VAKIT erme mesa aa Muharriri : Pitigrili e hiç konuşmak iste » Hem yorgunum, de birbirimize artık söyliyecek bir şeyimiz yok. Şimdi artıki - kimizde ayni lisanı, ayni uslüp, âyni mantık, a yoruz, Ayni hislerle, ay - mi hükümleri veriyoruz. Daha | ağzmı açmadan, ne söyliyeceğini Yorum, ve benim için cevap vermek lüzumsuzdur, çünkü da- ha söylemeden bile cevabımı bi - m. İnsan iki sene beraber Yüşadıktan sonra cereyanları o suretle karşılaşıyor ki, bundan bir müvazene hasıl oluyor. Bu Müvazenenin ismi de... — Ahenktir. — Hayır. Yeknasaklık . Kaç - mak ibtiyacı duyuyorum. Pol hayretle sordu: — Kaçmak mı? Kırılacak de - mir parmaklıklar yok ki, canı - Mm içi! Seni, kendini içinde Zannettiğin demir kafesin kapısı - Da kadar teşyi edip hürmetle se « lâmlamağa hazırım . Jutta, Pola derin derin baktı: | — Derlerki vektile canbazha- nede hünerler gösterip tekaüde sevkedilen lâgar bir at, bir marş | gemicilik duyduğu zaman dirilirmiş. Ben de kendimi bu ata benzetiyorum. İki senedir canbazhaneyi terket tim ve senin kuvvetli şahsiyetin benimkini bitirdi. Benden daha | kuvvetli olduğun için bana ta- hakküm ettin. Bir ihtiyarla, bir | Şocuk ayni yatakta yatarların, şocuk çabuk ihtiyarlar ve ihtiyar İ onun gençliğini alırmış. Pol güldü: 5 Ya öyle mi? O halde bu w- #ulü ne diye kullanıp ihtiyar bu | hakları gençleştirmiyorlar, hem | ayni o sıfatlarla | Aşk Arayan Adam | Hacı Ef. ! Fakat, uydurma ve e Tercüme eden : fa, Saat sekiz buçük olmüştu. Ka - pıcı, oyuna gitmek üzere otomo - bilin hazır olduğunu telefonla bildirmişti . #4 ş Gece yarısı, Pol otele döndüğü İ zaman, Juttanın bavullarının ha - zır olduğunu gördü ve bundan i hafif bir ürperme duydu: — Hazırlanmışsın bile! — Yarım sabah gidiyorum. — Pek acele değil mi? — Hayır, mühlete ihtiyacım yok. — Beni dinle Jutta, biz göz yaşları ile ayrılan alelâde âşıklar gibi değiliz. Aşkımızın başlan - gıcı gibi, bir uslâbü olmalıdır. Senden bir şey istiyeceğim. Jutta yatağına oturdu, ayak - larını örterek; — Seni dinliyorum, dedi, söy - le: — Biliyorsun ki, hayatımda bir i tek gayem vardır: Hakikati öğ - renmek.. Tam veya nisbi olsun, hakiksti öğrenmek ve bilmek.. Ne zaman zeki bir doktor, zeki bir | mimar, zeki bir gemici ile konuş- (tum ise, doktorluk, mimarlık, ve hakkında kendilerinden i hakikati öğrenmek istedim ve bildiklerimi bu mütehassıslardan | öğrenmiş bulunuyorum. Fakat malümatımın bu küçük muhiti i - çinde büyük boşluklar var, ki bunları doldurmak istiyorum . Be ni en ziyade meşgul eden aşk me- selesidir. Aşk hakkında pek az şey biliyorum. Kadınlar hakkın- da, hele hiç .. Kıskançlık, sada i kat, aldatmak kelimeleri benim i- çin sadece kelimelerden ibarettir. Ben bunları öğrenmek istiyorum, dJutta gülmedi. Devam etti: — İki senedir kaybettiğim şah- siyetimi tekrar iktisap etmek is - tiyorum . Artık şöhretinin gölge- sinde kalamam. Eğer seni bıra- kırsam.... — Düya gene dönmekte devam eder. «— Bir ıstırap duymaz mısın? Pol birân düşündü: — Hayır.. Bazan seni hâlâ se- vip sevmediğimi düşündüm.. — Bu bir delil değildir. (Devamı var) yalancı Müslüman Aslı ingiliz politi- kacı ve casus Bundan bir kaç sene evvel İn- gilterenin Cidde konsolosu ve İn- giliz milyonerlerinden Mister Fi- lipsi, islâmiyeti kabul etmiş ve Ha- cı Abdullah tesmiye edilmişti. Bu adam müslüman olduktan ve başma kocaman (bir: sarık İ sardıktan sonra Mekkeye giderek orada oturmuştur. Şark işlerinde İngilterenin mü- tehassıs bir adamı, ikinci bir Lâv- rensi olan Hacı Abdullah namı di- ğer Filipsin Arabistanda $on za- manlarda çıkan ısyanların başlıca mürettiplerinden olduğu tahakkuk etmiştir. Hacı Efendi; geçenlerde mezu- zunen İngiltereye gitmişti. Geçen gün tekrar Mekkeye gitmek üzere Beruta gelmiştir. İbnissüut hükümeti, geçen İbni- refada- isyanında da olduğu gibi Useyr isyanında Hacı Efendinin parmağı olduğunu tespit etmiştir. Fakat İngiliz sefirine İbnissüut hükümeti bir şey yapmaktan aciz» | MİŞ Acemi yankesici Kasımpaşada küçük hamam caddesinde oturan manav İbra - bim dün Küçük pazarda dolaşır - ken yeleği cebindeki saati küçük Osman tarafından çalınmıştır. İbrahim saatinin çalındığından haberdar olunca feryada . başla » | mış saati henüz çalmış olan küçük, Osman da korkusundan kaçar - ken yakalanmıştır. . ai Selâniğin milyoneri ı Bu ihtiyar adam 18 yaşında bir âfete abayı yakmış, evini ihmal etmiş .. Oğlutarafındanöldürüldü Selânik (Hususi) — On altı yaşmda bir delikanlının babasını — Hayır; fakat mukabil bir | öldürmesi bütün muhitte dehşet - tedbirdir. Bir kadma karşı lâkay- | ler uyandırmıştır. di duymağa başlandığı zaman Cinayete sebep; yabancı bir insan kendi kendine: Ölürse | kadmdır. ne yaparım? Yahut, beni bırakır Geçen cumartesi günü, sabah - sa ne yaparım? Veya, beni alda- | leyin erkenden baba ile oğul kar - tırsa ne yaparım? Diye sormalı. sılaşmışlar, ve konuşmuşlardır. Selânik'in obütün “Bu halim, validemi, hiç şüp « hesiz, büsbütün müteessir edecek, fakat valdem, intikammı alacak bir oğlunun bulunduğunu da an - lıyarak müteselli olacaktır.,, Cinayete sebep olan Lelâ So - levriç, henüz on sekiz yaşında harukulâde güzel bir kadındır. zeniginlerine Ben buna şu cevabı verdim: Güle | Milyoner olan baba geceyi Selâ - | karsısmda diz çöktüren bu kâdın, rim, — Emin misin? nik'in en muhteşem otelinde ge - çirmiş, sevdiği kadınla şampan - | yaman bir âfetti, Fakat Moses Assoo, Lela'ya Pol, Juttadan ziyade kendi yalar içmiş, eğlenmiş ve sabah - | rasgeldikten sonra değişmiş ve kendine cevap verdi: — Evet. Ve ilâve etti: — Eğer bir müddet için ayrı Mamızı istiyorsan!.. — Hayır, teşekkür ederim . Be- him aşkımın tatile ihtiyacı yok. Eğer ayrılırsak, ebediyen ayrılı - Meli 14 — Dost olarak kalırız, olmaz mı? — Hayır... Bir kadın ayrılır ken “Dost kalacağız, derse, bu terkedilen bir mevkii bir gün £€- De işgal etmek niyetinde olduğu - MU gösterir, Ebediyen ayrılırız. Esasen aşkımız doğdu, büyüdü, öldü ve bitti. Teessürsüz ayrılabi- « Ben, bizim aşkımız kadar bir aşk tahayyül ede - ii Pol cevap vermedi. leyin evine dönmüştü. Baba ile oğul tam bu sırada kar- ,, | gılasmışlar, evlât babasına nasihat | ederek yalvarmıştır: — Şu kadından vaz geç baba! Baba, oğlunun bu müdahale - sinden fena halde kızarak oğlu - hun suratıma bir tokat indirmiş, bunun üzerine delikanlı kamasını babasının yüreğine saplamıştır. Milyoner, derhal o hastaneye | götürülmüş ise de ancak katili nin ismini söyliyebilecek kadar yaşamıştır , Katil genç polise teslim ola - rak cürmünü itiraf etmiştir. Cina- yete seBep olarak ta babasmın bir kıza tutlması yüzünden validesi - nin çektiği ıstırabı miştir. Çocuk, ifadesinde şu sözleri de söylemiştir: #, evini ihmale başlamıştı. Bu a- damın bir kaç hafta içinde maşu - kasma harcettiği paralar, bin - lerce altını geçmiştir. Onun bu kadına aldığı mücevherler, Bal - kan kraliçelerinde bile yoktu. Bir aralık Madam Assoo, bü - tün gururunu yenerek Lelâ'ya müracaat etmiş, kocasmı bırak- ması için yalvarmış, kadının ö - nünde diz çökmüş, fakat Lelâ, zerre kadar müteessir olmıyarak kadının hâline gülmüş. ve mil * yoneri kaçırmıyacağını da söyle - mişti . Madam Assoo evine döndük - ten sonra vaziyeti on altı yaşında bir genç olan. oğluna anlatmış, | validesinin ıstırap ve yesinden son derece müteessir olan oğlu babasını yola getirmiye karar vermiştir , , y* m. Kocası öldükten Fakat bu cevabın veriliş tarzın da bir sahtelik hissolunuyordu. Evlenmeğe namzet olan hanımın gözlerinde sevda ateşi değil, kona cağı malı kaçırmaktan korkan mahlüklara mahsus bir heyecan şülesi vardı. Kadıncağız evlen - mek hevesine hissi sebepler gös - termek istiyordu. Fakat para güç- lüğü çekmekte olduğu dikkatli bir nazardan kaçamazdı. Divar da yaldızlı çerçeve içinde eski ko- casının resmi duruyordu. Dikkat le baktım. Kadın farkına vara - rak dedi ki: — Bana karşı pek büyük mu - habbeti vardı, Hatta lüzumundan fazla severdi. Maddi — hayatın müşkülâtına maruz kalmamaklı - ğım için beni dünya işlerinden uzak tuttu. Paranın kazanılması- nın ne kadar güç olduğunu bilme mekliğim için ne mümkünse yap- tı. Zamanmda avuçlar dolusu pa- ra sarfettim. Öldüğü zaman ben bankalardaki hesapların asla ni* hayet bulmayacağı, ve borsadaki eshamım daima yükselmek itiya- dında olduğunu zannediyordum. Fakat hakikat öyle zuhür etme- idi. Gözlerimi açtığım zaman... Bü- tün hakikati söylemesine hemen hemen bir şey kalmamıştı. Maa- mafib daha ihtiyatkâr davranmı- ya lüzum görerek sordum: — Apartımanınız ne kadar gü- zel.. Hiç bir eksiği yok.. Konfo- ru tamamile temin edilmiştir. Kadın müködder bir tavirla ba- şını salladı: — Zevcimin vefatmdan sonra bü dört odayı seksen bin franga satım aldım. Çok kârlı bir alış veriş yaptığımı iddia ediyorlardı. O mevsimde mskenler henüz çok pahalı değildi. O sırada herkes bir mülk almak hevesindeydi. Ben bu- rasının parasını peşin saydım. Bir sene sonra mal elime geçtiği sra- da Nevyork Bankası iflâs etti. Va- ziyet tamamile değişti. Gün geçtikçe müşkülât çıktı. Masraflar, vergiler gittikçe ço - ğaldı. Şu apartmanın sahibiyim. Fakat binanın heyeti umumiyesi- ne isabet eden tekmil masraflara karıştırılırım. Şimdi böyle apar - tan satın alacak adam da yok. Dairelerimizi kiralamak salâhi - yeti de mukavele mucibince kal - dırılmıştır. Kadm gayrimenkul emval ci - hetinden neler çektiğini anlattık- tan sonra diğer bir mevzua geçti. Bütün çektiği müşkülleri acı acı döküyordu: — Kocam bana yüzde üç irat- İr eshamla milli müdafaa bonola- «r bırakmıştı. Dul olunca Val Siritte çok para kazanıldığını duydum. Amerika “eshamı dür- madan fırİryordu. Fransız eshamı yerine Amerika eshamı satın al- dım, Bunların durmadan yükse - leceğini tahmin ediyordum. “Evlenecek banım,, gidip ma- İ hut eshamı tomar halinde önüme getirdi. Bunların hepsi iki sene evvel piyasalarının en yüksek ol- duğu bir sırada satın alınmışlar - dı. Orada 120 dolara: Anokondu eshamı, 75 dolara Paramuntlar, 135 dolara Newyork Çentrallar vardı. Halbuki Anakonda 10 do- Çentral ise 12 dolardı. Nazırın kızı namzetliğini i © Evlenmek istiyen Kadınlar O lar, Paramunt 4 dolar, Nevyork ! sl 24 Kânunuevvel 1932 Yazan: Perri Pizani sonra dört odayı satın alan kadın I zederken, sermaye, apartman ve | mobilyeden bahsetmişti. Apar - trman tahammül edilmez bir yük- tü. Sermaye piyasanın sukutun - dan dolayı 800,000 franktan 70,000 franga düşmüştü. Bu 79 bin franklık sermayeden faiz al- ması da imkânsızdı. Şu halde yalnız mobilye kalıyordu. O da ne edebilirdi? Yiyecek yemek ol- madıktan sonra porselen sofra ta kımını ne yapmalı? Boş bir büfe istediği kadar ziynetli olsun kaç para eder? Bilmem namzet kadın elli yaş- lik hayatına inzımam eden şu va- ziyetin pek cazip olmadığını ha- limden anladı mı? Halbuki o be- ni kaçırmak (istemiyordu. Her hangi bir tarzda iğfal etmesi lâ- zımdı. İğfal.. Yirmi beş yaşmda bir genç kadın mavi basma enta- ri ile de bunu yapmıya muvaffak olur.. Fakat yaşlı bir okadınne yapsın? Gençmiş gibi göğsünü şi- | şirerek mösyönün gözlerine dik - katle bakmak, bacaklarmı göster- mek onun için mümkün mü? Ba- husus ki karşısımda daha ziyaret edeceği hesapsız evl ek ka - dmların hesabını çabuk görerek kaleme eek bitirmek istiyen bir ir N sa zaval- Eski nazırı kızı vaziyeti anli- yordu. Maamafih kendini bozma» dı, ve: > — İlk kocamı son derece mes» ut ettim. 1? veliye Dedi. Fakat onun vadettiği sa” adette yalnız güzel yemekler, sı- cak elbiseler, mahirane hazırlan- mış tatlılar gibi şeyler vardı. Ev hanımlığını ispat etmek için zili çaldı. Hizmetçi geldi. Kadın hiz - melçiye emretti: — Çayı getiriniz. Yaldızlı eski bir Çin fincanın » da çayı getirdiler. Hizmetçi ka - dın bana munis nazarlar atıyor- du. Halinden hanımına gayet merbut olan ve altı aylık maaş a- lacaklı olduğu halde bir türlü ter- kedemiyen kadınlarda görülür bir | fedakârlık tavrr vardı. Zavallı hizmetçi.. Bana tebes- süm ederken, benim imdada ye - tişecek olan şatomu, takımı ta- mam mutfağımı gözönüne getiri“ yordu. Evet.. Hem hanım hem hizmetçi bir işaretle beni takip etmiye hazırdılar.. Evlenecek ha- nım teklif etti: — Bu salonu isterseniz oldu- ğu gibi şatonuza naklederiz... İş hoşunuza gitsin.. Yorgun bir sesle cevap ver dim: : — Münasip olur. Fakat zanne- dersem böyle bir şey yapmadan evvel biraz tanışmamız lâzımdır. İçimden düşüüyordum: — Şuradan nasıl bir çare bu- İarak kimsenin kablini kırmadan çıkıversem? i tediğimi anlamış olacak ki mağ- mum bir tavırla şu sözleri mmıl- dandı: (Devamı var) Sipahi ocağı kongresi Sipahi ocağinın dün yapılacak olan senelik kongresi ekseriyet hâsıl olamadığından on beş gün sonraya bırakılmıştır. a line yapsm? ie ; f Kadın benim uzaklaşmak İs i | e