üne bıra kmaktaşi unlar bana babamdan 'kaldı... Za Ve ben yola ke B ten çocukluğumdanberi benim il hakikaten isg; 1 ie merakım vardı. Babamın ölümünden peni eme YA nra büsbütün sardı. Talih yüzüme ni yürüyebilirde li ie Karımın zevkleri de bana uydu... ticey bk z İS eraber uğraşıp duruyor çıdan yeni şikş Panjurlarından balık 5 ışıkları a dayana dayan; an geniş salon, dikkatle, özenerek Fakat ne yap A5 öşenmiş antika eşyalar, büşük çini mi beklemekten, i,. biblolar, kristallerle doluydu. yerek, sızlananı ii mi, ve demin İsraber büyük vitrinin önünde durmuş, ni unutmuş; henlara izahat veriyordu her adım başın — Şu çini tabağı görüyor musunuz ? mesafe uzadıkçğ. kadar güzel renkleri var. Nakışlar na küfür ederdipdaki ahenk eski zaman sanatındaki mobil görünse, Bistünlüğü gösteriyor. Fakat ne yazıkki zer, mükellef hhğtün güzelliğine rağmen kıymeti yok- lerine dönen vur... , yorgunluğumlı. Dostlarından biri hayretle sordu! i gözüme batu — Masıl olur başka birşeyi Ev sahibi gülümsedi: Bir tanıdığa ri — Evet, dedi. Maalesef öyle... D.k- boynumu, bir diatle bakarsanız çatlak olduğu, bu çat. gözüme ilişen şakları tutan gümüşlerin uçlarını gö- r hakaret telâyörsünüz.- eğiyordum. Biri 2 eğilerek vitrinin içinde enn. İlki sedat glüran çini i tabağa dikkatle baktılar, Galiba üçüncü ği erinden biri: zip — Yazık, dedi. imi evin içinde yanında birkaç misatıriyle Hakikaten çatlak, 1 ibi ildi peki ama, nasıl oldu da böyle kiymetli Re AŞİ *i e bir dikkatsizliğe kurban git- geç uyanarak iL sahibi, vitrinin ecek İ Metlağına döndü: #. — Bu tabağın başından garip bir nacera geçmiştir. Ke içerken adaş baykuş Sebamıs size anlatırım ini ve gölgelere Geniş salonu iyir ağır dolaşarak i karşıladı: o abloların, tahta üstüne oyma yazıların ni merak ettimâstleri (Ocam fanuslu (oçalarsaatlerin münde duruyorlar, ev sahibinin izaha» Apı dinliyorlardı. cardaşım, dedir” p.,, cam kapağını e Juların arasından sızan güneş nra iki üç daki klanı kararırken; ev sahibi, misafirles inde yürüdüm. İğp. dinlenmelerini rica ederek köşe- ağaçlar ne tleki büyük divanı gösterdi. Misafirler ı. Derken, birğturdular. Kendisi de karşılarındaki içi rdurdum. Bir int dibası kaplanmış, yaldızlı alçak isini bırakark "koltuğa yerleşti. Koltuğun yanında, rdi. Bir iki dakayakta duran küçük bir Hintli heykeli omobil de yetifiyardı. Elini onun sarığı üstünde dos . O kadar neştilaştırarak, parmağını gözlerinden birine adar iyidim ki İdokundurdu. Tam © sirada, uzaklarda el geceyi ömrübir zil sesi duyuldu. Biraz sonra salo- nun kapıs inda temiz kıyafetli bir biz- metçi kız göründü, * Ev sahibi: Ye — Kahve dedi. bkah ik Fizmetçi kız, hafıf bir baş eğişle çe- kahkahanın birdenbire yazl i. Aradan beş dakıka geçmişti. Hiz- i kız tekrar eşikte belirdi. Sessiz EMİR mL misafirlere yaklaştı. Elinde, arları oymalı bir toprak tepsi vardı. nl derleyip gPincanların hepsi tek tek ve antikaydı. biz kahkaha çi ve biri, büyük vitrini işaret mdı|, a 3is parıltısı an CİN TABAK Yazan: Cahit UÇUK — Çini'tabağın b kâyesini anlata» caktınız, dedi. > sahibi, gülümsedi: k eski bir hikâye, büyük ba- bam YE Diyarbakırda valiymiş ve o zaman uzaklardan gelen kervanlar orada konak yapar. mallarını satarak tekrar yollarına devam ederlermiş. İşte, büyük babam şu çini tabağı o kervan tüccarlarından almış, daha birçok e ler, ei Die ve saireyle ber. Dör duvar çevrili, havuzlu a bir e oturuyorlarmış. beri bahçesi Taş odaların pencere içleri, ocak üstleri, odalardaki raflar antika kâseler, tabaklar, bardakle:la doluymuş. Diyar. bakırın sıcağı malüm, o zaman akrep ve yılanı da pek bolmuş. Babamın aba- noz renkli dadısı, bütün tenbihlere rağmen söz anlamaz, karanlıkta elini do- laplara sokar, terli ye içine bak- madan gyer, bir yat koparırmış. Çünkü muhakkak e yabut ayağını akrep sokar; bazan da avlunun taşlarına, serinlemeğe çıkan basarak yaygarayı bırakırmış. söylemekten maksadım, Diyarbakırın o zamanki yaz mevsiminin çok korkulu, heyecanlı, hattâ tehlikeli geçtiğini an- latmak. Sinirli ve zaif bir kadın olan büvükannem, dikkatsizlik o yüzünde ikide birde akrep zeh riyle moraran, tedavisi için uğraşılan dadının, geçir» diği tehlikelerin, her dakika kendisi» ip ar Ge Çünki, üst tabağın içinde kalemi uyuyan büyük bir yılan yatıyormuş. bulacağı korkusiyle büsbütün asabileşmiş... üyükbabam, karısının sıhhati için, serin köylerden birine göç Kendilerine ka- dar yatak ve lâzım olan eşyaları alarak çıkıp gitmişler... Orada da rahat etmek imkânını bulamamışlar. Bir gece tavan- daki direklerin arasından büyük bir yılan üstlerine düşmüş, büyükannem kudan ölecekmiş, Neyse, mevsim içlüklerle sona erip şehire in eri vakit; büyükbabam karısına: — Hanım, demiş. Bizim antikaları elinle yerleştirdiğin yüklükten, sepete elinle çıkaracak, yerlerine sıralıyacak ve yerleştireceksin... Büyükbabam, rica karışık emirle. stmeğe karar vermiş. bastıran misafirler, büyükannemin çi. nilere bakmasına mâni olmuş. Akşam eee gelince, ilk işi çinileri sormak olmuş, karısının cevap verme" dığini görünce köpürmüş, hiddetlenmiş. Bunun üzerine büyükannem, yorgun. lağu unutarak yüklüğün bulunduğu sandık odasına koşmuş... Kocasının öf- kesiyle öfkeli bir halde yüklüğün kas pısını açmış. Vakit akşam, odanın küçük pencerelerinden sızan loş ışıklar dola» bın içini a kâfi değil, Bir gördüğür üz büyük çini tabağın içi ken dinden daha küçük ööbaklarl deveyi Büyükannem, o hiddetle eğilerek, iE bağı yakalamış, kaldırmış... O evin içinde keskin bir feryat ve bir şangırtı duyulmuş, ses büyükannemin bulunduğu odadan geliyormuş. Bütün ev halkı e koşmuşlar, Büyülan yerde rçalanmış antika çini ta* bakin Er, baygın En Ayıltmak için saatlerce uğraşmışlar, günlerce emme ilk konuşabildiği zaman anlatm op tabağı yer. den kaldırıp yüklükten çıkarınca, gayri ibtiyari üstteki tabağa bakmış. İşte o zaman çığlık atıp elindekileri bırak» mış. Çünki, âst tabağın içinde çörek- De diy büyük bir yılan yatı- yorm Ev bi ibi, sustu, Salona karanlık Semi Arkadaki elektrik düğmesini çevirdi, tavandan sarkan kristal avize binbir renk oyunu yaparak yandı. Sa» lonun dörtbir yanını dolduran kıymetli eşya bu ışık tufanı altında kamaştı, Ew sahibi, ei ktı; — Büyükbabam, kırılan çinilerin içinde tumirle düzelecek Gi tek parça olarak bu tabağı bulmuş Gülerek sözünü tam aladiz ; — Karım bu hilayeyi bilir, kimseye el sürdürmediği kıymetli çinilerin her sabah toplarını. Zi rken, kendisini kor- eN de De De yolan özece ikkat eder ve daima bir yılan şüphesini duyarak korkarmı; & Gi