| msi emi VAKİT 1 Kânunusani 1937 ———— ÇE spo Futbolcularımız gittiler ilik ma a — —— --zara yapılacak J | weenlör ve teş! edenlerden bir grup Galatasaray - Fenerbahçe muhteliti dün sabah saat onda Vi- | enua vapurile Yunanistana hareket etmişlerdir. Bir kısım sporcu- lâr vapura erkenden gelmişler, bir kısmıda ancak vapur kalkar- ken yetişe bilmişlerdir. Kafile büyük tezahüratla teşi edilmiştir. Gidenler dün yazdığımız gibi on beş sporcu, iki idareci vebir anterenördur. İlk maç pazar günü yapılacaktır, Poliste: Kabloyu kim kesti Büyükadadâ kumsalderede yer altından geçen elektrik kablo- sunun bir tarafının kesilmiş ol- duğu görülmüş ve zâbıtaca tah- kikata başlanmıştır. Trende öldü Dün sabah saat 10,30 da An- dan şehrimize gelen tren yolcuları arasında bulunan Koç- hisar tuz inhisar memurlarından Hüseyin çavuş oğlu Şaban efen- di, trenin Eskişehirden hareke- tinden sonra trende ölmüştür. Yapılan muâyene neticesinde Şaban efendinin zatürreden has- ta olduğu anlaşılmıştır. Bir yankeseci yakalandı Marpuççularda Fahri Celâl ti- carethanesinde o çalışan hamal Muhiddinin o civardaki bir bak- | kaldan yirmi lira bozdurduğunu ge sabıkalı yankesici Cemal, uhiddinin yanına yaklaşarak yeleğinin cebinden yirmi lirayı almıya çalışırken Muhiddin tara- fından yakalanmıştır. Bunun ü- | zerine yankeseci Cemal, elinden kurtulmak için Muhiddini yara- lamıştır. Cemal yakalanmıştır. — a Maarifte: Mekteplerde sömesir tatili Bugün bütün ilk, orta ve yük- sek mekteplerle liselerde tedri- sata nihayet verilmiştir. Sömestr tatili 9 kânunusani cumartesiye kadar sürecektir. sinemasında halkın çok sevi NANSi KAROLL ve CHARLES ROGERS'I Aşıklar Kiübü Ilâveten: PARAMUNT Jurnal ASRİ Şimdiye kadar görülen filimler Her zamandan fazla şaşırlıcr ve şayanı hayret olan MARLENE 27No. C Son filminde daha muhteris göreceksiniz. İ Senenin ilk gününü hoş geçirmek için Büyük temaşalı, tamamen renkli mükemmel musiki ile fevkalâde tabloları havi operette görünüz Yeni seneyi sevinç ve neşe içinde başlamanın yegâne çaresi SiNEMADA BUSTER KEATON Zor Nikâh“ şi in en tuhsf ve en gulünçiüsüdür. Saat 16,30 matinesinde ve suvared& #engin varçete numaraları Bir yunan kızı bir türkle evleniyor On beş yaşında bir yunanlı kız bir türkle evlenmek istemiş nikâh memurluğu tereddüt ede- | rek keyfiyeti belediye riyasetin- den sormuştu. Belediye reisliği de bu noktada tereddüt ederek hariciye vekâletine müracaat ey- lemişti, hariciye vekâleti verdiği cevapta, bir ecnebinin diğer bir ecnebile evlenmesinde tarâfey- nin kanunları meri olabileceği bukuku düvel ıktızasından olduğu cihetle bu kınn evlenebilmesi için yunan kanunları müsaitse nikâbının yapılmasında bir mah- zur olmadığını bildirmiştir. Bele- | diye reisliği, yunan kanun medeni- sini tetkik ettirecek, yaş ve sair hususat itibarile bu kadının bir | türk erkeğile evlenmesinde im- kân varsa nikâhları kıyılacaktır. | (| Kısa haberler || Ticaret odasinda intihap — 'Ticsret odasınm yeni intihap olunan meclis azaları yarın saat 14 de toplana- cax yeni idare heyetini seçeceklerdir. Dünkü konlerans — Dün saat | 1530'da Dsrülfünun konferans salonunda | Erkek müallim mektebi muallimlerinden Sadrettin. Celâl bey tarafından mesleki bir konferans verilmiş, maarif erkâm ve bir çok mvallimler de hazır bulünmuş- lardır. Sinemasında Güzel ANNV ONDRA'nın en şen ve en tuhaf filmi | Anav Şorör 2 saatlik şenlik filmini görünüz sesli halihazır dünya lavadisleri (Malek) eserinde görmektir Samsunda gp Gazimizin Heykelleri , Samsun, (Vakıt) — Hükümet cad desinden geçenlerin gözlerini hayret ve takdirle cezbeden şerefli; bir âbide şehrimize birkaç günden beri maddi varlıklarla ölçülmiyecek kadar büyük ve tarihi bir şeref veriyor. Gazi hey « keli, Büyük kurtarıcı, faaliyetlerine başlamak için 19 mayıs 935 günü Sam. suna çikmis ve şimdiki o cümhuriyet| halk fırkası mahfeli olan binada otur) muşlardr. Bu günün inkilâp tarihi- mizde muhakkak ki fevkalâde bir e » hemiyeti vardır. İşte bu aziz ve kıy»! metli hatırayı gelecek nesillere öğret- mek ve anlatmak için oOSamsunlular halâskârm ayak bastıkları iskele ya - nındaki Gazi parkında hir (o heykelini! yaptırmıya karar vermiş ve 1928 sene- sinde Mösyö Kripelle 57 bin doları mutabık kalmışlardı. | Heykelin sikleti 4890 kilodur. Kais| de 8,74 x 5/74 metre murabbammda ve 5/10 metre (irtifammdadır. Bronzdan yapılmış olan heykel, tabii cesame « tin 240 büyüklüğündedir, Gazi asker üniformasıyla şaha kalk mış Sakarya adir atının üstünde ve kılıcını kınmdan çeker bir vaziyette - dir. Halâskârın yüzü şimale müte- veccihtir, Kaide dört cephelidir. Her cephe-| ye gene bronzdan dört lâvha konul muştur. Lâvhalarda, istiklâl mücade! lesinin başlangıcına ait resim Ye yazı. lar vardır. Caddeye bakan cephede: Asker el-! biseli Gazinin, halk ellerine sarılmış, ondan halâs ve necat diliyorlar. Deniz cephesinde: Sahilden çıkarı- lan top ve cephaneyi halk omuzların» da taşıyorlar, Hükümet tarafındaki cephede şu yazılıdır» #Bu heykel Samsun vilâye- ti halkı tarafından 29 birinci o teşrin 1931 tarihinde dikildi, Bunun mukabilindeki cephede: "Va. tanda milli mücadeleye (başlamak! için Gazi 19 mayıs 335 — 1919 tarihin- de Samsuna çıktı., ibareleri yaz'lıdır. Kaide için sarfolunan yirmi bin li-| raya yakın bir para da dahil olduğu halde heykel vüz bin liraya mal olmuş ve tamamen ödenmiştir. Heykelin küsat masarifi (o birinci İnönü zaferinin yıl dönümü olan 10 — 1 — 932 günü pek parlak olarak yap!» lacaktır, Gazi Hazretlerine bir hörmeti mah- susa olmak üzere Alman (Deutsche Le vantehinie)kumpanyası heykeli Ham - burgdan Samsuna kadar kendi vapur» lariyle ve çok hususi bir dikkat ve alâ kayla nakletmiş ve ücret almamıştı Bu münasebetle heykeltraş M. Kri- pelle görüştüm. San'atkâr nasırlaş * mış elleriyle ellerimi sıkarken: — Bilmem ki muvaffak oldum mu? Dedi. Cevap verdim: — Bunu tahil ben takdir edemem, Fakat güneşin akisleriyle pırıldıyan şu tarihi sima tamamen Gazi'nindir! Malâmdur ki Kripel memleketimiz» de bundan başka birisi Sarayburnun- da, birisi Ankarada Hakimiyeti mil- İ liye meydanında birisi de Konyada ol- İ mak üzere üç heykel yapmıştır. Burada mütahassısların bana söy - lediklerine göre Samsun heykeli hep- sine faiktir, Zübeyiroğlu Fuat Şüküfe NN Itriyat Fafrikası Muhterem müşterilerinin yeni l senelerini tebrik eder. Bu hafta GLORYADA *Küçük Daktilo, filminin muzafferi DIETRİCHPi ASUS ARMAND BERNARD Mesele Yok Filminde ve Jozefin Ba'er, Georges Milton, Roland Tourain, Saint Granler, Argentina, Mauricet YILDIZLAR REVUSU Filminde ( Acuzenin Müellifi : Nizamettin Nazif Definesi Ressamı : Münif Fehim Maşukanın canı sıkıldı sevdiği erkeği çağırmak ve... 8 — Güya siz sokukları gösterecekti. niz! — diye devam elti genç — Hey gidi arslanlar hey!, Anlaşıldı. Artık size güvenilemiyecek.. Yarından tezi yok... Hepimiz başlarımızın çaresine bakalım. Yesari bir mektep çocuğu gibi, meyusane dudak büktü. Veyselin göz- leri sulanmıştı, Aptülhalim kendile rini kovuyordu ha?. — Ya bu adamları ne diye tuttu- nuz? Bu suali sorarken genç eliyle he- rifleri göstermiş, dört arkadaş da bilâ ihtiyar onların tarafına bakmıştı. Birden Yesarinin kafasında bir şimşek çaktı. Ulaan.. Nasıl olmuştu da demindenberi. akıl <dememişti?! Aptülhalim, hiddetinde yerden gü ğe kadar haklıydı. Eyvallah. Fakat kendileri de boş oturmamışlardı ki. Bu herifleri yakalayıp buraya getiren kendileri değil miydi? Gecenin ilerle miş bir vaktinde, sokak kapısından bu- runlarını sokan şu adamlar, herhalde, Aptülhalimin bahsettiği (o esrarengiz boğuşmanın sebeplerinden zafil ola mazlardı. Onlara neler neler yapmamışlar » dı. Dövmüşler, sövmüşler, işkencenin envanı yapmışlardı, Fakat, ağızla « rından bir tek kelime alamamışlardı. Herifler ne kim olduklarını söylemiş» ler, ne de bu sokağa niçin geldikleri. NİL Ne bu mahallede ove ne de civar mahallelerde oturmadıklar muhak - kaktı. Fazla olarak hallerinde bir ür- keklik, bir vahşet.. Bakışlarında hir şey. Bir tuhaflık vardı. Demek ki çenelerini kilitliyen esrar, pek ehem- miyeisiz bir şey değildi. Kapılarmın önünde meçhul üç adam yakahıyorlar-| dı, ve iki adım daha ötede öyle bir bo. gazlaşma oluyordu ki değme gitsin..! Hemen kısa boylunun tavurlarına bir azamet geldi. Ellerini kalçalarına dayıyarak, içine biraz resmiyet karış- tırılmış bir sesle: — Bana bak bölük başı!— dedi— Belki biraz hatamız oldu ama, bizi arkadaşlıktan çıkaracak kadar değil. Biz bu üç adamı. | — Üç adam mi dedin? Bir tane da- ha mi var? , — Öyle ya.. Aşağıda. Kömürlüğe kapadık terezi. — Sebep? — Teker teker sorguya (çekmek, için. Ağızlarımı arıyalım da işin esâs sını öğrenelim diye... Onu söyliyecek-| tim ya. Bunları bizim kapı dibinde yakaladık.. Ne bilelim ki ötede düha arkadaşları varmış. Abdülhalim bir saniye kadar dü - şündu. Her halde bunlar da onlardan olmalıydı? Acaba kendisine karşı ter- tip edilmiş bir sui kast mı vardı? Ma. mafi bu fikirde ısrar etmedi... Kapıda, hayatımı kurtardığından bahsettiği a- damla bunların arasında bir düşman. Irk olsa gerekti. Bu memleket de ne memleketti ya.. Kapılarının önünde hafif tertip bir muhabere oluyordu da mahalleliden bir tanesi olsun pence- resini acıp — Yahu! Bu ne hal? — demiyordu. Bir iki dakika kadar daha düşün - dü. Yesari söylediği sözlerin tesirin. den memnun, (o bekliyordu. Nihayet Abdülhalim sordu: — Pekj neler öğrendiniz bu adam lardan? — Hiç bir şey öğrenemedik, — Bu kadar işkence para etmedi demek?. — Hiç! Bunu başaşağı astık, iğne batırdık.. Çivi batırdık, şiş batırdık gene vız geldi.. Hele şuna neler yap- tığımızı gördüa.. Ellerinden (yere mehladrk. Tüylerini, saçlarını tomar tomar kopardık bana mı demedi... Sen geldin de herifin sesini duyabildik.. — ör bir kere de ben tecrübe edeyim talimi... Fakaat,, İy; ki hatır ladım. Sen neye o kadar geç kaldın Veysel? Ne mutlu bize... Candan Biy arkadaşlık diye buna derler.. Ulan, kırk yılda bir işimiz düştüydü.. Tuuh kılığına kıyafetine herif. . Veyselin canı sıkıldı ama, beli; et- medi: — Sen çkmışsın ben geldim. — de- di — Tam zamanında geliyordum a - ma, belâ, malüm a, gelir gelir, hep be- nim ayağıma dolaşır. Halim serzenişimi birdenbire unut tuz ? — Ne oldu gene? — Gittiğim yer; bilirsin. ğ — Tabii. gene o kaknem karıya gitmiştin değil mi? Nenin nesi oldu Bunu bilmiyorum ama, her halde iyi bir ayakkabı değil. Veyseli sorduğuna da soracağını da pişman etmişti, İri yarradam: — İşte. — dedi — O benim baba, dan kalma bahçe var ya oradaydık gene. Birden acı acı bir feryat işit- tim; dayanamadım, koştum.. İki adam bir zavallıyı gırtlağından yakalamış- lar, duvara vura vura öldürmiye sas vaşıyorlardı. — Eeeey?. Ne oldu sonra? — Ne olacak? Pir yumruk birine, bir yumruk birine indirdim, tabanları yağladılar, Ne olduysa bizim hatuna oldu. (Eyvah, birisi gürültüyü işitir de gelir) diye mi düşündü, ne oyaptı bilmem. O da bahçeden fırladı kaçtı. — Kurtardığın adam ne oldu? — O da sırnaşığın biri... Kurtardı. ğıma da kurtaracağıma da pişman et. ti beni. Elime ayağıma sarıldı “Alla- hı seversin beni burada bırakma! Bg geceyi geçirecek yerim yok.. Beraber götür benj de— dedi —, — Ey ne yaptın? — Ne yaj Ya Aldım getirdim... Sokak üstündeki 0- dada... Demin yanına gittim; bakayım ne yapıyor diye,, Kıvrılmış, uyuyor « du: — Öyleyse dokunma keyfine... Yas rın uyandığı zaman şeklü (o şemailini görürüz. Evvelâ şu işi bir hallede - Tim... Heriflere yaklaştı. İkisi de ayak- ta duruyorlar ve korka korka etrafa göz gezdiriyorlardı. Dışarda olup bi- teni işitince sıfırı tüketmişlerdi. De. mek ki çete mahvolmuştu. Ama nede olsa, her halde bir ikisinin kaçabile ceğini tahmin ediyorlardı. Abdülhalim bıyıklarının diplerin « den kan sizana sordu: — Ulan siz kimsiniz? — Nerede oturuyorsunuz? Kimin nesiysiniz? rt — Hee? Konuşsana be! Neye gel- din bu mahalleye. Bizim kapının ö- nünde ne işin vardı? Heriften gene cevap Çıkmadı, Sans ki mel'unun dişleri birbirine kenetlen- miş, dudakları ibrisimle dikilmişti. Abdülhalim, burnundan soluyarak bir daha suallerini tekrarladı. Gene cevap alamayınca: — Veysel! — dedi — Devirin şu mel'unları! — Veyselin zaten canıma minnetti, Hemen arkadaşlarına işaret etti, Dör. dü birden heriflere çullandılar.. Üç beş dakika sonra, odada evvel- kinden daha dehhaş bir işkence baş- lamıştı.. Yukarda maşüka bir müddet bek» ledi. Sonra cant sikildi, kapıyı açtı. Sevdiği adamı çağırmak: — Gel artık. Bekletme beni! — demek istedi — Fakat evde kim var, kim (yoktu. Bunü bilmiyordu. Erkeğe “gel artık” demek, erkeği çağırmak o devirde ko- lay şey miydi? Utandı. Odanm zi“ firi siyahlığı içinde bir müddet dolaş» tı. Sonra içine, yalnızlık, bir korku verdi. Bir kenara büzüldü, Bir müd- det de böyle bekledi. Baktı ki gene gelen giden yok. Ayaklarımı uratti; bohçasını başının altına aldı. (Bitmedi) Dayanamadım... |