Teknik güçlükler Yy unlumuzda böylece başlayacak ilk "ticari" televizyon (yayınlarında ne gribi zorluklar bulunacaktır? Bu- nu anlayabilmek için televizyon dal- galarının yayılma özelliklerine bir gö zatmak gerektir. Televizyonun tabi- atı icabı çok kısa dalgalarla -veya çok yüksek frekanslarla, yani VHF- yapılması zorunluğu vardır. Bu cins- ten dalgalar ise diğer radyo dalgala- rı gibi dünyayı çevreleyen "iyonos- fer'den yansımadıkları gibi, aynen ışık dalgalarının özelliklerini taşı- akta, yani önlerine gelen yoğun ci- simlerin veya tabakaların ardına ge- çememektedirler. İşte televizyon yayınlarında zor- luk çıkaran yön de budur. Bu sebep- ten, birbirini göremeyen iki nokta a- rasında televizyon (yayınlarını gön- dermek ve almak hemen hemen im- kmsızdır. Bunun istisnaları varsa da, hiçbir zaman kaide hükmünde değil- dir. Genellikle 50, en çok 100 kilo- metrenin daha üstündeki mesafelere televizyon yayını yapabilmek ilgin, te- levizyon istasyonunun yayınlarını a- lıp daha ilerideki istasyonlara ileten "röle istasyonları"nın aracılığından faydalanılır. Böylelikle, mesela İstan- bulla Ankarayı televizyon yönünden birbirine bağlamak ve aradaki bütün kasaba ve köylerin de yayınlardan faydalanmasını sağlayabilmek için en asından 3-4 röle istasyonuna ihtiyaç vardır. Televizyonla -aslında çok arı- zalı ve yurt köşelerini birbirinden a- yıran yüksek dağ silsileleriyle kaplı olan- Türkiye yüzeyinde yayınlar ya- pılabilmesi için gerekli röle istasyon- ları sayısının bunun çok üstünde ola- cağım tahmin etmek güç değildir. Bir röle istasyonunun ise 50 bin do- larlık döviziyle birlikte tam 2 mil- yon liraya çıkacağı er İşin mali portesinin büyüklüğü de meydandadır.Yalnızca üç büyük şeh- rimizde -Ankara, İstanbul ve İzmir- kurulacak bir televizyon saplanmıştır. Buna, herbiri 2500-3000 lira kadar tutan alıcı cihazların bede- dahil değildir. Bunun sayısı da, mevcut radyo aboneleri sayısına oran 250 bin civarında tahmin edilmek- eder Öte yandan.televizyon alıcı cihaz- lar çeşitli ve çok sayıda elektronik çevreler ihtiva etmekte ve büyük öl- üde pahalı malzemeyle yapılmakta- dır. Bu sebeple, radyo alıcılarına o- tnla televizyon alıcıları çok pahalı olacaktır. Ayrıca, daha karışık ve hassas bir yapıda bulunması yüzün- den, Türkiyede yapılmalarının, hele tamir iğlerinin hayli güçleşeceği de gerçektir Plâncıların yanıldıkları nokta göçükler karşısında akla gelen ve bu konuda ileri durumdaki bütün ülkelerde de aynen uygulanmış bir çare, Televizyonun önce en büyük birkaç şehirde -meselâ Ankara, İstan- bul ve İzmirde- kurulması, sonra a- radaki bölgelerin yayından faydalan- dırılması, en sonunda da bütün yurt köşelerinin televizyona (o kavuşturul- masıdır, Buna karşı, özellikle Devlet Planlama Teşkilâtı uzmanlarınca ö- ne sürülen ve bazı çevrelerde de ta- TELEVİZYON sinin yüzdeyüzü tarafından izleneme- mektedir. Bu ülkeler arasında İngil- tere gibi arazi yapılışı ve topografik şartları yurdumuza oranla çok daha uygun bulunan yerlerle, elektronikte çok ileri durumdaki Fransa ve Al- manya da vardır. Şu duruma göre, öne sürülen sebep kuvvetli ve yeter- değil, ekonomik mukayeseler ve he- saplar rol oynar. Televizyonun bugünkü durumda Türkiyeye faydalı ve lüzumlu ooldu- gunu meydana çıkaracak bir tek he- Bir televizyon yayını ekranda Darısı raftar bulan fikir, gitilmeye muhtaç kütlelere (o ulaşa- mıyacağı" ve bunun ise "sosyal ada- let ilkelerine aykırı" düştüğüdür. An- cak bu yargının zayıf tarafı ilk ba- kışta görülmektedir. Çünkü ayni yön de düşünmekle büyük şehirlerin mâ- lik olduğu bütün avantajlardan, hat- tâ elektrikten, sudan, havagazından, muntazam hastahanelerden, o asfalt yollardan, şehirde yaşayan o vatan- daşları -suf büyük kütle bunlara he- nüz mâlik bulunmuyor diyerek- mah- rum bırakmak gerekirdi Nitekim büyük, zengin ve ileri ül kelerin birçoğunda bile -bugün dahi- televizyon yayınları vatandaş, kütle- "yayınların asıl e- başımıza sap tarzı vardır: Ticari bir şekilde kurulup işletilecek bir sistemin mem- leket ekonomisinde yaratacağı büyük canlılığın, bu yüzden' açılacak yepye- ni ticaret ve endüstri alanlarının ya- pılacak yatırımları ne oranda geriye ödeyeceğini (o hesaplamak... (Yoksa, yalnızca bu yüzden memleketten çıka- cak dövizi düşünüp bu medeni araçtan halkımızı mahrum etmeğe kalkış- mak, meselâ başta binek otomobil- leri olmak üzere, naylon eşyaların, bugün dışardan gelen akaryakıtla Ça- lisan yeni dizel elektrik lokomotifle- rinin ve daha birçok faydalı yenilik- lerin memlekete girmesini yasakla- maktan farksız, garip bir tutumdur.