e e in MV 2 ği “lerin atılmasında Mi Dün Dil Kurultayında söz alan i in Cahit Bey dil meselesindeki Efilirini evvelâ şu sözlerle izahetmiş “Muhterem hanimlar, efendiler: $ Yazı dilimizin göstermeğe başlad. Mharşi içinde, tam zamanımda im- İn yetişen kurultay fikrini büyük h le selümlamayı lüzumlu bir E telâkki ederim. Dilimize dair İüklerimi bütün samimiyeti ve Hi ile açıkça arzedeceğim, Çün- (e kü başka türlü hareket Kurultayın toplanmasına saik olan yüksek ve ge- Emiş düşüncelere karşı bir hürmetsizlik Ş Yöncaği kanaatideyim. Yalnız, a n kıymetli ve ölçülü oldu- İN aimiyirak, uzun İzhalardan esasir noktalara işaret ile ik- mecburiyetindeyim. — Dilimizin menş'elerini, muhte. WE Tehçelerini, Hindi - Avrupai diller- “6 münasebetlerini araştırmak bir meselesi..dir, Bunda dakika kay memleketin ilmi haysiyeti na- bina esef edilecek bir ihmal teşkil meselesi, demek ne olduğu- “hepimiz bildiğimiz için fazla hir İY söylemeğe lüzum yoktur. Burada iz bir Korkum olduğunu saklamı- Bu korku da bende çaze gördüğüm bazı yazılar vücuda ri . Bu yazılar okunurken, ke r arasında zahiri benzeyişlere ve kat'i bir ehemmiyet veril. hissi hasıl oluyor. Kelime- ir dilden diğer dillere geçerken sabit kamunlara göre değişir. derecede ki zahirde biribirlerine kadar benzemiyen sözler ayni "çıkmış olabilirler, Ayrı diller- hemen biribirinin ayni gö- kelimeler arasında da hiç bulunmaması pek kabildir. hürmet hissi bizi aldatıcı benze- fikir oyunları kabilinden sa bilecek bazı buluşlara karşı gayet tutmakdır. İz hakkındaki bu tetkik vazi hususi ve salâhiyet sahibi bir havale etmek en uygun yoldur. silmi tetkiklerden ameli netice- Je ması İçin pek uzun zaman İster, “Hattâ, bu yoldaki tetkiklerin sırf ilim u aşarak tatbikat sahasma b leri ihismali az çok münakaşa bile teşkil edebilir, Onun için, larımız İlmi çalışmalarında i£ bırakarak biz bugünkü hayat gelelim. a e el e a v 2 — Her günkü dil vaziyetimize da. ii bir mütalea arzetmeden evvel, dilin yeti hakkında açık bir kenaat A eğe ihtiyaç vardır. Dil, düşündüklerimizi, istedikleri. Mizi karşımızdakilere anlatmak için kendi yaptığımız sun'i alet midir, yok- "sa bizim irademizden müstakil, tabii r müessese midir? Dil tabii bir uzviyettir © Dil içtimai bir müessesedir, tabii bir #zviyettir. Zannederim ki bu noktada İttifak edeceğiz. O halde dil mese- tetkik ederken bu prensibi bir San uzak bırakmamak Jkti- ei #nedeniyelinin inkâr kabul et eskiliği, genişliği düşünülünce N dilinin de yüksek bir medeniye- n fikri, bedii, hissi, ilmi ve teknik ih- tatmine kâfi gelebileceği a hiç tetkike girişmeden teslim o- biz bugün bir dil meselesi İn bulunuyoruz. Bir taraftan temizlemek, diğer taraftan di- bugünkü medeniyet ihtiyaçları- Dilimizi temizlemek nedir?. — kadar mekteplerimizde okuttuğu- mahlut bir “Osamnl'ca,, Hüseyi tesiri iki sahada vukua gelmiştir.: Ka ideler ve kelimeler,. Bence, asıl temizleme ameliyesi di- limizi ecnebi kaidelerine O tebalyetten kurtarmak gayesine sarf olunacak gayrettir. Müstakil bir vatanda ecne- bi kanunlar ne kadar haysiyete doku- #ucu bir esaret ise müstakil bir lisan da da ecnebi kaideler ayni derecede tahamül edilmez bir lekedir, Fakat, ben dilimizin bugünkü halji- ne bakınca, bu noktada büyük hir zor. lak karşısında hulunmıyacağımızı gö- rüyorum.. Vazife nihayet ermeğe'yak- laşmıştır, Arapça ve Acemce 25senedir sökülüp götürülüyor Son yirmi beş sene içinde gittikçe kuvvet bulan sade lisan tereyünr bu- gün Arapea ve Acemce terkipleri di- limizden söküp götürmüştür denilebi- Ur. Yakm bir zamanda, ecnebj dille- re ait kaidelerin tamamen maziye ka- rışacağına da şüphe edilemez. Bunun | için bir şey yapmağa da lüzum yok- tur. Çünkü zaten kendiliğinden olmak tadır ve olacaktır. Cereyan o kadar kuvvetli ve tabidir ki koca bir akade- mi olsa ve aksini temin için uğraşsa bile muvaffak olamaz. “Sevkitabit, , “aksiilâmel,, gibi hazı ıstılahlar artık yirmi beş sene evveline gelince- Sarflar Arapça ve Acemce ile | birer terkip değildirler. Bunlar yer- rine daha sade, ruha daha sokulgan Türkçe tahirler kaim oluncaya kadar yaşıyacak tek birer kelimedirler. Türk alfabesinin bu noktada yapabileceği hizmet pek büyüktür. Eski yabanc! yazı ile kalsa idik bu birleştirme «- meliyesi yapılamazdı. Bugünkü yazı- mız bize bu sahada da hürriyet ve muvaffakryet temin ediyor, Yabancı kelimelere gelilee; © işte şimdi en çok dedikodu uyandıran noktaya temas etmiş oluyoruz. Bura- da ifratlarla karşılaşıyoruz. Bir ta- rafta Türk kökünden gelmemiş bütün kelimeleri dilimizden söküp atmak is- ter gibi bir cereyan var ki ortaya koyduğu yazi nümuneleri kimini ür- kütüyor, kimini istihzaya sevkediyor. Bu İfrata mukabil öte tarafta da bir korku görüyoruz ki lisana yeni bir Türkçe kelime girince sanki bir felâ- ket vukua gelmiş gibi lisan mahvolu- yor diye deruni bir feryat koparıyor. Bu çarpışma karşısında, niçin böyle ölüyor diye tesssiif etmekten ziyade memnuniyet duymak icap eder fikrin- deyim, Hayat sahası amel ve aksülâ- mel sahasıdır. Dİl müfrit ve gayri ta- bii hamlelerle ilerlemek işstiyenlerin keyfine tabi olsaydı lisanlıktan çıkar- dı. Her yeniliği bir felâket sayan mu- hafazakârların arzusuna tabi bir hal- de uyuşuk kalsaydı inhitata uğrardr. Dilde bu iki zıt kuvvetin bir muhassa- lası peyda oluyor. Bu muhassala dil. deki tekâmülün kuvvet ve istikameti- ni gösteriyor. Türkçe de bu istikame- te göre sadeliğe doğru hızlı adımlarla ilerliyor. Bizi sükün ve mtalet içinde uykuya dalmaktan kurtarmak için müfritlerin kamçılarına muhtacız. .. Yolumuzu şaşırtacak ifratlara karşı da muhafazakârlarm . mukavemetleri kıymetli bir silâhtır. İtiraf ederim ki dilimize karışmış yabane: kelimelerden dolayi edilen sikâyetleri biraz mübalâğalı buluyo- rum. Bir Jisanın şahsiyeti sarfmda ve nahvindedir. Yabancı dillerden 4 Iman kelimeler bu şahsiyeti bozamaz. Ecnebi kavımlarla münasebette - bu- lunup da onlardan kelime almamak imkân haricindedir. Bir dile yabancı kelimeler filân ve ya falan şahsın arzusu ile sun'i ola- rak doldurulmaz, Onlar tarihi bir za- ruret ve İcabin neticesinde, bir tekâ- mül âmeliyesi olarak dile girerler. » Dünyada, her sahada olduğu gibi, dil de de bir şey olmuşsa onun öyle ol- ması zaruri idi de onun için “ölmüş demektir, Bir muharrir kelime hususunda: is» tediği garabeti göstersin, Kimse ken- disiae iştirak etmedikten sonra dil ü- bulunduğumuz, pek benimesdiğimiz bazi Arapça ve Aecemece kelimeleri atarak yerine hiç me'nus olmadığımız eski Türkçe kelimeler getirmek süre- tile yazı yazma tecrübeleri yürüye: bildi mi? Diğer taraftan, meselâ “e debiyatı cedide,, Nisanı payıdar kala | bildi mi? Ve, bir daha geri ihtimali var mıdır?. Yirmi, yirmi beş sene evvel kulan- dığımız bir çok Arapça ve Acemce kelimelere bugün hiç ihtiyaç hisset. miyoruz. O kelimeler dilden ne bir a- kademi kararı ile ç'karıldılar, ne ceza kanununun mahsus bir maddesile .. Lisanı tabii seyri bu metleeyi temin etti. Lisanı tabii seyri biribirine gi rişik pek çok amillerin neticesidir. Bu amiller arasında fikrimize uygun gel miyenler olabilir. Fakat unutmaya- Ism ki bunlar da hürmete şayandır - lar, Çünkü iyinin ve doğrunun mehek taşı bizim kendi fikrimiz ve hissimiz değildir. İçtimai bir müessese olan dil tam demokrat bir vasıf ile ekseri» yetin zımni kabul ve kararı dairesin- de yoluna devam eder, Şimdiye kadar bir şey olmamış mı ? Yirmi beş senedenberi lisanda bu kadar büyük bir değişiklik vukua gel- diği halde bunun amelesi olan bizler adela işin farkına bile varmadık. De gişikliği anlamak başımızı arkaya çe- virip bakmakla, mukayese yapmakla kabil oluyor. İçimizde, her şey tabii imiş, hiç bir şey olmamış gibi bir his var. Çünkü ortada tabiatı zorlamak suretile yapılmış bir iş yoktur. İşte istikbalin değişiklikleyi için de unu- tulmyacak bir düstür; Sade yazalım, mümkün olduğu ka- dar öz Türkçe kelimeler kullanalım. Fakat bu kelimeler okalemimizden kendi kendiliğinden aksın. Yazı ya- zarken sade kelimeler bulmak kaygu- su fikirlerimizi ifadedeki tabii cere yanı sekteye uğratmasın. Yaptığımız sadelik müendelesi (gayri şuuri bir hale geçsin. İşte ancak o zaman ken- dimizin tabii sahada kalmış olduğu- muza İnanabiliriz. Eskilerin yaptık- larram zıdd'na olarak, şimdi de bi- zİm yazılarımızda südelik uğrunda bir tekellüf ve tasannu kokusu sezil- memelidir. Yazılarımız iplida başka türlü kaleme alınıp ta sonra zorla tashih görmüş müsveddeler hissini vermemelidir. Terviç edeceğimiz ye- nilikler için en selim miyar budur. Bütün bunlarla beraber, hiç bir şey yapmıyalım, ellerimizi kavuşturarak, kaza ve kaderin hükmünü bekliyerek dil işlerine alâkadar olmıyalım demek istemiyorum. İşaret ettiğim bu nok- ta dil bahsinde her şeyin bizim irade- mize tab; olmadığını, tabii kuvvetler karşısında beşeri mücadele için bir had bulunduğunu unutmamak Vizü. mudur, Yoksa, daimi olan tekâmül a- meliyesinin umumi seyrini kolaylaştı. racak ve hızlandıracak surette bazı a- miller vücuda getirebilmek Oimkân! teslim olunabilir. Yapılacak şeyler Bu bahiste yapabileceğimiz şey, yap. mamuız icabeden şey bir kerre Türçe- nin muhtelif lehçelerinin mükemmel bir lügatini vüenda getirmek, kelime teşkili yolundaki kabiliyetlerini tesbit etmek, hiç olmazsa bundan sonra e&- nebi kelimelerin Jüzunsuz yere dilimi- ze girmeleirne mümkün olduğu kadar meydan vermemektir. Tayyare icat edildiği zaman buna dilimizde isim bu- labilmek için arapçadaki “tayr, kö- künden çıkmış bir kelime arıyacağımı. za bunu öz dilimizden çıkararak “uç- kü, uçkaç, uçuşkan,, diye te'sbit etmiş olsayd:k şüphesiz ki daha iyi olurdu. Fakat bugün en basit köylüler o bile tayyareyi belledikten sonra kaldırıp ta yerine bu türlü halis bir Türkce kelime koymakta nafile zahmetten başka bir fayda mülâhaza etmem. Çünkü “tayr,, arapça olsa da “tayya- re, muhakkak ki Türkçedir. o Çünkü gelmesinin zerinde © şahst teşebbüsün ne tesiri | bizim icadrmızdır. Türkün çocuğudur. olur?. Bugünkü Türkçede pek alışkın İşte gözden kaçırılmıyacak bir nok- in Cahit Beyin "Dilimiz hakkındaki tetkik vazifesini salâhiyet sahibi bir heyete brakmalı— Yabancı kelime- ifratlar ve tafritler— Şikâ- | | Konferansı yetleri biraz ifratkâr buluyor — 25 senedir lisanda değişiklikler olduğunu biz farketmi- yoruz — ellerimizi kavuşturalım mı? Hayır. * evvel 1932 37 ta. Asırlardanberi' kullandığımız Ya: | zılarımızın herkes tarafından anlaşıl gimiz gibi tasarruf etmişizdir. Öyle bazı kelimeler yapmışızdır ki zahiren arapça zannolunur. Fakat bir arap onun manasını ârilamaz. Çünkü o ke- Hme Türk hayatımın, Türk kafasınm mahsulüdür. Bunlar da bizim öz ev | Tâdımızdır. Bugün milliyet sahasmda bir adama Türk demek için kendisin- den ilk Türklere kadar çıkan bir şe- cere istemiyoruz. Uzun zamanlar bi zim düşüncemizdön, varlığımızın İfa | masın: istiyerek herkesi okuduğunu | anlıyacak bir seviyeye yükseltmekten başka çare yoktur. Yazılanları her kesin seviyesine indirmeğe çalışmak ters yol tutmaktır, değil okuyanlarm bir şey bilmemele rindedir, İşte bunları düşünürsek yazı dili mizin pek sun'i olduğu, milli bir ede- " biyat vücuda getirmekten Aciz bulun- duğu yolundaki korkuları biraz fazla bulmakta tereddüt etmeyiz. Kendimi- desinden bir parça haline gelmiş bir | İzi hayali bir kusur ve noksan teveh- kelimeyi dedesindenin dedesi yaban | hÜm'ü ile nafile üzmiyelim. Temenni cı ırklan imiş diye şimdi feda etmek- te ne hikmet tasavvur edilebilir? Asıl eski Türkçe hakkında tetkikler tamamen Türkleşmiş, asırlarca içi- mizde kaldığı halde yabancılık ruhu- nu saklamış kelimelerin dilimizden çekilmelerini kolaylaştirâbilir. Bugün kullandığımız yabancı nesilden keli- melerin yerini tutacak bir halis Türk- çe söz gördüğümüz vakit tabif meyli- miz bizi onu tercihe sevkettiği ve bu tercih umumileştiği gün dilimiz hesa- bna bir muvaffakiyet daha kaydet- miş oluruz. Fakat bu zorla olmaz. Kendiliğinden olur, Türkçe tetkikler bu tabil ameliyeye İimkin hazırlamak suretiledir ki faydalı ve lüzumludur- lar. Yabancı ırktan &alimelere karşı bizde bu fazla düşmanlık hissini w- yandıran âebepler arasmda bir tanesi yazı dilimizi konuşma dilimize yaklaş. tırmak ve yazdıklarımızı herkese de gilse bile büyük bir ekseriyete anlat. mak arzusudur. Eski divan edebiyatı ve o edebiyatın bilhassa neşir kesmı hahse zemin teş kilefliği zaman yazı dili ile konuşma dili arasmdaki “ farktan korkmağa hak vardı. Fakat buzün bu korku pek mübaliğa edilmektedir. Yazı dilimizle konuşma dilimiz birbirlerinden artık çok ayrı değildirler. Şunu bilmeliyiz ki yazı dili hiç bir yerde hiç bir Zza- man konuşma dilinin ayn olmamıştır. Ve olamaz. Yazı dili konusmaâ diline nisbetle daha muhafazakârdır, daha “bir,, dir, Konuşma dili.sarf ve nahiv kaidelerine karşı hiraz serkeştir, der» bederdir, biraz ihtilâleidir ve “bir, de, ğildir. Yazı dili konuşma dilinin ar- kası sıra koşar, fakat ona hiç bir za- man yetişemez, ve gariptir ki yetişme- yi de İstemez. Yüksek sana't ve edebiyat mutlaka bir kültür mahsulüdür. Onu herkesin male yapabilmek için san'at ve edebi- yatı herkesin seviyesine o İindirmeğe değil kültürün dairesini herkesi içine alacak surette genisletmeğe çalışma- lıdır. Bugün ilk tahsilini görmüş gör- memiş kimseler Falih Rıfkıyı, Ruşen Eşrefi, Yakup Kadriyi, Ahmet Haşi- mi anlıyamıyorlarsa kabahat kimin? Muharrirlerin değil, onların. Bütün hayatları dört beş yüz kelimenin dar ufku içinde kapalı geçen köylülere ve bunlardan pek farklı olmıyan tahsil. siz ve kültürsüz kimselere de anlata- cak surette bir edebiyat, bir yazı lisa- nı yapmağa kalkmak hayal peşinde koşmaktan başka bir şey ifade etmer. Bügün Sehakepear'i Gosthe'yi, Dante yi tahsili az, kültürsüz bir İngilizin, bir Almama, bir İtalvanm anlamala- rma imkân var mıdır? iş bölümü Yalnız san'at ve edebiyat için değil fikri her saha için de bu bir hakikat- tir. Küçük bir misal: "Taksimi âmal,, ettiğimiz gayeye hiç bir zaman erişi- i lemez, Lisanın faaliyet halinde bulü- tabirini yabanet kelimelerden terek- | küp ettiği için değiştirerek “iş bölü- mü,, dedik, İşte halis iki Türk kelime- si, fakat, taksimi âmali anlamıyanlar iş bölümünden bir mana çıkarabilirler mi? Ve, en az, orta tahsilin; bitirme. miş birinin bundan bir şey anlaması- na imkân var mıdır? Memlekette orta tahsilini bitirmiş olanlarm yüze nis- beti kaçtır? Şüphesiz ki her günkü hayatın tabit ve âdi meşgalelerinden biraz ayrılan bir yazı bu o<tahesilsiz kütle için daima bir muamma halinde kalmağa mahkümdur. Onun için, ya- nan sadeleşme 4meliyesi bu. arzumu- xun hakikata kalbi mümkün olan par- çalarını bize teminedeçektir. R. Dil'mizi bugünkü medeniyet ihti- yaçlarına uydurmak. Son günlerde di- limizin ihtiyaçlarına dair çikan yazı- lar arasında hir fikre tesadüf “ettim ki delâlet ettiği derin bir yanlış dü- şünceye bilhassa işaret etmeyi bir va- zife bilirim, Bu yağlarda dilimizin nâhvinden şikâyet ediliyordu. Cümle tertibimiz. hatalıdır, başka lisanlara uymuyor, kelimelerin cümle içinde ifa ettikleri i vazife itibarile yerleri değişmelidir, yanlış yazıyoruz, çünkü konuşmamız yanlıştır deniliyordu. Bu yoldaki şikâyetler hir dilin ha- kiki mahiyetinden gaflet netiçesidir. Bir lisanın nahvi o lisan İle konuşan kimselerin zihinlerinin faaliyet ter- zından ibarettir. Bugün gözlerimizin rengini, kafalarımızın biçimin; nasıl değiştiremezsek dilimizin nahvini de öyle değiştiremeyiz. Bütün fikri. ve ruhi varlığımız. ve onun | nahvindedir. Bn değiştiği gün benli gimiz, hüviyetimiz ortadah kalkmış tır, başka bir milletin ruhu bizi te- messil etmiştir. Rugün en medeni, en işlenmiş lisanlardan biri olan Fran- sizca bütün o hayretverici vuzuhu ve mükemmeliyeti ile beraber Almanca kadar felsefe ve mabadettabin lisanı olamıyor, Almanca da bu meziyetleri ile beraber vuzuh ve zarafet hususun- da Fransızcaya yetişemiyor. Onun i- çin, kendimizi yaradıldığımız gibi ka- bul edelim, ve ancak tabii imkân hu- dutları dairesinde yapabileceğimiz 15- lahatı düşünelim k İbir netice çıkar. sa ancak bundan çıkar, Dilimizin noksanları Bir kerre, asri iHm ve fen sahasm- da dilimiz işlenmemiştir. Bu mefhüm- ları tesbit edecek, aramızda bir mii- badele vasıtası olarak kullanılacak tabirler, ıstılahlar yoktur. o Tercüme ettiğim felsefi ve ilmi eserlerin 'Türk- çelerini bazan gözden geçirirken ken- na çikarmak içia bunların Fransızca Jarına bakmağa mecbur oldum, Ter- Kabahat yazıda ş i i Gamma slm di yazımı anlamadığım olmuştur. Ma- i cüme hatası mevcut olmamakla beras ber Türkçede o bahislere alışkın ol mamanın ifadeye verdiği e çetrefillik neticesinde maksadın tebliğinde. mu“ vaffakiyetsizlik göstermiş olduğumu zördüm. Ön, on baş sene evvel felsefi ve ilmi bir eseri tercüme ederken çek* tiğim sıkmtıyı arskanlık neticesinde” bugün daha azalmış gibi. hissediyo” rum, Fakat, her muharrir. kendisin& göre bir ıstılah manzumesi yapıyo” Muhtelif muharrirler ayni mefhumu muhtelif ıstılahlarla ifade ediyorlar» Adeta ayrı dillerle konuşuyoruz. İşte bu bir anarşidir. Istılahları kavarlaştırmak vazifesi” ni zamana İrrakamayız? Bunu m hiyet sahibi bir heyetten beklemeli” yiz. Bu heyet hargi prensip dairesinde çalışmalı? Büyrün alışkın olduğumuz Türkçe den alışkın olduğumuz tarz ve şekik de ıstılah bulmak kabilse onları bul etmeli. Bulamadıklarımızı dâ ie rupanın filân veya filân dilinden gil, Tâtin ve Yunan köklerinden kendi telâffuz ahengimize göre almalıdır. Istılahlar kararlaştığı gün fikri .. ( Devamı 10 uncu