18 Temmuz 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

18 Temmuz 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Size modellik elm amma Soyunmaml Mükerrer sabıkalı- lardandı. Geçenlerde. gene yakayı ele verdi. Hâkim huzuruna çıktı. — Kapıyı içeri girmişsin. — Evet efendim. — Amma bu sefer yalnız para değil, eşya da çalmışsın,.. — Ne yapayım, efendim, para insana saadet temin etmiyor. AYRILIK kırıp tü. Karısı söylendi: — Bir gün nasıl olsa benden ayrıla- cağını biliyordum! arkasından bir şartla: — Konferans sabahın kadar mı sürdü? Imkânı var mı? — Var ya Adam uçuruma düş- kelime karıcığım, Yolda — Kaç çocuğun var? — Altı, biri de yolda... — Maşallah... Demek yedinci... — Hayır, biri Izmirden geliyor... ikisine hatip BULMUŞ Hanımefendi zete okuyordu. Bir aralık başını kaldırdı ve kocasına seslendi: — Ahmet. — Ne var. — Bizim çınara yıldırım düşmüş. — Bizim çınar da nedir? — On beş sene evvel altında nişan- andığımız çınar.. — Eden bulur.. RÜYA Karısı gözlerini aç- tı, gerindi, kocasını uyandırdı: — Bir rüya gördüm. — Hayırdır inşallah. — Evli bir adam kendini bekâr görürse ne alur? — Uyanınca inki- sarı hayale uğrar! ga- — Karım bir kilometreden kokumu alır; ne dersin? — İyice bir yıkansan, derim! — (Kulaktan kulağa Yakası açılmadık küfür bilen- lerin “Vakıt,, kaybetmeden sanat sahifesi bulunan gazetelere müra- caatları tavsiye olunur. “Milliyet,, gözetilmiyecektir. v. Karilerine bildiği türkçe ile ifadei meram edemeyen Burhan Cahit bey badema makalelerini bilmediği fransızca ile yazmıya karar vermiştir. Burhan Cabit bey: Şarktan garbe gidi- yoruz. Fransızca arapça yerine kaim oldu: Fransızca değil mi, uydur uydur söylel demektedir. Dün Yusuf Ziya beyin mektebe başlanma merasimi icra edilmiştir. Arkadaşımızın kaydolduğu mektep Fisagorasın mektebidir. Merasimde yalnız Etem İzzet bey bulunamamış. tır. Mektebin nerede olduğunu sor- muş, bir dostu da: Çırpıcıdal demiştir. Mumaileyh O civarda böyle bir mektek olmadığını an- cak oray kadar gittikten sonra öğrenebilmiştir. “. Felek bey geçenlerde: Edebi- yatta çeteler tenkil (o ediyoruz! demişti. Pazar günü gazetesinin sanat sahifesini gösterdi: — Bakın, dedi, küfür yok, hücum yok... Mesaimizde muvaf- fak olduk! * # Lâtin ve Yunan kültürünün mü- dafii olan Nurullah Ata ile mua- rızları arasında muthiş bir arbede “ çıkmış, gürültüye koşan “eskici yahudiler, Nurullabı: — Bizdendir!. diye siyanet etmişlerdir. Pahalı Karı koca konuştular: — Ben olmasam senin için hayatın ne kıymeti olurdu?. — Kiymetinin ne olacağını pek bilmem fakat herhalde şim- diki kadar bahalı olmazdı. Açıkgöz Efendi uşağını çağırdı.. — Ahmet bu elbiseleri al bana artık küçük geliyor şişmanladım.. — Teşekkür ederim beyefendi fakat bir şeyi merak ettim. Oto- mobiliniz de küçük gelmiyecek mi? Gökte yıldız yüz altmış Kaşların keman çatmış Tanrı bizi topraktan, Seni nurdan yaratmış. * *# Kaşların kara imiş, Gözlerin elâ imiş, Sevdanı bana verdin, Çekmesi belâ imiş! AŞK Âşıkla maşuka, bahçede yanyana oturmuşlardı. Konuşmuyorlardı. Yarım saat, bir- birlerinin gözleri- nin içine baktılar. Nihayet âşık konuştu: — Canım benim.. Maşuka sordu: — Ne dedin ca- nım benim? — Canım benim, dedim, canım be. nim. Sen ne de- din? — Canım benim dedim. — Canıml.. SIGORTA Sigortadan bah- saçıldı. Hayat sigortasının faide- lerinden o demvu- ruldu. Vâ-Nü'ya dedim kiz a id yat sigortası nedir sanki? — Öyle bir sigor- tadır ki, biradam ömrü oldukça para vererek fakirleşir ve zengin ölürl,. Şu dağlar yola gelmiş Çiçekler sola gelmiş, Ölüm Allah emridir, Ayrılık ola gelmiş. * »# Benim yarim okumuş, Ele rahmi yokumuş. Ben yârı benim sandım, Müşterisi | çokumuşl Güzel yare türküler Gece Leylâyı ayın on dördü - Koyda çıplak yıkanırken gördü... Kaleden indim iniş, Çevresi türlü yemiş. Yare mektup yolladım. Kendisi gelsin, demiş. * “» Karanfil koptu sapsız Koncesi var hesapsız, Mektubum yüze vardı, Hepsi kaldı cevapsız... ZIYAFET Arkadaşlar arada sırada ziyafet çekerler. Bu ziyafetlerde bilhassa Vâ- Nü pek cömerttir. Yalnız, son gün- lerde bizlere haber vermeden, bizi çağırmadan beş on ziyafet çekmiş. Buna içimizde kızanlar oldu. — Bu hal dost- luğa sığmaz, bizi atlatıyor... Deyen- ler bulundu. Hilâli o beyin sesi duyuldu. — Dostlara gü- ven olmuyor. Bu- nun için ben mü- kellef ziyafet çek- tiğim zaman hiç kimseyi çağırmam. NASIHAT Hilâli bey bize nasihat etti; — Dost, arkadaş evine gittiniz mi, onlara karşı gayet nazik (davranın, belki bir gün onlara muhtaç olursunuz. Amma evinize ka- İ tiyen arkadaş kabul etmiyin, belki bir gün size muhtaç olur!.. .. Sonra I Selma ile Belma konuşuyorlardı. Selma sarışın Belma esmerdi. Selma güzel, Belma ondan daha güzeldi. Belma genç, Selma Bel- madan daha gençti. Böyle iki genç güzel kadın ne konuşurlar ki... dedikodu yapıyorlardı. Selma bir Hanımdan bahsede- rek: — Bilsen, dedi, ne gür saçları var, o kadar ağırlığı başının üstünde kimbilir ne güçlükle taşıyor: Belma güldü: — Merak etme, dedi, ben haber aldım geceleri yatarken çıkarıp öyle yatıyormuş. Yarı yarıya Küçük Haluğun bir kumbarası vardı, bana gösterdi. — Halük, dedim, bu kumbarayı ne kadar zaman sonra bankaya: götüreceksin?. — Yarı yarıya dolduğu zaman, — Geçen sefer de öyle mi gö- türmüştün. — Hayır geçen sefer yari ya- rıya boştu. Kuvvet Sandık kapının eşiğindeydi. Hamal bir türlü sandığı kımıl- datamıyordu. Yoldan geçen iri yarı bir zat yardıma koştu. Bir taraftan hamal itti, öbür taraftan iri yarı zat.. İmkânsız. — Vay canmal.. Iki kişi bir sandığı içeri sokamadık. Hamal haykırdı. — Vay sersem .vayl., Sandığı içeri sokmıyacağız, dışarı çıkara- cağızl Peşkeş Eskiden idzivaç tellâllığı yapardı. Cebinde resimler, kapı kapı dolaşır, evlenecek kiz, erkek arardı. Bu huyundan vazgeçmedi. G. çen gün Iskenderi evlendirmeğ kalktı. Resimler gösterdi. Iskender : li — Yahu, dedi, sen | ediyorsun ?.. Bunlar ihtiyar... — Ben elli senedir bu İşi görürüm... Iskender sözü kesti: o — Bana elli sene evvelki terilerini-peşkeş-çekmeF - ei

Bu sayıdan diğer sayfalar: