3 Ekim 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8

3 Ekim 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

lüseyin Cahit Beye verilen cevaplar felsefi ilmi ve sair kelime- için bir vasıtai mübadeledir. medeniyet içine gireceksek- bunları da alacağız. Yeni meleri de kullanacağız de- pi Etem Beye gelince, gü- nutuklarından istifade ettim. unda da maksadın ne nu daha faz'a hissedemi- O beliğ sözler, felsefi lar arasında maksat ka- Ne yapılıyor da ben ona balefet ediyorum. Ben ken- Jisanın sadeleşmesinde uğ- bir ameleyim. Ortada acele gideceğiz çabuk Diyorlar. oNereye.. birşey yokken nazari sö: 4 ek açık kapıları zorlamak kabilinden bir faide temin ede- 16z. Namdar B. ise beni ilerile- hareketinde aleybtar göster- istiyorlar. es değiştiğinde esef duyan | e hocasından benden ziya- e atlama taraftarı olması tu- itti. Birde öz Türkçeye Diyorlar. Kendileri erji falan diye hemen hemen : konuştular. Bunların bik ve raptı yoktur. “Halka doğru gideceğiz demek yükselteceğiz demektir. okutacağız onu bu suretle eceğiz demektir. Halka © Binaenaleyh halkı yükseltmek ne yapmak lâzım ise yap- yız. Burada söylenen sözlerle aynı fikirdeyim, Hangi şeyi etmedim. Kelime almıya- ımı dedim. Yoksa sarf ve izi düzeletmiyelim mi de- ikı EN l © Nedir? Hangi noktada beni ileri gitmiyor diye gösterir ir hâlâ anlıyamadım.,, yin Cahit Beyin bu cevabr- azalar çok şiddetle alkışladı- ir, Sörekli devam eden alkışlar ince Samih Rifat Bey kürsiye ve Hüseyin Cahit Beye v bını söyledi. Rifat Beyin nutku Rifat Bey — Efendim, diğer zin çök kıymetli hitabe- in sonra Hüseyin Cahit Beye- evvelki değil, şimdiki hitabe iden sonra söz söylemek hakikaten oldu. Hüseyin Cahit Beyefendi- ilk tezlerini dinlediğim zaman ha- Mİ ettiğim fikirler ve kannatlarla di sözlerini dinlediğim zaman citiğim fikrler arasında çok #- bariz ve garip tezatlar (o vardır. rin Cahit Beyefendi bazı nokta. Jâyık oldukları alkışlarla kar i lar. Bazı mütalealarının tas- p edildiğini gösteren bu alkışlar ha- i yerinde idi. Çünkü evvelki i bilhassa bu noktalarla geri tendiler, Beyefendiler! Hü- Cahit Beyefendiyi ilk defa din. zaman bazi notlar almıştım. daha sür'atle yazı yazan ar- da not almışlar. Bu iki arkadaşın harfi harfine zaptettik- otları elimdedir. Bu notlarla ği Cahit Beyefendinin tamami- b fikirleri geri alan ifadelerini şim- kuzurenuzda birer birer, harfi har- e 8 tahlil edeceğim. Biz Bisan inkılâ- | n inraftarları Hüseyin Cahit Be. | gösterdikleri bu fikri rie'at il samimiyetle, teşekkürle ve | niyetle karşılıyoruz. (Alkışlar) pa hepiniz biliyorsunuz, edereeniz oturduğum yerde vam edeyim. Hüseyin Cahit Beye » bilhassa fikirlerinden ziyade sar kendilerine mevzu ittihaz ettikleri da- vâlar hakkında arkadaşlarımız uzun | uzadıya tenkitlerde bulundular. Şim- diye kadar söylenilen sözler kendi id- dialarımdan heren hiç birini cevapsız İ bırakmamıştır. Ben bunları tafsil et- İ mekten ziyade bilhassa bir kaç nokta üzerinde düşüncelerimi hülüsa edece- ğim. Şimdiye kadar söylenilen sözle- rin unutulduğunu, geçtiğini, havaya münkalip old nu ve gesi almdığını görüyoruz. Davalar sabit kalır, sözler zail olur. Sözleri oldukları gibi göz önüne ala İ rak münakaşa, muhakeme etmek on- ların yanlış olduğunu göstermek onun | aksini düşünenler için ta zifedir, Benim anladığıma göre Hüseyin İ Cahit Beyin tezinde üç esaslı istinat noktası vardır: | 1 — Tabii tekâmülün Usanlar | rindeki tesiri. 2 — Lis kendi yap- İ tığımız sun'i bir alet değil, bizim ira- demizden. milstaki| içtimsi bir mü sese olması. 3 — Dilimizin günden gü- ne sadeleşmesinde müfrit yeniliklerin Uze- muhafazakâr kuvvetlerle karşılaşma- sından rmitedil ve salim bir inkişaf yolu meydana çıktığı. Hüseyin Cahit Beyefendi birinci id- diasında tam bir oDarvinisilir. Yani bütün uzvi tekâmüllerin tedrici bir cereyanla vukua geldiğine taraftar. dır. İkinci iddiasında Dorkhaym fel. sefesini kabul eden bir i oluyor. Üçüncüde cemiyetle: hayatenı tamamile mihaniki bir de izah eden çok eski bir mazariyeyi lisana tatbik ediyor. Hüseyin Cahit Beyefendi kadar kuvvetli bir gözeteci- nin herhangi bir mevzu üzerinde tat- bik ettiği diyalektik tezini dinlemek yahut görmek insani hakikaten hay- retle bahsedilecek bir maharet karşı: snda bulundurur. Başkalarının ilmi bir esas, bir delil, bir hüccet diye ileri sürdüğü nazariyeler Hüseyin Cahit Beyefendinin elinde kolaylıkla anlaşı- lan şahsi bir mütalea haline girmiştir. O bunları ilmi bir hareket noktası gi- bi kullanır, fakat bize hissettirmez. Biz dinlerken ancak şahsi ve kuvvetli bir mantıkın en tabii bir surette mey- dana koyduğu basit bir muhakeme ö- nünde bulunduğumuzu zannederiz. Ar tek kanaatlerimiz mümkün olduğu ka- dar uyuşturulmuştur. Munis bir man- tik, anlamak ve münakaşa etmek için kendini yormıya lüzum görmiyen fikirlerimizi uysal bir çocuk tediği tarafa sevketmeğe baslamıştır. Şayet Cahit Beyefendi bize asıl na zariyelerden bahsetmiş olsalardı hiç şüphesiz dikkatimizi celbeder ve bun- ları o kadar doğru olmıyan bir metod | ile biribirine karıştırdığını ve bir ta- kım mütenakız fikirlerden müsbet menfi hükümler çıkarmağa çalıştığını sür'atle anlardık. Hüseyin Cahit Beyi bu usulde en 3i- yade muvaffak eden vasıta fikri te | nakuzlarmı bile bile daha evvelden İ- dare etmesidir. Aldandığımız nokta da bize şapı, aldanmadığınız yerde şekeri göstererek zaikamızı muvakkat bir dalale uzratmak Cahit Beyi çok eğlendiren bir şeydir. (Şiddeti; alkış- lar Bu arada Hüseyin Cahit Bey de Samih Rifat Beyi allışlıyordu) . Hiç şüphesiz bütün dinliyenler dik- kat etmişlerdir. Hüseyin Cahit Beye fendi Msanın mahiyetinden bahseder- ken aynile şu sözleri söylediler: * Di içtimai bir müessesedir, Tabii bir uzviyettir. Zannederim ki bu nok- tada hep ittifak edeceğiz. Dil mesele lerini tetkik ederken bu prensipi bir an bile gözden uzak bulundurmamak iktıza eder... Evet, Cahit Beyefendi! Bu prensipte ittifak edeceğiz, fakat mutlak ve mu- İ kayyet bir şartla! Siz lisanın tabii ve içtimai mahiyetlerini ilmin tayin etti. ği hudutlar dahilinde biribirinden a- yırarak birine ait olan kanunları übü- rüne tatbik etmek yolunda karışık ve yep bir usul tatbik etmiyeceksi- | Ben dikkatli bakıyorum; tedrici te- i kâmül bahsile içtimai vakaların hu- İ susi mahiyeti esasını iki çift öküzü gibi mantıkınızın kuvvetli boyunduru- Eu altına alarak tarlanızı onlara sür dürüyorsunuz. Maksadmız bizi ya mltmmk değilse lütfen beni dinleyi- niz! Lergistik dediğimiz ilim, doğrudan dağruya tabii âlimlerindir. Fakat bu- nun taallük ettiği lisan, tasriflere ve terkiplere tâbi olan kelimeler değil, eleri terkip eden mahreci ses- Lengistik bu sahada şöyle büy- hle ve fiziyoloji ile alâkadar bir tekellüm bir konuşma ilmj olur. Fizik sesler yani musikiye ait perdeli ve devamlı seslerle mütenddit seslerin ve İnikâsların biribirine karışmasın- dan husule gelen gürültüler, (seirler) rasındaki tebeddüller, bir lisanın fone tik, yani mahreci bilnyesini teşkil € den müstehci seslerin tâbi olduğu ka- runlar bu mde tetkik edilen bir mevzu vilende getirmişti. Ne demek bir vakadan bahsedeyim: Şu salonda muhtelif kavimlere mensup insanla- rın bir arada toplandığını farzedelim: bunların hepsine ayrı ayrı herhangi bir lisana ait bir cümleyi aynile tek- rar ettirelim; ayni kavme, ayni cemi yete mensup olanlar kelimeleri ister erek bir şekilde ve müş terek bir itiyatla telâffuz ederler. Di- gerleri bu zümreden gene kendi hu- susiyetlerile ayrılırlar, O kadar Ki bir harem ağasınrn Türkçeyi konşmasi- le bir frengin, bir İngilizin, bir Alma- nın konuşmasını biribirinden kolaylık. la tefrik ederiz. (Devomu yarınki sayumızda) *»» #4 Samih Rifat Beyin alkışlanan nut- kundan sonra reis paşa bu noktanm &ümilen anlaşıldığını ve müzakerenin kifeyetini reye koydu, o müzakerenin kâfi olduğu kabul edildi. Bundan sonra Ruşen Eşref Bey kürsüye gelerek Abdülhak Hümit ve Sami Paşa zade Sezayi Beylerin bi- rer mektubunu okudu. Bu mektuplar şunlardır: Ahdulhak Hâmit Beyin mektubu Nuruaynem sevgili Ruşen Eşref, İptida melfufen takdim ettiğim meyi oküyunuz, ondan sonra da benim âtideki mütaleatımı lütfen gözden ye giriniz, Bu manzume bundan on bir sene evvel yazılmış ve basılmıştır. (O zamanlarda bugünkü temayülâı w mumiye haddi kemale gelmemişti. Ben miştim.) Ondaki sözler ne Konyanm ne Edirnenin, ne Selâniğin ne de Kaş- gar ve Buhuranm Türkçesi değil tama mile İstanbul Türkçesidir ve safi Türkçedir ve aruz veznindedir ve büy le olduğu halde terkiplerden ve teta- buu izalattan âridir. Demek ki böyle yapmak ta kabil olabiliyor ve benim bugünkü cereyanın .yabancısı olmadı- ğım da bu eserimle tebarüz etmektedir Ylanzümenin mevzuunda belki ciddi- yet yoktur, belki de hiffet vardır. Fa- kat işin ehemmiyeti mevzuunda değil maksat ifadenin safi Türkçe olması- dır ve ehemmiyet te bundadır. Ve Ku- rultaya bu fikir ile geliyorum içtima halinde bir şey diyemiyeceğimi bildi- ğimden bugünkü coreyanın taraftar- larından olduğumu size yazmağı mü- nasip gördüm. Gözlerinizden öperim elendim. Aptülhak Hâmit Sezai Beyin mektubu Dilimize dair 35 sene evvel şa sözle- ri yazmiştım. Müsaade ederseniz oku- yayım, Karagöz seyretmeğe gitmiştik. Çelebi Hacıyvat kemali fesahatle Ka- halindeki müstehcen seslerin mahiyet- | çe biribirinden başkalığı, mahreçler a- | yaparken çektiğimiz bazı manzumenin makaddemesini okuyup | « | bir fikir hasıl ediniz. Sonra manzu- haddim olmıyarak pişuva olmak iste- | 3 Teşrintevvel 1932 Hüseyin Cahit Beyin konferansı (8 inci sayıladan devam) şi tehlikesi bitmiş demektir. Dilimizin noksanları yalnız ıstılah- lara inhisar etmez. Alelâde kelimeler- de bile eksiklerimiz vardır, Bunu an- lamak için, meselâ, Fransızca, Al manca bir lügat kitabını alarık Tür! çede mukabillerini bulmak tecrübe yapmak kâfidir. Bir çiçekçi katale- gunda, muhtelif çeşit güllerin renk. lerini anlatmak için yazılan üçer dör- der satırlık tarifleri tercümeden ba- zan kendimi aciz bulduğumu itiraf & derim, Çünkü lisan ve edebiyatımızda beş on tane renk biliyoruz. Halbuki a rada o kadar ince farklardan bahse diliyor ki bize bütün bütün yeni geli- yor. Bir lisandan diğer lisana terciime kat'i bir muvaffakiyetle yapılamaz. Bu,oiki dilden birinin diğerinden daha yüksek olmasından değildir. Her di- Bin ayrı hususiyetleri olması neticesi. dir, Fransızcadan Türkçeye tercüme sıkmtılara Türkçeden Frnsızcaya tercüme yapa cak bir Fransız muharriri de uz kalır, Bahsettiğim zorluk bu değildir. Mefhum ve kelime eksikliğidir. Bu- nun da çaresi Avrupa lisanlarından herhangi birisin Kamusunu alarak her kelimeye Türkçeden bir kurştlık tesbit etmekle bulunabilir. Her ne pa- hasına olursa olsun bize ilim ve fen sahasın”, her türlü mefhumlar sahası. nı açmalıdır. Sonra, Türkçe lügat isteriz, sarf ve nahv işteriz, dilimizi haklle yayıcak surette harflerimizde ufak tefek de. dişiklik isteriz. Bunlarm müzakeresi yeri burası olmıyacağı için tafsilât ve remiyorum. Yalnız ihtiyaçlara - retle iktifa ediyorum. ——- ragözün “mizacı sıhhat imtizacı &lile. , rinin ne dairede sair, olduğunu sort yordu. O hayretle bu sözlerin ne des mek olduğunu anlamağa çalışıyordu. Nihayet bütün bu sözlerin “nasılsınız iyi misiniz. demek olduğunu öğrenen Karagözdeki hayreli bu kadar «de bir şey söylemeyip de kendisini bu de- rece yorduğundan dolayı hiddeti gö- rülecek şeydi Edebiyat bahsinde ben de Karagö- zün fikrindeyim. Bir adam hem Arap, hem acem, hem Türk olmadığı gibi bir edebiyat ta hem Arap, hem acem, hem 'Türk olamaz. Dünyada bir başka milletin sarfile yazar okur hir kavim yoktur. Dünyanm bütün elsinel kema- li bir araya gelse bir Türkte, Türkçe kelimelerin hasıl ettiği tesiri vücuda getiremez. Vakıa her dilin yazılışile | söylenişinde fark vardır. Fakat söyle | mek ve yazmak arasında bizimki ka. dar ayrı iki san kullananları ben bilmiyorum. 35 sene evvel ben bu fikr; yazmış. tım, Şinasiler, Namık Kemaller, Ziya Paşalar da bu fikirde idiler, Fakat itiraf etmek lâzım gelir ki biz muvaf- fak olamadık. Bu dilekler, bu fikirler şimdj sabibine Kemalini buldu. Mazi- yi istikbal yapan bir deha, Asyanın ufuklarını, fikrin yürüyemediği &âti yollarmı aydmlatıyor. Şimdi nazar, gözlerden kaçan o güzel hayali üşür olarak görüyor ki o yarım bir hakikat olacaktır, Niçin olmasın o büyük Gazi ne kadar hayali, muhali hakikat yap- La 'Türkçe dilimiz için programda şu | şart vardr: n güzel şiveli ve a- henkli bir ifade vasrtası haline getir- mek olduğuna göre, Şüphe yok ki bir milletin lisanı ru hünün beyanıdır. Programdaki fW bazı anlıyamıyanların yaptığı gibi di- Nimizi baynlaştırmak, kabulmetirmek, hasa Türkçeleştirmek demek değildir. Türkü her gün daha yükselten âli Reisimisin Türkçeyi de milleti gibi no- cip bir şaheser yapması her kalbin te- memnisidir Sami Paşa zade Sezal İçtimaa bugün saat İ4 te devam edilecektir, Hulâsa Arzettiklerimi bir kaç cümlede top lamak için diyebilirim ki: 1. Lösanımız hakkında ilmi tetkike ler lâzımdır. Burada devletçilik siste ni kabul etmek zaruridir. Türkç& nin eski yen; bütün lehçelerini ve y&” gilarmı bilmeğe, en az, sanskrit, lâtin ve Yunan dillerini öğrenmeğe ihtiyaç gösteren çalışmalara bizde ancak hü kümet imicin temin edebilir. 2. Türkçenin menşeler; hakkmda tetkiklerde bulunacak mütehassslar heyetinden başka, bugünkü mrüşkülle- rimize çare bülacak bir ilim heyetine de ihtiyaç vardır. 3. Bu heyet bize ıstılahları karar laştırmalı, Avrupa Msanlarına naza ran bizdeki eksik kelimeleri tamam- Iamalı, Türkçe lügat, sarf ve nahiv yazmalıdır, 4. Türkçemizin nahvinde, bünyesin- de bir kabiliyetsiz ik yoktur. Kusur kelimelerdedir. O da usul dairesinde bir çalışma ile izale edilebilir. ©. Yazı dili ile konuşma dili arasın- daki farktan ürkmeye mahal yoktur. Lisan sadeliğe doğru en fazla bir ve- rimle kendiliğinden gitmektedir. Yazı dilinden atarak yeririne koymak vazifesi yabancı kelimeleri öz Türkçe kelimeler hiç bir heyet de- ruhte edemez. Çünkü sözünü dinlet- mek imkânı yoktur. Bu iş tamâmen şahsidir, Daha doğrusu, gayri şahsi dir, dilin tabii seyrinin neticesi olarak j husule gelecektir. Bir akademi yazı ve | konuşma dilinin daima © arkasmdan İ yürür. Yeniliklere »kadem; ön ayak olamaz. O dilde ancak n; ve muha- İ fazakâr bir kuvvettir, bi Görülmemiş e Parlak bir muvalfakiyer | hemi ikkdara, belgerşekliğine © ve zafiyeti umumiyeya karşı kati tesir gösteren Glandokratin Meştuir prof Brown O Secgusn Steinsch'm . keşlidir. Kadın farkı ve ve erkek derenünde yoktur. Her törkçe Olarak tarilesi mevcutar. Bahçekspi'da ZAMAN ecza deposudur. He eczane Umum deposu İst ve ecza depolarında bulunur. Kutasu ştur. Doktor beylere tesirini » makbuz mukabilinde bir kurto götderilir. ARLARYDYR ATE TAZE, İstanbul İkinci tera tecrlibe 5 Memurluğun» Iı temin için ipotekli olup, ilmesi tekarri eden ve bin üç yüz lira kiymet takdir edilen Beyoğlunda Fe yünde Rus sokağında atik 32, ce- dit 78 mumara ile murakkam ve tevsi imtikalli methali müştemil mübrez bir hanenin icra kılınan birinci açık artırması peticesinde 1000 bin lira be- del ile İyi uh ş olmasına mebni ikinci nrt- tırması olan 26—10—992 tarihine mü- sadil çarşamba günü saat 14 ten 16 çık arttırması - İcra rttrrmaya iştirak etmek kür ; ri menkulün kıy meti muhammin ağ burun yüzde ii Detek nispelinde teminat #kçesi vermeleri lâzımdır. Hakları tapu sicil sabit olmıyan ipotekli alacaklılarla diğer alâkadar-| irtifak hakkr çahiyterimi bu hakları esarife dair o“ rihinden itiba“ evraklari de bir» y rmeleri lâzımdır. e tapu sicili ile sabit olani r gatış bedelinin paylaşmasın Müterakim vergi ile belediyt #j müşteri mat alm ralı dosyacma müracaatla dosya meyanında ma ve iran evsaf ve mesaha ve sahasi” zain asılı rulacak olan nritırma şartna görüp anlıyabilecekleri ilân olunuz -

Bu sayıdan diğer sayfalar: