Şehvet sömürücülüğüne karşı ise an- cak ve ancak savcılık harekete geçebi- lir. Nitekim geçmektedir de... Fakat şimdiye (okadarki hukuk uygulaması yanlış işlediği için, savcılığın harekete geçip geçmemesi büyük bir önem ta- şımamaktadır. Bugünkü uygulamada, sinema yoluyla şehvet sömürücülüğüne karşı Türk Ceza Kanununun 526. mad- desine başvurulmaktadır. Bu madde, yetkili makamların kanun ve nizamla ra aykırı olmıyarak verdikleri emirle- re uymayan kimselerin bir aya kadar hafif hapis veya 50 liraya kadar hafif para cezasına çarptırılmalarını öngör- mektedir. Ancak, şimdiye kadar bu madde daima para cezası olarak uy- gulanmış ve bunun da âzamisi hiçbir vakit kullanılmıyarak, çok kere 5-10 lira ceza takdir edilmiştir! Yeni yeti- şen gençlerin, çocukların, cahil vatan- daşın en ilkel duygularını kabaca sö- mürerek kazanç sağlama karşılığında ve yüzbinlerin döndüğü bir konuda 5-10 lira para cezası!... Bu, şehvet sömürücülerini yollarından döndürmek şöyle dursun, onları bu yolda teşvik et enin en kestirme yoludur ve hukuk edebiyatından çok Ripley'nin "ister inan ister inanma" serisinde yer alma- ga lâyıktır. Unutulan madde Nitekim bu cezanın bir ibret değil bir teşvik niteliği taşıdığı uygulamada kendiliğinden ortaya (o çıkmıştır. Şeh- vet sömürücülüğünün en koyusunu yapmanın bedeli 5 -10 lira. hayli bile medin en fazla 50 lira olunca, beyaz- perdemiz en bayağı çeşitten şehvet sah neleriyle dolup otaşmağa başlamıştır, İstatistikler, bu yeni "seksüel prodük- tör"lerin nekadar hareketli bir çalış- içinde bulunduklarını açıkça koymaktadır. 1962'nin ortasından 1963' ün ortasına kadar uzanan 11 aylık dö- nemde sansür heyetinin kararlarına aykırı davranmaktan ötürü 201 yerli film için kamu dâvası açılmıştır. Bun- lardan yalnız 45'i İstanbulun hissesine düşmektedir. Bu dâvalardan 16'sı Af kanununun kapsamına girmiş, ikisi beraatle sonuçlanmış, o öbürleri hâlâ sürüp gitmektedir. 1964'te kamu dâ- valarının sayısı yukarıdaki orakkamı da aşmıştır. İşin şaşılacak yönü, şehvet sömürü- cülüğünü önlemek için konuyla asıl il- gili kanun maddesinin niye harekete geçirilmediğidir. Çünkü konuyla ilgili kanun maddesi 526. madde değil, 426 maddedir. Bu madde "müstehcen ve- ya hayasızca sinema şeritleri"ni sine- AKİS, 19 MART 1965 malarda ve buna benzer umumi yer- lerde oynatanları, bu filmleri dağıtan- ları, satanları, yapanları, çoğaltanları, ithal veya ihraç edenleri, hattâ Tür- kiye içinde bir yerden bir yere nakle- den veya ettirenleri, bunların ticareti- ni kolaylaştıranları bir aydan iki yıla kadar hapis ve 15 liradan 500 liraya kadar ağır para cezasına çarptırmak- tadır. Görüldüğü gibi, madde son de- rece açıktır. Kaldı ki, yukarıda sözü, geçen 526. maddenin bir yerinde "fül ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde" kaydı konularak, yetkili omakamların kanun ve nizamlara uygun kararlarına aykırı hareketin -yâni sansür heyeti- nin kararlarına aykırı hareketin- dışın da bir suçun olup olmadığının araştı- rılması gerektiği kanun uygulayıcıları - nın dikkatine sunulmaktadır. v ama, bunun yanısıra iki yıla kadar ha- pis cezasının oDamoklesin kılıcı gibi asılı bulunması şehvet sömürücülerini suç işlemeden önce 426. maddede oldu gundan çok düşündürecek nitelikte- dir. Görülüyor ki, şehvet sömürücülüğü ile etkili şekilde mücadele etmek için, başka tedbirlere başvurulmadan önce, elde mevcut yetkilerden yararlanmak imkânı vardır. Madalyonun öbür yüzü İlgili makamlar şehvet osömürücülü güne karşı ciddi olarak harekete ge- çer, eldeki mevzuatı hakkiyle uygula- mağa başlar, hattâ bu yetmediği tak- dirde yeni ve daha ağır ceza hükümle- ri isterlerse, .bunun tek sorumlusu- nun sorumsuz sinemacılar olduğu söz götürmiyecektir. O vakit bunların za- rarı yalnız kendilerine değil, fakat cinsiyet konusuna ciddiyet ve sanat duygusuyla eğilmek (isteyen omeslek- taşlarına da dokunacaktır. Çünkü bu konuda bir kere müdahale yolu açıldı mı, bunun nerede başlayıp nerede bi- teceğini kimse kestiremez Şehvet sömürücülüğü yapan sine- macıların meslektaşlarına vermeleri muhtemel büyük bir zarar daha var- dırki o da. resmi makamların elini si- nemaya müdahaleye alıştırmaktır. Bu- gün şehvet sömürücülüğünü önlemek diye başlıyan şey yarın filmlerin baş- ka yönlerine de uzanabilir. Ortada bir sansür heyeti olmasına rağmen film- ler sistematik olarak bir de Türkiyenin- her yerindeki mahalli idari ve adli makamların süzgecinden geçmeğe baş lar ve o vakit bugünkü sansüre rah- met okutacak durumlar ortaya çıkar. Bazı sinemacılarda bu kafa oldukça, sonucun buna varacağından da kimse SİNEMA şüphe etmesin. Bundan dolayı, bugün- kü sorumsuz şehvet osömürücülüğüne son vermek için herkesten önce sorum lu sinemacıların harekete geçmeleri, bu gidişe "dur" demeleri ogerekmektedir. Hem. kendi çıkarları da bunu gerektir mektedir. (AKİS: 181) 33