İEĞLENCELİ .... 'Eminden Fikriye mektup Sana şimdi Erenköyün - ' deki köşkünde sevgili dayımın Yanm'la neden her zamanki gibi | Mes'ut olamadığımı anlatayım : Ayda bir, iki ayda bir ancak tekrar edebildiğimi bu ziyaretler - den sonuncusunu yapmak © üzere| Haydarpaşada vagona kuruldu ğum zaman önce herkes yattıktan Ve dayımla uyku getirecek bahis- i kestikten sonra ve onun da o- dasma çekildiğini gördükten son- ta sevimli dayızadem Nerminle Seçireceğimiz tatlı saatleri düşü - Büyordum. Birdenbire vagona iriyarı, çar taflı amma peçesiz bir kadın gir - di. Bir elinde içinde naneden 80 - fana kadar her şey bulunan bir *€pet, diğerinde altı yedi aylık bir Kendisini vagona dar atmıştı. . Tren kalktı. Kadm bir köşeye yer- İssmeden evvel kendini toplamak Üzere kolundaki çocuğu bana u ?attı,. Veledi dizimde bir müddet tutmaya mecbur oldum.. Zırlamak üzereydi. Bir iki hoplattım, fakat *en misin hoplatan.. Dizfmden bir sıcak su geçti. eledin sesi de kesildi.. Hemen a- Dasma iade ettim, fena bir koku Yaymıya başlıyan (o pardesümün ener ser ester cane esrara sarman? © —Ben bu kadar yalancı bir “damla nasıl anlaşırım . Düşün : Dün —ümlmmmreilmmmeğne kazaya uğrıyan kısmını hava ve güneşe maruz bırakmakla ikifaya mecbur idim. Erenköyünde trenden” indiğim zaman başıma gelen kazayı unut- muştum bile... Sevgili Nerminin güler yüzü gözümde tütüyordu. Akşam yemeği pek tatlı geçti .. Dayımın anlattığı harp hikâye- lerini dinlerken gözüm vaatlarla| İ dolu olan Nerminin gözündeydi .. Dilim dayımla, gözlerim onunla konuşuyordu: — Seni çapkın, bir aydanberi neredeydin?. Diyordu... Yemekten sonra bir saat ya sü- ren ya sürmiyen meclis bana silâh- ları bırakma konferansından da - ha uzun sürmüş, daha abes gö - rünmüştü.. Anası, babası, dadısı çekildik - ten sonra Nerminle ayrılıyormuş Sarhoşun abonesi Sokak ortasında yıkıla kakıla giderken bir matmazele çarpa - rak elindeki çantayı kıran bir sar- hoşu mahkemeye vermişlerdi. Hâ- kim onu görünce tanıdı: — Gene mi sen geldin?. Geçen sefer sarhoşluktan dolayı sana 5 Bu sefer 10 lira cezaya çarpılacaksın.. Bir da- ha gelirsen cezan 25 lira olacak .. Sarhoş bir iki dakika düşün - dükten sonra: — Reis Bey, dedi, abone olsam bana biraz ikram etmez misiniz?. ispirtolu ilâç Nadir Efendi fena halde hasta- lanmıştı.. Hararet derecesi 4l e kadar çıktığı için ikide bir sayık - lıyor: — Lâmbo, bir kadeh daha ge - tiri, Diye haykırıyordu. Karısı niha- yet bir doktor getirmeğe mecbur oldu.. Doktor Nadir Efendiye iki ilâc verdi... Birisinin müshil oldu- ğunu diğerinin her gün birer kah- ve kaşığı alınacağını içinde az miktar ispirto bulunduğunu söy - ledi... Nadir Efendi ertesi günü ken - dinden geçmiş bir halde yatıyor - du.. Karısı hemen doktora koştu . Kocasının halini anlattı. Doktor hayretle: — Peki müshili alınca biraz a- lira ceza vermiştik.. çıldı da sonra neden fenalaştı ?. Her gün sabahları bir kahve kaşı» ği içilecek ilâçtan hiç almadı mı? Karısı: — Alamz olur mu doktor bey! Dedi.. Hattâ içinde ispirto oldu - ğunu öğrenince bütün şişeyi bir - den dikti... Isakın kısmeti Davit ve Abraham Şişhane ka- rakolu önünde biribirlerine rast geldiler.. Ellerini sıktılar ve bera- berce yürümiye başladılar, Davit şundan bundan bahsederken sıra gibi yaptık ve onun odasında bu - Tuştuk.. Nerminin aç gözlülüğünü bilir - sin. Çikolâtaya bayılır.. Ben de her gittikçe bir kutu çikolâta götü- rürdüm ona... Hemen kutuyu açtım, iri bir parçayı ağzına attı. Fakat atmasi- İe: — Hayvan. Diye ağzından çıkarması bir ol- du. Şaka ediyor, sarıdım.. Hayır .. Şaka etmiyordu.. Gözlerinden ateş püskürüyor. Hiddet ve nef - retle bakıyordu.. Henüz elimde olan çikolâta ku- tusuna göz altım.. Sap sarı, ber - bat bir renk almıştı. Keskin bir amonyak kokusu yayıyordu. Va - gonda dizime aldığım veledin if- razatını bir sünger gibi pardesü - mün cebindeki bu paketçik em - mişti... İşte dayımın köşkünden ertesi sabah palaspandıras savuşmamın amcazadeleri İsaka geldi : — Davit bizim İsakı yördun mu? Ne kısmetli olan kerata... — Neden anladin Abraham? — Nasin anlamam. İsak her va- kit kumar oynar. Amma bir tefa bile hile yaptığını kimse yören ol- mamı$... Maznunun mazereti Uzun Atıfı ailesine silâh çek - mekten, anasına dayak atmaktan ve eziyet etmekten maznun olarak hâkimin huzuruna çıkarmışlardı . Uzun Atıfın yaptıkları birer birer anlatılmca hâkim sordu: — Sende hiç kalp ve vicdan yok mu?. Bunları yaparken vic - danmın sesini duymadın mı?. Atıf boynunu bükerek kalktı: — Hâkim bey, vallahi kulağım biraz ağır işitir de hiç bir şey duy- madım doğrusu... ayağa — Senin haline hiç aklım ermedi. Bugün parasız ne alınabilir ayol ?. — Borç . .....EERANAEUEEAEAEAEEREEENEEENEEEKEEUNAEEEEEEEEEAEEEEEEUEEAEUUEEEEAEAEREUNEE NANE Tayyarelerin tehlikesi İzzet Efendi gazete okurken karısı kahve getirdi.. İzzet Efendi şapırdata şapırdata kahvesini içi- yordu. Hanım sordu: — Efendi, gazetelerde ne var ne yok!.. İzzet Efendi, tam tatlı bir bahsi okurken sorulan bu suale cevap vermedi.. Fakat kadın daha yük - sek sesle: — Ayol, sade kendin okur, kendin dinlersin.. Burada adam Tartı farkı Karı koca şişmanlıktan pek bıkmışlardı.. & Ne yapıp yaparak zayıflamıya karar verdikleri halde kadın tedbirlerini daima yarıda bırakıyor.. Onun için gün geçtik- çe şişmanlıyordu. Kocası: — Hanım, gene pilâvı ben yok- ken atıştırıyorsun galiba... Dedikçe o reddediyordu.. Bir gün kolkola girmelerine im- kân olmadığı için yan yana so - kağa çıktılar.. Bir eczahaneden geçerlerken tartılmıya karar ver- diler.. | Kocası üç ay içinde dört kilo eksilmekten memnun karısı - nın tartısını merak ediyordu.. Hanım tartıya çıkınca adam cağıza baygınlık gelecekti. Hanım üç ay içinde 12 kilo daha artmış 115 kiloya çıkmıştı.. Yolda kema: li kat'iyyetle kocasmı temin etti: — Bu on iki fark, nezleyim de ondandır... Birlokanta garsonu Hüseyin Bey yeni açılan bir lo- kantaya girip bir masada yerleş - ti.. Yiyeceği yemekleri ısmarlar - ken garsonu tanıdı: — Vay, öteki lokantadan çık tm mı?. Garson cevap verdi * — Evet efendim, bu lokantanm bir iyiliği var.. Öğle ve akşam ye- meklerini de burada yemeğe mec- bur olmıyorum.. Başka bir yerde yeyip geliyorum... yok mu? Biraz da bana anlatsan | günaha mı girersin?. Kırk yıldır sana şunu öğretemedim gitti. Kar- şında eşek başı yok, biraz da beni. j düşn.... İzzet Efendi gazeteyi baraktiz nl — Tayyareler de gittikçe tehli- keli olmıya başlamış... Dedi. Karısı sordu: — Neden?. — Tayyarelerde de evlenenler çoğalıyor da ondan.. Iki göz Küçük Fevzi ile Nerime başba- $a vermişler, biribirlerinin öğren - diği hâdiseleri (o anlatıyorlardı. Fevzi geçen gün annesinin pırlan- kaybettiğini ta yüzüğünü nasıl bütün tafsilâtı ile hikâye ettikten | sonras — Bilsen Nerime, dedi.. Anne- min okadar canı sıkldı ki gözle - rinden üç damla yaş aktı. Nerime itiraz etti: — Üç damla olur mu hiç?. Ma- dem ki iki gözü var.. İki damla o- İacak... — Siz sesli sinemayı mı, sessizi mi seversiniz ? j —Karanlık olsun da hangisi olsun ; 6 ii f