29 Mart 1933 —— Büyüklere Masal : 2 Gnl : 2 Çöpçat — Ah hanımefendi, dedi, ben| insanıyım. | ismim Ademdir. Güzel bir kız s€-| bakara | dünyanın en talihsiz viyorum. Sevgilim poker, oynar. Hiç bir mektep bitiremedi ama, süs ve tuvalet uğruna baba- smın bütün parasmı bitirdi. İsmi Tenay, evet hanımefendi, Tenay. Bir saat evvel bana “Canım,, di- yordu. Bir saat sonra “Canım çık- sın!,, dedi. Kavga ettik. O “Mes - ut,, ii “Messut,, yazıyordu. Ben o “Messut,, dei Çok içli| ruhlu. Ben sözünü iki “s,, ile “Mesüt,, tür diyordum. bir kızdır, hassastır, ince dur. Kafama bir surahi attı. küfrettim. Ayrıldık. Artık bulmam ! — Tenayı çok seviyor musü * nuz?, Yani onu namuslu bir aşk- la mı seviyorsunuz ka türlü sevgilere karışmam. — Onunla evlenecektim hanr- mefendi. İki ay evvel tanışmıştık. | — Barışmanıza imkân yok mu? — Hayır, artık evlenemeyiz.. | — Merak etmeyiniz, evlenirsi- | niz. Taliiniz varmış, — Sihi mi söylüyorsunuz. Bir gün Tenayla yim?. — Evet, hiç merak etmeyiniz.. — Ona “Messut,, değil “Mesüt, olduğunu söylersiniz. cvlenebilecek mi - — Bunu söyliyemiyeceğim, çünkü bunu ben de bilmiyorum. Simdi siz söyleyiniz bakayım, ni- şanlmız nerede oturuyor?. — Şişlinin ta sonunda. Haydi otomobile binip gidelim. Tsşehhüs edesim.Adem, bö- nim arabam var. Bridin, Bridon, Briden!... Buraya gelin bakayım, Adem, üç tavşana koşulu billör arabayı görünce sallıyarak: şaşaladı. Başını — Tuhaf araba, dedi, hem pek | ufak, Ne isterseniz deyiniz, benim otomobilim... Sözünü bitiremedi, İki genci evlendireceği memnundu. için pek — Çocuğun hali pek perişan - dı: Onları evlendirip barıştırmak için, bütün kudretimi, meharetimi göstermeliyim.. Belki de kızın ai- | lesi büyü yaptırmıştır.. Daha iyi, büyüyü bazorrm.. Adem de güzel | çocuk.. Boyu bosu güzel, hali tav- rı güzel.. Hele gözleri.. leri.. kara göz- Bir periye yakışık almıyacak şeyler düşünürken, Adem otomo - | bilinde bir peri tanıdığı için sevi- niyordu. Beş dakika içinde, kendisini hayli geçtiğini görünce sinirlendi. Ayakları hızlandı. Ak - tavşanların seleratöre bastı. Kontör 70, 80, 90 | kilometre hızı işaret etti, Billür a raba, fenerlerinin ışığında pırılda- dı... Tavşanlar biraz daha hızlan- dılar. Adem mırıldandı: — Tavşanları geçemezsem pek ayıp olur!.. Hayır, bu otomobili - mi tavşan değil ,tazı bile mez... Otomobiline biraz daha hız verdi ve ta Şişliye kadar hızı kes- medi. Biraz sonra Gündöner yetişi Tavşanların sırtında du- man tütüyordu. Peri de hızdan sersemlemişti, saçları darma da - ğınd. Adem: - Görüyorsunuz ya, dedi, eğer geçe de teselli | . Çünkü baş - Gündöner ! koşumları eline almış, ilerliyordu. | Sayıfa: 5 an Peri Anlatan : Selâmi Izzet yol biraz daha uzun olsaydı, ba:| na yetişemiyeceksiniz. Peri, hayran hayran otomobile | “Yaya,, Idığını düşünüp hızlanıyordu. bakıyor ve tavşanlarile l | İ — Bilmem bugün tavşanlarıma | . Tenbellikleri var. EE avşeniere valize Vİ ne oldu!. ler, onlara çok iyi bakmak lâzım dır. Gündöner iyilik etmek için sa - bırsızlanıyordu, hem Âdemin öyle| güzel gözleri vardı ki, bu hide Yi unuttu. İ | — Nişanlınız, şu bahçe iiideki| beyaz evde mi oturuyor? — Evet Hanrmefendi.. hiye pencereleri de şunlar.. bahçe üstündeki pençereler.. İşte oda- Su A- / man yarabbi, neden “mesüt,, “mes Neden ben her | yalnışını tasdik edemiyorum.? sut,, yazılıyor? | Genç adam gene hıçkırmağa İ başla adı. Perinin de gözleri yaşar - İdi. — Demek şu bahçede, bu çi Tenayla baş başa, l aşkım serenadını çalıyordunuz ha? Aşkınızın genç türküleri bu bah - çede çınladı öyle mi? | — Hayır Hanımefendi. Bahçe “| | İ çekler içinde, de sansar tuzakları vardır.. Hem Tenay bana şarkı söyletmezdi. Se- sim fena imiş. Onu görmek istedi- | ğim zaman kapıyı çalardım. — Demek evine girip çıkardı - | nız? — Elbette. Tenayın anası baba» | sr çok sevimli adamlardır. Peri kaşlarını çattı: — Fena, dedi, mad sizi la- nıyorlar ve siz onlari sevimli bulu- yorsunuz, demek ki, kızlarını si - emki i İze vermek istiyorlar. Kimse sizin aleyhinizde bulunmıyor. Tenayı| sevmenize mâni olmuyor. İ — Hayır, bereket versin ki, ol- | mıyorlar, yoksa halim bütün bü -| tün berbat olurdu. — Bir kanbur rakibiniz bile yok mu? — Yok. — Peki ama, ben kiminle müca- dele edeceğim?,. Maharetimi, kuv. vetimi, kudretimi kimde deniye «| | ceğim? Ben, mani olunan izdivaç- ları düzeltmek vazifesile mükelle | kekât!.. (Devamı var) Dr. Musa Kâzım Beyin vefatı Büyük Ada sanatoryomu mües- sis ve müdürü doktor Musa Kâ - İ zım Beyin irtihal ettiği dünkü sa-| yımızda yazılmıştı. fim. Halbuki sizin işiniz Merhumun cenaze merasimi, dün saat on dörtte, Büyük adada, dostları ve meslektaşları hazır bu- lunarak, yapılmıştır. Cenaze me - j rasiminde, Belediye reisi muavin - İlerinden Nuri Bey de hazır bulun: | muştur. Musa Kâzım Bey, tahsilini Vi -i | yanada tamamlamış, uzun müd - İ det İstanbul tıp fakültesinde mü- | derrislik etmiştir. Büyük harp es- İ nasında sıhhiye işleri umumi mü -| fettişliğinde bulunmuştur. Mütarekeden sonra, Büyük ada: | daki sanatoryomu kurarak, haya tın sonuna kadar bunun idaresile | meşgul olmuştur. Ölümü tıp âlemi için bir ziya - İ taşlarına taziyet beyan, merhuma | mağfiret temenni ederiz, . NAAR — KAAN rl i Yeni 16 kelimenin karşı- lıkları ve kullanılışları 1 — TABİ: rağı Her fikre uyanlar bulunur, Ben size uydum da buraya geldim, | 2 — TABUT: Sal köylerinde), dört kollu, imam ka- yığı, Ölüyü salla götürdüler. Seni de dört kolluya bindirirler, 3 — TALİ: Ikinci, orta İkinej derece işleri bırakalım da i- şin özünü konuşalım. Jikmektepten sonra orta mektebe gidilir. 4 — TARİH: Tarih 5 — TECİL: Alıkoymak Bu sene 927 liler askere alınacaktı fakat bu yıllık alıkondular. Suçlu ceza yedi amma ilk olduğu için cezast alıkonuldu. 6 — TEDİP: Yola getirmek Şu adamı bir türlü yola m getireme- 7 — TEEMMÜL: Olurunu dü-| ek Olurunu düşünmeden iş yapılmaz. | Yapılırsa altından çapan oğlu çıkar, 8 — TEENNİ: Ayağını denk al- mak Buhran karşısında bütün milletler ayaklarını denkalıyorlar. Ayağını denkal sonra karışmam ha! | 9 — TEESSÜR: Acınma Sevgilimin ölümüne ne kadar acın- | dun. 10 — TEESSÜF: Gücenme Doğrusu bunu sizden beklemiyor- İ dum. Çok gücendim. 11 — TEESSÜS: Temellenme Türkiye cümhüriyeti temetleneli on | yet oldu. 12 — TEHİR: Geciktirme Bu İşi hiç geciktirmeğe gelmez son- ra yanarsın. 13 — TEKİT: Üstelik Şunu bir daha üsteleyin belki cevap verirler, Herifçi oğluna yazdık. Parayı göndermedi. Üsleledik gene yazdık amma gene aldırınadı. 14 — TELİF: Arasını bulmak, kitap Hakemler iki tarafın arasını buldü- Tar. Eski kitapları ancak Sahaflarda bu- | i labilirsiniz, 15 — TEMİN: Sağlama bağla- mak, sağlamlaştırmak Bu iş o kadar sağlama bağlanmış- tir ki hiç düşünmeğe lüzum yoktur. 16 — TESİR: Dokunmak, içine koymak (Konyada söylenir) Zavallının acıklı duruşu bana dokundu. Söylediklerini koydu, canım sıkıldı. düşündükçe içime Ticaret talebesi bayramda Izmire ve Atinaya gidiyor | Yüksek iktısat ve ticaret mek - tebi talebesi bayram tatilinden is- tifade için İzmir ve Atinaya ka- İ dar iki seyahat hazırlamıştır. Üçüncü sınıf muallimleri ile bir- likte İzmire giderek tetkikatta bu- lunacaklardır. Bir hafta devam e | decek bu tetkike 20 den fazla ta - lebe iştirak edecektir. Atinaya da kimya kişilik bir grup gidecektir. 12 gün devam edecek bu seyahatte tale beler Pire, Atina, Selânik ve Glo - su göreceklerdir. —— Kahve fincanı ile fal Samatyada oturan Madam Ese- | karaya gideceklerdir. Misafirlerin | İ dır. Ailesine, dostlarına, meslek «| tiya'nın kahve fincanı ile fala bak | kabulü için Türk — Bulgar dost tığı haber verilmiş, polisçe hakkın | luğu cemiyeti tarafından bir proğ-İ na edilmekte, | da tahkikata başlanmıştır. Uyan, kahveci çı- (Ermenak | borcunu ver diye | çok | muallimi Mehmet Ali Beyin nezaretinde 20| 2 a m " o” LI Mİ Z AAA MN Yabancı Kelimelerin Karşılıkları Mehmet Nureddin Beyin | istiklâl lisesinden Mümta bulduğu karşılıklar i Zeki—Mustafa Niyazi Bej Şahıs — Kişi, kimse | lerin buldukları karşılıkla Şahit — Tanık İ Şahıs — Adam Şahsiyet — Kişilik, benlik Bu dağıtmada her adama beş eln Şaibe — Leke, kir, kara (yüz | düştü. | karası) | Şahit — Gören Sair — Ozan | Kavgam bu adam gördü. Şiir — Ozu, ozuk İ Şataret — Güleçlik, şakraklık Şevk — İmrek (Çagatay), özük Kulak işitse gönül bilir, Sakarya savaşını bütün canlılığiy gördüm. Şahsiyet — Benlik Bunu yapmakla benliğini ortaj, | koymuş olursun. | Göz yörse özük bili . D. Lügatüttürki - Her yazıcının anlatışında benli, Şart — Şayia — Duyuntu Şer — Kötü, kötülük | Şeref — Yücelik, ün | Şeriat — Din yasası Ilk tedrisat müfettişlerin- den Muharrem Beyin bulduğu karşılıklar Rağmen — Göre Rakabet — Kıskançlık, me Rakam — Sayı Rakip — Çekemiyen, yarışçı Razı — Boyun eğen, uyar oğlu | Refah — Bolluk, geçimi düzgün i ORemz — Çıtlatma, işmar l | Renk-—Boya İ Resim — Çizgi,iz, kılık İ Resmi — Açığa vuruş, beylik Rey — Düşünce, seçim Kadıköy lisesi hocalarının | buldukları karşılıklar Şahıs — Ki Şu giden dört kişiyi tanıyor musun? Şahit — Tanık (Lehçeden) Bu işi benim yapmadığıma bir çok | tanık var, Şahsiyet — Benlik Er olan benliğini yetirmez. Şaibe — Leke, alınkarası ilınkarası kolay silinmez. yaşar. Şaibe — Kir, kara Şair — Ozan Deli ozan, deli ozan Altın kopuzundan sızan Sesler neye donmuş gibi M.F, Şair dolu ozan yok Altın destan yazan yok Şiir — Koyek söz, kostak söz söz bana koydu. Şataret — Eğlenme Şevk — Sevinç ölçüş- Bu kom e geldiğim zaman herkes 86 vinç içindeydi. Bugün önrümün sayılı günü, sevinç, içindeyim. | Şart — Bağ Glmaz efendim | pek ağır, Hanımefendi sizi bir bağla dinlerim olmaz bağlarını? açık konuşunuz. Şayia — Yayılma Bunları hep ben m; yapmışım? Ne | fena yayılma! 1 remezler. Bu bir fena yayılmadır. Ser — (Barbarlık), kötülük Sen dünyaya kötülük için gelmişsin,| Şeref — Unur Çanakkale cengi (Tarih) e | Günerle lin hayatlarını birleştir unurla) yaznlacak bir cenktir, Şeriat — Din türesi (Ezan) ı türkçeleştirdik, bazı bilgi siz sarıklılar bu (din yasasına) (“1 uy| | maz dediler. Ne akılsızca hareket, Ozan ozanlar saz da çalarlardı. Şair E Şiir — Deyiş Karacaoğlan deyişleri Şataret — Şakraklık Aramıza gelince şakraklık saçıyor- | | softaca düşünce. 44 üncü ilk mektep hoca- sun. İlarının buldukları karşılıkla Şevk — İstek Her işte istekle çalışmalı. Şart — Şart Şayia — Sözyayımı, dilleme Sen sözyayunına bakma, işin doğru- Şahıs — Ben, adam Şahsiyet — Benlik, iyi adamlı Şahit — Bilen, gören, işiten Şaibe — Leke, Karalı Şair — Ozan, ölcülü söz ya: $u benim dediğim gibidir. Sair dolu oğan yok Bu iş pek saklıdır. Sakın dillenme- | sin, Şer — Kötülük Onun kötülüğünden korunmalısın. Şeref — Öğün, ün Türkün geçmişi gibi bugünü Altın destan yazan yok Son ozan ölse bile | Mezarını kazan yok! Şiir — Duyuk, ölçülü söz Şevk — İştah, istek, gönül ması Şart — Bağ Şayia — Yayılma, duyuluş Şer — Kötü, fenalık Şeref — Nam, ün, iyi varlık WE m Şeriat — Din yasası, aklın ka | Türk - Bulgar dostluğu | | bul detiğisey ak: de ö günlüdür. Şeriat — Din yasası Softaların eski taşkınlıkları din yasasına yaslanmıştır. hep Sofyada memleketimize bir seyahat tertip olunuyor Sofyadaki Bulgar — Türk dost- luğu cemiyeti Türkiyeye bir seya- İ hat tertip etmiye karar vermiş ve izciler Berline çağırılıyorlaı memleketimizdeki Türk — Bal | Galatasaray izcileri Berlinden gar dostluğu cemiyetine würücaat | ia vet edilmişlerdir. Bü davet EE İm Cemiyetin reisi Fazıl Ab-| bul olunmuştur. İzciler mektebi met Bey seyahatin on beş Mayısta || enden sonra gideceklerdir. İ yapılmasının münasip olacağını! cevaben bildirmiştir, Seyahate yüz | kişi iştirak edecek, seyyahlar An -| (97 Onlar bu kelimeyi ağızlarma lamazlar. Yakışmaz. Biz yalnız cüml ———— Adliyede İstanbul adliye dairesi koridor! ları duvarları, boydan boya bad eskiyen kısımlar! İram hazırlanmışlar, tamir olunmaktadır.