az kimselerce malüm olan bir su menbamı öğrendik. oMabhalline gittik, gördük. Pek az istifade edilen, çoğu denize dökülen bu mebzul suyun Büyükadaya kolayca nakledilmesi mümkündür. Bu su Kartal ile Maltepe ara- sında Dragos dağı eteğinde ve deniz sahilindedir. Sudan bu ci- varda bir fabrikanın ihtiyacı temin ediliyor. Şimdi münasip gördüğümüz şekil budur: Suyun bulunduğu yerde bir depo yapılır. Depoda biriken su belediyenin tahsis ede- ceği bir gemi, bir su tangı ile Büyükadaya kolayca nakledilir ve Büyükadada yapılacak diğer bir depoya bu su doldurulur. Kazoğlu su tesisatı; tamire, bakıma muhtaç olmakla beraber, bâlâ mevcuttur. Buraya konacak bir motör ile depodan alınacak su, Kazoğlunun yaptırmış olduğu büyük depoya ve buradan da evlere verilebilir. Esasen Kazoğlu su tesisatının boruları bir çok evlerde mevcuddur. Şayet bu borulardan (o bazıları (o çürümüş ise bu yollar tecdit edile bilir. Belediye köprü mesarifini su alıcak evlerden alır ve evlere münasip bir bedel ile suyu sata- bilir. Ümit ediyoruz ki biraz hüsnü- niyet, biraz takip fikri ile bu teklifimiz pek âlâ tatbik edile bilir. Hele bu su, yapılacak tahlil neticesinde içilebilecek o evsafda ise büyük Adanın içme suyu da temin edilmiş olacaktır. Kazoğlu gibi oldukca munta- zam ve belediyeye devredilmiş bir tesisat var. Az bir masraf ile Adanın su ihtiyacı da temin edilirse Büyükadalıların tek bir arzuları (o kalacaktır. Minnet ve şükran hislerini bir kat evvel ifa etmek. Kestane kokusu.. Sirkzci istasyonunun tam karşı- sındaki bahçede oturuyordum. Birdenbire, hiç münasebeti yokken aklıma neler geldi neler.. Çeki çeki 0744, ton ton kömür. En iyi #umaştan iki pardesü, iki palto.. “Bunlar da nereden çıktı?., diye düşünmeye kalmadı.. Arka- daşım uzun bir: — Eyvaaah.. Çekti. Sonra da ilâve etti: — Kestane çıkmışlIl.. Bu derinden gelen feryat “Kış geldi firak açmadadır sineyr yarel,, Şarkısından daha acıklı, (Jaha hüzünlü idi. Bir tek kestaneci koca Sirkeci istasyonunun önüne âdeta bir kış manzarası vermişti. Kestaneler altı delikli siyah saçın üstünde çevrile çevrile kavrulu- yordu. Kestane kokusu. Bir kış kokusu: halinde etrafa yayılmıştı. Deminden beri gelen çeki odun- lar, ton ton kömürler, en iyi kumaştsn pardesüler, paltolar hep bu kokunun tesirile olacak... Ne sarı yaprakların düşüşü, ne büzünlü eylül akşamları, ne son bahar yağmurları bana kestane kokusu kadar kışı hatırlatamaz. O kadar ki, kestane kokusunu işittikten sonra, ellerindeki mayolar, deniz çantaları istasyonun mer- divenleri başında bekleyen güneş- ten kavrulmuş gençler bile bana henüz yaz günlerinde bulundu- ğumu ihsas etmediler. Tahtakuru- ları, pireler, sivrisinekler için bir idam havası halinde esen kestane kokusu adeta bir üşüme verdi.. şimdi sokakta dolaşırken kış ha- tırıma geldikçe: — Eyvab.. Kestane de çıktıl.. diye üzülüyorum.. 0 Dünya güzeli ve yemişler Bir fransız gazetecisi dünya güzelinin oturduğu oteldeki oda hizmetçisi ile görüşmüştü. Yazdık- larının doğru veya yalan olup olmadığını bilmiyorum. Evvelki gün Keriman Halis hanımın Fın- dıklıdaki apartımanından çıkdıktan sonra bu hatırıma geldi. Fındıklı caddesini dönüyordum.. Baktım bir manav.. Avaz avaz bağırıyor: — Haydi Kraliçenin manavı burası.. Yaklaştım sordum: — Kraliçe manavı mı? — Elbette.. Bütün yemişlerini buradan alır. — Nasıl, kraliçe güzel mi?. Hayretle yüzüme baktı: — Görmedin mi?.. — Yoooo... Gözleri nasıl?.. Manav karanın “r, sini çatla- tarak tarif etti: — Karrra üzüm gibi... — Dudakları?. Gene “r, ler çatladı: — Kirrrraz... — Yanakları?. — Ferik elması... Ehhhh... Ne yaparsınız manav gözü bu derece kuvvetli olur.. Hikmet Feridun anana Alacak meselesi Maslak yolunda Alman çifliği civarında bir vaka olmuştur. Çiflik civarında tuğla harmane larında çalışan ameleden Haki ve Osman isimlerinde iki ki kavga etmişlerdir. Kavgada Os- man bir tuğla ile Hakkının başını parçalamıştır. Hakkı, yarası çok ağır oldu. ğundan ifadesi alınamadan hastas neye ( kaldırılmıştır. | Kavganın bir alacak yüzünden çıktığı anla- şılmıştır. Osman bir müddet sonra Sarıyerde yakalanarak adliyeye teslim edilmiştir.