S İ Filmcilik Şehvet ticareti Son günlerde gazetelerde, sinemayla ilgili haberlerin çoğu şöyledir : "A' da oynatılan "B" adlı film müstehcen görüldüğü için afişten kaldırılmış ve sorumluları hakkında savcılıkça ko- -uşturma o açılmıştır...", "C"deki "D" sinemasında seyirciler (o dağıldıktan sonra kasabanın eşrafından bazıları- nın bir araya toplanıp yerli o filmlerin açık saçık sahnelerinden derlenmiş bir filmin gösterildiğinin ihbar edil- mesi üzerine polis sinemaya ( baskın yaparak "filmle oturak âlemi" yapan- lar hakkında takibata geçilmiş-ve du- rum adliyeye intikal etmiştir..." "Sav cılıktan alınann bilgiye göre, malarında oynamakta olan 'F' ve 'K' isimli filmlerde müstehcen sahneler olunduğundan il sansür ie o natılmaları yasaklanmıştır Bu haberler, birkaç yıldır süregelen, son zamanlardaysa gittikçe azıtarak güze batacak bir şekil alan bir şehvet ticaretini açığa, vurmaktadır 27 Mayıs devrimini izleyen günlerde sansürün geçildiği sarsıntıdan yararlanan bazı sinemacılar, seyirciyi sömürmek için en kestirme yol olarak bunu seçmişler dir. İkinci sebep film sayısının baş- NEM A döndürücü bir hızla artışıdır. Bu du- rumda rekabet kızışmış ve bu kızışan rekabette seyirciyi avlamak için yine en başta gelen çarelerden biri, şehvet sömürücülüğü olmuştur. Nihayet bam başka bir açıdan da olsa, aşk ve cin- siyeti gittikçe daha serbest ve cüret- kâr, kılıkta ele alan dünya sinemasının genç yönetmenler üzerindeki etkisi de buna katılabilir. Şüphesiz bu sonun- cular öbürleri gibi cinsiyeti bir sö- mürme aracı olarak almak istememiş- lerdir. Ancak bunların "sanat yap- mak" niyetleri, şehvet sömürücülerine bir basamak olmaktadır. Bu genç yö- netmenlerden çoğu, sırf cüretkâr cinsi yat sahnelerini filmlerine; koymak için zaman ye zemin gözetmeksizin zorla- malara başvurmakta, sansürde kesil- miş filmlerden alınma fotoğrafları der lemek şeklinde son zamanlarda dünya sinema yayınında moda olan kitapları ana kaynak olarak kullanmaktadırlar. Tabiatiyle gerek bu kitaplar, gerekse genç yönetmenlerin, bunlardan aktar- dıkları görüntüler, şehvet tüccarlarının elinde çok kaba, hattâ tiksinti verici kılıklara girmektedir. Sansüre nanik Şehvet sömürücülüğü yapan bu sah- neler, kuş uçurtmamakla ün salan Beyaz perdede aşk Dışardan gelen özenti 32 sansürümüzden nasıl geçmektedir? Burada herşeyden önce sansürün öl- çüsüzlüğü, prensipsizliği rol oynamak tadır. Sansür devlet memurlarından meydana gelmektedir ve bunlar esen rüzgâra göre yön değiştirmekten baş- ka marifeti olmayan kimselerdir. Bu- gün ak dediklerine yarın kara derler. Bir zamanlar, zorunlu hallerde bile "ulan" kelimesinin filmlerde telâffu- zuna tahammül edemiyenlerin, dört- beş yıldır baştan aşağıya en sunturlu argo kelimelerle dolu filmlere izin vermeleri; filmde söz gelimi "piç", "kahpe" kelimelerinin kullanılmasını yasaklıyanların sonra bu kelimelerin film adı olarak afişlerde kocaman harf lerle boygöstermesine maları artık olağan sayılmaktadır! Fakat doğ rusu istenirse, şehvet sömürücülüğün- de sansürün pek kabahati yoktur, ola- maz da... Çünkü sinemacılar sansürü bu bakımdan öylesine önemsememek- tedirler ki, ya bu sahneleri sansüre gönderdikleri, kopyaya (Okoymamakla, sonradan filmi piyasaya çıkarırken ek- lemekte, ya da sansürün bu sahnelerin filmden çıkarılması kararını dinleme- mektedirler. Sansüre bu meydan oku- yuş öylesine cüret kazanmıştır ki. es- kiden sansüre gönderilmiyen veya san sürce çıkarılan sahnelerin sonradan eklendiği filmler, belki sansür heyetin- den bir üyenin gözüne çarpar diye An- kara sinemalarına "arınmış" şekliyle gönderilirken, şimdi buna bile önem verilmemektedir! Sansür, "nazari" o- larak o eski kuş uçurtmazlığında de- vam etmektedir, ama sonuç bakımın- dan havaya pala sallayan bir insanın gülünçlüğündedir. Sansürün eski hışmı ancak, suya sabuna dokunan toplum- sal meselelerde kendini o göstermekte- dir! Fakat buna da pek lüzum kalma- maktadır, çünkü bu konuları ciddi ola rak işleyen pek az film, pek az sahne vardır. Cezasız suç Sinemacının sansürü "tamamak" cü- reti nereden gelmektedir? o Önce sansürün bugünkü Anayasa düzenin? aykırı oluşundan. Gerçi Anayasa Mah- kemesi sansür tüzüğünün -daha doğ- rusu bu tüzüğe temel olan kanun mâd delerinin- Anayasaya aykırı olmadığı- na karar vermiştir ama, bu kararın Anayasa Mahkemesinin "talihli" ka- rarlarından olduğu söylenemez. San- sür tüzüğü herşeyden önce sağduyuda ve vicdanlarda mahküm olmuştur ve bunun böyle olduğunu yine en iyi, san- sürcüler bilmektedir. İkincisi, sansür heyetinin karar vermek yetkisi vardır, Sansür üyeleri bu konuda ilgili makam lara ancak uyarmada (o bulunabilirler AKİS, 19 MART 1965