| ARRAY İn e — Kızıl Kartal Komşumuz ; Harbi umumide meşhur Alman tayyarecisi Suriyenin Fransa | Rihthofen'in Hatıraları : fi kimeden 1 te. ile muahedesinin | esasları © Evlenmek istiyen h —8— Yazan: Matmazel Kler klavnat “işsiz bir delikanlıyım, ama herhalde bir iş bulmıya karar verdim!,, - . , Tefrika Numarası : 6 Pek tabii, bundan en mütees- Som harbi Tayyarecilik hayatımda ken- dimi göstermiye en çok Som har- | - bi vesile oldu. Sabahleyin, günes | © le beraber İngilizler (o hatlarımız © üzerine geliyor, ancak güneş ha « © tımca çekiliyorlardı. Bu harp cep- © besi, harp tayyarecileri için ade - © ta cennetti diyebilirim. Bölke iki © ayın içinde burada yirmi iki tay- © yare düşürerek zafer listesini © kırk ikiye çıkarmıştı. Biz, müp- tediler, üstadımızın tecrübesine malik değildik. Sadece, her mu - © harebeden zararsız kurtulduğu - © muza memnun oluyorduk. Bu © cephede maalesef, adet itibarile İngilizlerden pek aşağı idik, Bu - na mukabil, kemiyeti keyfiyetle telâfiye çalışıyorduk. Şunu da © söyliyeyim ki, İngilizler öyle ko - > lay kolay yutulur şeyler değiller - (di. Bunu itiraf lâzımdır. Ekseri zamanlar Bölkenin karargâhı - Yun üzerine geliyorlar, çok al - © çak mesafeden bombalar atıyor - “ardı. Bu suretle bizi harbe da - wet ediyorlar ve daima döğüşme- yi kabul ediyorlardı. Ben, şah - © sen, döğüşmekten kaçınan bir İn- © Bilize pek nadir tesadüf ettim. » Avcı filotillâmiz kıymetli rei - “Binin emri altında iyi günler ge - giriyordu. Bir arkadaşımızı müş- © kül mevkide bırakmak hiçbirimi- - zin aklından geçmiyordu. Düş - manlarımız arasında samimi ve © neşeli bir surette harbediyorduk. Bölkenin öldüğü gün, filotil - © Jâmuz kırk düşman tayyaresi dü - © Şürmüş bulunuyordu. “ Bölkenin ölümü ii (28 teşrinievel 1916) * Her zamanki gibi güle oynı- ya havalanmıştık. OBölke başı - — mızdaydı. Hava fena ve bulutlu. © Böyle günler sade avcı tayyarele- © ri havalanırdı. İki ingiliz tayya - resi kötü havaya rağmen cephe - © mize pek yakın uçuyorlardı. U - © zaktan gördük. Biz altı tayyare © idik. Yirmi tayyare bile olsalar, “Bölke bize, hücum emrini ver - © mekten çekinmezdi. iğ Her zamanki gibi döğüşmiye b dık. Bölke ilk olarak bir İn- “© gilizi seçti, hücum etti, Öteki be- ! karşıma düştü. Fakat yanım | ) © “da uçan bir arkadaşım beni ra - “hatsız ettiği için, çekildim. Geri dönünce, Bölkenin iki yüz metre ilerde, düşmana hücum ettiğini “gördüm. Her zamanki gibi, Böl - “ke, hasmmı düşürdü. Yanında bir başka alman tayyaresi uçu - yordu. İkisi birden ateş ediyor - “ardı, İkinci İngiliz de neredeyse düşecekti, Fakat birdenbire Böl - keyle arkadaşınm tayyareleri tu- bir surette sallanmıya başla- - dılar. Derhal, carpıştıklarını an - Jadım. Vakıa biribirlerine bindir- memişlerdi. Sadece temas etmiş - >lerdi ama, çok yüksek süratleri bu teması şiddetlendirmişti. Böl- © ke hasmını bıraktı ve büyük da- sireler çizerek inmiye başladı. He- | i düm... 'nüz sukut ettiğini zannetmiyor - dum. Fakat altımdan geçerken, © kanadının birisinin kırılmış oldu- ğunu gördüm. Biraz sonra kanat büsbütün ayrıldı, ve tayyare, ya- | “nında öteki arkadaşın tayyaresi olduğu halde bulutlar arasından - düşmüye başladı. © — Karargâha dönünce bizi kar - sir olan, kazaya sebebiyet veren arkadaş oldu.. Şurası gariptir ki, (o Bölkeyle konuşan herkes, onu, kendisinin en iyi arkadaşı zannederdi. Her- kesle o kadar samimiydi ki.. Hiç düşmanı yoktu. Fakat içimizden en ziyade sev- diği ve tercih ettiği kazaya ve ölümüne sebep olan arkadaştı. Sekizinci Bölke zamanında sekiz tayya- re düşürmüş olmak mühim bir şeydi. Vakıa bugün elde edilen neticelere bakılırsa, tayyare dü - şürmenin kolay bir şey olduğu zannedilirse de, ben aksini iddia ediyorum. Hatta, gün geçtikçe bu iş daha güçleşiyor. Zira, hasmı düşürmek kadar, düşmek ihtima- li de artıyor. Arasıra talihli olan- lar da yok değil. Meselâ İmmel- man ismindeki arkadaşım ilk tay yaresini düşürdüğü zaman hasmı- nın mitralyözü değil, silâhı bile yoktu. Teşrinisaninin 9 uncu günü (1916) henüz 18 yaşında olan arkadaşım İmmelmanla beraber uçtuk. Bu gençle çok iyi anlaşı - yorduk. O beş tayyare ben yedi tayyare düşürmüştük. O zaman için, bu büyük bir muvaffakıyet- ti. Havalanır havalanmaz, hatla- rımız üzerinde pek kalabalık bir düşman filotillâşı gördük. Kırk elli kadar tayyare vardı, bomba atmıya gelmişlerdi. Esasen bun - lar, bombardıman filosu idi, gö - rünüşe nazaran, o karargâhımıza yakın bir yeri bombardımana ge- liyorlardı. Daha oraya gelmeden evvel, en arkada olan tayyareye yetiş « tim, ve ateş ettim. Fakat mitral - yözüm bozuldu. Bununla beraber ilk kurşunlar hasmımı da hırpa - lamış olacaktı ki, bombalarile be- raber tayyare inmiye, sonra düş- miye başladı ve karargâhımızın yanında parçalandı. Bu esnada İmmelman bir İn - silizle tutuşmuş ve onu düşürmüş- tü.. Derhal biz de peşlerinden in- dik. Hasımlarımızın makinelerini tetkik için, yayan olarak ilerle « meğe başladık.. Hava pek sıcaktı, ceketimi çıkardım, elime bir so - pa alarak ilerledim.. Böylece kı « Irk kıyafet biçimsiz bir halde yak laşınca, dükşman tayyarelerinin etrafında bir kalabalık gördüm. İngilizlerin tayyareleri bomba- larını atamamışlardı. e Bir zabit kim olduğumu sordu, ismimi söy- ledim. Kolumdan tutup beni bir grupa doğru götürdü ve takdim etti.. Karşımdakiler, ter temiz giyin- miş, yüksek rütebeli zabitlerdi... Sıkıldım. Önümü ilikledim . , İç- lerinden birisinde bir çok madal- yalar vardı. Ve herkes etrafında hürmet ediyordu. Kim olduğunu öğrenmeden müsaade alıp dön - Akşam üzeri, bu zatın “Saxe Cobourg — Gother,, dükast ol - duğunu öğrendim.. Kendisini gi - dip görmekliğim bildiriliyordu . . İngilizler onun karargâhını bom- bardımana geliyorlarmış.. Ben, mâni olmuşum.. Bu suretle, düka- lığının (meziyyet) nişanmı ka - Fransa hükümeti Suriye ile mü- pasebetlerni tayin için bir muahe- de teklif edecekti. Bu muahedenin şekil alacağı zaman hulül etmiş sayılıyor. Vuku bulacak müzake - re esasları henüz resmiyet kesbet- memiş olmakla beraber Suriye milliyetperverlerine göre bu esas- lar şunlardır: 1 — Suriye Cümhuriyeti bugün- kü hududile tanmacaktır. Suriye- nin bu hududu onu denizden u- zaklaştırmaktadır. 2 — Suriye işgal masrafı ola - rak Fransaya (17,000,000.000) frank tediye edecektir. 3 — Suriye hükümeti namına ec nebilere verilecek işler, ancak Fransanın tasvibi ile verilecektir. 4 — Fransa hükümeti üç sene içinde Suriye akvam cemiyetine | sokacaktır. Henüz hiç bir şey takarrür et - miş değildir. Fakat iki tarafın mü | nasebetleri İngiltere — Irak mu - ahedesine göre tanzim olunacak - tır. Suriye milliyetperverleri bu $e- raitten memnun değildir. Mute- İ dil milliyetperverler bile Suriyenin | vahdetini esas olarak ileri sürü -| yorlar. Bunun manası Lübnan! cümhuriyeti ile Lâtakya ve Dürzü- ler kralının birleşmesidir. Fakat Fransanm bugünkü Suriye hudu - dunu değiştirmesi beklenmez. Bu- nunla beraber bu birleşmenin şek- len kabulü ve bu suretle-iki taraf noktai nazarının telifi mümkün| görünüyor. Gramofoncunun katli davası Yenipostahane önünde grama- foncu Kâmili öldürmekten maz - nun Cevdetin muhakemesi, dün ağırceza mahkemesinde son saf - hasına gelmiştir. Müddei umumi, maznunun te- hevvürle Kâmili öldürdüğünü sa - bit görmüş, ceza kanunun 448 in- ci maddesine göre cezalandırıl « masını istemiştir. Muhakeme, mü- dafaaya kalmıştır. Mei eee Çocuklar için bir yasak Bir takım çocukların küçük tekerlekli araba ve buna benzer oyuncaklarla büyük - caddelerin yaya kaldırımlarında oynadıkla - rı teftiş esnasında : görülmüştür. Bu hal gelip geçenleri rahatsız et- tiği gibi bazı kazalar da doğura- cağından çocukların bu şekilde sokaklarda oynamaları yasak e - dilmiştir. Zabıta memurlarına bu hususta emir verilmiştir. ie Terkos için hazırla- nan talimatname Dahiliye vekâleti o Terkosun şekli idaresi hakkında bir tali - matname hazırlıyarak yollamış - tır, Talimatnameye göre Terkos şimdilik beş kişilik bir mürakabe encümeninin nezareti altında iş - liyecektir. Su mütehassısı Viya - nalı M. Frans Fellerin raporunun tetkikinden sonra Terkos ile İs « İ idaresi bak. Tehlike henüz pek büyük de- | mukabil esafil tabakası sese B gildi. Yazıhanesinin üzerine bir takım fotoğraflar yaydı. Onları bana birer birer gösterirken yak- laştı ve bir kolunu belime dola - dı. Hareketlerinde gördüğüm taş- kınlık karşısında gitmek zamanı geldiğini anladım. Fakat mösyö Pervanş gitmek istediğimi görün- ce gözleri bulandı ve ellerimi si- kı sıkı tutarak yalvarmıya başla - dı: — Kal ranım.. Burada kalmak- la hiçbir tehlikeye maruz değil - sin.. Ber kendime hâkim bir ada- mım.. Kai diyorum sana.. Bir dos- tumla sekiz cene yaşadım. Kendi « sini delice sevdim.. O da senin gi- İ bi beni şöyle bir ziyarete gelmiş - ti. Şurada şu kanapenin üzerinde otururak görüştük. Ondan sonra sekiz sene mes'ut bir hayat sür - dük.. Korkma dediğime inanmıyor | musun. Ben'len korkmada asla mara yok.. Kendime tamamen ha kim bir adamım.. Kal diyorum sa- na,, Bu kadar vaitler ve sekiz sene beraber yaşamak ümidi beni kan: | dırars kadar kuvvetli değildi. Hemen ric'a! ettim. Kapıyı, sa - hanlığı ve nihayet merdiveni bu'- mak için herife karşı kendimi şiddetle müdafaaya mecbur ol - dum. Lâkir menhus adam çocuğu- mu Sesleme çaresini Obulacağı yerde daha ilk mülâkatta bana bir “inci hediye vermeyi göze al- ür TBEY1 akIaKsız bir adamın kim olâbileğeğini araştırmiyâ ka - rar verdim. Bütün sinema adres rehbeslerin: (o karıştırdım. Lâkin bizim sinema müdürü efendi Bü- enos Ayreste beyaz kadın ticareti | yapanlara kadın yetiştiren bir mü- essese açmış olan sefil, a hlâksız bir mablâkmuş!... Dm Bir mektup almıştım: “Haliha- zırda işsiz bi: delikanlıyım, fakat her halde iş bulmıya karar ver - dim. Hüsnüniyet sahibiyim, bunu ispata hazırım. Sizinle bir defa gö rüşmek istiyorum..,, Böyle işsiz bir adamın bir kadın ve bir çocuğu | beslemek yükünü üzerine alması garibime gitmişti. Yeraltı şimen- diferinin Kampo Formiyo istasyo- nu methalinde kendisine randevu verdim. Karşıma çıkan adam be - seriyetin sefalet damgası ile dam- galanmış unsurlardan O biriydi. Bunlara geceleri sabaha karşı ti - yatro kapılarında tesadüf edilir ve gündüz olunca (o gecekuşu gibi ortadan kaybolurlar, Betbaht ada- mın yüzü soluktu. Vücudu sarsı - lıyordu. Bakışı kararsızdı, zayıf yanaklar: vardı. Böyle adamların arkasından köpekler havlarlar, po lis memurları dakikada bir tevkif ederek vesika sorarlar. Velhasıl insanlığın en zelil o tâbakasına mensup bir talihsiz.. Bir küçük kahveye oturduk, ö- nümüze birer sütlü kahve getirt - başladı. Sa adam hilkaten namuslu, bir a- damdı. Hizziyatı kendisini iyi ha- reket emiye sevkediyordu. Fakat tik; mazisini anlatmıya hadisat oru arzusunun zıddına sü- rüklüyordu. Ona mağazalarda iş aiatarmisanlar hismabailik Halim memnuniyetle karşılıyordu. takım hırsızlıklara, cinayetler? İ iştirak etmesi için müracaat iz yorlardı. Bunları boğuk ve yek * nasak bir sesle anlatıyordu. Ade“ ta ölen hayatı üzerine şimdidef matem duasını okuyan bir mah * küm halini gösteriyordu. — Ben sizi görür görmez hak” kınızdaki hükmümü verdim. Ns* muslu bir kadınsınız. Eğer na * muslu bir adam olmasaydım, si * zin gibi kibar bir kadınla görüş * miy& dünyada cesaret göstere * mezdim. Ben insanları ayırt et" 1 merini bilirim. Temiz bir (bezle bir yaçavra arasında ne kadar fark varsa iyi ve fena insan ara * " sındaki fark da budur. « Ben şimdiye kadar bir türlü j temiz bir çamaşır halini alama » dım. Paçavra gibi ellerde dola- | şarak en kirli işlerde kullanıl - ğ dım. Eğer bir zevcem olsa, onun atisini düşünmiye mecbur olsam i şüphesiz ben de kendimi kurta * rır, sefalet uçurumuna yuvarlar» mamak için ne mümkünse onu yapmıya uğraşırdım. Eğer be - nimle yaşamıya râzı olursanız bü- tün hayatımı, bütün mevcudiyetis mi size tahsis edeceğim. Sizi de- licesine seveceğim. Size karşı o - lan aşkım uğruna kendimi top * İiyarak bu sefil hayattan kurtul » mani çaresini -asıyasağımı Si” | zinle yaşadıkça çalışacağım için para kazanmıya da muvaffak o- lacağım. Biraz para biriktirince bir küçük dükkân tutar, gazete satarız. Belki zamanla (ticareti büyültür, bir büyük mağaza sahi- bi oluruz. O vakit hayatımızın s0 nuna kadar mes'ut bir ömür ge * çiririz. Bunların hepsi ancak si » zin benimle yaşamıya razı olma- nıza vabestedir. Çünkü beni kur- taracak ancak odur. Bu adamcağız : sözlerinde o derece - samimi (hareket ediyordu ki Her bir sö- zü bir samimiyet haliyle meşbu i- di. Böyle bir adamdan fenalık ummak insanın hatırma bile gel mezdi. Maamafih iri bıyıklı bir adam birkaç dakikadanberi ya- nımızdaki masaya oturmuş konuş mamızı dinliyordu. Mükâleme bu noktaya (gelince, iri bıyıklı adam ayağa kalktı ve sert bir ta- vırla masamıza doğru yürüyerek sefil adama emretti: — Çabuk kâğıtlarınızı göste- riniz! Anlaşılan pos o bıyıklı adam bir polis hafiyesiydi. Beşeriyetin süfli nümunesi elini cebine soka- rak bir askerlik vesikası, bir in - tihap kâğıdı, işsiz olduğuna dair bir vesika çıkardı. Zabıta memu- ru bu kâğıtları dikkatle gözden geçirdi. Herifi bir iki defa daha süzdü, sonra gördüğü kâğıtlara rağmen içinde bir iyi kanaat hâ- sıl olmadığını göslerir bir tavır * la omuz silkerek arkasını döndü ve uzaklaştı, Hem gidiyor hem de mırıldanıyordu: — Böyle heriflerin yeri zin - dandır ya! Fakat ne yaparsın he“ rifin üzerindeki vesikalar eksik * siz.. Neyse başka vakit görüşü? |