Avcılar kadar tatlı hikâye anlatan olmaz, fakat anlattıklarının yüzde doksanını veresiye i z TT otuz yıldır avcılık ediyorum, > İskat bu kadar büyük gaflete düş- medim. Koca domuz, önümden salına salına geçti de kılına bile dokunmadım. Hem de domuz avına çıkmıştım. — Korktun — Yok yahu... Neden korkayım? do- muzu tanıyamadım. Anlamadım ?.. — Efendim, vakit geceye yaklaşıyordu. Biz Yahudi Çiftliğindeydik, Sağımızda, solumuzda mandalar yayılıyorlardı. Biz el, syak çekilsin diye bekliyorduk. Domur- İsrın s ya gelme vakti yaklaşınca ava çıkacaktık. Domuz çok hassas hayvandır. Üç, dörtyüz metreden insan nefesini duyar, gelmez ve kaçar. Bu sebeple bulunduğu- muz yere domuz geleceğini hiç ummuyor- dum. Bir aralık on metre kadar ileride dev gibi bır karaltının hareket eltiğini, sonra da mandaların su içtikleri ağaç ya- lağa dığru ilerlediğini gördüm Ben onu, yayılan oamdalurdak birisi sanmıştım. Arka'laşını — Haydi Mahmut, dedi. Domuz geldi, ne duruyorsun, ateş etsene. Bende kül yutacak ağız var mı? vurur muyum hiç elin mandasını? hemen ters- ledim. : t işine be... Alay mı ediyorsun, domuzun işi ne burada? — Domuz vallahi yahu,.. feği, ben haklıyayım musibeti. — Deli misin ulan.. herifin mandasını mi öldüreceksin? — Ne mandası çekileli yıl oluyor. Biz uandaydı, domuzdu derken hay- van ' bizi hissetli, çalıların içine doğru uzaklaştı, gözden (kayboldu, gilti. , biz işi inada bindirmiştik. O, domuzdu diyor, ben mandaydı diye inat 10 Ver şu tü. kardeşim, mandalar m eli, derler. ediyordum. Gidip çiftlik kâhyasını bul- duk, sorduk. — Mandalar manda kalmadı. Fakat ben yine dediğimden şaşmıyor- dum. — Öyle ise köylülürin mandasıydı o. Herhalde domuz değildi, dedim Arkadaş ta inatçıydı. — Manda ise oralardadır. Gidip ara- yalım, teklifinde bulundu. tamam dedi, mer'ada İkimiz de tüfeklerle köpekleri yanaş- malara bıraktık, ilerideki çalılığa daldık. Belimizdeki kalın yüzlü avcı bıçakla- rından başka silâhımız yoktu. Çalılıkia üç beş, dakika kadar ilerlemiş, i erlemeniiştik ki birdenbire bir çatırtı işiltik ve koca bir domuzun, bütün heybelile bir karahelâ gibi kendisini üzerimi'e attığını gördük. Canhavlile ve insiyaki bir hareketle arkarlaş, kendini sağa İırlattı, ben de ken- dimi sola altim ve domuz orlamız'lan hışım gbi geçti, gilti. Eğer bis an oldığumuz yerde ka'say- dık ve kendimizi yana fırlatmasaydık iki- — İşte, ben bu Zümrütan- hasına avlamıya muvaffak oldum, der gibi... AVCILAJ Va mizi'de çiğniyecek, canımıza okuy | Fakat domır, burnunun dikine sik tarala sapmaz, sapamaz. Bizi ku oldu. Yoksa ei çoktan ci bulunuyorduk. bi Avcılar kadar tatlı hikâye anlı | muz, İakat anla'tıklarının yüzde dol | veresıye dinlemeli, derler. Avcilard? nu biliyorlar. Bildikleri halde hep macera anlatmak zevkinden de kenğii alamıyorlar. k ör buda olmasa avcılığı! nası kalmaz, diyorlar. Tek bildırce. iki liralık cephane harca.. avcı bir insanın bütün ömründe yürüyeni kadar yol yürü, bir o kadar ger, Ü imanın gevresin. Sonrada tek bili” eve dön. ! E oğlu senin av bulamadığını bö beceriksizliğine hükmeder, sanırl, sürüye rastlatın da beceriksizliğin I den ancak bir tanecik kuş avlyi, Avcı için, o tek bıldırcını kiymeli , mekten başka çare yoktur. Hemi, macera uydurma'ı, şöyle olduydu,| gittiydi demeli, heyecanlı bir hikâyt | malı, elindeki tek bıldırcını da Zümi | kuşu gibi kemali a mului e gözü önünde sallayi — İşte, ben ba Zümrütanka b böyle bir maceradan sonra hayatın, sina aslamıya muvaffak oldum, deyi bir eda ile yürüyüvermelidir. O. ij ğın hikayeye inanır mı, inanmaz miigi bilmem. Fakat sen en büyük, roman müeliifnin bile hayalinden gi yen en heyecarlı vakayı yaşamı büyük bir zevkle anlalmış ve d olursun Üst tarafını süşünme. san o kadar düşünse avcı e Bakın, size bir h kâye anlalayığ