n Günler o kadar tatsız ve zevksiz iyordu yi Elmasla yaşadığımız yeni T sini ve hazzını bula- sasi” Yer akın akın insan» lar geliyor, kafileler halinde geçip gidi yorlardı. Bu kafilel kalabalığı arttıkça, açılarak gedikler büy arkada da çilemeden kalmış; hi emarlir sürülemeden unutulmuştu. Kadınlar fırpana sarılmış, dört beş yaşındaki çocuklar düvenlere okurtulmuş, mahsulü kaldırmaya uğra şıyorlardı. Bostanlar tamamen harap olmuştu. Gelip geçen kafileler. silip Giden, her şeyini kalanlar da basılı süpürüyordu yüz gidenlerin taraf üstü bırakmış, tahribatına uğramış; her bir ziyan ve zarar taununa tutul. muştu, Ağlayan gözler, inleyen yürek- ler, dua ile mırıldanan dudaklar, bas zan da inkisar, ve tazallümle hayıflanı» Memleketin bir sam yeli esmişti ve fakat Kim sürecek ve neticede de mem yorlardı. üzerinden arkası kesil» memişti. derdi ki bu belâ tam dört sene leketi dört tarafınden ateşe verece Biz de, isteksiz bir gayretle harmanı Son yığını kaldırmaya uğraşıyorduk. savururken, harmana bir jandarma tığ elindeki puslada benim de ismim Elimdeki yabayı Elmasa verdim. radı; vardı. İ yavrum! “artık herşey sana kaldı. Dedim ve doğru şubeye gittim. Daha pekçok akran gelmişti. Fepi- mizin meçbul bir neşesi vardı. Mem. İeketin bu yaslı havasından çıkıp cep» gümbürtülü, helerin gürültülü ve ölümlü tehlikeli siperlerine koşmayı, daha zevkli ve heyecanlı buluyorduk. Herkes biribirine takılıp şakalaşıyordu. Aramızda yeni nişanlılar, bir iki gecelik evliler de vardı, Ençok onlara musal. lat olup kızdırmak, utandırmak, mah- çup Uzunboylu, etmek suretile (o eğleniyorduk. yaşlı elinde bir defterle göründü o “Haydi doğru kışlayal, de bulunanları bir ve sedasız kışlaya gittik; Gidi da bir muamele filân olacak sanıyorduk. Hal. buki bizi koğuşlara doldurduktan sonra, kapıları kapadılar ye süngülü nöbetçiler diktiler. Bu vaziyet birden- bire fevkalâde canımızı aşktı, ve çok gücümüze gitti. Mahbusla bem d tp lara del sebebini anlamak için lâf söyleyecek, birşey soracak kimse unmadı. Nöbetçiler ise: ünahkâr Je 4 Z YAZAN: CEMAL ATAÇ — Biz ne bilelim hemşeriml emir böyledir işte, kimseyi bir yere bırak- mayın! dediler, Hepimiz hayrete ve hiddete müştük: «Bu ne demektir ? Biz vatan hizmetine çağırılıp elimizden dirgenleri, yabaları, (o fırmıkları (O bırakıp geldik. Eğer bizi hemen göndereceklerse bile gideriz; lâkin hırsızlar, kaçaklar, caniler gibi üstümüze kapıları kilitleyip, nö- betçi dikmek ne demektir?.. Buna düpe- düz kepazelik derler. Çağırın" zabiti ona söyleyelim...» diye bağıranların had ve hesabı yoktu. Hattâ bir aralık kapı- ları kıralım ve çıkıp gidelim diyenler de oldu. Yüz kişiden fazla idik. Hepsi bir heyecanla sarsılmıştı. En küçük bir teşvik kışlayı bile tarumar edebilirdi. Hemeri öne atıldım! — Yok arkadaşlar! kapı kırmak filân doğru değildir. Bu kapı Devlet kapısı, millet malıdır. Onu koruyan bir de asker vardır. Biz kapıyı kırsak bile, bu defa da nöbetçiyi öldürmek istersiniz. Çünkü o, bu kapıyı muhafazaya memurdur. Siz xor- larken © size ateş edebilir. Siz de onu yoketmeğe Halbuki onun günahı olmadığı gibi, bizde günaha gir- memeliyiz. Hele sabredelim bakalim elbet bir çaresi bulunur. Benim bu sözlerimi birçokları mu- vafık ve makul gördüler, ek âli Demir bey, arkadaşsın, her yolu bilirsin; ne dersen o olsun, Ancak uğradığımız bu haksızlı- gın sebebini de bizim tarafımızdan sen soracaksın. Diyerek çekildiler. Herbiri bir gruba girip yine Iâfa daldılar. Fakat benim de sinirlerim oynamıştı. Bu işe bir türlü yol veremiyordum. Bir aralık bir kâğıt yazıpnöbetçiye verdim. Bunu sabite göndermesini söyledim. Bir iki saat geçti, gelen vegiden yoktu. Birder bire aklıma birşey geldi. Bizi unda zamandır merak eden ailelerimiz, elbet bizi aramışlardır. Acaba onlara ne oldu ki kimse gelmiyor?.. Bu da ikinci bir galeyana sebep olabilirdi. Hiç şıkarmadım. Ben, yazdığım kâğıdın ceva- bını beklerken, kışlanın dış kapısınun önünde bir gürültü koptu. Kadın erkek sesleri e yükseliyor, büyüyordu. Nihayet bu gürültü avluya kadar yayıl- düş» çalışırsınız. sen okumuş bir sesimi dı, ve kışlanın avlusu velveleli bir kal balıkla doldu. Bir aralık bir silâh B il dı. Onu müteakip tabanca ve may sesleri biribirine karıştı Eyvâahi dedi her halde bizi görmeğe, halimizi sorg ya an e arasında mü deme oluy e Fena, daha şimdi biribirimize giriyoruz. Koğuştakiler ij bel rar ie anmışlardı Je oluyor, neler oluyor? bu sili iel "nedir? yoksa yoksa; her şeyi ifade eden yoksa idi. Herkes birden kapılara yükle diler. Kırdılar ve dışarı çıktılar. Nöhe çi bir tarafa çekilmişti. Gecenin ka; İiğında hâlâ tabanca sesleri gürlüyeçdi Herkes karma karışık bir şeyler bağıf yordu. Şuursuz ve delirmiş bir beji can vardı. Bütün sesimin bütün vetile bağırdım: — Hemşerileri.. oluyorsunuz! kime kurşun atıyorsun gâvur mu geldil.. Bu, ne demektir? si atanlar, atmasın. Hep birbirinizi Buna serserilik derler. Kğ Hamşeriler!., Gk silâhlar Bu e yerinde bir tesir yi Silâhlar sustu. Uğultu kesilir gibi olt Fakat şurada burada inleyenler vargi Hemen onların imdadina koşuldu. | etçi asker ve ahalidenbeş altı kii yaralanmışlardı. Bu manasız ve budali ca hareketin neticesi, böyle acıklı & muştu. Nihayet anlaşıldı ki gelenli nöbetçiler içeri bırak da münakaşa a nöbetçi mamışlar, aralağıi silâh davranınca ateş etmiş; bundan bünb tün Mi de. Nöbetçilere etmişler. Karşılıklı bir müsademe olmüj Biz yaralılarla uğraşırken, jandarma asker kuvvetleri kışlayı çepe çevre çif virmişler. Bizi buraya tıkan tü bu hadiselere sebep olan başlarında... Bu herifi tutup asmak lâzımdı. Ağzı çok besili yeniden baş zere önüne geç dek için tekrar ileri atıldı | ve - Arkadaşlar, kardeşler! kendini geliniz, bir şeydir oldu. Bunu üretet yiniz. Devletin emrine itaat edinii Düşman, cephelerde kardeşlerimizi yaf mur gibi kurşuna tutarken, biz de buradi biribirimizi mi boğazlayacağız. Heme dışarı çıkın ve evlerinize gidin. Yare sabah görüşürüz. em bürada ne ve ki geldiniz. Bir ölmedik ya, haydi kar deşler, haydi hemşireler, haydi hemi”