Mile : Hayatın hendesesi Ankara toprağına basar bas - maz, bizim o eski istasyon Yolu aklıma geldi. Neydi o yol, yazın toz dalgaları bir volkan lâ“! gibi insanın sırtına biner, keskin bir güneş altında insanın vücudunu dağlar, toz taneleri insanm ağ © zına burnuna alevden bir duman | gibi tıkanırdı. Ankara belediyesi dumanı burnunda bir yapgın yeri hissini veren bu esddeyi belediye söpçüleri vasıtasile teneke ib - riklerle sulatırdı.. Kışın bu Yol, bir vıcık deryası olurdu. Balçık sağa, sola dalgalana dalgalana alabildiğine heybetle istasyona a- kardı. Ankarayı muka- yese için fazla bir $ey söylemi - yeceğim, iskarpinlerimi Haydar paşa istasyonunda boyatmıştım, sehri baştan başa dolaştım, aya- ğrma ancak çamur tekrar Hay - darpaşada trenden indiğim za - man bulaştı. # ? 5 ” İlk bakışımda Ankara bana pek dağınık geldi. Dostlarıma: — Eğer bir sene daha geç kal mış olsaydım, Ankaranın kenar mahallelerine ancak Sivas istas - yonunda rasgelecek mişim; de - dim. Hudutsuza benziyen bir ge- nişlik beni sıkar gibi oldu. Çün - kü hepimizin medeniyet, hele $€- hir deyince aklımıza şunlar gs - lir: Dört tarafından sikıştırılınca havaya fışkıran met gibi yüksel- miş binalar. On katlı, yirmi kzt - kı, elli katlı, başları bulutlarm i « çinde gömülü bina devleri. Biri - birlerinin sırtına abanarak deni » ze bakmak istiyen acaip hayvan, lar.. Bu hayvanların mideleri ma- halleleri üst üste yığarak geniş - ler. Hulâsa bize göre medeniyet demek ufki şehir demektir. Niçin? Sinemada onu gördük, mec mualarda medeni şehir diye Nev- yorku tanıdık! Bir şehir içinde kopyacılık a kıl tanzimatçılığıdır. Çünkü biz, toprağa kuşbakışı bakan şehrin toprağa neden kuşbakısı baktığı" mı düşünmeyiz. Bir yer düşününüz. Toprak azdır, İş çoktur. İş merkezinin bir az daha genişlemesi mümkün de- ğildir. Binalar o zaman kat, kat Üst üstüne çıkacaktır. Şimdi siz bu mantığa göre An arayı düşününüz. Ankaranın ge misliğini haklı bulacaksınız, şeh * rin toprağı boldur. İstediğiniz ar genişlemiye müsaittir. Böyle olunca neden binaları, biri birlerinin üstüne yükletmeli. Se - bep yok! Bu binaların bir kısmı iş yeridir. İş yerleri kendiliğin * den siytağ iyor. Gerçi henüz ta ir çarşı Imuş sa * yılmazsa da... ae Binaların geri kalan meskenlerdir. İnsanım evi rahat edeceği bir yerdir. Sabahtan akşama Okadar pala çalan adam, istirahate muh- taçtır. Bol havalı, rahat, gürültü- süz bir evi neden insanlara ha - ram edelim! Yehişehir, Ankaranın bir kö - #esinde pala çalanların akşam içlerine girip rahat ettikleri bir kısmı » » * Caddeler gördüm ki kenarın- da bizim bildiğimiz şekilde bir Milli film | i inkılâbımıza dair filmi hazırlıyacak Rus artisti Mevzuu inkılâbımıza dair ol - mak üzere Sovyet sinemacılığmın da yardımile yapılacak film hak - kında memleket dahilinde tetkik- lerde bulunmak üzere Anadoluya gitmiş olan Sovyet senaryo müel- lifi M. Zarhi ve Maarif vekâleti u- | mumi müfettişlerinden Reşat Nu- ri Bey şehrimize dönmüşlerdir. M. Zarhi ve Reşat Nuri B. buradan Mudanya ve Bursaya gitmişler, üç gün muharebe yerlerini gezdik- len sonra otomobille Balıkesir, Manisa, İzmiri dolaşmışlardır. İz- mirde beş gün kaldıktan sonra da Afyona hareket etmişler, Dumlu Pmar harp sahasını gezerek tet - | kikler yapmışlardır. M. Zarhi mü - teakiben Ankaraya gitmiş, İstiklâl mücadelesine filen iştirak etmiş zatlarla görüşerek kendilerinden izahat almış, Ankarada bir hafta kalmıştır, M. Zarhi filmin senaryo sunu yazmağa başlamıştır. Bu ayın on ikisinde Rusyaya gidecek, se - naryosunu tamamladıktan sonra tekrar buraya gelecektir. Senaryo tasdik edildikten sonra da kendi » sile mukavele yapılacaktır. a AM ama hizaya dizilmiş ağaçlar yoktu. | Bazı taraflarda oağaçlar daha çok, bazı taraflarda daha azdı. si zevkine famamen aykirı.. Bu - nu tenasüple, nispetle filân halle- demezsiniz. Fakat (kafanıza şu fikri soktunuz mu caddeyi maksa İ dına uygun görürsünüz: i Caddeye ağaç keyif olsun di- ye dikilmez. Yaya yolcular güneş altında çayır, çayır yanmasınlar | biraz ferah nefes alsınlar diye dikilir. Şu balde yaya en çok güneş alan tarai ağaç dikilir. Ankarada göbek, göbeğe gel . miş otomobil yolları göremezsi - niz. Bu da bizim terazi zevkine | uymuyor. İlk bakışta acaip bir | tesir yapıyor. Biz, sofa gibi yol ağızlarına o kadar alışmışız ki, şehir deyince bel, bel çizgiler an yoruz. | Halbuki, medeni şehir süratin | şehridir. Orada otomebil bir sü * rat vasıtasıdır. Otemebile deve * ye biner gibi süs için binilmez. İş için binilir. Şehirde otemobi - lin süratini kısması ri? ye : istifade etmemek demek » 0 halde öyle yollar ğ olacak bu yollardan otomobiller hız- kaldırımının fa fazla | j tir. ki, la , ları mezbaha halinden çı | akdi hendeseden istifade edilecek. İki otomobil bızlı şi « İ derken alın alma gelip çarpışmı | k, Yani karşılaşacak iki o -| | Gil bil biribirini en âZ beş yüz İl sy evvel görecek. Melek İM yi k o dilim, dilim meydanlar ir birleşen yolları ar Görürseniz de pek 37 rs mpi İşte bir bakışta geniş ye zanşız görünen rin ka çu "| işte kitap hendesesi yerine ve yatın kendesesini koyan Sadri Etem aze istiklâl mücadelemiz Sıhhat mümessili memleketimizi anlatıyor “Medeni Ankaraya hayranım. Bu memleketi terk müteessirim | » Cemiyeti Akvam sıhhat mü - messili Doktor Andre Stampar, muhtelif memleketlerde sıhhat meseleleri hakkında konferanslar verdikten sonra Ankaraya gitmiş ve Halkeyinde bir konferans ver- miştir. Doktorun İstanbula avdetin - de, Belgartta intişar eden Pravda gazetesi muhabiri, kendisile gö - rüşmüş ve Türkiye hakkındaki in- tibalarını sormuştur. Doktor Andre Stampar demiş- tir ki: — Ankarada büyük bir hüsnü kabul gördüm. Türk ( doktorları arasında, sıhhi projelerimizi tet- kik ve tetebbü etmek için Yugos- lavyaya gelmiş olan bir çok ah - baplarıma tesadüf ettim. Halke - vinde verdiğim konferansta dok - tor meb'uslarla diğer bir çok dok» torlar hazır bulunmak ( Jâtfünü gösterdiler. Medeni Ankaraya hayran ol * dum. Hars müesseseleri ile sıhhi müesseselerine büyük bir ebem - miyet veriyorlar. Gazi çifliği ile tam sıhhi şerait dahilinde bina © dilmiş bir köy gezdim. Bu köy- de Bulgaristandan hicret eden köylüler oturuyor. Medeniyet sa - hasımda dev adımlarile ilerliyen bu güzel memleketi terkedeceği * me müteessirim. Hem para vermiyor, hem zorbalık ediyor Pangaltıda Davutoğlu soka - ğında bir apartmanda kapıcılık eden Yorgi evvelki gece yanın - | da Selim ve Hasan isminde iki arkadaşı olduğu halde Lângadan 1578 numaralı otomobile binmiş, Beyoğluna çıkmıştır. Yorgi arka- daşlarımı İstiklâl caddesinde in » dirdikten sonra otomobili tiyat - ro sokağına saptırtmış ve kendisi de burada inerek para vermeden kaçmak istemiştir. Şoför Faik pa- rasını isteyince kızmış, şoförün gırtlağına sarıldığı gibi yetişen zabıtai belediye memuru Muam - mer Efendiyi de dövmeğe kalk - mıştır, Yorgi yakalanmışıtı.. VAKIT Gündelik, Siyasl Gazete Istanbul Ankara Csddesi, VAKIT yurdu Telefon Numaraları Yazı işleri telefanu: 14379 idare telefonu 44370 — Telgraf adresi: İstanbul — VAKIT Posta kutüsu No. 46 —— Abone bedelleri : Türkiye Kenebi —— —— Sepelik M9 Kr. 2100 Er. 8 aylik 1. 140 3 ayirk w ww. 1 ayık 0. 200. —— itân ücretleri» Resmi Mânların Me satın 10 Kuruş Ticari iânların tir #stri o 124 Kuruş Tioari nların bir santimi 25 Kuruş ——— Küçük ilânlar: Bir delasi 30 ii defam 50 üç defam 3 dört defası 75 ve cn defası 100 kuruştur. | Ha pis ha nede Komünist Mahkümlardan açlık grevi yapan yok! Geçende İstanbul oağırceza mahkemesinde hapse mahküm €- dilen komünistlik tahrikâtı maz - nunlarından bir kısmı, taşkınlık - lar yapmışlar, sonra hapishanede açlık grevine başlamışlardı. Bun - i lardan bir kısmi, grevden bir müddet sonra vaz geçmişlerdi. Bir kısmı yemek yememekte israr : ettiklerinden, kendilerine sun'i İ gıdalandırma usulü tatbik edili - i yordu. Dün, aç kalmak teşebbüsünde israr edenler de grevden vaz geç- mişler, hepsi yemek yemeğ baş - lamışlardır. Gazi köprüsünün takasla münakasası Gazi köprüsünün takas sure - tile münakasaya konulması hak - kındaki tetkikat bitirilmiş ve e « saslar tamamen hazırlanmıştır. Münakasa yakında ilân edilecek « tir. Köprüyü takas suretile yap » mak için yeniden bir grup müra - caat etmiştir. m lime Ticaret mektebinin 50inci yıl dönümü Gelecek hafta Pazartesi günü | Yüksek iktisat ve ticaret mekte - “binin 50 inci yıl dönümü parlak merasimle kutlulanacaktır. Prog- ramın hazırlığı (yapılmaktadır. Ayni gece Maksimde bir çaylı dans verilecektir. EA EE Maarif müdürü Haydar Bey Geçen hafta Ankaraya giden Maarif müdürü Haydar Bey dün dönmüştür. o Haydar Bey, mek - teplere ait bazı işler hakkında Vekâletle temas ettiğini söyle - miştir, areata eee esas DAA ENE MESA 17715 Yıl evvelki VAKIT | İma ananem rasim 8 Kânunusani 1917 — Abbas Hilmi Paşa Hz.nin senei devriyei hidipiyetleri hasebile bugün saat üçte Pera Palâsta bir çay ziya feti verilecektir. Ziyafete marşı şahane ile başlana- cak ve marşı hidiri de terennilm e « dildikten sonra bazı zevat tarafın « dan manzumeler ve nutuklar Kıraat : edilecek ve Şeyh Esat Şakır Efendi tarafından da bir hitabe irat oluna » caktır, — Adliye nezareti tarafından staj yapmak üzere liyakatli o memurlar - dan Vasli Raşit, İznik kadısı Meh - İ met Sabri, Çorlu o müddeiumumisi İ Ari/, şifre mümeyyizi Sami, heyeti * teftişiye kâtiplerinden Remzi, Cey - han mehkeme reisi Abdülâziz, Dersa- ' adet bidayet mahkemesi mülâzimle - rinden Hasan Cezmi, İstinaf ticaret Bizde buhran yok Hatırımdadır, iki sene evvel, Liman şirketi müdürü Ahmet ! Hamdi bey, bizde bir çift pabu - | cun beş kuruşa boyandığını ileri | sürerek: Bizde buhran yoktur! | hükmünü vermişti. Hamdi bey ik- tisatçıdır, hem de eski iktisatçı * larrmızdandır. Bizde, fi tarihin » de, iktısat siyaseti, Hotanto kabi» lelerinin âdetleri kadar (meçhul iken, bu muhterem arkadaş iktı « sadi mecmua neşrederdi. . Düşündüm: Ahmet Hamdi bey, pabuç boyasından böyle bir hüküm çıkarırsa, ben neden, orta oyunu tekerlemesinden aynı hük- mü çıkarmıyayım?... i Geçenlerde bir gece, Şehzade başında, Asım babanın ortaoyu N nuna gittim, Kavuklunun teker « lemeleri, hep parasızlığa, açlığa dair. , Meselâ pişikârla şöyle konu “ şuyorlar: : — Pazardan iki okka prasa alırsın, tencereye alarsın.... — Ne kadar yağ koyarsın? — Ne yağı? — Basbayağı yağ. © ©, — Ayol, prasaya yağ konduğunu ilk defa iştiyorum.. — Sen yağ koymaz mısın? — Yo, prasa kaynar, kaynadıkça yağ salar, ateşten indirip yersin. © | Zemin ve zamana muvafık, iktisadi buhrana lâyik bir tekerle- me değil mi? Parasızlık öyle müt- hiş öyle müthiş, ki millet haşlama et yiyor.... t Filvaki bizde, et, yağ hattâ balık sarfiyatının az olmasını, ik- tısadi buhrana atfedenler yok de- ğildir, Efendim senede adam başına iki dirhem et düşüyor; - balıklar kokuşuyor da alan olmuyor, gibi şikâyetlerin sonu: — İktisadi buhran! Lâfı ile nihayet buluyor. Yok efendim, yok!... Bizde bu şikâyetler, bu tekerlemeler eski * dir. ni Geçen gece duyduğum - kays narken yağ salan prasa - nükte » sini, prasanm okkası bir, etin ak* kası otuz para olduğu devirlerde gene kavukludan O dinlemiştim: Çocukluğumda Karagözle Ka- vuklu gene hep parasızlıktan bahsederlerdi. Et, kurbandan kurbana yenirdi: “Et yüzü gör * müyoruz, kemik O yalıyoruz!...,, “Suyuna tirit geçiniyoruz!,, “San- ki yedim camisi", “İki su bir ek- mek yerini tutar!,, “Peynir ek « mek, hazır yemek,, “İki lokma bir hırka,, gibi sözler, bolluk zama “ nmdan kalmadır. aj Lira yüz sekiz kuruşa gider « ken, gene buhran yoktu ya? (“© Selâmi Izzet Dahiliyemüsteşarının validesi vefat etti Teessürle öğrendiğimize gö * i re; Dahiliye müsteşarı Hilmi Be » yin validesi hanım, bir müddet - tenberi tedavi edildiği (o Haseki Nisa hastahanesinde evvelki ak » başkâtibi Eşref Beyler Almanyaya | sani irtihal eylemiş ve dün öğle gönderileceklerdir. Mumaileyhim bu üzeri Edirnekapida hırırlanan akşamki Balkan (renile azimet ede - ceklerdir. — Dün süferanın yeşmi kabulü ol. duğu cihetle şehrimizde bulunan se firler Babtâlide hariciye nazır vekili Halil Beyefendiyi ziyaret etmişler - dir, medfenine tevdi edilmiştir. Hilmi Bey dün sabahki tren - le Ankaradan gelmiş ve bu hazin merasimde hazır bulunmuştur. Merhumeye rahmet diliyor, Hil « mi Beyle ailesi erkânmm derin tessürlerine iştirak ediyoruz, Si, simi