— a beri içinde yüzdükleri tşslzhk Ve se- fı.lrâ n yakalarını kurtarı e ür. O küçük ve fakir kasaba halkını Önce nefretle irkilten bu korkunç tek V£ git gide herkese umümi bir kur- tuluş ca.resi hatta kasa! şerefi namına tamiri icabeden bir eski hak- sızlık gibi görünecek ve sonunda kan- h zıyaret._ hedefini bulacak, “para' halkına o “müşterek cina- yet"ı 1şletecekıır Sahnedeki oyun. l) iyes 2 bölüm” olarak ilân edilen “Bir Ziyaret”in bu başlık altı kay- rrenmatt'ın hicvindeki bir dram halinde sahneye koymaktan kendini alamamıs. u yüzden sırası geldikçe seyird- yi tatlı tatlı guldürme icabeden neler. komik durumlar layık: Polis gı”bi komedi tipleri olarak ele alınması gereken şahıslar. dram e€eş- hası imişler gibi kasıldıkca kasılıyor- lar. Buna Komedi Bölümü sanatkâr- larının, kömedi oynamak pek basit bir Şeymiş zannıyla, “dram eğe” de muktedir. olduklarını fırsat düş- tükçe isbat etmeği asla ihmal etme- yen tiyatro anlıyıŞIanm da ilâve &- dersek, temsilin n fğar bir havaya büründüğü kolayca anlaşılır. ekor ve mizanseninm de Dürren- matt'ın eserine hiç uygun düşmeyen bir Üslüb, daha doğrusu üÜslübsuzluk, manzarası arzetmesi “Bir Ziyaret”i Komedi Bölümünde mümkün ol cok uzağında bırakmıştır. Kalabalık eşhasın düzensiz hareketleri, — giriş çıkışları gibi, bir külçük kasahayı tasvir için meyi baştan başa kaplayan o gıcır ve azametli fabrika siluetleri ve baca- seyin Kemal Gürman “Bir Zivaret”i & sade, daha cıpla.k daha zürm tüsüz ama daba “dimeği.” “riyazi”, daha da telkln edici bir do- kor ve mizansenle sahneve koymuş olsaydı eserin havasına da. özüne de daha iİyi, daha ileri bir ifade şekli ver- mîş z a beraber, bellibaslı Toller- dı—n Alfrcdl aynı Hüseyin Kemal Gürmanın doğru ve isabetli bir “ton”- la canlandırmıo olduğunu teslim et- n Muvahhlt ilk bakışta kendısı icin bi- il k Klara 7ahmaeyan romnde. si_lık kaldı. Si- BUk kaldı. cÜnkü senelerdenberi vod- vi? kahramanlarımı çeyrekasır önce- ki komedi anlayışıyla oymya oynıya, cok nüsanslı kompazisyon rollerinin di tecrübeli ve kaabiliyetli bir sanatkârdan neler istediğini. neler beklediğini farketmez olmuş gibiydi. - AKİS, S KASIM 1959 Dığer ıpüerd_u Helediye Reisi'nde Reşi Öğretmen'de —Mehmet Kıra..a. Batler'de Kemal Tözem, yanlış tefsire de dayansa canlandırdık ları eşhasın realitelerine inanmaktan ve bir kere inandıkları bu realiteleri küusursuz bir sekil içinde ifade etme- ğe çalışmaktan geri kalmıyan sağlam meslek duygularıyla, neyi niçin yaptığını, niçin söylediğini pek bilmeden hareket etmekten bü- yük bir rahatsızlık duymıyan bir fi- gürasyon kalabalığından öteye gide- bilmiş değildi. Salıncakta iki yıldız. on senelerde hulk ve tülunat tiyat- rosunu yeni ve p bir ifade şektiyle devam cttırmiş oıa'n Karaca Tiyatrosu, —Muhsin Ertuğrulun eli değiverince, İstanbulun bir numara- h sanat tiyatrosu haline gelmiştir: Böyle bir sanat tiyatrosunda han- gi sanatkâr çalışmak, istidat ve kaa- biliyetini yeni yaratış imkânları için- de inkişaf ettirmek ve gerçekten “bir şeyler yapmak” istemez? İşte eski Küçük Sahnenin, Devlet, Şehir ve Karaca Tıyatrolarının bellibaşlı de- Kerleri, Yıldız ve Müşfik Kenterler, Nevin Akkaya. Lâle Omlokıu şm: ran Güngör, Aysel Gi Yüce, Şükran Akın, Sadrl Alışık Be— İHm Özcan, Turgut Boralı hep orada- lar Bu karma ekipte, şimdilik karma- ya girmemiş görünenler Kenter kar- deşlerdir. Sebebi de basit: Eşhası iki kişiden ibaret bir piyesle — mevsimi açmışlar: Willlam Gibsonun “Salın- cakta Ikı Kişi”st kudan başlıyarak bütün Av- yat değeri olduğu iddia edilemez. Ne muhtevası, ne de şekli bö:; iddi- aya hak vermez, Salınc. i Ki- şi” ikinci dünya harbin ce de başarılı örnekleri görülm! ak 80 da benzerleri — coğalmıya rkek münasebhetle- emen daima meşhur sanatkâr ç'ftler jcin düşü- nülüp yazılma piyeslerden bir yeni- si. Şu var ki Üc perde boyunca bir kadınlş. bir erkek. gecici bir kader ortaklığından başka müşterek bir bağları olnııyan İki insan, arasında devam edip giden bu salıncak yarışı- nır müellif sey'irciye. sıkıntı vermeden, al gşetmeden Sseyrettirmeğe muvaffak olacak kadar usta. î" ıldırla Müşfik Kenter bu salıncak yarışını gerçekten gıpta edilecek bir rahatlık, bir sadelik, bir tabillik ve tesirlilikle, hep aynı “hiza” da uça- rak yürütüyorlar. Oyun tarzlarında (yalnız ikisi arasında kaldığı icin) sahnelerimizde bir esini daha görme- &e imkân öolmıyan görmeğe de alışık olmadığımız cok ölcüli cok hesap- h olduğu haldi en tabil ilfa- e şekline kavuşmuş hissini veron, küçük festinden, en küçük bakışınd! en keskin ve burux 'ân'larına kadar topyekün bir —beraber yaşanmışlık var. Her gün te.—:ur ettikleri bu “ic ve dış yaşama” güÜcüÜnü, aynı bera- berlik icinde, bütün incelikleri ve em- tetiği ile her temsilde komyahılmek -“ikl yaıldız” olduğunu farketmekte gecikmiyorlar. 4 Fransa Sartre'ın ssn eseri ean-Paul Sartre'ın Parisin Röne- sans Tiyatrosunda tems!l edilmek- te olan en son piyesi “Les Söguest- rös &' Altona”yı seyredenleri, yazâr hakkında büyük şaşkınlığa uğratan lk şey onun bu eserinde ondokuzun- ra has bir tiyatro tekniği Kkul- lanması olktu. Hattâ Sartre’m en ı- teşli hayranları bile ese tiyatro tekniği içinde mütalâa etmen- te güçlük cekiyor ve onun bukadar geri bir tekniğe niçin müracaat etti- ğimi kendi kendilerine sorup duruyor- ardı. Sartre'dan bekledikleri hep yenilik, langıçtan du. Halbuki hiçbir tiyatro eseri ka yazar, dört yıl sonra büyük bir haya) kırıklığına uğratı- yor, onların güvenlerini sarsıyordu. “Les Söguetris d' Altona' da us- taca kurulduğu söylenemeyen sahne- ler, bol bol yamıp sönen ışıklar. me- bir hava alablldiğlm yapısı da o ka- dar sağlam denileblir. “Les üeströs d' Altona” bir Alman fabrikatörü ile fabrikatörün ölümünden sonra geride bıraktığı iki” oğul, bir kız ve gelinden ibaret aild- sinin hikâyesidir. Yazar, seyircin bütün dikkatini bu piyesinde Alman fahrikatörlünün Ka'nın işlerini kimin elin sının iyf olacağı — meselesi toplamaktadır Küçük *çalışkan Fıkıt çok gene ve bu İşlerin idaresi htisusunda fazla tec sizdir. Bü- YüÜk oğlu Frantz mbnkala.n idare bahsinde bicilmiş kaftandır. Fakst gson on yıl içinde inzivaya cekilmiş, memlaketinln harpten sonra kalkın- rogğraminı lizumsuz göretek evin cn u.ıt katındaki bir odada düşüncele- r!vle başbağa kalmağı tercih etmis- Hattâ onun babasırnıri fabrikala- Yındnn utanıt d* yduğu dahi söylene- bilir. Savas omun düşüncelerinde -hbü- yük deHŞim'kler yapmış nasıl olsa yıkılacak ra yaprmağa niçin devam efmek xerekt*lğ!nl ken- di kendine sormağa başlamışt |